Hükümeti perdeleme kampanyası
Mafya-tarikat medyası, Tayyip Erdoğan’ın imdadına koştu ve Abdullah Öcalan ile masaya oturan hükümeti perdeledi. Görüşmenin adı kondu: MİT-PKK görüşmesi!
Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, hep bir ağızdan Hakan Fidan’dan “MİT Müsteşarı” diye söz ediyorlar. Milleti yanıltmanın bu kadarı da olmaz.
Oslo’da PKK ile görüşmeler yürüten ve İmralı’da Abdullah Öcalan ile müzakerelerde bulunan Hakan Fidan, o zaman MİT Müsteşarı değil, fakat Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı idi. Zaten ortaya dökülen kayıtlarda da, Hakan Fidan, Başbakan makamını işgal eden Tayyip Erdoğan adına görüştüğünü ve onu temsil ettiğini defalarca vurguluyor. Dahası, Hakan Fidan, Tayyip Erdoğan’ın Abdullah Öcalan ile yüzde 90-95 aynı vizyona sahip olduğunu da belirtiyor.
Holding medyası, sürekli “MİT-PKK görüşmesi” başlıkları ve yazılarıyla hokus pukusçulara parmak ısırtan bir kamuoyu operasyonu yaptı. O kadar ki, görüşmelerin hükümet ile PKK arasında olduğunu manşetlerden anlatan Aydınlık bile, haberlerinde ve yorumlarında, holding gazetelerinden okuduğu tekerlemeyi tekrar ediyordu: “MİT-PKK görüşmesi”.
“Normal”leştirebilecekler mi?
Kuşkusuz Türkiye basınından namuslu gazeteciliği hiç kimse kökünden temizleyecek güce sahip değildir. Benim gördüğüm Aydınlık yazarları yanında Melih Aşık, Mehmet Yılmaz, Yılmaz Özdil, Cüneyt Arcayürek, Ümit Zileli, Saygı Öztürk ve Mehmet Türker gibi az sayıda yazar, görüşmenin bir tarafında hükümetin bulunduğunu vurguladı.
Olay “MİT-PKK görüşmesi” olunca, yapılan iş normalleşiyordu. Ne vardı bunda, MİT görevini yapıyordu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da bu işin yürütülmesine bir itirazı yoktu, ancak halka yalan söylenmiş olmasını eleştiriyordu. Pazar günü görüşmenin bir tarafında “başbakanlık olduğunu” belirterek, muhalefet mevzisine girdi. Aynı gün MHP de, “şekil değil içerik önemli” saptamasıyla AKP iktidarına karşı nihayet tavır aldı.
Kampanya halinde perdeleme yapıldığına göre, bizim de bir kez daha gerçeğin altını çizmemiz, görev oluyor:
Yapılan görüşmeler, MİT-PKK görüşmeleri değildir; AKP-PKK görüşmeleri de değildir; Hükümet-PKK görüşmeleridir.
Hükümetten kastımız, kuşkusuz BOP Eşbaşkanlığı’dır.
Masanın bir tarafında, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı oturmaktadır ve Başbakanı temsil ettiğini sürekli vurgulamaktadır.
Anayasa görüşülüyor
Görüşmenin tarafları kadar içeriği de karartılıyor.
Bu görüşmeler, yalan diktasının göstermek istediği gibi, PKK’nin silah bırakması için yapılmıyor. Hatta Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, PKK’ye çözümden sonra silahlı gücünü koruma güvencesi veriyor.
Gündemleri ve konuşulanlar çok açık. Bu görüşmelerde, Türkiye’nin yeni anayasası hazırlanıyor; Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik tertipler konuşuluyor; PKK’nin silahlı eylemlerine özgürlük alanları açılıyor.
Ve belki de en önemlisi, görüşmeler CIA denetimi altında yürütülüyor. Cumhuriyet gazetesinin Cumartesi sayfasındaki karikatürdeki gibi, Sam amcanın bir dizinde Hakan Fidan oturuyor, diğer dizinde Abdullah Öcalan (Cumhuriyet, 17 Eylül 2011).
Olay budur.
Türkiye’yi bölmek olağan mı?
Görüşmek olağandır deniyor; olabilir.
Ama Türkiye’yi bölmek de olağan mı?
ABD’nin kucağında BOP projelerinde görev paylaşmak da olağan mı?
Başbakanlık makamını işgal eden şahsın, oy avlarken “Bölücü terör örgütü” dediği örgütle yüzde 90-95 aynı görüşte olması da mı olağan?