Doğu Perinçek: Haçlı Enternasyonal ve Bağdatlıların Enternasyonali

Afrika dahil yürüdük
Yürüdük.
Emekçiler yürüdü “bütün kara parçalarında, Afrika dahil.” Cemal Süreya da yürüdü.
Libya, Suriye, Irak ve Afganistan ön cephemizdi.
“Ne ABD ne AB” diye yürüdük.
Kara derilisi, beyazı ve sarısı yürüdük. Büyük kırımdan arta kalan Kızılderililer de yürüdü.

 

Karşıdevrim bölüyor devrim birleştiriyor
1 Mayıs bütün insanlığı birleştirdi.
Küresel mafya, insanlığı renklere, dinlere, mezheplere, cemaatlere, etnik gruplara bölüyor; 1 Mayıs birleştiriyor.
20. ve 21. yüzyılların büyük tecrübesidir:
Karşıdevrim bölüyor.
Devrim birleştiriyor.
Bizim de tecrübemizdir:
İstiklal Savaşıyla, Kemalist Devrimle birleşmiştik.
Devrimimizi yıktılar ve bölünüyoruz.

 

1 Mayıs’ı da bölüyorlar
Küreselciler, 1 Mayıs’ı da bölüyorlar.
Hem de 1 Mayıs’ı en anlamlı yerinden bölüyorlar.
1 Mayıs uluslararası bir gün, Enternasyonal!
İşte o Enternasyonal’den bölüyorlar.
Enternasyonal’in tanımını yalnız devrimciler yapmıyor; küresel mafyanın da bir Enternasyonal tanımı var.
Emperyalistlere göre, Amerika ve Avrupa sermayesinin peşine takılırsanız, küreselleşir ve “Enternasyonal” olursunuz.

 

Haçlı Enternasyonal
Haçlı Seferleri de bir tür Enternasyonal değil miydi, medeniyetleri buluşturdu! Haçlının adamları, böyle söylüyor.
Sosyal Demokratların Birinci Dünya Savaşı’ndaki Enternasyonalini hatırlayın, onların savaş borazanları yedi iklime ulaşıyordu.

 

Bağdat’lıyız Bağdat’tayız!
Bir de “Bağdat’lıyız, Bağdat’tayız” diye haykıran Enternasyonal var. Ümit İlter’in şiiri! Tuncel Kurtiz dostumuz, Ulusal Kanal’da Grup Yorum eşliğinde her gün okuyor. Ve her gün koşuyor, her gün yeni heyecanla dinliyoruz.
“Buralarda biz varız” diyor.
“Ya İstiklâl ya ölüm” diyor.
“Amerika gelsin, Türkiye’yi bölsün” demiyor.
“Geçit yok Amerika’ya” diye gürlüyor.
İşte bizim Enternasyonalimiz!
Enternasyonalin yüreği, “ABD işgalcilerinin askeri karargâhı olan Zaho’da değil, Bağdat’ta çarpıyor.
Emperyalizm çağında emeğin günü, yurtseverlik günüdür.

 

Devrimin coğrafyası ve tarihi
Emekçi sınıflar ile dünya sermayesi arasındaki barikat, ezilen ve ezen milletleri de birbirinden ayırmaktadır. Artık devrim, 19. yüzyıl Avrupasındaki gibi işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki iç çelişmenin ürünü değildir.
20. yüzyılla birlikte devrim odağı Doğuya, Ezilen Dünyaya kaydı. Artık devrim, emperyalizm ile ülke arasındaki çelişmenin ürünüdür. Lenin, bu olayı, “emperyalizmin zayıf halkası”na işaret eden, çağımızın devrim teorisiyle açıkladı. Ve arkamıza bakalım, bütün devrimler Rusya ve Çin’den Vietnam ve Küba’ya kadar ülkeyi birleştirme mücadelesi ve vatan savunmasında gerçekleşti. Bölenler devrim değil, karşıdevrim yapıyor. Arkadaşım Yalçın Küçük bunun ayrıntılarını yıllardır işliyor.

 

ABD ve AB’nin sendikacıları
Ancak Türkiye’ye bakıyoruz, çoğu sendikacılar, emekçi sınıfların 1 Mayıs taleplerini, ABD ve AB kapitalistlerine dokunmayacak bir çerçeve içine kapatmaya özen gösteriyorlar. Hatta görev tanımlarını böyle formülleştirmişlerdir. Arkadaşım Yıldırım Koç da yıllardır bu olayı yazıyor.

 

İşçi Sınıfının burjuva politikası ve devrimci politikası
İşçi sınıfının burjuva politikası ile işçi sınıfının devrimci politikasını birbirinden ayırmak, giderek daha büyük önem kazanıyor.
Örneğin 1 Mayıs’ı düzenleyen sendikacıların siyasetlerine bakıyoruz, orada Kemalist Devrim’in yıkılmasına karşı bir tavır yok.
İşte bu işçi sınıfının burjuva politikasıdır. Yani işçi sınıfı adına sınırlarını sistemin çizdiği bir politika izlenmektedir.

 

Sınıf savaşının cepheleri
Sınıf savaşı, 1980’den, hele 1990’dan beri Kemalist Devrim cephesinde veriliyor. Özelleştirme, işsizleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, kamu hizmetinin tasfiyesi gibi emekçi sınıfları hedef alan ekonomik ve toplumsal uygulamalar, aslında Kemalist Devrimi yıkma programının alt başlıklarıdır.
Türk-İş olsun, DİSK olsun özelleştirmeye tavır almamış, özelleştirmenin iyisini talep etmişlerdir.

 

Küresel merkezlerle bağlar
Bu durum, bizi sendikaların küresel merkezlerle bağlarını sorgulama göreviyle yüz yüze getiriyor.
Bu bağlar o kadar sıkıdır ki, sendikacılar, 1980’den bu yana sendikalı işçi sayısının eriyip tükenmesine bile direnmemişlerdir.
Sendikacılar, çoğunlukla sendikaları bitiren bir programın zabıtalarına dönüşmüşlerdir. Tek-Gıda İş’in önderliğindeki Tekel direnişi gibi tarihsel isyanlar, yine sendika konfederasyonlarının hizmetleriyle bastırılmıştır.

 

Emekçi sınıfların temel meseleleri
Türk devrimi tasfiye edildi; milli devlet ortadan kaldırıldı; Türkiye fiilen bölündü; bir Mafya- Tarikat rejimi kuruldu; emekçi sınıfların gündemindeki en temel meseleler bunlardır.
Ancak bakıyoruz, sendikacıların umurlarında bile değil. Daha kötüsü, 1 Mayıs’ı düzenleyen sendikacı komitelerinde, Atatürk Devrimi’nin tasfiyesine, milletin bölünmesine, vatanın parçalanmasına olumlu bakan anlayışlar etkin konumlarda.

 

Bizim Enternasyonal kardeşimiz
Dün bir kez daha kanıtlanmıştır:
1 Mayıs, ekonomizmin ve sendikalizmin küresel eğlencesi olamaz!
Ezilen insanlık, yedi iklimde vatan ve emek cephesinde savaşıyor.
Enternasyonal, işte o vatan ve emek cephelerinin toplamıdır.
Benim Enternasyonal kardeşim, Haçlı Seferlerini destekleyen sendikacı ve aldatılmış işçi değil, Libya, Irak, Suriye ve Afganistan’ın ezilenleridir.

 

DÜZELTME: İngilizlerin bir sözü vardır, “Parlamento, her şeye yetkilidir, bir tek erkeği kadın ve kadını erkek yapamaz.” Diye. Aydınlık ve Ulusal Kanal sağolsunlar bize o yetkiyi de verdiler; Eski Berlin Büyükelçimiz Sayın İrtem Çelik’in, 23 Nisan 2011 tarihli haberlerinde benim ağzımdan “İrtem Çelik Hanım” yaptılar.