Ekonomik krizin kapıyı çaldığını, artık yetkililer de kabul etmektedir. Ancak dikkat edilirse, bu kriz onlara göre, Avrupa ve ABD kaynaklıdır. Dışarıdan gelen bir krizle karşı karşıya olduğumuzu iddia etmektedirler.
Önümüzdeki süreçte bu konunun çok tartışılacağı görülüyor. Deniz Yıldırım’ın “Tayyip’in Voleleri” kitabı bu açıdan bize son derece somut ve zengin malzeme veriyor.
Kitabın ismi, ilk bakışta vurgunları ve yolsuzlukları çağrıştırmaktadır. Ancak önemi, bu konuda verdiği belgelere dayanan bilgilerin çok ötesindedir. Deniz Yıldırım, bu kitabında, aslında krizin zeminindeki ekonomik sistemi açıklamaktadır. Bu kitabı okuduğumuz zaman, krizin bize dışarıdan gelmediğini daha iyi anlamış olacağız. Bu açıdan kitap, bir sistem tahlilidir.
Kaynaklar neye göre dağılıyor
19. yüzyılın Avrupa merkezli teorik mirasıyla baktığımız zaman, elimizdeki teorik araçlar, kapitalizm, rekabet, kâr, burjuvazi, işçi sınıfı gibi kavramlarla özetlenebilir.
Oysa bu teori 20. yüzyılın emperyalist sistemini açıklamaya yetmiyor. Hele günümüzün küreselleşme denen sürecinde, kapitalizmin bugünkü ilişkilerini yeni kavramlarla teorileştirmek durumundayız.
Emperyalizm döneminde çürüyen kapitalizm, bugün küreselleşme sürecinde mafyalaşmış bulunuyor. Büyük romancımız İrfan Yalçın, Ulusal Kanal’daki bir programda yeni hakim sınıfa “lumpen burjuvazi” adını vermişti (16 Ocak 2010).
Bugün kaynakların verimliliğe göre dağıldığı bir kapitalist sistem geçerli değildir. Sıcak para diye de anılan tefeci sermayesi, dünyada üretilen zenginliklerin çok önemli bir bölümüne el koymaktadır. Kapitalizmin gelişme mantığı için de sıfırlanması gereken faiz, bugün en büyük zenginlik kaynağıdır. Kaynaklar, sanayi ve ticaret burjuvazisine değil, mafyalaşan mali sermayeye akmaktadır.
Faiz gelirinin ötesinde, hiçbir zaman ödenmeyecek olan bono ve tahviller yoluyla dünya haraca bağlanmıştı. Başta Çin, bütün dünya ABD’nin saldırganlığına haraç ödemektedir. Büyük bir silahlı güce sahip olan ABD, üretilen değerlere borçlanarak el koymaktadır. Bu da kapitalizmin rasyoneli denen iddialarla açıklanamayan yeni bir sömürü biçimidir.
Sıcak paraya bağımlı ülkelerin başında gelen Türkiye, bu sistemin köleleri arasında bugün en göze çarpan ülkeler arasındadır. Sıcak paraya en yüksek faizi ödemektedir.
Bu sistem, faizi azmanlaştırmış, üretici güçleri zayıflatmış emeğe ve çalışkanlığa en ağır darbeyi indirmiş, toplumu da tembelleştirmiş ve lumpenleştirmiştir.
Mafya-tarikat sermayesi
“Tayyip’in Voleleri”, bu sıcak para trafiğinin oluşturduğu mekanizmayı somut bilgilerle ortaya koymaktadır.
Gümrükleri kaldırılarak, tarımı çökertilerek, özelleştirmelerle, devletin küçültülmesiyle, kamu hizmetinin yok edilmesiyle üretim ekonomisi söz yerindeyse boğulmaktadır. Türkiye, 1980’den başlayarak, özellikle AKP iktidarı döneminde, yüksek faizli sıcak paraya bağımlı hale gelmiştir. Sıcak para komisyonculuğu, borsa vurgunculuğu, hortumculuk ve tarikat rantlarıyla “voleleri vuran” yeni bir zenginler sınıfı oluşmuştur. Sanayi ve ticaret burjuvazisini sitemin kenarlarına iterek büyüyen bu mafya, artık Türkiye’nin hakim sınıfıdır ve tarikat/cemaat liderleriyle bir ortaklık kurmuştur.
Mafya, sıcak para komisyonculuğu ve yukarda belirttiğim diğer yollardan el koyduğu diğer kaynakları, yurtdışına taşımakta, İsviçre bankaları ve kıyı bankalarına istif etmekte ve dünyadaki ortaklarıyla birlikte yeniden sıcak para olarak Türkiye’ye sokmaktadır. İktidarı ellerinde tutarak, aynı zamanda bu sıcak para vurgunculuğunun hükümet güvencesini de oluşturmuşlardır. Deniz Yıldırım, özetle bu mekanizmayı açıklamaktadır.
İşte bu sistem, önümüzdeki büyük krizin ülke içindeki temelini oluşturuyor.
Krizin getireceği çözüm
Türkiye’nin yeniden üretim ekonomisine yönelmesi, üretimini gümrüklerle koruması, tarımını desteklemesi, milli ekonominin gelişmesi açısından enerji, haberleşme vb kritik sektörlerde yeniden sağlam bir kamu ekonomisi inşa etmesi, kamu hizmetini ve sosyal güvenlik sistemini canlandırması, sanayici ve tüccarın girişimciliğinin canlandırılması için, varolan mafya-tarikat sermayesinin yıkılması gerekiyor.
Krizin nedeni, işbirlikçi “lumpen burjuvazidir”.
Kriz, onların yıkımını getirecektir. Onlar yıkılmazsa Türkiye dağılmaktadır.
Türkiye, yeniden üretimi ve hakça bölüşümü esas alan halkçı ve kamucu, karma ekonomiye yönelecektir.
Krizin ülke içindeki temelini ve çözümü anlamak için, Deniz Yıldırım’ın kitabı okunmalıdır.