Yazıları ilgiyle izlenen değerli arkadaşımız Mehmet Faraç’ın 4 Ekim 2011 günlü Med Cezir’in de, AKP oylarının dökümü vardı. Faraç, Anar ve Pollmark adlı şirketlerin, 22 Haziran-10 Temmuz 2011 tarihlerinde, 26 ilde 28 bin 723 AKP seçmeni üzerinden ulaştığı bulgulara yer veriyordu.
AKP seçmeninin kimliği
Araştırmaya göre, 21 milyon 466 bin 356 AKP seçmeni kendilerini şöyle tanımlanıyor:
Kimlik AKP oyları Türkiye seçmeni içindeki oranı(yüzde) içindeki oranı (yüzde)
Muhafazakâr 27.1 13.8
Türk Milliyetçisi 24.4 12.4
Atatürkçü-Kemalist 16.4 8.3
Sosyal Demokrat 7.2 3.7
Liberal Demokrat 5.9 3.0
Ulusalcı 3.0 1.5
Kürt Milliyetçisi 1.4 0.7
14.6 7.4
Toplam 100.0 50.8
Toplamı yüzde 85.4 ediyor. Yüzde 14.6 oranındaki AKP seçmeni hakkında Faraç’ın yazısında bilgi verilmiyor.
AKP’nin kendi oyu: Yüzde 25
ABD’nin ortanın sağındaki DYP/DP ve ANAP gibi partilerin daha 1997 yılında üzerini çizdiği dikkate alınırsa, AKP’nin gerçek seçmeni, Muhafazakâr ve Liberal-demokratlardır. Bunların AKP oylarının içindeki oranı yüzde 33 oluyor. Türkiye çapında yüzde 16.8 oya denk düşüyor. Belirtilmeyen yüzde 7.4 oyun tamamını ekleyelim. Bu verilere göre AKP’nin kendisine ait olan yüzde 25’in altında kalıyor.
Peki AKP nasıl oluyor da yüzde 50 oy alabiliyor. Bunun açıklaması, Türk Milliyetçisi/Ulusalcı, Atatürkçü-Kemalist, Sosyal Demokrat seçmenin oylarındadır. AKP, aslında kendisine ait olmayan bu oyları çekerek, oyunu ikiye katlamıştır.
AKP’nin kucağına itilen seçmen: Yüzde 26
Bunlara AKP’nin kucağına itilen seçmen demek gerekir. Çünkü AKP, Türk Milliyetçiliğinin/Ulusalcılığın, Atatürkçülüğün düşmanıdır ve Batı emperyalistlerinin Sosyal-Demokrasisinden en azından farklıdır.
Türk Milliyetçileri, Ulusalcılar, Atatürkçüler ve Sosyal Demokratlar, AKP seçmeninin yarısını oluşturuyor. Türkiye çapında yüzde 26 oranındaki seçmen, yönünü şaşırarak AKP’ye oy veriyor.
AKP milliyetçi oyları nasıl kazandı
Bu şaşkınlığın nedenini, 12 Eylül 2010 Halkoylaması ve 12 Haziran seçimleri öncesinde izlenen siyasetlerde bulabiliyoruz.
Halk oylaması öncesinde yüzde 26 oranında seçmenin Evet ile Hayır arasında sallandığını ve bu seçmenlerin Muhafazakâr-Milliyetçi eğilimde olduğunu saptamıştık. Yukardaki tabloda AKP’nin kucağına itilen yüzde 26 oranı ile bire bir örtüşüyor. MHP’nin Milliyetçi Muhafazakâr seçmenden oy kaybetmediği yönünde Sedat Ergin’in görüşüne katılmıyoruz (Hürriyet, 18 Haziran 2011).
AKP, halkoylaması ve genel seçimin sonuçlarını belirleyecek olan bu yüzde 26 oranındaki seçmeni kazanmaya yönelik bir propaganda yürüttü. Türkiye’yi bölme planında görev üstlenen Tayyip Erdoğanlar, lafta “Milliyetçilik” yarışına girdiler. Hatta Diyarbakır’da bile Türk Milliyetçiliğini savundular.
Atatürkçülerin milli bağımsızlık konusundaki duyarlılığı biliniyor. Demek ki, Milliyetçi ve Atatürkçülerin Muhafazakârlara komşu konumdaki kesimleri, yönlerini şaşırmış ve AKP’ye oy vermişlerdir.
Neo-CHP’nin kovduğu oylar
Avlanan yüzde 26 oy, yalnız AKP’nin avcılığı sayesinde değil.
Kılıçdaroğlu’nun Neo-CHP’si Kürt, Dersim, cemaatler, tarikatlar, CHP’nin geçmişinin reddi gibi açılımlar yaparak, AKP ile arasındaki farkı yok etmiş ve Milliyetçi-Atatürkçü oyları AKP’nin kucağına itmiştir. CHP’nin Neo-liberal ekonomik programa yönelmesi de, bir kısım Sosyal Demokrat katında AKP-CHP farkını sıfıra indirmiştir. Bu durumda, seçmen tercihlerinde “ekonomik istikrar” gibi uydurulmuş gerekçelerin öne çıktığı da anlaşılıyor.
Özeti, Neo-CHP bir kısım Milliyetçi ve Atatürkçü oyları AKP’nin av alanına kovalama görevi yapmıştır.
2 kasete teslim olan “Milliyetçilik”
AKP’nin Türkiye seçmeni içinde yüzde 14 oranında Milliyetçi ve Ulusalcı oyu avlamış olması, MHP açısından da çok düşündürücüdür. Bu oy, MHP’nin toplam oyundan fazladır. Demek ki MHP, kendi seçmeni büyüklüğünden daha büyük “Milliyetçi” kitleyi AKP’ye kaptırmış oluyor.
MHP’ye yapılan kaset operasyonunun da boş yere tertiplenmediği ortaya çıkmıştır. Milliyetçi seçmenin yarıdan çoğu (yüzde 14) 2 kasete teslim olan bir Milliyetçiliği ciddiye almamıştır. Ve CHP’ye de değil, AKP’ye oy vermiştir.
Yüzde 10 barajının etkisi
Okuyucu, CHP ve MHP dışındaki partilerin sorumluluğu yok mu diye soracaklar. Türkiye’de seçim, medyada yüzde 10 barajını geçeceği reklâmı yapılan partiler arasında yapılıyor. Kimin yüzde 10’u geçtiğine sistemin merkezlerinde karar veriliyor. Zaten yüzde 10 barajının konmasının sebebi budur. Bu baraj, seçmen oylarını daha en başından yönlendirmektedir.
Neo-CHP yönetimi AKP’ye çalışıyor
Halkoyu ve Genel Seçim deneyimlerinden sonra CHP yönetiminin bu gerçekleri görmesi beklenmez mi?
Hayır, bu beklentileri cevaplayan bir işaret yok. Tam tersine Kılıçdaroğlu Atatürkçü ve Milliyetçi seçmeni AKP’nin av alanına kovalamakta ısrarlı. O kadar ki, AKP’nin bölünme anayasası girişimini, “ülkenin çözüm bekleyen sorunları” arasında bile görmüyor. Arkadaşlarına “Yeni Anayasa konusunda konuşma yok” demiş. O yüzden muhalefeti zamlar üstüne kuruyormuş (Utku Çakırözer’e anlattıkları, Cumhuriyet, 12 Ekim 2011).
Bunları okuyunca “CHP’nin Akepeleşmesi” saptaması bile bayatlamış oluyor. Artık Neo-CHP yönetiminin AKP’ye çalışması boyutuna geçilmiştir.
Bir Cumhuriyet yıkıldı, bir ülke bölünüyor, o Cumhuriyet, kuran parti “zam zam” diyerek bu halkı kurtaracak!
Cumhuriyeti kuran parti, Cumhuriyeti yıkanlara teslim olmuştur.
NOT: 3 Ekim 2011 günlü “Bir Kürecik Hikâyesi”nde, 1971 başında M. Ali Özdoğan’ın evinde benimle birlikte yalnız Askar Yılmaz’ın bulunduğunu Askar kardeşim yolladığı mektupta bildiriyor. Ali Mercan, o evde başka sefer birlikte kaldığımızı yazıyor; o geceyi hatırlamıyor. Aynı yazıda Alparslan Özdoğan’ın adı yanlışlıkla Gündoğan diye dizilmiş. O gece sabaha kadar konuştuğumuz 2 THKO’lu arkadaş kimlerdi, mektup yazarlarsa sevinirim.