Deniz’in teorik çalışmaya ilgisi
Deniz, topluma yalnız eylemciliğiyle tanıtılmıştır. Oysa teorik çalışmaya geniş zaman ayıran bir arkadaştı. Okurdu, incelerdi. Kuşkusuz yakalanmadan önceki son altı aylık deneyiminden sonra, bilimsel teorinin önemini daha derinden anlamıştı. 1968-69 yıllarında O’nu tanıyanlar, teorik sorunlara ilgisini bilirler. O zaman çok az devrimcinin konuştuğu ve tartıştığı konuları gündeme getirmiştir. Ortaya o günlerde pek düşünülmeyen konularda sorular atmıştır.
Sağmalcılar Cezaevi’nden gelen mektup
7 Şubat 1969 günü bana Sağmalcılar Cezaevi’nden yazdığı mektup da bunun bir örneğidir. Mektuba yeni yılın başı olduğu için olacak, yanlışlıkla “7-2-968” tarihini düşmüş. Zarfın üzerinde “SAĞMALCILAR 10. II. 69” yazıyor. Demek ki iki gün Cezaevi idaresinde kalmış. Mektubun tam metnini bu sayfada okuyacaksınız.
“Bizim çocukların FKF’ye girişlerini düzene sok”
Deniz, mektubunda yargılama, cezaevi ve fakülte durumu konusunda bilgi verdikten sonra, mücadelenin iki konusuna değiniyor:
Birincisi, İstanbul’da kurmuş olduğu Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) üyesi gençlerin FKF’ye katılmaları işini “düzene sokmam” için benim İstanbul’a gitmemi istiyor.
“Doğu Avrupa’daki haşmetli revizyonist gidişin kaynağı”
İkincisi, Doğu Avrupa’daki revizyonist yönetimlerle ilgili değerlendirmesini yazıyor ve bir soru atıyor:
“Cumhuriyette çıkan bir seri röportaj var. Bilmem okuyor musun? Bir işgal sonrası diye. Doğu Avrupayı anlatıyor. Anladığım kadarıyla revizyonizm bütün haşmetiyle gelmiş oturmuş. Doğu Avrupa’daki bu revizyonist gidişin kaynağını yani nedenini bir türlü bulamadım.”
Bu mektubun yazıldığı tarih 1969 yılı başı. O tarihlerde Türkiye’de Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerinin kapitalizme gittiği yönünde görüşü olan insan sayısı bir avucu geçmezdi. Deniz, sosyalist ülkelerde devrimin sürdürülmesi konusuyla yakından ilgilenen, okuyan, inceleyen ve tartışan bir arkadaştı. Bir sayfalık mektubunda da bu konuya giriyor ve bir soru atıyor ortaya: Doğu Avrupa’daki bu haşmetli revizyonizmin kaynağı ne olabilirdi?
Parti mi kursak yoksa dağa mı çıksak
Deniz, gençlik eylemlerine katıldığı zaman, 18 – 19 yaşlarında delikanlıydı; 1965-66 yılları. İdam edildiği zaman 25 yaşındaydı. Dört – beş yıllık devrimci hayatı, aslında atılganlık ile gerçekleri hesaplamak arasındaki bileşimin ve git-gellerin tarihidir. Bu açıdan Deniz’i en iyi anlatanlardan biri, o zamanın gençlik önderlerinden Rahmi Aydın olmuştur.
Sultanahmet Cezaevi’nde Denizle sohbetlerini anlatıyor:
“O gün görüş günüydü. Türk Solu, Aydınlık, Ant gibi dergiler ve birçok kitap getirdiler. Dergilerdeki bazı yazıları okuduk. Ve o yazılara göre, bir saat içinde 3 kez tavır değiştirdik. İlk önce dağa çıkmaya karar vermiştik. Bir yazı okuduk, ‘Bu iş gerillayla olmaz, ilk önce parti kurmak lazım. Parti olmadan Milli Demokratik Devrim olmaz’ dedik. Deniz, ‘ Bu iş dağa çıkmakla olmaz. İlk önce parti kuracağız’ diyor, ben, ‘Tamam Deniz parti kuralım’ diyerek onaylıyorum. Bir başka yazı okuduk, ‘Cephede partinin olması gerekli ama öncü olması gerekmez’ diyor. O zaman, Deniz’le beraber, ‘Madem öncü olması gerekmez, partiyi başkaları kursun’ diye karar alırdık. Ondan sonra, bir başka yazı daha okuduk, tekrar dağa çıkmaya karar verdik” (Turhan Feyizoğlu, Denizler ve Filistin, Alfa Yayınları, Mart 2011, s.59)
Deniz’in Mao sevgisi
Bu konuşmaların 22 yaşındaki fedai ruhlu devrimci gençlerin arasında geçtiği unutulmamalı. Şartlar da unutulmamalı: TİP’in yönetimi, devrimci gençliğin dinamizmini dışlamış, hatta neredeyse bastırır hale gelmiş. Mihri Belli, bir parti disiplini olmasına önderlik etmiyor ve geçmişin tecrübeleri eyleme ışık tutan bir disipline dönüştürülmüyor. Bu ortamda gençler, 1969 – 1970 yıllarında hep ne yapacaklarını tartışıyorlardı.
Ama Deniz’in de Mahir’in de vazgeçilmez duruşları vardı:
- Bilimsel sosyalizme bağlılık.
- Sovyet revizyonizmine karşı Mao’nun devrimci çizgisini benimsemek.
- Türk Devriminin ittihatçı fedai geleneği.
- Mustafa Kemal Devrimciliği ve Kemalist Devrim birikimine siper olmak.
- 27 Mayıs Devriminin kazanımları.
- Etnik ve mezhepsel bölünmelere karşı durmak.
Bir gün Bozkurt Nuhoğlu’ndan dinlemiştim. Deniz ile Beyazıt’ta yürüyorlar. Bir turist kız, Ayasofya’nın yolunu soruyor. Deniz, çat pat İngilizce, “Boş ver Ayasofya yolunu, Mao’nun yolundan git.” diyor.
Şeyh Sait gericiliğine tavrı
Deniz’in etnik bölünmelere tavrı da kesindi. O zaman üniversitelerde Kürt gençlerinin grupları vardı. Örneğin İstanbul Hukuk’ta Kemal Bingöl, Deniz’in iyi arkadaşıydı. Kemal de Atatürk Devrimcisi ve sosyalistti. Deniz onlara değer verir, eylemlere katılmaları ve kaynaşmaları için özen gösterirdi. Ancak ayrılıkçılığa hiçbir zaman hoşgörüyle bakmadı. Zaten o zaman Kürt gençleri ve aydınları genellikle solun içindeydiler ve Türkiye’nin emperyalizme karşı birliğini savunuyorlardı. Soldan ayrılmaları, Türkiye’nin birliğinden ve devrimden ayrılmalarına yol açtı.
Sanırım 1969 baharıydı. Sultanahmet’te FKF binasında bir toplantı oldu. Benim yazdığım bir bildiride, gerici hareketler arasında Şeyh Sait’in de adı anılıyordu. Bazı Kürt arkadaşlar eleştirdiler. Bayağı tartışma oldu. Deniz, Şeyh Sait’in feodal bir Şeyh olduğunu, yönettiği hareketin gerici karakterde olduğunu savundu. Bir aralık öfkelendi ve tahta dolaba yumruk attı.
Mahir Çayan da 1969 başında Fransa’dan dönmüştü. Sultanahmet’teki toplantıda o da vardı. Orada konuşmadı. Fakat Ankara’da beni ve SBF’den arkadaşı olan Şahin Alpay’ı aradı. Bana “Şeyh Sait konusunda haklıydın. Bu konularda sağlam durmak gerekir” dedi.
Mustafa Kemal ile gericilik arasındaki saflaşmada 1968 devrimcilerinin zihinleri, apaçıktı. Şeyh Sait, Seyit Rıza vb hareketlerin 31 Mart veya Kurtuluş Savaşı’nın gerici hareketlerinden ayrıcalığı olduğunu savunan yoktu.
YARIN: Deniz ile Vietnam Derneği kuruyoruz.
Deniz ile Filistin’e gitmeden önceki görüşmemiz.