Deniz ile Vietnam Derneği kuruyoruz
1969 yılında, Deniz’in bir ayağı Ankara’dadır. Sık sık gelmeye başladı. Sonbahardı. Görüşmelerimizden birinde Vietnam’la dayanışma derneği kuralım diye konuştuk. Birlikte kimlere kurucu olmayı önereceğimizi kararlaştırdık. Birkaç kişi dışında hepsi seve seve kabul etti. O zamanın önde gelen devrimcilerini kucakladığı için isimleri soyadı sırasıyla bu sayfaya alıyoruz.
1969 yılı sonuna doğru kurduğumuz derneğin adını “Milli Kurtuluş Savaşları ve Vietnam Halkıyla Dayanışma Derneği” koyduk. Amacımız, Vietnam’ın ötesinde emperyalizme karşı savaşan bütün milletler ve ülkelerle dayanışma idi.
Deniz Gezmiş’in karar yılı
1970 yılı, Deniz Gezmiş için karar yılıydı. Veya kararsızlık yılı da denebilir. Nasıl bir eylem çizgisi izlenecek, tartışılan buydu.
1970 sonu ve 1971 başında toplam üç ay sahnede olan bir Deniz Gezmiş var. Ama hakim güçler, hep o Deniz Gezmiş’i sergiler.
Bir de devrimci gençlik önderi olarak hakiki Deniz Gezmiş var. 1971’e kadarki Deniz Gezmiş hakim sınıflar tarafından hep unutturulmak istenmiştir. O, öğrenci kitlesinin devrimci mücadelesinin başında olan bir gençlik önderiydi. Emperyalizme ve ortaçağ kuvvetlerine karşı en geniş öğrenci kitlesini birleştiren bir mücadele çizgisi izliyordu.
Deniz Gezmiş, Türkiye’nin millî demokratik devrim aşamasında olduğunu biliyordu. Hedefe adım adım ilerlenebilirdi. Başarısının sırlarından biri budur. 19. yüzyıl sonlarında başlayan Türk Devriminin emekçiler tarafından işçi sınıfı önderliğinde tamamlanması programını savunuyordu. 1969 sonunda Devrim dergisinde yayımlanan röportajda önümüzdeki hedefi şöyle tanımlıyordu:”Kemalist Devrimi tamamlamak.” İşte bu bilimsel kavrayışı nedeniyle Deniz Gezmiş, 1908 ve 1920 devrimlerinin birikiminden beslenen bir mücadele çizgisi izlemiştir.
Mermi delikli kitaplar
1970’e doğru kapağı mermi delikli kitaplar çıkmaya başladı. Latin Amerika’dan çeviriler yayımlandı. Leninist devrim teorisindeki hazırlık ve kuvvet toplama döneminin bir gereği olmadığı, artık başka bir çağda yaşadığımız ve öncü savaş yoluyla kuvvetleri toplayabileceğimiz gibi birtakım tezler ortalıkta dolaşıyordu. Latin Amerika pratiklerinden örnekler veriliyordu.
Pratik planda da birkaç olay üst üste geldi. l5-l6 Haziran 1970 Büyük İşçi Eyleminden sonra kitle hareketi inişe geçti. Özellikle gençlik hareketinde bir durgunluk ve gerileme başladı. Deniz Gezmiş’in kendisi yasal mücadele olanaklarını kaybediyordu. Aranıyor, tutuklanıyor, bir ayağı hapiste. Bu ortamda Filistin’e gitti, geldi. Deniz Gezmiş, kitleleri seferber etmek yerine, bir öncü grubunun geniş kitleleri ateşlemesi gibi anlayışlara yönelmeye başladı.
Partisiz olmaz
O zaman Türkiye İşçi Partisi'nin dışında bir örgütlenmemiz yoktu. Mihri Belli’nin çevresinde bir önderler grubu oluşmuştu. Mihri ağabeyle ben yönlendiriyorduk hareketi. Aydınlık Yazı Kurulu önemliydi. İlk yazı kurulunda benimle birlikte Erdoğan Güçbilmez, Vahap Erdoğdu, Seyhan Erdoğdu, Ömer Özerturgut, Gün Zileli, Şahin Alpay, Münir Aktolga, Cengiz Çandar görev aldılar. Daha sonra Amerika’dan gelen Halil Berktay ve İstanbul’dan gelen Hasan Yalçın, Ferit İlsever ve Oral Çalışlar Yazı Kurulu’na alındılar. Aydınlık Yazı Kurulu ve Türk Solu Yazı Kurulu dışında, organları olan bir siyasal hareket değildik. Bir karar almamız gerektiği zaman Mihri ağabey ile birlikte bazı arkadaşları çağırarak toplantılar yapardık.
Böyle gidemezdi. İçimizde partileşme tartışması başladı. Benimle birlikte Vecdi Özgüner, Sevinç Özgüner, İlhan Berktay, Halim Spatar, Türk Solu Yazı İşleri Müdürü Bora Gözen, ve hem Türk Solu Yazı Kurulu ve hem de Aydınlık Yazı Kurulu’ndaki arkadaşlar, “Artık partisiz olmaz” diyorduk.
Mihri Belli’nin annesinin evindeki toplantı
Deniz de tabii bu tartışmalara katılıyordu. 1969 yılının 21 Mayısı’nda Ankara’da Demirtepe’de, Mihri Belli’nin annesinin evinde toplandık. Mihri ağabey, ben, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Ömer Özerturgut, Gün Zileli, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar ve Gülten Çayan vardı.
19 Mayıs 1969 günü Tandoğan’da bir miting olmuştu. Biz mitingten sonra bir yürüyüş yaptık. Polis yürüyüşün önünü Maltepe Camii’nin orada kesti ve elli altmış kişiyi topladı. Başında ben vardım yürüyüşün. İki gün gözaltında kaldık, çıktık. Onun için tarihleri iyi hatırlıyorum. 21 Mayıs 1969 günü o buluşma oldu.
Deniz Gezmiş o toplantıda, benimle birlikte, partileşmenin şart olduğunu savundu. Sert sözler de söyledi Mihri Belli’ye. Oral Çalışlar “68’lilerin 7 Rengi” kitabında Deniz’in Mihri Belli’ye "hain" dediğini yazıyor. Ben Deniz’in Mihri Belli’ye "hain" dediğini hatırlamıyorum. Öyle söylese, aklımda kalırdı. Deniz, büyüklerine saygılı davranırdı. Ama “Partileşmeden olmaz, sen buna cesaret edemiyorsun” gibi konuşması oldu.
“Bir tek Cihan Alptekin”
İşte o dönemde Deniz Gezmiş ile buluşmalarımızda bu partileşme sorununu konuşuyorduk. "Bu partileşme işine Mihri ağabey ile önderlik etmeniz lazım.” diye ısrar etti. Ona sordum, “Bugün bir parti kursak, senin kadrodan kimleri uygun görürsün? Bir tek ben ve Cihan Alptekin,” dedi. Deniz Gezmiş’in kafasındaki öncü parti anlayışını canlandırması için özellikle belirtiyorum. Çok seçkin devrimcilerden oluşan bir öncü parti fikri vardı.
Mihri Belli ağabeyle bu parti meselesini bir gün evinde konuşmaya başladık. O, “Evde konuşmayalım. Belki dinlenir,” dedi. Çıktık Küçük Esat’ta bir kahveye gidip oturduk, “Kimlerle yapacağız?” dedi. Ben de saydım. Türkiye İşçi Partisi’nde Millî Demokratik Devrim stratejisini savunanlar, eski gelenekten gelen sosyalistler, Aydınlık çevresinde toplananlar, Deniz, Cihan gibi gençlik önderleri vb. Mihri ağabey bana 1951 tutuklamasından ders aldığını, çevremizde belli sınavlardan geçmiş insanlar olmadığını, çalışmaları böyle gevşek bir yapıyla götürmenin daha uygun olduğunu söyledi.
“Filistin’e gitmek için izin istiyorum”
Deniz, işte bu tartışmaların büyüdüğü ortamda, bana geldi. 21 Mayıs toplantısından birkaç gün sonraydı. Dedi ki “Filistin’e gideceğim, izin istiyorum.”
Ona “Sen Türkiye’de Deniz Gezmiş’sin. Bir gençlik önderisin. Türkiye’deki mücadeleye çok önemli katkıların oluyor. Gençlik içinde bir otoriten var. Herkes seni seviyor. Filistin’de herhangi bir askersin. Çok yanlış olur.” dedim.
Enternasyonalizmden söz ediyordu. Ona, herkesin kendi ülkesinde dünya devrimine katkıda bulunacağını belirttim. “Proleter enternasyonalizmi demek herkesin kendi ülkesinde devrim yapması demektir. Filistin halkına da senin yapacağın en iyi katkı Türkiye’de yürüttüğün mücadeledir. Filistin halkının askere ihtiyacı yok ki! Askeri çok Filistin’in. Git Filistinlilerle konuş” dedim, “Sana bunları söyleyeceklerdir. Senin gitmeni hiçbir şekilde uygun görmüyorum” diye ekledim.
O zaman, “Bir partimiz olsaydı bana gitme deseydi gitmezdim. Bana parti diyecekti ki burada kal, şu görevleri yap. Sık sık tutuklanıyorum, faydalı da olamıyorum” dedi.
Deniz 1969 Haziranı sonunda Filistin kamplarına gitti.İki ay kaldı ve 1 Eylül 1969 günü döndü.
Filistin’in olumsuz etkisi
Filistin, Deniz’in ruh halini olumsuz etkiledi. ODTÜ’de kalıyordu. Sözümona saklanıyor. Ama ortalıkta, bir çok toplantıya geliyor. Ayağında o uzun asker boğazlı botlar. Haki renk, dört cepli, parka. Bu şekilde bir iki defa toplantılara da çıktı. O ortamda yine görüşmelerimiz oldu.
Bir seferinde benim Hukuk Fakültesindeki odaya geldiler. Girdiği çizginin bir çözüm olmadığını, önemli bir hata içine girdiğini söyledim. Uysal bir şekilde dinledi. Karakteri öyleydi. Devrimci bir mantığa direnemezdi, direnmedi. Mantıken kabul etmekle birlikte söylediklerimi, “Ya bir de böyle deneyelim bakalım, olmazsa bu da bir deneyim olur” dedi.
Kırlardan mı şehirlerden mi?
1969 sonlarındaki bir görüşmemizde, Türkiye devrimi için “Kırlardan mı şehirler kuşatılacak, yoksa şehirlerdeki isyanlarla mı olacak” dedi. Bunu sorduğu zaman, “Devrimin esas merkezinin şehirlerdeki kent emekçileri olduğunu Türkiye’nin Çin’den farklılığını” alattım. Köylülüğün önemli olduğunu ama işçi-köylü ittifakı temelinde olacağını belirttim.
Deniz’le kol güreşi yapıyoruz
Hukuk Fakültesindeki odamda haıtladığıma gore o görüşmede Erhan Erel, Mustafa Kuseyri, Atıl Ant, Hüseyin Onur, Oral Çalışlar ve başka arkadaşlar da vardı.
Deniz ayrılırken, “Sen herkesi yakıyormuşsun, gel bir kol güreşine tutuşalım” dedi. Arkadaşların tezahüratları eşliğinde tutuştuk Deniz’le.
Deniz ile geçen her dakika bir başka güzeldi. Neşeliydi, coşkuluydu, şakacıydı, sobbeti tatlıydı.
Deniz yeni yönünü çiziyor
l970 sonbaharında DEV-GENÇ kongresi oldu. Denizler gençlik hareketine küçümser bir edayla bakmaya başladılar. Hüseyin İnan ile Kongreye, gelip en arka sıraya oturdular. Kongrede kim seçilecek, DEV-GENÇ ne olacak bunlarla ilgileri kalmamıştı. Bize de, Mahir’lere de dostça bir tavır içerisindeydiler.
Sonra banka soygunları başladı. Soygunlarda uzun boylu bir adam vardır. O uzun boylu gencin Deniz Gezmiş olduğunu yazıyordu gazeteler.
Kahraman Deniz
Deniz deyince, akla ilk gelen, gençlik mücadelesinin önünde fırtına gibi ilerleyen o yiğit devrimci önderdir. ABD emperyalistlerinin 6. Filo neferlerini denize döken coşkun kitle selinin en önündedir. Cağaloğlu’nda gençliğe saldıran toplum polisini önüne katıp kovalayan devrimci gençliğin militan önderidir vb vb.
Hepsinde Deniz, gençliğin kitle hareketinin başındadır. Fakat onu bu mücadelelerde parlayan bir “kahraman” olarak tanımak eksik ve yanlış olur. Deniz’in gençliğe örnek olması gereken özelliği, gençlik kitlesinin devrimci duygu ve özlemlerini çok iyi değerlendirmesidir. Gençliğin nabzını daima elinde tutmuş ve geniş gençlik kitlelerini birleştirmiştir. Durgun gibi gözüken kitlelerin ruh halini ve taşıdığı cevheri çok iyi saptıyor, kitleleri zamanında ve yerinde harekete geçirebiliyor ve devrimci hedeflere yöneltebiliyordu.
Deniz bir kahramandı. Deniz göstermiştir ki, hakim sınıfların zorbalık güçleri, gençlik yığınlarının mücadelesi karşısında çaresiz ve etkisiz kalır. Yeter ki, kitlelerin durumu ve talepleri doğru olarak tespit edilsin, kitleler bu talepler etrafında birleştirilebilsin ve mücadeleye sevkedilebilsin. Ve yeter ki, devrimciler kitlelerin önünde cesaret ve kararlılıkla yer alsınlar ve onlarla her şeylerini paylaşsınlar.
Deniz, Türkiyemizin hayatından yıldırım gibi geçti.
Bir kahramandı.
O gençliğin başına geçince, yığınlar da kahramanlaşırdı.