Bekir Coşkun, Onuncu Köy’de mekân tutamadı, Onbirinci Köy derken şimdi Onikinci Köy’de.
Bekir Coşkun pes…
Hürriyet’te “Ce Ha Pes” yazıları yazardı. Haber Türk’te “Ce Ha Pes”lere devam etti. Fatih Altaylı’nın dik duruşu sayesinde Cumhuriyet yazarı oldu. En sonunda yine o yazı geldi: “Ce Ha Pes Yani…” (12 Temmuz 2011).
CHP, “İlkelerini, ideallerini, kimliğini…” Atlantik sistemine teslim etmekten pes etmedi. Bekir Coşkun da yıllardır düş kırıklığından pes etmiyor.
Sosyal demokrasiye pes!
Bu hayretler ve her defasında bize “pes” dedirten bu beklentiler niçin?
Sosyal demokrasiden, başka ne bekleniyordu? 19. yüzyılın sonunda dönmüşlerdi. Dönüş o dönüş!
Birinci Dünya Savaşı’nda kendi emperyalistlerini desteklediler.
Mazlumlar Dünyasının kurtuluş savaşlarına düşmanlıktan hiç şaşmadılar. En büyük kinleri, Mustafa Kemal Atatürk’e idi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra her ülkede emperyalist sistemin “Sol” ayağı oldular. Willy Brandt’lar, Mitterand’lar, Schmidt’ler, Tony Blair’ler, hepsi mâlum. Türkiye’deki şubeleri de mâlum!
Türkiye’de Sosyal Demokrasi, 1960’ların sonunda Kemalist Devrim mirasını reddederek zuhur etti. Altı Ok, “babaannelerinin resmi” olarak duvarda öyle unutulmuştu. Ve en son Kılıçdaroğlu ekibiyle bu sorun da çözüldü; liberalizm limanına demir attıklarını ilan ettiler; AKP’nin bütün açılımlarını Neo-CHP daha da açarak, öne fırladı. Şimdi bölünme anayasasının kotarılmasında Tayyip Erdoğan’ın en hevesli çırağı oldular.
Büyük yazarın yurdu
Bekir Coşkun, son on yılımıza bakınca, köşe yazısında Türkiye’nin en güçlü kalemidir. Taklit edilen yazardır; ama taklit edilemeyen yazardır. Şimdi iki güçlü kalem daha var.
Ancak Hürriyet’ten sonra Bekir Coşkun’un sanki büyüsü bozuldu. Haber Türk’te toprağını sevmiyor gibiydi. Cumhuriyet’te ise çiçek açmıyor.
Büyük yazarlar aslında kamunundur; halkındır. Milletler, onlarla göğerir; onlarla bayrak açarlar.
Bekir Coşkun’un pes etmesi mümkün değil. Ondaki birikimi, duyarlılıkları, yıkılmaz vicdan ve az rastlanır zekâyı herkes biliyor. Ancak o da Türkiye gibi bir kayaya dayandı. “Ce Ha Pes” tekerlemeleri, o duvarın önündeki çaresizliği yansıtıyor. Edip Cansever’in “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” dediği yerde duruyor (Nerde Antigone).
Bekir Coşkun’un Türkiye’nin önünde kolay bir çözüm olmadığını gördüğünden eminim. Kendisini bir süredir nadasa bırakmış gibi. Böyle zamanlar olur. Ama biliyoruz erdemli yazarlar, zor olanı seçerler. Büyük zorluklar, büyük yazarın yurdudur. Erdemliler de o yurtta büyür.
Kovulamayacağımız köy
Biz ilkokuldayken, Yurtbilgisi kitapları “Türkiye’de 40 bin köy var” diye yazardı. 40 bininci köy, artık kovulamayacağımız köydür. Bir başka deyişle asi olmaktan başka çaresi olmayanların köyü. Aslında o köy, bütün köylerin ahalisinin toplamından kat kat büyüktür.
İşte ordaki herkes, her gün Bekir Coşkun’un gurbetten dönüşünü gözlüyor.
Gurbet, bilindiği gibi garptadır.