Pazartesi akşamı televizyonlar gösteriyordu, Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Clinton ile bahçede eli cebinde dolaşıyordu.
Bizim iklimin edep ve erkânında…
Yaşadığımız coğrafyanın edep ve erkânında, insanla görüşürken el cepte durulmaz. Hele bayanların yanında elin cepte olması, ayıp sayılır. Böyle bir davranışa tanık olduğumu hatırlamıyorum.
Kuzey Amerika kültürü çok farklı. Onlarda ise, neredeyse el cepten çıkmıyor. Amerikan görgüsünü bildiğimden değil, filmlerden gördüğümü söylüyorum.
Edep ve erkâna tasarlanarak uyulmaz. Çocukluğumuzdan beri çevremizden gördüklerimizi örnek almışızdır ve kendiliğinden öyle davranırız. Örneğin mahallemizde, köyümüzde görmediğimiz halde, insanlarla elimiz cebimizde görüşüyorsak, bu tasarlanmış, kasıtlı bir davranıştır.
Özgüvenli ve kişilikli siyasetçi
Kendine güvenen ve kişilikli bir siyasetçi, devlet ilişkilerinde, elini cebine sokarak veya bacak bacak üstüne atarak bir konum elde edemeyeceğini bilir. Eğer muhatap, Başkan Bush’un yaptığı gibi, bacak bacak üstüne atmışsa, onu taklit edenin boyu büyümüş değildir. Tersine taklit eden, zayıf ve ezik olduğunu ortaya koymuştur.
Özgüvenli insanlar, davranışlarını muhataplarına cevap olarak belirlemezler. Öte yandan kişilikli bir insanın, televizyon seyircisine poz verme ihtiyacı duymayacağını hepimiz biliriz.
2 sayfa 9 maddenin dayanılmaz ağırlığı
Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Clinton ile eli cebinde konuşarak, acaba hangi diplomatik başarıyı kazandı?
Siz o devletin, o bayandan 2 önceki Dışişleri Bakanına “2 sayfa 9 maddelik” bir gizli hizmet sözleşmeyle bağlandıysanız, üstelik bunu içinizde tutamayıp ağzınızdan kaçırdıysanız (Vatan, 24 Mayıs 2003, Manşet haberi), elinizi cebinize sokarak itibar kazanamazsınız.
ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’nın yan kuruluşlarından olan Rand Corperation, 1996 yılı sonunda, Tayyip Erdoğan’ın başbakan, Abdullah Gül’ün dışişleri bakanı olacağını yazıyordu (Cumhuriyet, 16 Şubat 1997).
Hiç kimse kendisini belli konumlara getiren makamın karşısında, yapay davranışlarla güçlü gözükemez. Refah Partisi çevreleri, “Abdullah Gül bizim ABD’deki temsilcimiz mi, yoksa ABD’nin bizdeki temsilcisi mi” diye daha 1996 yılında bir itibar notu vermişlerdi (Cumhuriyet, 16 Şubat 1997).
ABD makamları, ilerde gizli anlaşmalar yapacakları yetenekleri 6 yıl önceden belirliyor ve atıyorlar. Ve bunu açık istihbarat kaynaklarıyla da ilan ediyorlar.
Bu tarihi olayın o kadar ezici bir ağırlığı vardır ki, hiç kimse bir bayanla eli cebinde konuşarak, bu ağırlığın altından kurtulamaz.
Hillary Clinton o gizli sözleşmeyi kimle yaptıklarını biliyor
Ama bizim için asıl önemli olan, bugün “2 sayfa 9 maddelik Gizli Anlaşma”nın kapanında çırpınan Türkiye’dir. 13 Temmuz 2003 günü İşçi Partisi olarak kamuoyuna açıkladığımız maddeler, bir bir uygulanmış ve Türkiye’yi bölmüştür.
İşte o maddelerden bazıları:
- TSK, Kuzey Irak’tan çekilecek ve sınır ötesi harekât yapamayacak! Yapamıyor!
- Irak’ın Kuzeyinde kurulan Kürdistan, Türkiye tarafından tanınacak! Tanındı!
- PKK yasallaştırılacak ve Genel Af çıkarılacak! Yasallaştırıldı, TBMM’ye girdi! Genel Af geliyor!
- Türkiye’nin Güneydoğusu belediyeler üzerinden özerkleştirilecek ve federasyona geçilecek! Hepsi oluyor!
- Türkiye, ABD’nin Ortadoğu ve İran harekâtlarına destek verecek! Veriyor!
Clinton, 2003 yılı başında Türkiye’yi kapana sokan Gizli Anlaşmayı kiminle yaptıklarını biliyor. Eli cebe sokarak görüşmenin, bir Amerikan terbiyesi olduğunu da biliyor.