Doğu Perinçek: Her kurtuluş savaşı iç savaştır

Tarih zor olan yoldan ilerliyor
19 Mayıs’ın 2011 yılındaki anlamı nedir?
O gün, zor görevin başladığı gündür.
Kolayı önerenler de vardı. Onlar, İngiliz himayesinde ülkenin bütünlüğünü korumak dışında bir seçenek bulunmadığı görüşündeydiler.
Tarih, kolay sanılan yoldan ilerlemedi. Hatta o gün birçok vatanseverin dahi, “delilik” saydığı zor olan seçenek hayata geçti.

 

İç savaş cephesi
Dahası kolay cephesi ile zor cephesi, bir süre sonra iç savaş cephesi oldu.
Padişah ve İstanbul hükümetleri de, o gün “ülke bütünlüğünden” hareket ediyorlardı. Savaş artık sürdürülemezdi. En iyisi İngiliz himayesini kabul edip, ülke bütünlüğünü büyük devlet “garantisi” altına almaktı. Bu “kolay” çözüm, çeşitli formüllerle Erzurum ve Sivas Kongreleri kürsülerine kadar çıkmıştır.
Ancak Anadolu’da bir devrimci iktidar odağının oluşmasıyla birlikte, artık kolayı savunanlar ile zoru savunanlar iç savaş cephelerinde düşman konumlara yerleşmişlerdir.

 

Kurtuluş Savaşımız 8 yıl sürdü
19 Mayıs, bir yönüyle Kurtuluş Savaşımızı 30 Ekim 1918 günü kaldığı yerden sürdürmeye adımdır; diğer yönüyle ise, iç savaşa adımdır.
Geçerken belirtelim, bizim Kurtuluş Savaşımız 1914 yılı sonbaharında başlamış ve silahlı aşaması 9 Eylül 1922’ye kadar 8 yıl sürmüştür. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi ile Hatay Dörtyol Karakese köyünde savaşın yeniden başladığı 19 Aralık günü arasında hepsi 49 günlük bir mola dönemi vardır. Nitekim İsmet Paşa, bu gerçeği şöyle özetlemiştir:
“Türkiye, herkesin 1918’de bitirdiği muharebeye daha dört sene devam etti.” (Seha Meray, Lozan Barış Konferansı Tutanaklar – Belgeler - 2. basım, YKY, İstanbul 2001, c I, s.IX)
Önderin iç savaş bilinci
Evet, 4 yıl daha devam etti de, tamam mı, devam mı cepheleri arasındaki iç savaşla çözüldü bu sorun.
Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’nın aynı zamanda iç savaş olduğunu o gün en iyi anlamış olan önderdi. Hatta derinlemesine anlamaksa söz konusu olan, tek önderdi.

 

Tarihi yalnızlıktan tarihi güce
Anadolu’ya çıktığı ilk andan başlayarak, bir devrimci hükümet hedefine yönelmiştir. 18 – 21 Haziran 1919 Amasya Gizli Komutanlar Toplantısının ve 13 – 19 Kasım 1919 tarihleri arasındaki Sivas Heyeti Temsiliye ya da İkinci Komutanlar Toplantısının gündemleri aslında iç savaş gündemidir.
Ne Rauf Bey, ne Kâzım Paşa ne de Ali Fuat Paşa ve diğerleri vaziyetin farkındadır. Bütün siyaset ve planları iç savaşa göre ortaya koyan, yalnız Mustafa Kemal Paşa vardır. Yalnızdır; çünkü zor olan, ama gerçekleşebilir olan yolu seçmiştir.
Tarihi yalnızlığı, tarihi gücü ve başarıyı getirmiştir.

 

Emperyalizme karşı savaş İstanbul’a karşı savaşla birleşti
Hayat, zor olan yolun gerçekçi olduğunu göstermiştir. İstanbul ile birlikte vatanı kurtarma hayalleri bir bir yıkılmıştır. En sonunda İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı savaş, İstanbul hükümetine karşı savaşla birleşmiştir.

 

İhanetin belgesi
Türkiye toplumu belge manyağı yapıldı ya, Vahdettin’in hainliğinin bile belgesi soruluyor. Anadolu’daki devrimci hükümeti silahla bastırma girişimleri “belge” sayılmıyor mu?
Birbirine silah kullanan iki karşıt hükümet, aynı zamanda kendi mahkemelerinden ve kendi müftülerinden birbirleri hakkında idam fetvaları çıkartmışlardır.
Özellikle 1920 yılı Ankara’sını düşününüz, çevresi gerici bir ateş çemberiyle çevrilidir: Yabanabad (Kızılcahamam), Gerede, Bolu, Hendek, Akyazı, Düzce, Adapazarı, İzmit, Biga, Konya, Yozgat’ı harita üzerinde birleştirirsek, İngiliz altınları ve Padişah kışkırtmalarıyla oluşturulan gerici kuşatma hattını da belirlemiş oluruz.

 

Kolaycılığın hainliğe dönüşmesi
İç savaşın bir tarafında kolaycılar vardı. Kolaycılık, bir süre sonra hainliğe dönüştü. Kolaycılık, İngiliz’den vatan bütünlüğü dilenmekti. Herkesin kolayına geliyordu.
Kuvvayı Milliyecilerin içindeki kolaycılık ise, İstanbul’la birlikte, hatta İstanbul yönetiminde bir mücadeleydi.

 

ABD ile vatan bütünlüğü sağlama kolaycılığı
Bugünün kolaycılığı ise, ABD ile birlikte vatan bütünlüğünü sağlamak.
AKP, CHP, MHP ve hatta pratiğine bakarsak komuta kademesi bile, bu kolaycılar cephesinin güçlerini, oluşturuyorlar. “Öööf ne kadar kalabalık, en iyisi onların arasına katılmak!” Birçok zayıfın ve şaşkının tercihi bu oluyor.

 

Sistemin gücüne tapanlar görmüyorlar ki
Sistemin gücüne tapanlardır bu kolaycılar. Çoğu da kendisine “Atatürkçü”, “Kuvvayı Milliyeci”, “Milliyetçi”, “Vatansever” gibi adlar yakıştırmaktadırlar.
Görmüyorlar ki, onların taptıkları sistem çökmekte, hatta dağılmaktadır. Ve o sistemin içinde, bırakalım vatan bütünlüğünü, enkazdan başka bir şey yoktur.
Ne yazık ki, ABD ve NATO hükümranlığı dışında çözüm üretme yeteneği bastırılmış olan TSK komutanları da, şimdilik bu enkazın içinde bir savunma hattı kurabilir miyiz çaresizlikleri içinde bocalamaktadırlar. Her bocalama, ya kararlılığa, ya da bozguna dönüşür. Birincisi olacaktır.

 

Bugünden doğru mevziye girmek
Bu tabloya bakarak umutsuz ve karamsar olanlarımız var. Yanlışa boğulduklarını onlar da göreceklerdir.
Zor ama gerçekleşecek olan çözümü Cumhuriyet Güçbirliği koyuyor milletin önüne. Bu, 19 Mayıs çözümüdür.
Amerikanperestlerle, Avrupaperestlerle, Natoperestlerle ve Fethullahperestlerle vatan bütünlüğü sağlanmaz.
O kolay sanılan yolu seçenlerin nasıl darmadağın olduğunu önümüzdeki yıllar göreceğiz. O zaman kolay cephesinden zor cephesine geçmek yerine, bugünden doğru mevziye girmek gerekmez mi?
Atatürk’ün 19 Mayısını örnek alacak isek, yapılacak olan budur.
Tarih, hangi yoldan ilerleyeceğini belirlemiştir. Kişilerin hangi yolu seçecekleri ise, bir görev sınavıdır.
Cumhuriyeti ve vatanı kurtarmaya karar verirsek, kendimizi de vicdanımız önünde süklüm püklüm kalmaktan kurtarmış oluruz.
Bu davet bizim!