Doğu Perinçek: Liberallerin Devrimci Cumhuriyet karşıtlığı

         Bu köşede 28 Ekim günü Devrimci Cumhuriyet’i yazmıştık. Ertesi gün Taha Akyol, Hürriyet’te tırnak içinde “Devrimci Cumhuriyet” başlığı altında, devrimci demokrasiye reddiyesini yayımladı. Arkasından 31 Ekim ve 1 Kasım günlü yazılarla devam etti. Daha önce Taraf gazetesinde 3 gün süren söyleşisini de kesmiş saklamışım (16-18 Kasım 2009).

 

Devrimin reddi=Demokrasinin reddi

         Taha Akyol örneğinde bir kez daha görülüyor: Devrimi reddedenler demokrasiyi de reddediyor. Yalnız demokrasiyi değil, bağımsızlığı da reddediyor. Türkiye’nin gelmiş geçmiş bütün liberallerinin ortak karakteri bir kez daha sergilenmiş oluyor.

         Taha Akyol, “Bana göre tarihin özeti bu” diyerek, Kemalist Devrimi dört sözcükle şöyle anlatıyor:

Aslında bu 4 sözcük, yazının konumunu özetlemektedir. Çağımızda Türkiye gibi ülkelerde, liberalizm ile emperyalizm yandaşlığı arasındaki tunç yasası ancak bu kadar güzel formülleştirilebilir.

         Ezilenlerin, yoksulların dünyasındaki “liberale” göre, istiklal hürriyet getirmez, hürriyeti “liberal” emperyalistler getirir.

         Burada liberalizmin 20. yüzyılda artık hürriyet düşmanı olduğu da itiraf ediliyor. Çünkü istiklal, bir milletin hürriyetidir. Liberaller, hürriyetsiz milletin, hür bireyini savunmuyorlar. Ezilen milletin, emperyalist işbirlikçisi para babalarının ve ağalarının hürriyetine hizmet ediyorlar.

 

Liberalizm=Halifeye ve cemaatlere özgürlük!

         Burada özellikle Atatürk’ün silahla kurduğu Cumhuriyetin “hürriyet” götürdüğü vurgusu çok dikkat çekicidir. “Devrimci Cumhuriyet” padişahlığı ve halifeliği yıkarak, hürriyeti yok ediyor!

         Akyol, halifeliği ısrarla bir “demokrasi” etkeni olarak savunmaktadır. Atatürk’ün devrimci ve otoriter gücünü, muhalifleri “Halifeyle dengelemeye çalışıyorlardı.” (Taraf, 17 Kasım 2009).

         Taha Akyol hilafette başka “demokratik” faydalar da bulmuş. “Hilafet Türklerle Kürtler arasında güçlü bir bağdı” diyor (Taraf, 16 Kasım 2009).

         Liberal yazarımıza göre, Kürtler padişahlık ve halifelik zamanında özgürdü. “Kürtlerin 1920’ye kadar sahip oldukları serbestileri” övüyor (Taraf, 16 Kasım 2009). Padişahın kulu olan Kürdün “serbestisi”! Zaten Taha Akyol’a göre padişahın kulu olan Türk de “serbest” idi. Söyledikleri hep bu eksende.

 

Liberalizmin ölüm üçgeni

         Taha Akyol’un Devrimci Cumhuriyet karşıtlığının 3 boyutu var:

-         Taha Akyol ve liberaller, padişahlık devrindeki “hürriyeti” yok eden istiklale karşıdır.

-         Liberaller, Halifeliği kaldıran laik milli egemenliğe karşıdır.

-         Liberaller, “Kürtlerin Osmanlıdaki serbestisine” son veren devrime karşıdır.

         Taha Akyol, aslında liberallerin Türkiye’de demokrasi diye bir dertlerinin olmadığını da itiraf etmektedir:

         “Kemalizmin liberal olması demokratik olmasından çok daha önemlidir.” (Taraf, 16 Kasım 2009).

 

Osmanlı liberalizmi=Emperyalizm acenteliği

         Taha Akyol, bu cümleyle konumunu çok iyi açıklamış olmaktadır. Onun özlemi “Osmanlı liberalizmi”dir. (Taraf, 17 Kasım 2009). Yani Prens Sabahattin’ler, Ahrar Partisi, Damat Ferit’in Hürriyet ve İtilaf Partisi… Başka deyişle İngiliz işbirlikçileri, 31 Mart’ta İngiliz elçiliğinden aldığı talimatlarla Derviş Vahdeti’leri kışkırtan Ahrarcılar, mütareke döneminde İngiliz Komiserliğinden yönetilen itilafçılar, Kuvvayı İnzibatiye’yi Mustafa Kemal Ankara’sının üzerine sürerler, Yunan Ordularına “Bizim ordularımız” diyen İstanbul hükümetleri! Osmanlı liberalizminin kısa tarihidir bu!

         Türkiye’de liberalizm, Osmanlıdan beri safını çok açık belirlemiştir:

-         Her zaman devrim düşmanıdır; 1908 Devrimine ve Kemalist Devrime karşıdır.

-         Her zaman İngilizcidir ve işgalcinin yanındadır. Hep padişah ve halife yanlısıdır.

-         Her zaman “ademi merkeziyetçilik” parolasıyla etnik bölünmenin, ağalığın, şeyhliğin, tarikatların ve cemaatlerin yanındadır.

 

Tarihsel tutarlılık=İngiliz Komiserlerinden Graham Fullerlere

         Taha Akyol, tarihsel konumu ile bugünkü konumu arasında tutarlı olmakta çok hassastır. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Güllerin ülkeyi ABD’li yetkililerle yaptıkları “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmalarla” yönetmelerinde bir sakınca bulmaz. Onların kendilerini ABD devlet örgütü içinde “BOP Eşbaşkanı” diye tanımlamalarını da liberalizmin tarihsel tutarlılığı içinde görür. Bu programın ancak Atatürk’ün Devrimci Cumhuriyetini yıkarak gerçekleştirebileceklerini, en azından uluslararası liberal Graham Fuller’den öğrenmiştir. Aynı düsturları Osmanlı liberallerine, İngiliz komiserleri öğretirdi.

 

Serbest piyasa hurafesi=Mafya ekonomisi

         Bu çizginin ekonomik programı da hurafelerden ibarettir. Taha Akyol, modernleşmenin piyasa ekonomisiyle getirilebileceğini savunuyor.

18-19. yüzyılda değiliz.

         Gelişen dünyada tek bir örneği var mı?

         Bütün çağdaşlaşma örnekleri, 20. yüzyılda ve 21. yüzyılda devrimcidir, halkçıdır, kamucudur.

         Kaldı ki bugün emperyalizm çağında liberalizm nerede?

         Nerde kaynakları verimliliğe göre dağıtan serbest rekabetçi piyasa?

         ABD’nin Haraç Sistemi mi liberal?

         Yoksa Tayyip Erdoğanların sıcak para komisyonculuğu, borsa vurgunculuğu, “üçe kapat” hortumculuğu mu?

         Dünyada liberal denen bütün ekonomiler emperyalist mafya sistemidir. Ve siyasal rejimler de, Gladyo diktasıdır.

         Çağımızın sahte liberalleri, Irak’ın, Afganistan’ın, Libya’nın katilleridir. İnsanlığa karşı Haçlı seferinin mücahitleridir.

 

Hurafenin çöküşü ve yükselen uygarlık

         Ama işte görüyoruz. Liberal dedikleri Mafya-Gladyo rejimleri çatırdıyor. Merkezde ABD olmak üzere Yunanistan, İspanya, Portekiz, hepsi çöküş içindedir.

         Yükselen ekonomiler ise, Çin, Hindistan, Vietnam, Brezilya, Venezüella gibi bağımsızlıkçı, halkçı, kamunun yol gösterdiği karma ekonomilerdir.