PKK tarihinde bazı akıl almaz işler vardır. PKK’nin kendi stratejisi içinde açıklayamazsınız. Örneğin 1991 seçiminden sonra Demirel ve İnönü Diyarbakır’a gidip “Kürt realitesini devletin kabul ettiğini” açıklamasından hemen sonra, PKK iki sınır karakolunu basıp çok sayıda Mehmetçiği şehit etmişti. O silahlı eylemlerden sonra, çözüm süreci berhava olmuştur.
O baskınların PKK’nin hedefleri açısından ilk bakışta hiç ama hiçbir anlamı yoktu. Çözüm istemeyen bir gücün PKK’yi eyleme sürdüğü o zaman da tahlil edilmişti.
PKK niçin İran cephesi açtı
PKK’nin PJAK’ı kurup İran cephesi açması nasıl açıklanabilir? Bugün gelinen noktada PKK yöneticileri, İran’a karşı PJAK ile birlikte savaşacaklarını açıklıyorlar.
Bölünmüş bir Irak’ın kuzeyinde üslenen PKK, Irak’ın bütünlüğüne karşı mevzileniyor. Türkiye’yi bölmek için silahlı mücadele veriyor. Düşmanlar az gelmiş ki, bir de İran cephesi açıyor. Açmasa İran bu savaşa dahil olmayacak.
Büyük strateji içindeki mevzilenme
İşte burada, devreye başka bir strateji, başka bir mevzilenme girmektedir. PKK açısından mantıksız gibi gözüken bir cephe, başka bir strateji içinde mantıklı olmaktadır.
Bölgemizde İran’ı hedef alan devletler biliniyor: ABD ve İsrail.
PKK’nin 1991 öncesinde İran ve Suriye ile iyi geçinmeye özen gösterirken, özellikle ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali ve İran’ı hedef almasından sonra PJAK’ı kurması ve ateşe sürmesi anlam kazanıyor.
Demek ki, PKK’nin kendine özgü bir stratejisi bulunmuyor; daha büyük stratejiler içinde mevzileniyor ve görev yapıyor.
Körfez Savaşı öncesinde Suriye denetimi
Yalçın Küçük arkadaşımız, bir süre önce Aydınlık’ta yayımlanan İlker Başbuğ yazılarında, Abdullah Öcalan’ın Mustafa Karasu’ya İsrail konusunda uyarılarda bulunduğunu aktarıyordu.
1991 Körfez Savaşına kadar böyle olması gerekiyordu. Çünkü PKK, o dönem Suriye’de ve Suriye’nin denetimi altında olan Bekaa’da merkez üssünü kurmuştu. Bu durumda İsrail dostu bir çizgiye girmesi mümkün olamazdı. Suriye buna izin vermez ve çok ağır cezalandırırdı. PKK’ye Bekaa’da kamp verilmesi dahi, Suriye’nin İhvanı Müslimin isyanlarını kışkırtan Turgut Özal rejimine karşı misillemeydi.
BOP stratejisinin piyonu
PKK, Türkiye’yi baş düşman kabul etmektedir ve amacına ABD’nin BOP stratejisi içinde ulaşacağını hesaplamaktadır. Üstelik arkada başarılmış bir model kurulmuştur. ABD gelmiş, Irak’ı işgal ederek bölmüş ve Kürdistan’ı fiilen kurmuştur.
1991’den sonra PKK liderleri bu modele sık sık gönderme yaparlar. ABD işgali bize bir vatan armağan etti diye açık açık yazmışlardır.
PKK’nin mevzilenmesi ve eylemleri, Kürtlerin yaşadığı bölge ülkelerine karşı, ABD ve İsrail’in BOP stratejisine oturmaktadır ve hele son zamanlarda ancak bu strateji içinde açıklanıyor.
İçteki dostlar: İsrail işbirlikçileri
Yalnız dış mevzilenme değil, içteki sınıfsal konumlanması da çok açıktır. PKK ve BDP’nin şu anda Türkiye’deki en yakın dostları Can Paker ve İshak Alaton gibi işbirlikçi burjuvazinin İsrail ilişkili temsilcileridir. Abdullah Öcalan’ın sıcak selamları, Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Hasan Cemal gibi medyadaki ABD-İsrail adreslerinedir. İsrail ile çok sıcak bağlantıları olan medya organları, PKK’yi PKK organlarından çok daha etkin olarak destekliyorlar.
Manzara çok açıktır: PKK hem bölge düzleminde, hem de Türkiye içindeki yakın dostlarıyla İsrail cephesinde yer alıyor.