Doğu Perinçek: Cemal Süreya’nın Güz Bitigi

Şair Mecit Ünal’ın adını ilk kez Necati Cumalı’dan duymuştum. 1988 yılı olabilir. 2000’e Doğru’nun olağanüstü birikimli bir yazar ve çalışan kadrosu vardı: Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Turan Dursun, Hasan Yalçın, Semih Balcıoğlu, Ferruh Doğan ve diğer arkadaşlar hep birlikteydik. Türkiye’nin dergicilik tarihinde sanıyorum eşine çok az rastlanır bir kadroydu.


“Bir Mecit Ünal var”
Necati Cumalı, bir edebiyat yarışmasının seçiciler kurulundaydı. Gelen eserlerden söz ederken, Mecit Ünal’ı yeni bir yazar keşfetmenin heyecanıyla anlatıyordu. “Göreceksiniz” dedi, “Bir Mecit Ünal var, o çok büyük bir yazar olacak.”
23 yıl oluyor, Mecit Ünal’dan beklenen buydu. Sanıyorum Mecit o sıra hapisteydi. Sonra çıktı, tanıştık, bana mutluluk veren arkadaşlarımdandır.


Cemal Süreya’nın yeni çağının ilk kitabı
Mecit Ünal, Aydınlık’ta 4 Ekim 2011 günlü yazısında, Cemal Süreya’nın Güz Bitigi kitabını yazdı.
Güz Bitigi, son kitabıdır, ama ah yaşasaydı, Cemal Süreya’nın yeni çağının ilk kitabı olarak anacaktık. Cemal Süreya’yı bilir bilmez “Aşk şairi” diye anarlar. Onun için çok sıradan bir tanımlamadır. Cemal Süreya, ideolojik ve siyasal duruşu çok belirgin bir şair ve yazardı. Güz Bitigi, onun dünya görüşünü yansıtan çok nitelikli şiirlerini içerir. İlerde Cemal Süreya bahsine gireceğiz.


Muradımız neydi
Bugün Güz Bitigi isminin doğuşunu anlatmaktı muradımız.
Önce Mecit Ünal’a kulak verelim:
“Cemal Süreya ‘betik’ sözcüğünü eski Türkçedeki ‘bitig’ söyleyişine çekerek ‘betik’ -kitap/mektup anlamı dışında bir anlam daha katmıştır: ‘bitik!’ Güzün bitirdiği, güz bitigi…” (Aydınlık, 4 Ekim 2011)
Yazının tamamını bulup okuyunuz.

 

Saçak Yazı Kurulu’ndaki Cemal Süreya
Cemal Süreya, 12 Eylül döneminde Saçak dergisinin Yazı Kurulu Üyesi idi. 1985 Mayısında 12 Eylül hapishanesinden çıktım, buluştuk. O da “Doğu çıksa da bir dergi çıkarsak” dermiş. 1978-1980 günlük Aydınlık’ının yazarlarındandı. Arkadaşlığımız ordan gelir.
1986’da önce Saçak Yazı Kurulu’nda beraber olduk. Kurulun en disiplinli üyesiydi. Hiçbir toplantıya gecikmemiştir. Toplantıları güvenlik için hep değişik evlerde yapardık. Sabah 9’da başlayıp gece yarılarına kadar 15-16 saat sürdüğü olurdu. Hepimiz çocuklar gibi şendik. Cemal Süreya’nın konuşmalarını kaydetmediğimize hâlâ yanarım. Belki de en güzel eserleri uçtu gitti.

 

Güz Bitigi adı nasıl kondu
İşte o toplantılardan birinde, İlhan Kırıt’ın evindeyiz. Benim Türklerde devletin oluşumuyla ilgili yazım okunuyor. Orada Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lugat-it Türk’ünde geçen Ay Bitigi’nden söz ediliyor. Karahanlı Devletinde Orduda askerlerin kaydedildiği deftere deniyor.
Cemal Süreya, “Doğu” dedi, “Bu Ay Bitigi’ni bana armağan eder misin”. “Ay Bitigi Kaşgarlı Mahmut’un ben nasıl armağan edebilirim, Türkçenin öz malı, hepimize helâl” diye cevap verdim. “Ben bu bitig sözcüğünü çok sevdim, yeni kitabımın adı olacak” dedi.

 

Sözcüğün kökü ısırmak, kazımak
İşte Güz Bitigi’nin adı o gün konmuştu. Bitig, ısırmak, kazımak anlamına gelen bit kökünden geliyor. İlk yazılar taşların üzerine kazındığı için, bitig, üzerine kazınmış, yazılmış anlamında. Yerden bitmek ise, yeri ısırarak yeryüzüne çıkmak olamaz mı? Sonlanmak anlamındaki bitmenin anlam mecrasını da okuyucunun varsayımlarına bırakıyoruz. Peki ısıran küçük haşerenin de bit olmasına ne buyrulur?
Ama daha ilginci, İngilizcedeki ve Almancadaki ısırmak (to bite ve bissen) sözcükleri de aynı kökten geliyor. Biti yazı, ticaret ve hesap konusunda Göktürklere öğretmenlik yapan İraniyen dilli Soğdlardan almış olabiliriz, araştırmak lazım.

 

Nişanlıyım
Cemal Süreya, kitabına Güz Bitigi adını koyarken, Mecit Ünal’ın yazdıklarını düşündü mü, keşke aramızda olsaydı ve bu konuyu açsaydık.
Ama şiir de yaydan çıktıktan sonra, şairden de kurtuluyor, herkesin gönlünde ve bilincinde apayrı bir yöne gidiyor.
Asker su ver asker
Ben asker değil, nişanlıyım.
dizeleri, Cemal Süreya’nın en sevdiğim dizelerindendir. Oradaki “nişanlı”yı, ben gönül bağı olarak hâyâl etmiştim. Söylediğim zaman, Cemal Süreya, “Sende yarattığı imge daha güzel, ama ben askerin nişan sahibi, yani bir tür rütbeli olmasını düşünmüştüm” dedi. Yine Cemal Süreya anlatmıştı, o iki dizeyi Sezai Karakoç’tan ödünç almış.
Şiir işte böyle bir şey.
Kaşgarlı Mahmut’un lügatindeki “bitig”, bitmiyor ve sanki bitmeyen bir geleceğe doğru akıyor ve bizler de onun peşinden koşuyoruz.