Çok güzel bir geceydi. Seçkin romancılarımız Ayla Kutlu, İnci Aral ve Erhan Bener ile Şule ve ben, bizde “gülün gül ile tartıldığı” bir muhabbet sofrası kurmuşuz. 1987 sonları veya 1988 olacak, Ayla Kutlu’nun “Bir Göçmen Kuştu O” romanı yeni çıkmıştı.
Ayla Kutlu’ya Karmatilerin romanını yazmasını önerdim; hâlâ yazabilir. İçeri gittim ve Nizamülmülk’ün Siyasetname çevirilerini getirdim. Kültür Bakanlığı’nın yayımladığı Prof. Mehmet Köymen çevirisinin sayfalarını çeviriyor, Zenc İsyanları ve Karmatiler bölümünü arıyorum, yok. Neyse, Dergâh Yayınları’nın okuduğum çevirisinden buldum. Kültür Bakanlığı’nın Nizamülmülk’ü sansür ettiğini o gece keşfettik.
Dünyanın lânetlileri
Karmatiler, Muhammara (Kızıllar) diye anılan akım, Hallacı Mansurlar, Anadolu’nun Kızılbaş hareketleri, Şeyh Bedrettinler, ulemâ tarafından zındık, rafızî (sapkın) olarak mahkum edilmişlerdir. 150 yıl sonra, Kanuni zamanında bile şeyhülislamlar, Sivas dolaylarında izine rastlanan Bedrettinlilerin boyunlarının vurulmasının “vacip olduğu” fetvaları veriyorlardı. Bu hınç, 12 Eylül 1980 rejiminin Kültür Bakanlığı’na kadar gelmiş ve Koca Nizamülmülk’ün Siyasetname’si bile onların gazabından kurtulamamıştı. Oysa Nizamülmülk, Karmatileri tam geleneksel feodal devlet gözüyle anlatır ve lânetler. Öyle de olsa, adlarının anılması, isyanlarının hikaye edilmesi dahi “nizamül âlem”e zarar verebilirdi.
Ölümlerin en zoru
Eski çağların bütün inançlarında, kahramanların dirileceği özlemi hep varolmuştur. Yoksul halk, Spartakus’tan Pir Sultan Abdallara kadar o kahramanların ölmediğine inanmış, onlara kır atlarının sırtında en umulmadık yerlerde rastlamıştır. Ne zaman dara düşse, “Yetiş” diye onları çağırmıştır.
Halk kahramanlarının ölümü en zor ölümdür; kabul edilemeyen ölümdür. Çünkü onlar, artık herhangi bir ölümlü değildirler; insanlığın sınıfsız ve zulümsüz yaşama özlemidirler. O umut, evet yenilgilere uğramıştır; ama ölmemiştir. Binlerce yıllık sınıflı toplumun en diri inancı ve bilgisi budur.
Yükselen değer
Ve bugün Anadolu tarihinde yobazlığın en koyu olduğu mafya-tarikat döneminde birden bire Hallacı Mansur’un dirildiğine tanık oluyoruz. Hiçbir tarih kitabında adları bile geçmeyen, hatta Kültür Bakanlığı’nın 11. yüzyıldan kalma bir devlet teorisi klasiğinden bile sindiği Karmatiler, bugün yükselen değerdir.
Hallacı Mansur’un öldürülemediği bir kez daha görülmüştür. Toplum, İslamı “bir eğlence”, “bir zulüm ve sömürü aracı” olarak kullanan AKP zenginlerine karşı Hallacı Mansur’un fedakârlık ve erdemlerine sarılmaktadır. Aslında dirilen, o erdemlerdir; “fena fillah” makamıdır. Yani insanın bireysel çıkarlardan arınması, mutluluğu toplumun mutluluğunda aramasıdır.
Tarih, bir hikâyeler yığını değil kuşkusuz. Tarih tartışmaları ne kadar safsataya boğulsa, aslında geleceğin aranmasıdır. Her sınıf, her akım, her aydın; tarih tartışırken, aslında dünya özlemini tartışır. Herkes, tarih içinde kendi özlemlerine, kendi değerlerine sarılır.
Hallacı Mansur’un dirilişi, beklenen olaydır.
Değerli okuyucularımızın ve bütün halkımızın Şeker Bayramını kutlarım