Günümüzün en önemli yanılgılarından biri, BOP haritalarına bakarak, ABD’nin Kuzey Afrika, Ön Asya ve Orta Asya’yı yeniden düzenlediği kehanetlerinde bulunmaktır. Bu haritaların var olduğu bir gerçektir. Ancak kâğıt üzerinde harita yapmak ile rejimleri ve sınırları değiştirmek aynı iş değil. ABD’nin önüne koyduğu hedefler ile o hedeflere ulaşma yeteneği arasında çok büyük uyumsuzluk var. ABD’nin görünürde atakta gözükse bile, gerçekte savunma konumunda olduğunu epeyi zamandır belirtiyoruz. M. Ali Güller arkadaşımız da, son zamanlarda Aydınlık’ta yazdığı yazılarda bu gerçeğin altını ısrarla çizmektedir. Bu tür görüşler, hep saplantıların oluşturduğu duvarlara çarpar. Birçokları, yazılanlarda kendi önyargılarını arıyor; bulamasa bile okuduklarını yeniden imal ediyor. O nedenle tekrar tekrar göze batırılması gerekiyor.
Stratejik geri çekilmeden başka çaresi yok
Kuşkusuz en önemlisi, ABD’nin ekonomik çöküşün eşiğinde olmasıdır. Bu, iyimserlikle damgalanacak bir saptama değil. Aşırı borçlanmanın sürdürülebilir bir çare olmadığını, herkes yakın zamanda anlayacaktır. Kapıya gelip dayanan iflas, ABD’yi maceralara yöneltebilir. Ama her macera, aslında savunma taktiğine mahkûm konumda olanların hesapsızlığıdır. ABD yönetiminin aklı ve gelecek kaygısı varsa, bu ekonomisiyle ancak stratejik bir geri çekilme planlayabilir. Onu da ne kadar becerebilir, onların 21. yüzyıldaki baş sorunudur.
Ön Asya’da inisiyatifi kaybetti
ABD, Libya ve Suriye’de hem ülke çapında hem de uluslararası çapta bir direnmeyle karşılaştı; başarı kazanamadı. ABD Ordusunun 2003 baharında Irak’ı işgali bir saldırıydı. Ancak bugün ABD, kendi işgali altında kurduğu Irak hükümetini bile denetleyememektedir. Bağdat ile Tahran arasında gelişen ilişkiler, Obama yönetimini kaygılandıran boyutlara ilerlemektedir. Suudi Arabistan dahi, ABD ile İran arasında kalmıştır. Mısır’da Mübarek’ten sonra kurulan yönetim, İran ile ilişkilerini geliştirmektedir. ABD’nin Afganistan’daki durumu da parlak değildir.
Washington’un Karadeniz’e çıkma atağı da başarısızlığa uğramıştır. Rusya’nın Kuzey Osetya’daki askerî harekâtına hiçbir ciddî cevap verememiştir. Gürcistan’daki Amerikancı yönetim sallanmaktadır.
ABD’nin korkulu rüyaları
ABD’nin Ön Asya’da, son birkaç yıl içinde, bir tek Türkiye’de mevzilerini kuvvetlendirdiği görülüyor. Washington yönetimi, 2007 yılından bu yana AKP iktidarını pekiştirmiştir. Ancak Türkiye’nin kendi denetiminden kurtulup Avrasya’da yer alması, 2000’li yılların başından beri yazılan ABD raporlarının korkusudur.
CIA’nın “21. yüzyıl Türkiye Perspektifleri”, Türkiye’nin Avrasya’da konumlanacağı, Rusya, Çin, Orta Asya ve İran gibi ülkelerle ekonomik ve siyasal ilişkilerini geliştireceği, hatta NATO’dan ayrılacağı yönünde öngörüleri dillendiriyordu. ABD’nin 1999’da kararlaştırdığı ve 2002 yılının 24 Temmuz günü başlattığı Binyılın Meydan Okuması (Millenium Challenge 2002) başlıklı Türkiye’yi işgal tatbikatı, Org. Kıvrıkoğlu’nun 3 Eylül 1999 tarihinde belirttiği “Bin yıllık kararlılığa” bir cevap niteliğindeydi ve savunma içinde saldırı kapsamındadır.
En son yarı-resmî Rand Corperation 2010 Raporu da, Türkiye’de gelişen ABD karşıtı eğilime dikkat çekmekteydi. Bu saptamayla bağlantılı olarak AKP’ye “milliyetçilik” şerbeti verilmesi de, ABD’nin Türkiye’de savunmaya yöneldiğinin bir işaretidir. ABD’nin ünlü CFR üyelerinden ve Tayyip Erdoğan’ın akıl hocalarından F. Stephen Larrabee’nin ABD Hava Kuvvetleri için hazırladığı raporun başlığı dahi, ABD’nin Türkiye’deki zorluklarına işaret etmektedir: “Müşkül Ortaklık” (Troubled Partnership/ US-Turkish Relations in an Era of Global Geopolitical Change)
Son on beş yılın ABD raporlarında, ağız birliği halinde Türkiye’nin bağımsızlaşma sürecinin eşiğinde olduğu vurgulanıyor. Bu tahlil, ABD’nin Türkiye’yi kontrol altında tutmak için telaşa düşmesinin ve gözü kara gidişinin nedenini de açıklıyor. Bir de itirafları var: Türkiye millî bir hükümete kavuştuğu zaman, PKK meselesini yüklenip çözmeye yönelecektir. Raporun başka bir itirafı da, PKK’nin silah kullanılarak bertaraf edilmesine ABD’nin razı olmadığı ve olmayacağıdır. Aslında bu saptama dahi, bir ataktan çok savunmayı düşündürmektedir.
Cesur olma zamanı
Bu konu, aslında Türkiye’nin yakın ve orta erimdeki geleceğini belirleyecek verileri içeriyor. Bu açıdan uzun uzun tartışılacaktır. Ülkemizde Kemalist Devrimi savunan güçlerde, son yıllarda yaşananlara bakarak bir karamsarlık havası var. Ancak arkamıza değil, önümüzdeki gelişme eğilimlerine bakmalıyız.
ABD’nin ne yapmak istediği kuşkusuz çok önemlidir ve doğru belirlenmelidir. Ancak daha önemli olan, ABD’nin ne yapabileceğidir ve Türkiye’nin önündeki derin krizin getireceği süreçlerdir. Dün olanlar, yarın olmayacaktır. Sürecin değişkenlerini doğru değerlendirirsek, cesur olma zamanıdır.