İşte şiir budur. Herkes inciyi denizin dibinde ararken, şair maden kuyusundan çıkartır.
Büyük muamma
2. Ergenekon Davasının büyük muammasıdır: 51 Nolu DVD’yi kim kırdı ve nasıl kırdı?
Mahkeme polise yazıyor, bilirkişiye yolluyor. Savcılar “acaba” diye birbirine bakıyor. Kâtipler sorgu sual ediliyor. Emniyet dört koldan araştırıyor. Adli Tıp inceliyor. Avukatlar, Amerika’dan rapor getirtiyor. Silivri 1 Nolu L Tipi F–6 / Alt hücrelerden hücredaşım E. Alb. Levent Göktaş, “Nerde benim suç delilim, getirin kürsüye, görelim” diyor. Ancak nafile! 51 Nolu kırılmış DVD’nin esrarı çözülemiyor. Levent Göktaş, olmayan bir delille suçlanarak 31 aydır hapiste yatıyor.
Kanıt yoktur, fakat iddia vardır.
Suç yoktur, ama “suçlu” vardır.
DVD vardır; ama içinde yalnızca muamma vardır.
Şairin keşfi
Kimsenin çözemediği ve çözemeyeceği muammayı şair çözüyor:
“Yediğin yalandı, içtiğin yalan
Hukukun satır satır kıyıldığı mezbahta
Yalandan çatlayan bir CD vardı
Pazarda ayva yalandı, nar yalandı.”
Evet, Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Kafes, Islak İmza, Amirallere Suikast ve şimdi İnternet Andıcı davalarının gerçeğini bir şair keşfetmiştir: CD yalandan çatlamıştır.
Hüseyin Haydar, şiirini yine hayatın içinden çıkarmıştır. “Yalandan çatlayan CD” şiiriyle, hem ulusal gerçeğimizin, hem de Bilgi Çağı’nın uluslararası gerçeğinin önüne inmiştir (Aydınlık, 6 Ağustos 2011).
Örgütlü yalan
Toplumlar, sınıflara bölününce, yalan da tarih sahnesine şeref vermiştir. Devlet, yalnız silahlı bir güç örgütlemez; yalanı da örgütler.
Sömürü ve zulüm hiçbir zaman çıplak bırakılmamıştır; yalanla sarılmış ve sarmalanmıştır. Zorbanız, demirden değil, ipektendir. Parmağınızla dokunduğunuz zaman, yumuşacıktır. Yılanın derisi soğuktur, ama yalanın derisi sımsıcaktır. Elinizle tuttuğunuz zaman avuçlarınızı ısıtacaktır: “Efendilerimizin kırbacı, bizi korumak içindir. Allah razı olsun, patronumuzun kapısında ekmek yiyoruz.”
Gerçeğin kurtarıcısı
Halkın şairi, tarih boyunca çöllerde kaybolan, cehennem ateşlerine atılan, zincire vurulan, sürgünlerde sürünen gerçeği kurtarmıştır.
Gerçek, rotatifin silindirleri arasında ezilirken, Nâzım Hikmet, “Rotatifler yalan söylüyor” diyordu.
Yılmaz Güney Umut filminde hurafelere kapılıp define ararken bulduğu yılanı kuyruğundan tutup “Yılan bu, yılan bu” diye toprağa çarpmıştı.
Emperyalist-kapitalist sistem, her şeyi çürütünce, arkadaşım Ahmet Telli, “Su Çürüdü” diye “berceste mısra”yı yazdı.
Bilgi Çağı’nın sırrı
Ve şimdi Bilgi Çağı’nın sırrını yine bir şairden öğreniyoruz: Yalan, CD’yi çatlatmıştır.
Çağımızın adı “Bilgi Çağı”dır. Çağımızın hükümdarı ise yalandır!
Artık boğazımıza kadar tıka basa bilgi doluyuz ama yalanın diktası altında yaşıyoruz.
Bilgi, zorbanın emrindedir.
Silahı olmayan bir gerçeğin piyasa değeri yoktur.
Yalan, borsada tavan yapmaktadır.
Gerçeğin bu kadar düşmesi, böyle yerlerde sürünmesi için insanlığın “Bilgi Çağı”na ulaşması gerekiyormuş.
İşte bu yalan çağında, Hüseyin Haydar, bir bakıma büyük kehânetini ilan etmiştir. Bugün CD yalandan çatladığına göre, yarın kıyâmet günüdür.
Çünkü hiçbir felek, yalnız yalanla dönmez.