Generallerin ve subayların tutuklanması devam ediyor. Harp Akademileri Komutanı Org. Bilgin Balanlı’dan sonra Hava Harp Okulu Komutanı Tümg. İsmail Taş da tutuklandı.
Generaller niçin tutuklanıyor?
Kamuoyunda çeşitli görüşler var.
Darbe girişimine katılmışlar!
Tutuklama kararında böyle yazıyor. ABD ve AB merkezli bütün güçler, 4 yıldır bu suçlamayı kampanyalarla işliyor.
Tutuklama nedeninin darbe girişimi olduğunu varsayan genelkurmay başkanları da “Yargı çözer” diyerek, suçlamaya dolaylı destek vermişlerdir.
Ve şimdi Kılıçdaroğlu, generallerin hapse tıkılması üzerine, “Aman ses çıkarmayın, yargıyı bekleyin” diyor.
Kılıçdaroğlu, bazı gazeteciler için “Mahkemeyi bekleyin” diyor mu? Demez, çünkü o gazetecilerin bırakılması kampanyasının başında Riccardione var.
“Darbeciliğe karşı mücadele”, 2002 yılından beri Türk Ordusuna karşı mücadelenin şifresidir.
Ordu “dizayn” ediliyormuş!
Bazı dostlar diyor ki, bu tutuklamalarla “Ordu dizayn ediliyor.”
Şu “dizayn” sözcüğünden iğrendiğimi belirteyim. O kadar güzel Türkçe sözcükler var ki, beğen beğen seç. Aklına hiçbiri gelmiyorsa “düzenleniyor” de. “Tüz etmek” yani düzenlemek, hukuk koymak sözcüğü Orhun Yazıtları’ndan beri Türkçenin en güzel eylemlerindendir.
Bu tutuklamalarla Ordunun terfi sistemine müdahale edildiği doğru, ama işin özü bu değil. Çünkü o komutan gider bu komutan gelir.
Fethullah Gülen’in yargı içindeki örgütlenmesini kullanarak Yüksek Askeri Şura’nın tepesine oturduğu apaçık meydandadır; ama operasyon çok daha kapsamlı ve derindir.
AKP oy toplamak için tutuklatmış!
Ne zamandır köşe yazılarından okuyoruz: “Orduya vuran oy kazanıyor” imiş.
Oylama Güney Kıbrıs’ta mı yapılıyor, yoksa Amerika’da mı?
Seçmen, orduya vurulmasını mı istiyor?
Geldiğimiz yere bakın siz!
Ancak şurası doğrudur: AKP, Türk Ordusuna meydan okuyarak, kendisini güçlü gösteriyor ve oy avlıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı yazışmaları da bunu doğruluyor. Bununla birlikte tutuklamaların asıl nedeni, oy toplamak değildir. Oy toplamak, yan ürün.
Asıl neden
General, subay ve astsubayların tutuklanmasının asıl nedeni, yabancı devlet operasyonudur.
ABD emperyalizmi ve İsrail bu harekâtla şu hedeflere yönelmiştir:
1. Türk Ordusunun savaş yeteneğini tahrip etmek.
2. Türk Ordusunu savaşmadan veya en az kayıpla yenmek.
3. Irak’ın kuzeyinde kurdukları Kukla Devleti Diyarbakır’a doğru genişletmek.
4. İç cepheden bakılırsa, Kemalist Devrim’in son kalelerini de yıkmak ve Türkiye’de oluşan Mafya-Tarikat diktasını pekiştirmek.
Ne yapacağız?
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin milletimize şöyle seslendi:
“Ordusuna sahip çıkmayan milletler, yabancı orduları beslemek durumuna düşerler…”
Uygulanan yabancı devlet operasyonu, Türkiye’yi ve Türk milletin köleleştirmek içindir. Kürdümüz, elbette milletimize dahildir.
Bir büyük devletin harekâtıyla karşı karşıya olduğumuzu saptarsak, ne yapacağımızı da biliriz.
Can Ataklı gibi dostlarımızın “Ağır tahrike kapılmayalım, tuzağa düşmeyelim” uyarısı (Vatan, 01.06.2011) durumu kurtarmıyor.
Bu mantık, bütün kurtuluş savaşlarını “ağır tahrike kapılmak” olarak görmeye götürür.
“AKP’yi mağdur duruma düşürmeyelim” mantığı, en sonunda ne Ordu bırakır, ne vatan bırakır, ne millet bırakır, ne de Cumhuriyet!
Hiçbir tehdit, görmezden gelinerek bertaraf edilmemiştir
Önce, ABD emperyalizminin Türk Ordusuna karşı bir harekât uyguladığını saptayacağız.
Elbette önce Genelkurmay saptayacak bu gerçeği.
Genelkurmay açıklamıyorsa, Hasdal ve Silivri’deki tutuklu generaller, subaylar ve aydınlar da hangi savaşın esiri olduklarını bilmiyorlar mı?
Tehdidi saptadıktan sonra ne yapacağımızı belirlemek, bir strateji ve taktik sorunudur.
Ama bu harekâta sandıkta oy vermek dışında verilecek cevaplar da vardır.
Düşmanın şiddet kullanarak yürüttüğü bir harekâtı, yalnız sandığa gidip oy vererek bertaraf etmiş bir orduya tarihte rastlanmıyor.
Asıl tuzak, bu gibi hayallere kapılmaktır.