Karşıdevrim anayasası, 2007 yılından beri, “Sivil anayasa” sloganıyla tezgâhlanıyor. Bu konuyu daha önce iki kez yazdık, ancak “Sivil cehaletin” sonunu getirmek ne mümkün!
Dünyada sivil olamayacak ne vardır derseniz, ilk akla gelen devlettir ve anayasadır. Hiçbir anayasa sivil olamaz, sivil olan herhangi bir şey de, anayasa olamaz. Cahilliğin sivili de oluyor resmisi de, ancak anayasanın sivili olmaz.
Niçin?
Sivil devlet dışı alanı kapsar
Latince civis (Türkçe okunuşu: Kivis) kökenli sözcük, bütün Batı dillerine girmiştir. Civil kavramına tarihin seyri içinde şehirli, yurttaş (vatandaş), medenî (uygar) ve resmî olmayan gibi anlamlar yüklenmiştir. Kavram, Roma’da gelişti. Her şehirli, aynı zamanda yurttaş idi ve medeniyete mensuptu. O yurttaşların kendi aralarındaki ilişkileri düzenleyen hukuka da Medenî Hukuk (Ius Civile) deniyordu.
Sivil, konumuzla ilgili olarak devlet dışı alanı kapsayan bir kavramdır. Politik toplum-sivil toplum karşıtlığında, politik toplum devletle ilgili alandaki bütün kurum ve ilişkileri içermektedir. Sivil toplum ise, devlet dışındaki toplumsal ve ekonomik ilişkileri kapsar.
Devletin temel hukuku sivil olabilir mi?
Anayasa, yurttaşlar arasındaki özel ilişkilerle ilgilenmez; yurttaşların devletle olan özel ilişkileri de genel olarak Anayasa Hukukunun ilgi alanı dışındadır. Eskiden Esas Teşkilat Hukuku da deniyordu, Anayasa Hukuku, devletin temel hukukudur; devletin esas örgütlenmesini düzenler ve devletin temel ilkelerini belirler.
Devlet, politik alanın merkezindeki ve eksenindeki kurumdur. Sivil olan, devlete ait değildir. Devlete ait olan da sivil değildir. Bu nedenle anayasanın sivili olmaz. Anayasa, dendiği zaman devlet vardır. Sivil dendiği zaman da, devlet dışılık vardır.
Ağaçları Sevenler Derneği’nin tüzüğü sivildir. Devletin anayasası ise, ancak ve ancak kamusaldır; resmîdir.
Nerden çıktı bu “Sivil Anayasa”
“Sivil anayasa” tuhaflığı, millî devlet düşmanlığından çıktı. Kemalist Devrim’le kurduğumuz devleti yıkma programını uygulayan emperyalist merkezlerin ideologları, daha 1980’li yıllarda “Sivil toplum” teranesidir tutturdular.
Kavrama yüklenen ideolojik görev, devrim yıkıcılığı idi. Onlara göre, devrime ve Atatürk Cumhuriyetine ait olan her şey kötüydü. Devleti şeytanın alanı ilan ettiler. Topluma ait olan her şey, ekonominin baronlarıyla, cemaatiyle, tarikatıyla iyiyi temsil ediyordu. Sivil toplumda, ABD ve ABD’den yemlenen NGO yöneticileri, tarikat şeyhleri, cemaat liderleri gibi melekler uçuşuyordu. Sivil toplum kavramı, her tür devrim düşmanı kurum, ilişki ve girişimi kucaklayan bir içerikle doldu. Kitle örgütlerinin adı bile, ABD’nin küreselleşme saldırısına uygun olarak, “sivil toplum kuruluşları” diye değiştirildi.
Sivil sözcüğüne yüklenen millî devlet düşmanlığıyla bağlantılı olarak, aynı çevrelerde “sivil anayasa” lafı üretildi. Bilir bilmez konuşanlar hadi neyse, sorumlu görevlerde bulunan hukukçular bile, bu kavramı kullanmaya başlayınca kulaklarıma inanamıyorum.
“Sivil Anayasa” dedikleri
“Sivil Anayasa”yla yapılmakta olan bellidir: Devletsizleşmek, başka deyişle sömürgeleşmek, BOP Eşbaşkanlığına dönüşmek; ABD ile yapılan “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”larla yönetilmek; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini yabancı devlete devretmek; Okyanus ötesindeki devletinin ayakları altında kalmak. Atatürk Devriminin yıkılışını hukuka geçirmek, millî devleti tasfiye etmek, milleti parçalamak, vatanı bölmek, kamu ekonomisini boğmak ve canlanmasını önlemek, Ortaçağ ilişkilerini hakim kılmak, yurttaşı mürit ve kul yapmak.
“Sivil anayasa” dedikleri, devletsizleşen bir halkın bağlanacağı kurallardır; kulların üzerindeki yabancı devlet diktasının hukukudur.