Doğu Perinçek: Adalet Bakanı Gül’ün Yeni Anayasa tanımı

Her anayasa, öncelikle bir devlet programının ürünüdür. Program yapmadan anayasa yapamazsınız

Adalet Bakanımız Sayın Abdülhamit Gül, Yeni Anayasa önerisinin hangi tarihsel mirasa dayanacağı konusunda merâkları ve tereddütleri gideren bir açıklama yaptı.

 

 

ADALET BAKANI GÜL’ÜN SAPTADIĞI ANAYASAL MİRAS


Sayın Bakan, 8 Şubat 2021 günü Antep'e "Gazi" unvanı verilişinin 100. yılı dolayısıyla düzenlenen toplantıda Yeni Anayasa konusunda şunları vurguladı:

 

"İşte ilk Anayasamız, bu toprakların tapusunun kimde olduğunu gösteren bir mühürdür ve bu mührün sahibi de aziz milletimizin ta kendisidir. Tam da Gaziantep'e Gazilik unvanının verildiği kanunun çıktığı günden birkaç gün önce, 10 gün öncesinde bu Anayasa, bu ulvi çatı altında kabul edilmiştir. 1921 Anayasası ile, Teşkilat-ı Esasiye ile özgürlüğüne aşık bir milletin tarih sahnesinden silinemeyeceğini, Anayasası ile devletiyle, milletiyle birlikte dimdik durduğunu tüm dünyaya bir kez daha ilan etmişti.

 

“Bugün 1921 Anayasası'nın ruhuyla, yine cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken yeni bir toplumsal sözleşmeyi yine Gazi Meclisimizin, milletimizin iradesiyle yeni Anayasa ile taçlanacağına olan inancımız tamdır. 1921 Anayasası, Türkiye'de yaşayan herkesin her düşüncenin, her inancın, her anlayışın yansıdığı bir toplumsal sözleşme metnidir. Yine aynı anlayışla, 100 yıl sonra aynı ruhla bunun yine gerçekleşeceğine, 83 milyonu kuşatan, insan onurunu koruyan, hak ve özgürlükleri teminat altına alan yeni Anayasa'nın yapılacağına olan inancımız tamdır."

 

 

2014’TE BAŞLAYAN DEVRİM SÜRECİ


Türkiye, 2014 yılı Mart ayında Silivri Duvarını yıkmamızla birlikte yeni bir sürece girdi. O günlerde yaşadığımız olayı “Ergenekon tertibinin iflası”yla sınırlayan yorumlar yaygındı. Ama hemen bir yıl sonra 24 Temmuz 2015 günü Tayyip Erdoğan yönetiminin PKK’yı hendeklere gömen askerî harekâtı başlatmasını izleyen gelişmeler, iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimimizin yeni bir aşamasına girdiğimizi gösterdi. FETÖ’nün 15-16 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle, ABD ile savaşımız Ankara ve İstanbul sahasında yaşandı.

 

ABD Gladyosu’nun ezilmesi, 1945’ten bu yana süren Atlantik sürecinin sona erdiğini işaretler. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekâtıyla inisiyatif sınır ötesinde de Türkiye’ye geçmiştir. ABD-İsrail Koridorunu yaran Ordumuz, ABD emperyalizmine dış cephede ağır bir darbe indirdi. Arkasından gelen Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ABD ve İsrail’in “Kürdistan” adı altında İkinci İsrail planını silahla bozmada belirleyici olmuştur.

 

 

AK PARTİ’NİN ‘SİYASETTE DEVRİMCİYİZ’ SAPTAMASI


2014’ten bu yana sürüp gelen Vatan Savaşı, Türkiye’nin yeni bir Devrim sürecine girdiğini ifade eder. Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, “İkinci İstiklâl Savaşı” tanımıyla, bu sürecin tarihsel köklerini belirlemiş oldu. Türkiye, Atlantik Sisteminin zincirlerini kırıyor. Bu olay, neresinden baksanız devrimdir.

 

Nitekim basına yaşayan haberlerden öğreniyoruz ki, AK Parti’nin merkez yönetim organlarında belirtilen “Kültürde muhafazakâr, Siyasette devrimciyiz” saptamasını Cumhurbaşkanımız da onaylamaktadır.

 

 

DEVRİMİN ANAYASASI


Anayasaların anası devrimlerdir.

 

Türkiye, Atlantik sistemine isyan ederken, aslında yeni bir anayasa yapmaya başlamıştır.

 

Her anayasa, önce siyasal pratiklerde yapılır. Devletin Kurucu Hukukunu, başka deyişle anayasayı kaleme alan, aslında o devrimci pratiktir.

 

Yeni Anayasa, 2014 sonrası yaşadığımız Vatan Savaşının Anayasası olacaktır, başka bir şey olamaz!

 

Anayasanın ilk dört maddesine yapılan vurgular, aslında Vatan Savaşımızdan kuvvet almaktadır ve Vatan Savaşımızı kesin zafere ulaştırma kararını ifade eder.


 
TARİHSEL BİRİKİMDEN KUVVET ALAN YENİ ANAYASA


Ve elbette Vatan Savaşımızın dayandığı bir tarihsel birikim var. 1876, 1908, 1920 Devrimleri o tarihsel mirası oluşturur.

 

Fransız kimyacısı Lavoisier’nin dediği gibi, “Hiçbir şey yoktan varolmaz ve varolan hiçbir şey de yok olmaz.”

 

Yeni Anayasa da, yoktan varolmuyor ve elbette geleceğe bir miras bırakacaktır.

 

Adalet Bakanımızın Yeni Anayasayı İstiklâl Savaşı mirasına dayandırması, çok önemli. Çünkü bu tanım, yalnız tarihsel birikime işaret etmiş olmakla kalmıyor, daha önemlisi Yeni Anayasanın içeriğini de belirlemiş oluyor: Yeni Anayasa, 1945 sonrasında Türkiye’ye Batıdan dayatılan anayasa çizgisinde olmayacaktır.

 

 

BATIDAN DAYATILAN ANAYASALAR VE MİLLÎ DEVRİMCİ GELENEK


Batıdan dayatılan anayasaların temelinde, “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” tanımı bulunmaktadır.

 

Dikkat ediniz bu formülde bağımsızlık bulunmuyor, millî devlet bulunmuyor, bir.

 

İkincisi, devrimcilik bulunmuyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti bir devrimle kuruldu ve Atatürk’ün 1935 yılında belirttiği gibi “arasız devrimlerle” sürdürülebilirdi. 1945 yılında devrimden vazgeçen Türkiye, kendi anayasa geleneğinden de ayrılan bir çizgiye girdi.

 

Üçüncüsü, “sosyal devlet”, Batı emperyalizminin yeryüzü yağmasından kendi işçi sınıfına verdiği payı tanımlar. Bizim Türk Devrimi’nin 19. yüzyıldan gelen Halkçılığı ise, Mazlum Milletlerin üretim ekonomisi kurmasına yol gösterir.

 

 

ANAYASALARA YOL GÖSTEREN DEVLET PROGRAMI        


Adalet Bakanımız Sayın Abdülhamit Gül’ün tarihsel miras olarak vurguladığı 1921 Anayasası, bir devrim anayasasıdır. Üç yıl sonra kabul edilen 1924 Anayasası, 1921’in Meclis Hükümet Sistemi’ni sürdürür, ancak yürütmeyi güçlendirerek Devrimin güçlü Hükümet ihtiyacına yanıt verir.

 

1921 Anayasası önerisi, 13 Eylül 1920 tarihinde BMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın imzasıyla Meclis’e sunuldu. O zaman bu öneriye “Halkçılık Programı” adı verildi.

 

Her anayasa, öncelikle bir devlet programının ürünüdür. Program yapmadan anayasa yapamazsınız.

 

 

10 Şubat 2021 Çarşamba / Aydınlık