ABD’nin Kürt Koridoru açmak için ilk girişimi 2003 yılındadır. 13 yıl önce koridor, Suriye topraklarında değil, Türkiye topraklarında açılacaktı. ABD ordusu İskenderun’a çıkmış, Türkiye’nin güney sınırında 60 km genişlik ve 600 km uzunluğunda bir koridoru işgale başlamıştı bile. Urfa’da ve başka yerlerde ABD askerlerinin konvoyuna saldırılar oldu. Direniş başlamıştı.
'TAYYİP ERDOĞAN’A MI PERİNÇEK’E Mİ OY VERECEKSİNİZ'
TBMM, 1 Mart 2003 günü ABD askerine Türkiye topraklarında konuşlanma izni veren tezkereyi oylayacaktı.
Tezkerenin reddedilmesi için, yoğun bir çalışma içine girdik. Partimiz, Aydınlık, Ulusal Kanaletkili bir kampanya başlattı. O kadar ki, zamanın başbakanı Tayyip Erdoğan, AKP grubunda yaptığı konuşmada, “Tezkereye evet derseniz bana oy vereceksiniz, hayır derseniz Doğu Perinçek’e oy vereceksiniz” dedi.
CHP Meclis Grubu, oylamada Meclis'i terk edecekti. Gazeteler böyle yazıyordu, arşivlerde duruyor. Sayın Ali Topuz’u aradım, “Ali ağabey, sakın Meclis'i terk etmeyin, tezkere reddedilecek” diye görüşümü söyledim. Bu uyarının ne kadar etkisi oldu bilemem, ancak CHP doğru bir tavır alarak oylamaya katıldı.
TEZKERE İDDİASINDAKİ TÜRKİYE’NİN DİNAMİKLERİ
Emindim, Tezkere reddedilecekti; Türkiye kendi topraklarında bir ABD koridoru açılmasını kabul edemezdi. Çünkü o koridor Türkiye topraklarında sözde “Kürdistan”ın kurulmasının yolunu açacaktı. İkinci İsrail’in yolları Türkiye topraklarında döşeniyordu. ABD ordusu yerleştikten sonra ancak savaşarak atılabilirdi.
Tezkere oylamasından iki gün önce Partimizin Avrupa Kurultayı’na katılmak için Frankfurt’a gittim. Havaalanına hareket edeceğim saatlerde, çok değer verdiğim bir gazeteci arkadaşımla iddiaya girdik. O, Tezkerenin reddedilmesi olasılığına şans tanımıyordu. Ben de Tezkerenin kesinlikle reddedileceği kanısındaydım. “Hayal kuruyorsun, AKP çoğunlukta, neye dayanıyorsun” diye sordu. “Türkiye’nin dinamiklerine” diye yanıt verdim.
TÜRKİYE’NİN DİNAMİKLERİ SÖYLEMİNİN KÖKÜ
İşte yaşadığımız süreçte sık sık vurguladığımız “Türkiye’nin mecburiyetleri” ve “Türkiye’nin dinamikleri” söyleminin kökü 2003 yılı baharındadır. 28-29 Mart 2003 günlerinde Ankara’da toplanan 6. Genel Kurultayımızın raporu, o dinamikleri özetler. “Hasan Yalçın Kurultayı” adını vermiştik. Açış konuşması şöyle başlıyordu:
“Raporumuzun özü şudur: İşte Kongre salonuna da yazmış arkadaşlarımız, ‘Milli devlet direnir, milli ordu direnir’. Bu, 20. yüzyıl kurtuluş savaşlarının emperyalizm ve devrimler çağının tunç kanunudur. Kurtuluş Savaşı'yla Mazlumlar Dünyası’na örnek olan ülkemizde bile ne yazık ki, ‘Türkiye direnemez, Türkiye teslim olur, Türkiye çağımızın savaş imparatoru olan dolar imparatorluğuna karşı çıkamaz’ gibi fikirler, toplumumuza yukardan aşağıya dayatılmıştır. Fakat şimdi görüyoruz, (...) Türkiye direniyor. ABD emperyalizmi Irak’a karşı bir kuzey cephesi açamamıştır. (...)
Türkiye direndi ve İskenderun limanına geri getirilen o ABD silahları ve araçları tekrar gemilere bindirilmekte ve geri götürülmektedir. Türkiye, ABD silahlı kuvvetlerini Silopi’ye kadar suya götürmüş, İskendurun Limanı’na susuz getirmiştir.” (Teoridergisi, sayı 161, Haziran 2003, s.4.)
EN ZOR KOŞULLARDA BİLE ESAS DİNAMİĞİ UNUTMAMAK
6. Genel Kurultay açış konuşmasının devamında bugünlerde önem kazanan uyarılar vardı:
“Biliyoruz, bu savaş uzun sürecek, ateşkeslerden geçilecek, molalar verilecek. (...) Zor dönemlerden geçeceğiz. Bu savaşın getirdiği en önemli tehdit, Türkiye’nin ABD ile cephe cepheye gelmiş olmasıdır. Orada bir kukla devlet kurulmuştur. Kuran ve koruyan ise ABD’dir. Onun için Türkiye, ABD tehdidi altına girmiştir. İşte ABD Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde 24 Temmuz 2002 günü Türkiye’yi işgal tatbikatı başlatmış ve 22 gün devam ettirmiştir. Hem de çok iddialı bir isim vermiştir: ‘Millenium Challenge’, yani ‘Binyılın Meydan Okuması’.
Ama bunların hepsinden önemlisi, Amerika’nın Irak’ı parçalama savaşı, Türkiye’yi parçalama savaşının başlangıcıdır. Bu gerçekler önümüzde büyük zorluklar olduğunu gösteriyor. Bu Kongre Raporumuzun en önemli saptaması, çetin geçecek bu savaş döneminde esas dinamiği unutmamak. Esas dinamik nedir? Milli devlet direnir, milli ordu direnir!” (Teori, sayı 161, s.8)
TÜRKİYE’Yİ BİLMEK
Dinamikleri bilmek, aslında Türkiye’yi bilmektir, Türkiye’nin birikimini bilmektir. O birikim ve olanaklar, Türkiye’nin mecburiyetlerini belirler.
AKP iktidarı varken, Meclis'in büyük çoğunluğu AKP’li iken, Türkiye’nin ABD askerlerini topraklarından çıkartacağını dünyada hiçbir devlet bilmedi. Oysa onlara bugün yaptığımız gibi o zaman da Türkiye’nin dinamiklerini anlatmıştık. 6. Kurultay'ın kapanış konuşmasında bunu vurguluyorduk:
“Bütün dünyada bir tek İşçi Partisi bildi, Türkiye’nin direneceğini. Ruslara dedik, ‘Türkiye direnecek’, ‘Gerçekten mi’ dediler. Araplar’a dedik, ‘Yok canım, direnemez’ dediler. Irak hükümetiyle Ankara’da ve Bağdat’ta sık sık görüştük, 1995’ten beri. Biz, herkese Türkiye’nin direneceğini söyledik. Türkiye’yi yeterince bilmeyenlerin kafalarında hep kuşkular vardı. Türkiye’nin potansiyelini bilmedikleri, devletsiz kalmaya tahammülümüz olmadığını göremedikleri, diyalektik düşünemedikleri için, hepsi ikircikliydiler.
Aralık ayında Uluslararası Irak Dostluk Dernekleri toplantısında konuştum. Alman, Fransız, Rus, İspanyol, İtalyan, İranlı, Arap, bütün ülkelerden devlet ve toplum temsilcileri vardı. Orada Türkiye’yi hiçbir kuvvetin ABD’nin yanında savaşa sokamayacağını, hiçbir kudretin Mehmetçiğin kanını satamayacağını söyledim. Böyle olacağını biliyordum.” (Teori, sayı 161, s.29 vd)
BİLİYORUZ: TÜRKİYE ABD’YE TESLİM OLMAYACAK
Hayal kurduğumuzu düşünüyorlardı. Hayır, Türkiye’yi biliyorduk, o kadar. Türkiye’yi bilmek, Türkiye’nin direnç olanaklarını bilmektir. AKP, o dirençle birlikte olmaya mecburdur, bunu biliyoruz.
1 Mart 2003 tezkeresinin oylandığı gün, Tayyip Erdoğan Türkiye’ye hükmedemedi, Türkiye Tayyip Erdoğan’a hükmetti.
Silivri duvarlarının yıkılmasıyla başlayan süreç de öyle özetlenebilir: Türkiye, Tayyip Erdoğan’ı yönetiyor.
Tayyip Erdoğan’a düşmanlık saplantısıyla “Türkiye ABD’ye teslim olacak” diyenler yanılıyorlar. Türkiye ABD’ye teslim olmayacak. Tayyip Erdoğan da ABD’ye teslim olmayacak!
Ama teslimiyet üzerinden gelecek umanların kendileri teslimiyete yuvarlanıyorlar, hatta kimileri teslim olmuş durumdalar.
Doğu Perinçek / 2 Ekim 2016, Aydınlık