Çin’in ünlü Hanedan Tarihleri, Çin Seddi’nin kuzeyinde yaşayan bozkır savaşçılarından “Gökten gelen gururlu adamlar” diye söz ederler.
Atlı çoban kültürünün başı dik, özgür ve gururlu insanlar yarattığı bir gerçektir. Ve o gururlu insanlar çoğunlukla çadırlarda yaşıyorlardı.
Çadırda getirilen gurur
Anadolu’ya 11. ve 13 yüzyılda iki dalga halinde Orta Asya’dan gelenlerin önemli bir kısmının çadırlarıyla geldiklerini biliyoruz. Onların çadırlarında başı dik, gururlu ve gururlu olduğu kadar paylaşmacı insanlar yaşıyorlardı.
Onlar sayıca çoğunluk olmasalar bile, Anadolu’ya damgalarını da vurdular. Yabancı gezginlerin Türklerden oybirliğiyle “gururlu ve neşeli” insanlar diye söz ettikleri biliniyor.
Tanrı Dağları gibi
2004 yılında Çin’in Sinciang Özerk Bölgesi yöneticileri, bizleri Tanrı Dağları’nın eteğinde Seyran gölüne götürdüler ve bir Kazak çadırında ağırladılar. Akşam İli kentine dönerken, birden 12-13 yaşlarında bir Kazak genci çıplak atın sırtına sıçradı ve otomobille yarış etti ve geçti. Dönüp bize bir gururlu bakışı var. Sırf o sahne için bir sinema yapılabilir. Hayatımın en unutulmaz görüntülerindendir.
Atlı göçebenin gururu ve kendine güveni bir kültür gerçeğiydi ve Tanrı Dağları’nın oralarda hâlâ yaşıyordu.
Çadırda kırılan gurur
İftar çadırlarının manzaralarını beyazcamda hüzünle izlerken, birden zihnimde bir kıvılcım çaktı; o Kazak çocuğunun gururlu bakışları gözümün önüne geldi.
Çadırlarda getirdiğimiz o gurur, şimdi çadırlarda kırılıyor, eziliyor ve yerlerde sürünüyordu.
İçinde gururla yaşanan çadırlardan, içinde gururun çiğnendiği çadırlara, çadır tarihimizin özeti buydu.
Çadırla gelirken başımız dikti; şimdi kalabalıklar halinde içine tıkıldığımız çadırlarda başlar eğik.
Kültürel çözülme
Ergenekon duruşması tutuklu sanıklarının yemek yediği salonda, bir soru attım. Siz, çocuklarınızı ellerinden tutup bu iftar çadırlarına götürür müsünüz?
Mehmet Demirtaş, herkesten önce atıldı ve “Aç kalsak bile asla” dedi. Diğer tutuklular da onayladılar.
Aynı soruyu siz okuyucularıma da soruyorum: Çocuklarınızı iftar çadırlarına götürür müsünüz? Peki kendimize reva görmediğimizi, nasıl oluyor da vatandaşa reva görüyoruz?
En büyük acı, bir baba için, eve ekmek götürememek, bir anne için çocuğunun önüne sıcak bir yemek koyamamaktır. Acı olmanın ötesinde, en gurur kırıcı durumdur.
Bu, çok önemli bir kültürel çözülmedir ve dönüşümdür. Sistem, merkezlerden çevreye kadar üretimi çökertmek, toplumun çok geniş yığınlarını işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm etmektedir. Çalışan bir toplumun yerini, yarısı çalışan, yarısı sadakaya bakan bir toplum almıştır. Tembelliği sadakaya bağlayan sistemler, hem kentlerde, hem köylerde kurulmuştur.
Bugün toplumumuzda çalışma çağında olan milyonlarca insan, babasından harçlık alarak, eşinin dostunun eline bakarak, yardım kurumlarına yaslanarak yaşamaya çalışmakta veya suça yönelmektedir.
Artık biz, o “gökten gelen gururlu adamlar” değiliz. İftar çadırlarında belki midelere sıcak bir aş gitmekte, ama gururlar kırılmaktadır.
Zaten istenen de budur.