Doğu Perinçek: CHP’ye kurmaylık dersi

Türkiyemizin başı dik aydınlarından ve birikimli siyasetçilerinden Şahin Mengü’nün yazısını okuyunca “işte kurmaylık dersi” dedim. Pazartesi günü Aydınlık’ta yayımlanan Şahin Bakışı’ndan söz ediyorum. Yalnız CHP için değil, MHP için de baştan sona kurmaylık dersi.

 

Kurmaysız CHP

         Hükümet-PKK görüşmelerinin yayımlanmasından beri CHP’nin tavrına bakıyoruz, merkezde bir kurmay heyeti olmadığı gözüküyor. Veya var da çalıştırılmıyor.

         Yaşını 4 yıl küçülten 92 yıllık bir parti, bu görüşmelerin taraflarını bile saptayamıyor. CHP yönetimi, Tayyip Erdoğanların perdeleme mangasına dâhil olup, görüşmeleri normalleştiriyor. Olayı her zaman olduğu gibi mahalle kavgası düzeyine çekip, şerefli-şerefsiz atışmasına indiriyor. Neo-CHP yönetiminden bugüne kadar AKP ile program ve siyaset farkını ortaya koyan bir şey duymadık.

 

Durumdan muhalefet görevi çıkarmak

         Son hükümet-PKK görüşmelerinde de öyle, CHP yönetiminin bu görüşmelerin içeriğine dair bir eleştiri ve önerisine rastlanmadı.

         Oysa Şahin Mengü, Başbakanlık ile PKK arasındaki anlaşmaya dikkat çekiyor. PKK’nin “demokratik özerklik, silahlı gücü koruma” gibi devletin üniter yapısını değiştiren programında uzlaşmaya varıldığını saptıyor. Onur Öymen de, daha ilk gün “Bunlar PKK ile birlikte Anayasa yapıyorlar” tanısını koymuştu.

         Ve asıl “kurmaylık” dediğimiz, Mengü bu olgulardan bir muhalefet görevi üretiyor:

         “Muhalefet partilerinin, Başbakan hakkında ‘ülkenin anayasal nizamını değiştirmeye teşebbüsten’ daha şimdiden, Meclis aritmetiği değiştiği gün, Tayyip Erdoğan’ı ve onun kanunsuz emirlerini yerine getirenleri Yüce Divan’a sevk edeceklerini ilan etmeleri gerekir”.

         Hatta Meclis aritmetiğinin değişmesini beklemeye bile gerek yok, Şahin Mengü’nün önerisini Meclise getirirsiniz, o zaman Meclis Meclis olur. Muhalefet de muhalefet olur. Vatandaş da, “şerefsiz” atışmaları yerine, Türkiye’nin önündeki seçenekleri görür ve tavır alır.

 

Muhalefet olamayan iktidar olamaz

         Bugünkü Neo-CHP yönetimi, muhalefet olamadığı için iktidar da olamayacaktır. Çünkü iktidar olmak, seçenek olmayı gerektirir.

         İşçi Partisi, seçenek olduğu için, önde gelen yöneticilerinin bir ayağı hapishanededir ve muhalefet görevi yapıyor.

         CHP ise, Meclistedir ama muhalif bile değildir. Çünkü program olarak, akepeleşmektedir. O kadar ki, CHP, AKP-PKK anayasasının önünü açan bir misyona yönlendirilmektedir. Kemalist Devrim’in Altı Ok programı, artık “Babaannenin resmi” bile değildir; bütünüyle terk edilmiştir.

         Son örnek, CHP Tunceli Milletvekili (Kamer Genç değil elbette), Tekke ve Zaviyelerin açılması için Meclise önerge veriyor. Artık CHP, AKP’nin önünü açan parti haline gelmektedir. CHP, “Dersim Arşivini açarım” tehdidini demek ki, tekke ve zaviyeleri açmak için gündeme getiriyormuş.

         CHP yönetiminde Atatürk Devrimine bağlı, bağımsızlıkçı, halkçı devrimcilerin olması, artık bir tek CHP tabanını oyalamaya ve halkın umutlarını bağlamaya yarıyor. Çünkü o insanların AKP iktidarına karşı bir program ve siyaset seçeneği yaratma konusunda, CHP’ye herhangi bir katkılarını göremiyoruz.

 

CHP tarihini yargılayacak kadro

         Olayın özü, Şahin Mengü’nün de 12’den vurduğu gibi, CHP’nin “CHP tarihini yargılayan” bir çizgiye girmesidir. Kastedilen, Türkiye’nin devrim tarihidir. Her karşıdevrim, devrimin yargılanmasıyla başlar.

         CHP tarihinin yargılanması, yalnız program düzleminde değildir. Kadro politikası ve siyaset tarzında da CHP tarihi mahkûm edilmektedir.

         CHP’nin, programa, stratejiye ve tahlile dayanan bir siyaset üretme geleneği vardı. İsmet Paşa, o geleneği sürdürdü. İsmail Rüştü Aksallar, Turhan Feyzioğulları, Ecevitler, Emin Paksütler, Necdet Uğurlar, İsmail Ararlar, Orhan Eyüboğlular, Kamil Kırıkoğluklar, Ali Nejat Ölçenler; o gelenek içinde yetişmişlerdi.

         Turan Güneş, Deniz Baykal, Besim Üstünel ekolü, CHP’yi biraz DP’ye benzetse de, tahlile dayanan siyaset yapardı. Baykal, son zamanlarında CHP’nin tarihi köklerine yönelmişti ve vazgeçmeyeceği ilkeleri vardı.

         Şu an CHP yönetiminin tahlil ve siyaset yapmadığını görüyoruz. Halk avcılığı, büyük rağbet kazanmıştır. Lider kadrosunda parlama ölçüleri de, buna göre oluşmaktadır.

 

Naylon politikacılar modası

         Her program, kendine uyan bir önderlik oluşturur. Bugünkü Neo-CHP’nin Şahin Mengü veya Onur Öymen gibi birikimli kurmaylara ihtiyacı yoktur. Çünkü AKP ile şerefsizlik kavgası vermek için kurmay olmak gerekmiyor.

         Missouri Zırhlısı İstanbul sahillerine demir attıktan sonra, “Amanını yalel yalel” diye bir şarkı çıkmıştı. Orada “Naylon kızlar çıkacak” müjdesi vardı.

         Atlantik sistemi, yalnız aşkı naylonlaştırmadı, politika da özellikle Turgut Özal, Tansu Çiller ile birlikte naylonlaştı ve yalellileşti. Yalel ile naylon arasındaki bağlantıyı bize Küçük Amerika süreci öğretti.

         Sistem, 12 Eylül 1980’den beri manken politikacı üretmeye başladı. Gülbettin Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturanı bile, Versace’den gömlek kravat giydirip podyuma çıkarttılar.

         Pazarlamacılık ve reklam acenteliği ile siyaset meslekleri iç içe geçti. Siyaset, Karagöz perdesinde yapılır oldu. Kalabalıkların beğenileri de, kendi deyişleriyle buna göre “dizayn” ediliyor.

         CHP de, bu modaya göre neolaştırılıyor.