Doğu Perinçek: AKP hangi plana teslim oldu

Yakın tarihimizde, Türkiye’ye şu son günlerdeki kadar yoğun ABD yetkilisi geldiği bir zaman oldu mu, hatırlamıyorum.

ABD Dışişleri Bakanı, yeni CIA Başkanı (Dünkü Genelkurmay Başkanı), Genelkurmay 2. Başkanı, Senatörler, Türk-Amerikan Konseyi Başkanı. Bir de gizli gelenler varmış, Aydınlık yazdı (23 Temmuz 2011). Dünya Bankası Başkanı’nı da bu listeye katınız, onun da patronu Washington’dur.

 

Görüşme değil uygulama aşaması

            Dikkatli izlenirse, bu sıcak trafik, bir görüşme sürecine işaret etmiyor. Bir planın uygulanması kapsamında, son talimatlar getirilmektedir. ABD hükümeti, CIA ve Pentagon, planın bütün cephelerini temsil ediyor.

            Tayyip Erdoğan’ın son günlerde açıkladığı bütün politikalar, ABD’nin yeni planının alt başlıklarını vermektedir.

            Önümüzde neler var, yurtsever ve halkçı güçlerin bunu berraklaştırmaları gerekiyor. Yıldırım Koç arkadaşımızın 3 Temmuz 2011 günü Aydınlık’ta çıkan yazısının tartışmasına bu nedenle ihtiyaç duymuştum (8 Temmuz 2011).

 

Planın merkezindeki madde

            ABD planının en kesin gözüken maddesi “Kürdistan’a özerklik”tir. AKP, BDP, CHP bu konuda anlaşmış gözüküyorlar. Gerçi Kılıçdaroğlu, kendi savundukları özerkliğin üniter devletten vazgeçmek anlamını taşımadığını belirtiyor. Ancak yerel yönetimlere özerklik, bir toprak devrimi yapılmadığı koşullarda, pratikte ABD planına destek anlamına geliyor. Zaten Kılıçdaroğlu, Diyarbakır gezisinde içten çağrılara rağmen, toprak mücadelesi veren köyleri ziyaret etmemiştir.

            TSK de sindirildiğine göre, ABD ve İsrail’in “Kürdistan’a özerklik” planı için yeterli gücün şu koşullarda toplanmış olduğu söylenebilir.

 

İkinci madde

            Planın ikinci maddesi, Kıbrıs’tır. Türkiye’yi Güneydoğuda teslim alan ABD’nin Kıbrıs’ta Türk-Rum dengesine fazla ilişmeyen bir politika izlemesi, bize şaşırtıcı olmayacaktır. Yazılarını merâkla, izlediğim Mehmet Ali Güller’den burada biraz farklı düşünüyorum. Washington yönetiminin Tayyip Erdoğan’a Kıbrıs’ta “milliyetçilik” ruhsatı vermesi, AKP iktidarının Türkiye’yi bölme misyonunun yürütülmesi açısından senaryoya uygundur.

 

Sorular

            ABD yüksek yöneticilerinin ziyaretleri “Kürdistan’a özerklik” odaklı olmakla birlikte, bölge çapında bazı uygulamaların da ipuçlarını taşıyor.

            Şimdilik bazı sorularla yetinelim:

 

-         ABD, Suriye, İran ve Libya’da ne yapmak istiyor ve bu harekât nereye varır?

-         Bu cephelerde AKP iktidarına ve TSK’ye verilen görevler somut olarak nedir?

-         ABD, önümüzdeki ekonomik krizi, Türkiye’de hangi politikalarla karşılayacaktır? AKP iktidarı nasıl ayakta tutulacaktır? Özerklik uygulamasının ve geniş yığınları perişan edecek ekonomik krizin üst üste bindiği koşullarda, Suriye ve İran’a cephe alan bir iktidar hangi yöntemlerle sürdürülecektir?

-         TSK, Türkiye’nin bölünmesini nasıl karşılayacaktır?

-         ABD’nin Türkiye’de AKP dışında iktidar seçenekleri var mıdır?

-         Türkiye Solunun Neoliberalizmden etkilenen kesimleri, ABD ve İsrail’in Türkiye’yi bölme planına teslim olacak ve CIA düdüklerine kulak vererek renkli karşıdevrimlerde rol üstlenecek midir?

-         MHP tabanı, ABD’nin dolduruşlarına göre mi hareket edecektir, yoksa bölünmeye karşı kararlı bir duruş mu sergileyecektir?

-         Kürt yurttaşlarımız ABD ve İsrail senaryosuna ne diyecektir?

-         En önemlisi, Türkiye halkının bölünmeye, ekonomik krize ve İran-Suriye düşmanlığına karşı tavrıdır. Kuşkusuz kendiliğinden yükselecek bir eylemlilikten söz etmiyoruz; öncünün siyaset ve örgütlenmesinin maddi gücünü oluşturacak bir halk hareketlenmesini kast ediyoruz.

Türkiye’nin ilerici birikiminin bu konuları tartışmasını ve berraklaştırmasını diliyorum.