Dün bu köşede, oyların mağdura değil, güçlü gözükene gittiğini anlatmaya çalıştık. Aslında yakın tarihimiz bu konuda zengin tecrübeler sunuyor.
2007 seçimi dersi
AKP, 2007 seçiminde, mağdur olduğu için değil, güçlü gözüktüğü için yüzde 47 oy aldı. 2007 baharında AKP iktidarını indirmek ve seçime bir Seçim Hükümeti ile gitmek fırsatı doğmuştu. Bu fırsat harcandı.
Org. Büyükanıt, bir takım bildiriler yayımlayıp, o bildirilerin arkasında durmayarak, AKP’yi güçlü göstermeye hizmet etti. Org. Büyükanıt, zamanın Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer ve CHP Genel Başkanı Baykal, AKP’ye 2007’deki o büyük Cumhuriyet dalgasını atlatma fırsatını sundular. Böylece AKP’yi baş aşağı giderken, güçlü konuma getirmişlerdir. Halk hareketinin büyük olanaklarını değerlendirmek yerine, parlamento iç tüzüğü numaralarıyla sonuç alınabileceğini sanmışlardır. Mecliste 367 toplantı oranıyla Cumhurbaşkanlığı seçimine yön verebileceklerini düşünmüşlerdir. Hem de milyonlarca insanın ayağa kalktığı ve Tayip Erdoğan’ı hükümetten indirecek güçlü bir halk hareketinin yükseldiği koşullarda.
O zaman da belirttik: Dünyada hukuk oyunlarıyla, usul tartışmalarıyla kazanılmış tek bir büyük mücadele yoktur. Usul yöntemleri, küçük anlaşmazlıklarda geçerli olabilir. Ama büyük toplumsal mücadeleler, usulle değil, güçle kazanılır. Usul dahi, ancak arkasına güç yığarsanız, bir işe yarar. 2007 baharında, halkın ayağa kalkan büyük gücünden kuvvet alarak ve hukukî olanakları değerlendirerek, AKP’yi iktidardan indirme ve bir seçim hükümetinin güvencesi altında sandığa gitme olanağı vardı. Cumhuriyet miting ve yürüyüşleri, AKP iktidarını sallamaktaydı. AKP yöneticilerinin moralleri çökmüş ve yüzleri kararmıştı. Ayağa kalkan milyonların enerjisini, en sonunda “Solcular CHP’ye sağcılar MHP’ye versin” taktiğiyle harcayanlar, ABD’nin 22 Temmuz 2007 günlü turuncu karşıdevrimine yardımcı olmuşlardır. Çankaya’yı cemaatlere teslim etmişlerdir.
Biz İşçi Partisi olarak, milyonların ayağa kalktığı koşullarda, Cumhurbaşkanına yazıyla başvurduk ve Tayip Erdoğan’ı başka bir devletin proje görevlisi (BOP Eşbaşkanı) olduğu için istifaya çağırmasını istedik. Baykal’a da anlattık. AKP korku içindeydi. Mübarek’ten önce Tayip yasadışı işgal ettiği konumu terk etmek durumunda kalırdı. O büyük halk gücüyle, AKP iktidardan indirilebilirdi ve seçime bir seçim hükümeti kurularak gidilebilirdi. O zaman sandıktan AKP çıkmazdı. O fırsat, Cumhuriyet Devrimi’ni ve Atatürk’ü hiç anlamamış zevatın ve Cumhuriyet mitinglerinde kürsüye hakim olanların zavallı tutumlarıyla harcanmış ve Türkiye AKP yıkıcılığına teslim edilmiştir.
Org. Büyükanıt, komutanların sözüne güvenilmeyeceği kanısını kamuoyuna yerleştirdi. Ahmet Necdet Sezer, büyük mücadelelerin gerektirdiği dirayet ve kararlılığa sahip olmadığını gösterdi. Baykal, ABD’nin ve Batı sisteminin kırmızı çizgileri içinde kalmanın maliyetini umarız bugün görmektedir.
AKP, mağdur değil, güçlü gözüktüğü için, hem kendi örgütüne özgüven kazandırdı, hem de istikrarlı yönetim kurma seçeneğini temsil konumunu elde etti.
2010 Halk Oylaması dersi
Org. Başbuğ, Ergenekon operasyonuna teslimiyetçi tutumundan sonra, 2010 yılı terfilerinde, Tayip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisinin Yüksek Askerî Şura tertibine boyun eğen tavrıyla da AKP’ye güç kazandırdı. AKP, 30 Ağustos’tan sonra 2010 yılı 12 Eylül günü yapılan Halk Oylamasına bu güçlü teslimiyetçi tutumuyla gitti ve araştırmalara göre Başbuğ’un bu tavrı, evet oylarına en az yüzde 4 katkıda bulundu.
Kılıçdaroğlu da, Genel Af vb söylemlerle ve halk oylaması minderinin dışında kalarak, yüzde 3 civarında katkıda bulundu. Araştırmalar böyle saptıyor. Evet oylarından yüzde 7 çıkardığınız zaman, başa baş bir durum ortaya çıkıyor.
Darbecilik suçlamaları karşısındaki eziklik de, düşmana teslimiyetin bir sonucudur. Hiç kimse Türk Ordusundan darbe yapmasını istemiyor. Ancak Ordunun yürütülen savaşa, teslim olmamasını, tertibe dolaylı destek veren bu tavrını terk etmesini, AKP’yi güçlü gösteren tutuma son vermesini istiyor.
Yasadışı AKP karşısında esas duruş niye
AKP, Anayasa Mahkemesi tarafından Cumhuriyet yıkıcılığı saptanmış, gayrimeşru olduğu hükme bağlanmış bir partidir. Yoksa önünde esas duruşa geçilecek bir iktidar değildir. Cumhuriyet, gayrimeşru bir iktidara meşruluk kazandırarak savunulamaz. Anayasa Mahkemesi kararıyla yasadışı olduğuna hükmedilmiş bir iktidarın Cumhuriyeti yıkmasına tavır almak, yasaldır. Oysa Org. Başbuğ, Türk Ordusunun irticanın yıkıcı faaliyetine karşı Cumhuriyet Devrimini koruma görevini bile savunamamıştır. Cumhuriyet yıkıcıları, Cumhuriyeti yıkma eyleminin “yasallığını” kabul ettirmişlerdir. Cumhuriyeti yıkmak yasal hale getirilmiş; Cumhuriyeti savunmak suç olmuştur. Böylece Büyük Devrimci Atatürk’ün Büyük Nutuk’ta verdiği ve Anayasada belirlenmiş görevin tam tersi uygulanmaktadır.