Yeni uluslararası düzeni biz kuracağız

6 kıta, 25 ülkeden 40 temsilcinin katılımıyla Yeni Uluslararası Düzen Sempozyumu gerçekleşti

Tarih:

Sempozyuma Türkiye’den Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Çin’den Çin Komünist Partisi Merkez Komite üyesi Dr. Zheng Dongchao, Rusya’dan Avrasyacılığın simge ismi Aleksandr Dugin, Pakistan’dan senatör Mushahid Hussain Sayed gibi önemli politikacılar ve uzmanlar katıldı.

 

Sempozyumun açış konuşmasını Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek yaptı. Perinçek’in konuşmasını sizlere iletiyoruz:

 

Pasifik Okyanusu’ndan Atlas Okyanusu’na İnsanlığın Erdemlerini Paylaştığımız Değerli Dostlar,

 

Yeni Uluslararası Düzen Sempozyumu’na hoş geldiniz. Sizleri Vatan Partisi (Türkiye) adına yürekten dostluk duyguları ve saygıyla selamlıyorum. 

 

Yeni bir dünya kuruluyor. İnsanlık tarihinin en büyük devrimci atılımının eşiğindeyiz.

 

Çünkü Emperyalist-Kapitalist Sistem, mafyalaşmış, üretimi boğan bir karakter kazanmıştır. Artık sistemin tahtında, üretim süreçlerinde kazanılan özel kâr değil, faiz, rant ve dolar vurgunculuğu oturmaktadır.

 

Kapitalizm, insanı emeğine, kendisine ve topluma yabancılaştırıyordu. Bugün emperyalizmin mafya sisteminde bu yabancılaşma ve yalnızlaşmanın artık insanlık için taşınamaz bir yük olduğu apaçık ortadadır.

 

Zenginleşen Kuzey ile yoksullaşan Güney ülkeleri arasındaki uçurumun açılması, emperyalist sistem içindeki ülkelerde artan yoksulluk, işsizlik, ahlâkî çözülme, uyuşturucu, bencilleşme, toplumsal dayanışmanın çökmesi, savaşlar, cinayetler, suçların salgın hastalık gibi yayılması, kadın-erkek eşitsizliğinin büyümesi, yabancılaşma, menfilik, umutsuzluk, karamsarlık, vatansızlık... Özel çıkar sistemi içinde çözümsüz kalan sorunlar sıralanıp gidiyor...

 

Mevcut sistem, toplumu parçalıyor ve dağıtıyor. Toplumlar, toplum olmaktan vazgeçemeyeceklerine göre, sistemden vazgeçeceklerdir.

 

Yaşadığımız küresel pratiğe bakarsak:

 

ABD artık üretmemektedir. ABD'nin dünya ekonomisindeki payı % 50'lerden % 20'ler seviyesine inmiştir.  

 

1945’ten sonra kurulan ABD hegemonyası çökmektedir. Birincisi, Dolar Saltanatı yıkılıyor. İkincisi, ABD’nin silahlı gücünü dengeleyen silahlı güçler oluşmuştur.

 

En önemlisi, Devletler bağımsızlık, milletler kurtuluş, halklar devrim istiyor.

 

Dünün yoksulları, günümüzün zenginleri haline gelmektedir ve inisiyatif onların elindedir. Dünya ekonomisinin ağırlığı artık Asya’ya kaymaktadır. Dünün Mazlumlar Dünyası artık Gelişen Dünya oluyor.

 

İnsanlığın büyük serüveni açısından bakarsak, Atlantik Çağının sonuna geldik, Asya Çağına girmiş bulunuyoruz. Afrika ve Latin Amerika, Yükselen Asya’nın gelişen kanatlarıdır.

 

Koronavirüs belâsı, insanlığı birdenbire çağımızın büyük gerçeğiyle karşı karşıya getirdi: Toplum, ya özel çıkar sisteminden vazgeçecek ya da canından olacak!

 

Dünya güneşin ve kendisinin çevresinde dönerken her sabah karşılaştığımız soru şudur:

 

Özel çıkar mı, yoksa insan mı?

 

Bireysel çıkar mı, yoksa kamu çıkarı mı?

 

Üretime zincir vuran bir sömürü sistemi mi, şiddet ve küresel terör mü, yoksa insanlık mı?

 

Yanıt, hayatın kendisindedir.Birey olarak yalnız yaşayamayacağımızın farkına vardık, mafyalaşan sınıfsal tahakküm sistemlerinin çaresizliği ortadadır.

 

Yeryüzü tarihinde hiçbir sistem, insana ve doğaya karşı bu kadar yıkıcı olmamıştı. Kapitalizmin merkez ülkelerinde bugün iki insandan biri ruhsal sorunlar nedeniyle doktora gidiyor. İnsan kirlenmesi ile doğa kirlenmesi tehlikeli boyutlarda. Ormanlar, ırmaklar ve denizler bile bu kirlenmeden nasibini alıyor.

 

Peki, emperyalist mafya sistemi içinde çözüm var mı?

 

Özel kâr sisteminin ozon tabakasındaki deliğin büyümesini izlemekten öte bir çaresi var mı?

 

Hangi holding, hangi özel girişim, dünyanın damındaki deliği kapatacak? Hangi holding, insanın yalnızlaşmasına ve yabancılaşmasına çare bulacak?

 

Küresel boyuttaki koronavirüs salgınına karşı emperyalist-kapitalist sistem içinde insancıl çözüm var mı?

 

Emperyalist-kapitalist dünyanın seçkin düşünürleri bile, bu sorulara olumlu yanıt veremiyorlar.

 

İnsanlık, Atlantik rüyasından şimdi kâbusla uyanmaktadır.

 

Emperyalist sistem içinde çözüm aldatmacalarına artık kimse inanmıyor.

 

Şu anda karantinaya giren sistemin kendisidir.  Başkanlar ve başbakanlar bile karantinaya alındı. Aslında bu olay, finans diktasının ve Liberalizmin karantinaya alınmasıdır.

 

Evet Liberalizm, Hümanizme ihanet etti ve şimdi ihanetin bedelini ödüyor. Kutsal kitaplar, Adem ile Havva’nın çocukları olan Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdüğünü yazar. Liberalizm ve Hümanizm de onlar gibi, ikiz kardeş olarak dünyaya gelmişlerdi. Liberalizm, kardeşi Hümanizmi öldürmeye kalktığı için cehennemlik olmuştur. İnsanlık, insancılıktan vazgeçmiyor, Liberalizmden vazgeçiyor.

 

Hümanizmin kamuculuk ile buluştuğu çağa girdik. Bu buluşma ilk buluşma değil. 20. Yüzyılda insanlık insanca yaşamak için çözümü kamuculukta bulmuştu. 20. Yüzyılda bağımsızlıkçı ve kamucu devrimler art arda geldi. Türk, Rus, Çin, Hint ve Mazlumlar Dünyasındaki diğer devrimler yeni bir dünya kurmuştu.

 

20. yüzyılın sonlarında gündeme gelen Neoliberal küreselleşme dalgası millî demokratik ve sosyalist devrimlerin kazanımlarını yok etmeye kalktı ama o Karanlık Çağ kısa sürdü. İnsanlık, önündeki ağır sorunları özel çıkarcılık, bireycilik ve ABD hegemonyasıyla aşamayacağını görmüş bulunuyor.

 

İnsanlık tarihinin en yüksek yasası gündemdedir: İnsanoğlu, olumsuzluklara teslim olmuyor. Toplumlar, ölüm ile yaşam arasında her zaman yaşamı seçmiştir ve seçecektir.

 

Yaşamı seçmek, yalnızlığı değil, toplumu seçmektir. Yaşamı seçmek, tarihin kritik anlarında kapıya dayanan yeni sistemi seçmektir.Bugün Dünyanın kapısını çalan, Hümanizmdir, kamuculuktur, paylaşmaktır, emek ve üretim odaklı siyasettir.

 

Artık yükselen, Asya uygarlığıdır. Hümanizm bayrağı, yine Asyalıların elindedir. Kamuculuk, Çin’e özgü sosyalizm örneğinde, koronavirüs salgınına karşı verdiği büyük mücadeleyle Hümanizmin çağdaş mirasçısı olduğunu kanıtlamış bulunuyor.

 

Yeni bir dünya kurulurken Merhaba Kamuculuk diyoruz. Kardeşliği, komşuluğu, fedakârlığı, paylaşmayı, sadakati, elbirliğini, dayanışmayı, millet sevgisini, vatan sevgisini ayağa kaldırdığı için Kamuculuğa hoş geldin diyoruz. Kamuculuk, insanlığı kaybettiği cennetle buluşturuyor.

 

İnsanlık, bugün hemen kapitalist özel mülkiyeti bütünüyle tasfiye edecek bir aşamada değil, ancak üretimi boğan finans diktasının sonu gelmiştir. Kendisinden başka kapitalist ülkeleri dahi baskı altına alan hegemonyacılığın miadı dolmaktadır. Küreselleşmenin millî devletleri yıkıma uğratma girişimi iflas etmiştir. Siyasal düzlemde emperyalist Batının sahte demokrasisi bütün iddialarını yitiriyor. “İnsan hakları” düzenbazlığının foyası meydana çıkmıştır.

 

Önümüzdeki devrim dalgası, Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan kapitalizmin merkezlerine doğru birçok ülkeyi şu veya bu ölçüde kucaklayacaktır.

 

Yükselen eğilimler şunlardır:

 

-  Gelişen dünyada millî devletlerin pekişmesi.

 

-  Korumacılığın geri dönüşü.

 

- Devlet kapitalizminden sosyalizmin emekleme dönemine uzanan çeşitli örneklerde kamuculuk.

 

- Dolar merkezli finans sisteminin çökmesi, bölgesel para ve banka sistemlerinin kurulması ve gelişmesi. Ayrıca millî paralarla ticaret.

 

- Daha paylaşmacı, göreli daha adil paylaşma modelleri.

 

- İdeolojik düzlemde Kamucu Milliyetçiliğin ve Bilimsel Sosyalizmin kuvvet kazanması ve yayılması.

 

- Siyasal düzlemde halka dayanan, disiplinli Devrimci Demokrasinin yükselişi.

 

- İnsanlığın karşılaştığı büyük tehditlere karşı uluslararası ölçekte işbirliği, enternasyonalizm.

 

- Çok Kutuplu Dünya’ya doğru karşı konulamaz ilerleyiş.

 

Toplam olarak bakarsak, “Millî Demokratik Devrimler ve Sosyalizme Açılma Çağı”nda güçlü bir atılımın içine girdik.  

 

İnsanlık, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki Demokratik Devrimlerden sonra, 20. Yüzyılın Mazlumlar Dünyasındaki millî demokratik devrimleri yaşamıştı.

 

Şimdi üçüncü büyük devrim dalgası gelmektedir ve bu dalga aynı zamanda sosyalizme açılan atılımları da bağrında taşıyor.

 

Finans kapitalin hükmettiği karanlık dünyadan üretenlerin aydınlık dünyasına gidiyoruz.

 

İnsanlığın bu büyük atılımı kuşkusuz kendiliğinden olmayacak, biz öncü partiler bu sürecin seyircisi değil, yapıcısıyız.

 

İnsanlık, önündeki sorunları üretici sınıfların devrimleriyle çözecektir.

 

Bu devrimler millîdir ancak millî sınırlar içine kapanmayacaktır, Mazlumların ve Gelişen Dünyanın enternasyonal dayanışması gündemdedir.

 

Yeni bir devrimler çağının eşiğindeyiz.Yedi iklimde gül ile gülün değiştirildiği bir dünya, insanlığın ufkundadır. 

 

Değerli Arkadaşlar,

 

Siz katılımcıların birikimlerini bildiğimiz için, Sempozyumun verimli bir tartışmaya zemin oluşturacağından eminiz. Görüşlerinizi merâkla bekliyoruz.Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.

 

 

Doğu Perinçek
Vatan Partisi Genel Başkanı

 

***

 

 

‘TEK KUTUPLU DÜZENİN KAZANMA ŞANSI YOK’


Rus stratejist ve Uluslararası Avrasyacılık Hareketi’nin Başkanı Aleksandr Dugin “Tek kutuplu sistem ve onun oluşturduğu yapı, medeniyet çöküyor” dedi. Dugin’in konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

 

“Trump'ın başkanlığı tek kutuplu dünyanın bittiğinin bir manifestosudur. Biden ise Atlantikçi, tek kutuplu dünyanın kölesidir. Çok kutuplu dünyada birden çok paydaş vardır ve herkes kazanacaktır. Tek kutuplu dünyada ise barış imkânsızdır ve Amerika da şimdi savaşa gidiyor. Tek kutuplu dünya düzeni, vurucu güçlerini kaybediyor. Ve tek kutuplu düzen, milletler arasında barış istemiyor. Ancak ben hâlâ belli bir gücü olmasına karşın, tek kutupluluğun kazanabileceğini düşünmüyorum. Ülkelerimizin arasında belli başlı sorunlar olabilir ancak ortak paydamız her an gelişen çok kutuplu dünya düzeni.

 

“Tek kutupluluğun kazanmasının şansı yok. Tek kutuplu düzeni savunanların kendilerine yeni köleler bulmasının da şansı yok. Ne Rusya Ne Çin Ne Türkiye ne İran ne de büyüyen başka bir medeniyet. Hükümetlerimiz arasında düşünsel olarak farklar olabilir ancak bizler çok kutuplu dünya seçeneğini güçlendirmek durumundayız. Savaşlardan kaçınmak için bunu yapmak durumundayız. Tek kutupluluğun bitmesi dünyaya bir denge getirecektir. Çünkü tek kutuplu dünya gerçek bir liberal diktatörlüktür. Ortak düşmana karşı Rus, Türk, Çinli, İranlı demeden birleşmeliyiz. Bizler barışı kazanmak durumundayız.”

 

 

‘SURİYE, AVRASYA İÇİN DİRENİYOR’


Suriye’den Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Bessam Abu Abdullah “ Suriye’nin Avrasya için direndiğini” ifade etti ve şunları vurguladı:

 

“Benim konuşmam ABD hegemonyası ile mücadelede Suriye’nin tecrübesini aktarmak üzerine olacak. Suriye halkına ve Suriye devletine karşı verilen savaş 10 yıldan fazladır sürüyor. Burada iki çok önemli soru var. Bu savaş neden 10 yıldan fazladır sürüyor? Ben bu savaşı Yeni Uluslararası Düzeni için bir dönüm noktası olarak görüyorum. Çünkü pek çok kişi bu savaşı 10 yıldır izliyor, ama kimse Suriye’de ne olduğunu bilmiyor. Suriye’nin Fransa kolonisi olmaktan bağımsız bir devlet olmaya geçmesinden 75 yıl sonra, bölgenin Lübnan, Suriye, İsrail gibi farklı ülkelere bölünmesinden 100 yıl sonra, Suriye halkı yine kendi bağımsızlıkları için savaşıyor.

 

ABD’deki entelektüeller, Büyük Ortadoğu Projesinden bahsediyorlardı, şimdi onu revize ettiler ve Yeni Ortadoğu projesi diyorlar. Bu projenin amacı, Müslüman Kardeşlerin Arap devletlerini kontrol etmesini sağlamak. Proje Tunus, Libya, Mısır ve Mısır’da başarılı oldu. Ana hedef Suriye’ydi. ABD, neoliberal sistemle ekonomileri buluşturmak ve Rusya, Çin ve İran’ı bölgeden atmak istiyor.

 

“10 yıldır süren savaşta, Suriye halkının ve Suriye ordusunun mücadelesi çok güçlü oldu. Eğer Suriye’ye karşı olan proje başarılı olsaydı, bölge ABD ve neoliberal sistemin kontrolüne girerdi. İçerisinde Türkiye ve Suriye’nin de bulunduğu bölge ülkelerini, kaynaklarını kontrol edebilmek için etnik ve dinsel farklılıklara göre bölmek istediler ve tüm kontrolün onlarda olması için yeni siyasi rejimler kurmak istediler.

 

“2015’te savaşa Rusya’nın dâhil olması Yeni Uluslararası Düzeni’nin ilk işaretiydi. Batı medyası, bunun bir iç savaş olduğunu göstermeye çalışıyor, ama değil. Bunun bir özgürlük, demokrasi ve insan hakları savaş olduğunu göstermeye çalışıyorlar, ama değil. ABD tarihine baktığımızda görüyoruz ki dünyadaki çatışmaların %82’sinden fazlasında ABD taraf ya da arkasında ABD var. Latin Amerika’daki, Afrika’daki, Vietnam’daki, Filistin’deki savaşlar, Yugoslavya’nın bölünmesi ve Türkiye’ye yönelik kışkırtmaların hepsinde ABD’nin parmağı var. Bölgede Rusya’nın söz hakkının artması, Çin’in Kuşak ve Yol Projesinin büyümesi ve Çin’in kendi çıkarlarını korumak ve uluslararası oyuna dâhil olmak için daha agresif davranması, İran’ın bölgedeki rolünün büyümesinin yanında El-Kaide IŞID gibi örgütler dahil olmak Amerikan maşalarını bitirebiliriz. Bu, ABD emperyalizme karşı mücadelede yeni bir birlikteliğin işaretidir.
 
“Suriye’nin, mücadele eden tüm ülkelere bir model oluşturduğunu düşünüyorum. Ve Yeni Uluslararası Düzeni hayalimiz, artık bir hayal değil. Çin, Rusya, İran, Türkiye’deki partilerle ve Latin Amerika ile çalışmalıyız.”

 

 

‘VENEZUELA DA AVRASYA’DADIR!’


Sempozyuma “Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’nin ABD Karşısındaki Jeopolitiği” adlı bir sunum ile katılan Micaela Ovelar ise şu önemli açıklamalarda bulundu:

 

“Ülkem Venezuela, Amerikan üsleri tarafından kuşatılmış durumdadır. Bizler Amerikan emperyalizmine karşı çok kutuplu bir dünya içerisinde birleşik Bolivarcı bir Latin Amerika'yı savunuyoruz. Venezuela bir Avrasya ülkesidir. Çünkü Avrasya bir coğrafi terim değildir. Latin Amerika'nın da parçası olduğu çok kutuplu ve çok merkezi dünyadır. Venezuela da paylaşarak gelişen çok kutuplu ve çok merkezli bir dünyanın parçasıdır.”

 

 

‘YENİ DEVRİM ÇAĞINDA GENÇLİĞİN GELECEĞİ’


Sempozyumda Türkiye, Bangladeş, Filistin, Rusya, ABD ve Arjantin’den gençler, gençliğin geleceğini ve ABD hegemonyasının gerilemesi için gençlik mücadelesini konuştular. Türkiye’den Vatan Partisi Öncü Gençlik Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı Işıkgün Akfırat, konuşmasına Mevlana’nın “Yeni Şeyler” şiirinden “Dünle ilgili her şey dün ile gitti / Bugün yeni şeyler söylemek gerekiyor.” mısraları ile başladı. Aynı zamanda Dünya Anti-Emperyalist Gençlik Birliği’nin Genel Sekreterliğini de yürüten Akfırat konuşmasında şunları dile getirdi:

 

“Hepimiz ABD hegemonyasının yenilgisinden, Dolar hakimiyetinin çöküşünden ve çok kutuplu bir dünyanın yükselişinden bahsediyoruz. Başkanımız Dr. DoğuPerinçek'in konuşmasında belirttiği gibi, yeni bir devrim döneminin eşiğindeyiz. Ulusal Demokratik Devrimlerin ve Sosyalizme Açılmanın üçüncü dalgası olarak düşünülebilir. Ancak bu yeni dönemin öncekilerden önemli bir farkı var. Bu yeni devrim iklimi, emperyalist zincirin bağlarını ülke bazında tek tek kırmakla kalmayacak, aynı zamanda yepyeni bir uluslararası düzene yol açacaktır.

 

Bir avuç emperyalist devlet, dünyanın geri kalanını sömürmektedir. ABD emperyalizmi ve onun müttefiklerinin karşısında koca bir dünya vardır. Ezilen uluslar dünyanın geri kalanıdır. Latin Amerika'dan Afrika'ya, Balkanlar'dan Kafkasya'ya ve tüm Asya'ya insanlığın çoğunluğunu ezilen uluslar oluşturuyor. Büyük şairimiz Nazım Hikmet'in dediği gibi, “büyük insanlık” tır.

 

Çağımızın baş çelişkisi hala emperyalizmdir. Bu nedenle emperyalizm gerçeğine göre konumlanmayan tüm hareketler, dünya çapındaki sömürü sistemi içinde kendilerine yer bulacaklardır. Bu nedenle, sosyalist olmadan anti-emperyalist olunabilir. Ancak anti-emperyalist olmadan ilerici olunamaz. Emperyalizme karşı duruş, tüm siyasi örgütler için turnusol kâğıdıdır.”