Doğu Perinçek: “Dinin zengin eğlencesine dönüşmesi”ne itirazlar

         Toplumların yaşadığı büyük hakikatler bir bakarsınız birkaç sözcükle özetlenmiş. “İlahiyatçı yazar” diye tanıtılan aydınlarımızdan İhsan Eliaçık, işte böyle bir saptamada bulunuyor:

         “Türkiye’de din bir zengin eğlencesine dönüştü.”

         Yaşadığımız toplumsal süreçleri açıklamaya çalışan bilim adamlarının kıskanacağı bir saptama! Deneyimli gazeteci Ülkü Demirtepe’nin İhsan Eliaçık ile yaptığı söyleşi su gibi okunuyor (Aydınlık, 20 Ağustos 2011).

 

İftarla sınıf mücadelesi

         Tayyip Erdoğanların iktidarı döneminde azmanlaşan mafya-tarikat zümresine, çeşitli İslami çevreler de artık büyük bir tepki gösteriyor. Emek ve Adalet Platformu’nun beş yıldızlı oteller önündeki “ekmek peynirle iftar açma” eylemlerini, halk sıcak duygularla izledi. Değerli aydınımız İhsan Eliaçık da bu eylemleri destekliyor.

         Bu olay, İslam tarihi açısından bakarsanız kuşkusuz yeni değildir. Bugün İslamın yükselen değeri, Hallacı Mansur gibi sınıfsız toplum mücadelesi veren kahramanlardır.  

 

Demokratik devrim tarihimizde yeni

         Cumhuriyet tarihi, hatta milli demokratik devrim tarihimiz açısından, İslami kaynaklara dayandırılan eşitlikçi bir kitle hareketi yenidir.

         Türkiye’de emekçi hareketi, Meşrutiyetlerden bu yana laik eksenli olmuştur. Hele Kemalist Devrimden sonra bu mücadeleler, Halkçılık veya sosyalizm bayrağı altında yürütülmüştür.

 

150 yıllık denklem

         Dinsel ideoloji ise, halk hareketine karşı padişahların ve derebeylerinin saltanatını savunan bir kalkan olarak kullanılmıştır. Bu nedenle Türkiye’de nerdeyse 150 yıldır bir denklem kurulmuştu. Emperyalizm ve işbirlikçileri, dincilikle denetim altına aldıkları bilinçsiz yoksulları bağımsızlık ve hürriyet mücadelelerinin üzerine sürebilmişlerdir. 31 Mart 1909 hareketi, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in Devrimci Ankara’sına karşı İstanbul’daki padişah hükümetinin kışkırttığı kalkışmalar, 1925 Şeyh Sait İsyanı, 1930 Menemen olayı, en çok bilinen örneklerdir.

         Bu süreçte emperyalizme karşı mücadele ile laiklik özdeşleşmiştir. Müslüman halkların yaşadığı diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye’de, bağımsızlık ve emek için yürütülen mücadelelerin hepsi, laik temalar ve sloganlarla yürütülmüştür. Bu olay laikliğin tarihsel içeriğine uygundu. Çünkü laikos, halkın anlamına geliyordu, saltanata isyan eden halk sınıflarını ifade ediyordu.

 

12 Eylül’ün “Yeşil Kuşak” harekâtı

         12 Eylül 1980’den bu yana devam eden 30 yıllık gericilik ve özellikle 9 yıla yaklaşan Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül döneminden sonra yeni bir tablo ortaya çıktı. Bu olayın başı, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’ye bağlanmasıdır. Atlantik sisteminin Gladyosu, Türkiye’de “Komünizmle Mücadele Dernekleri” türünden dinci örgütlenmelerle, bağımsızlık isteyen ve emeği savunan hareketlere karşı bir inzibat kuvveti yaratmış ve şiddet uygulamıştır. “Kanlı Pazar”lar unutulmadı.

         Ancak bu süreçte asıl kapsamlı ve derin uygulamayı, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yaşadık. ABD’nin “Yeşil Kuşak” projesi gereği, dinciliği halk hareketine karşı bir barikat olarak kullandılar ve topluma ABD’nin öngördüğü bir din aşılandı. “Türk-İslam Sentezi”, 26 Haziran 1986’da devletin “Milli Kültür Siyaseti” olarak kabul edildi.

 

12 Eylül çocukları

         İşte Tayyip Erdoğan ve Abdullah Güller, yalnız dünya ekonomisiyle bütünleşme siyasetinin en hızlı mirasçısı olarak değil, kitleleri tarikat ağlarına hapsetmeleriyle de 12 Eylül rejiminin evlatlarıdırlar ve devamıdırlar.

         12 Eylül 1980’den bu yana 31 yıl içinde ve özellikle son 9 yılda, dini ideoloji toplum içinde görülmemiş bir yaygınlık kazandı; moda oldu. Ayrıca laik görüntülü zenginlerin yanında bir de AKP’nin yeni dinci zenginleri ortaya çıktı ve bunlar paranın denetimini ele geçirdiler.

         Sonuç olarak, ABD ve işbirlikçileri, dini, İhsan Eliaçık’ın deyişiyle “bir zengin eğlencesine” dönüştürdüler. Yalnız “eğlence” mi, bir soygun ve siyasal dikta âleti haline getirdiler.

 

Halk emeğini ve yoksulluğunu hatırlıyor

         Ancak dincilikle denetlenen halkın büyük çoğunluğu, emekçidir ve bir kısmı da varoşlara yığılan yoksullardır. Şimdi onlar, dinin bir zenginleşme ve sömürü aracı olarak kullanılması karşısında emekçi olduklarını ve yoksulluklarını hatırlıyorlar.

 

Uyanış kanalları

         Bu uyanışın laik önderlikleri yanında İslami odakları da oluşmaktadır.

         Ulusal Kanal’da Pazar sabahları “Kapitalizm ve İslam” programında, Adnan Yunak ve Eren Erdem’in açıklamalarını ilgiyle izliyorum. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün Hallacı Mansur ve Maun Sûresi çalışmalarının etkili olduğu görülüyor. İhsan Eliaçık’ın söyleşilerini de merakla okuyorum.

         Onların bağımsızlık ve emeğe verdikleri değer, sömürü ve zulme karşı savaş açmaları, bir duygu ve cephe ortaklığı yaratıyor. ABD emperyalizmine karşı kesin tavırları da, arkamızdaki 150 yıllık irticai hareketle hesaplaşma değerindedir.

         Bağımsızlık ve emekten yana olan İslamcı aydınlarımız, görüşlerini yoğun olarak İslami kaynaklarla açılıyorlar ve dine bağlı geniş kesimleri ikna etmek için çaba gösteriyorlar.

 

Dünyevî amaçlar

         Burada dikkate değer olan, bu görüşlerin insanı mutlu kılmak isteyen dünyevî amaçlara yönelik olmasıdır. Kaynaklar dinin kaynağı olmakla birlikte, insanlığın laik (halkçı) birikimiyle bir fikir bağı, gönül bağı ve cephe birliği kurulmaktadır. Nitekim, Eren Erdem, dinin sömürü amacıyla kullanılmasına karşı duruşlarını laiklikle de birleştiriyor ve bu tavrını da Kur’an’a dayandırıyor.

         Emek ve Adalet Platformu’nun ismi de dünyevîdir ve halkçıdır.

 

Yeni yataklar, yeni cepheler, ortak zeminler

         Bağımsızlık ve emek mücadelesi, bir süre bastırılsa ve denetlense bile, kendisine yeni yataklar bularak yepyeni yollar açıyor.

         Bağımsızlık ve emek cephesinde yer alan akımlar ve çevreler arasında, birbirini anlamaya ve birbirinden öğrenmeye çalışan zeminler oluşması olumlu bir gelişmedir.

         İzlediğim aydınlara bakarak, karşılıklı saygı, sevgi ve özgürce tartışma ortamının bulunduğu görülüyor. Bu ortama özen gösterilmelidir.