Önce şu batmakta olan ekonomi modelinin adı üzerinde duralım. Turgut Özal’ın kurduğu bu ekonomi, o zaman “Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme” Programı diye takdim edildi. Türkiye’nin ekonomik sınırlarının kaldırılması ve dünya piyasasıyla bütünleşmesi diye özetlenebilir. Küresel merkezlerin dayatması başlıca şu maddelerde toplanıyordu: Gümrükleri kaldır, tarıma destekleri kaldır, KİT’leri kaldır, paranın giriş çıkışına denetimi kaldır, Merkez Bankası’nı etkisizleştir, devleti küçült!
SERBEST PİYASA SERBEST PİYASAYI YOK ETTİ
Bu ekonomi sisteminin bugün dünyadaki yaygın adı, Serbest Piyasa Ekonomisi. Ancak dünya ölçeğinde “serbest piyasa”, Türkiye’deki serbest piyasayı ortadan kaldırıyor. Gelişmiş kapitalist ülkelerin, daha doğrusu emperyalist ülkelerin sermayesi ile rekâbet serbestisi olmuyor. Örneğin Türkiye’nin pamuk üreticisini korumaktan vazgeçtiğiniz zaman, ABD pamuk tekelleri ile rekâbet olanağına ve özgürlüğüne kavuşmuyor. O nedenle dünya ölçeğindeki serbest rekâbet, Türkiye’deki serbest rekâbeti yok ediyor. O zaman serbest rekâbetin bütün akılcılığı ve ilerici rolü ortadan kalkıyor. Kaynaklar verimliliğe göre dağılmıyor.
19. yüzyıl sonunda tekellerin oluşması ve gelişmiş kapitalist ülkelerin emperyalist aşamaya girmeleriyle birlikte, dünya ölçeğinde serbest piyasanın, serbest rekâbetin ve kaynakların verimliliğe göre dağılması diye özetleyeceğimiz kapitalizmin ilerici rolünün de mezarı kazılmış oldu.
Bu koşullarda Türkiye’de millî ekonominin gelişme olanakları yıkıma uğratılmış oluyor. Bu gerçekleri dikkate alarak, Turgut Özal’la başlayıp Tayyip Erdoğan ile süren ekonomiyi “Serbest Piyasa Ekonomisi” diye adlandırmaktan sakınıyoruz. İlerici yönüyle tarihte kalmış serbest piyasacılar ile emperyalist siyasete teslim olanları aynı cephede birleştirmeyi siyaseten doğru bulmadık.
İSİMLERİN GİZLİ ANLAMLARI
Peki bu çökmekte olan ekonomiye hangi adı vereceğiz. Mustafa Pamukoğlu arkadaşımızın dediği doğru, öğretide “Borçlanma Ekonomisi” diye adlandırılan bir ekonomi yok. Elbette her ekonomi borçlanır.
“Üretim Ekonomisi” diye bir ekonomi de yok. Çünkü üretmeyen bir ekonomi bulunmuyor. Öte yandan “Tüketim Ekonomisi” adlandırması da saçma. Çünkü ürünler tüketmek için üretiliyor ve genellikle de tüketiliyor. Bütün bu adlandırmalar, öğretinin dışında belli vurguları dile getirmek için ortaya çıktı. Halka kolay anlatmak için böyle öğreti dışı anlatımlara başvuruldu ve bu adlandırmalar kullanıla kullanıla belli modellerin bir tür lakâpları haline geldi.
İHRACATA YA DA ÜRETİME ODAKLANMAK
İşte “Borçlanma Ekonomisi” adı da böyle çıktı. Aslında “İhracat Odaklı Ekonomi” de diyebiliriz. Bu adlandırmanın sakıncası ise galiba daha büyük. Çünkü İhracat Odaklı Ekonomi, ithalatta patlama getirdi. Çünkü dünya piyasalarında rekâbet edebilmek için, maliyeti düşürmek uğruna birçok sanayi malının üretiminde kullanılan ara malları, hatta sanayi ürünleri ve kömür gibi enerji kaynakları ucuz olduğu için dışardan alındı. Böylece ihracat içindeki ithalatın payı büyüdü, ithalat patladı ve döviz açığı da aşırı büyüdü. Turgut Özal-Tayyip Erdoğan Ekonomisi, borç batağına saplandı. Borçlanma Ekonomisi adı da buradan çıktı. Halk kolay anladığı için, biz de bu adı kullanır olduk.
Aslında Üretim Odaklı Ekonomi ve İhracat Odaklı Ekonomi kavramlarını kullanmak daha bilimsel oluyor. Burada özellikle “odaklanma” eylemine dikkatinizi diliyoruz.
İhracat Odaklı Ekonomi, aslında İhracata Tapma ya da İhracat Saplantısına Kapılma veya İhracat Hummasına Yakalanma eylemleriyle de açıklanabilir. İhracat humması hastalığı, borç batağında, ölüm yatağında, iflasla sonuçlanmıştır.
ÜRETİCİ BAŞ TACI
İhracatı artırmanın yolu, üretimi artırmaktır, üretime odaklanmaktır. Çünkü ancak ürettiğimizi ihraç edebiliriz. Yine dış ödemeler dengesi için ithalatı azaltmak da, iç piyasanın taleplerini içerde üreterek karşılamaktır. O nedenle Üretime Odaklanmak, önümüzdeki dönemin çözümüdür. Geldiğimiz iflas durumunda Üretim Devriminden başka çözüm bulunmuyor. Üretimi büyüten her iş doğrudur, üretimi baltalayan her uygulama yanlıştır.
O nedenle günümüzün temel slogan şudur: Üretici baş tacı!