Yıllar boyunca gericilerin dillerine doladığı en önemli propaganda teması, ‘kendilerinin ekonomiyi geliştirdikleri, üretimi düşündükleri, toplumsal refahın artışına katkıda bulundukları, oysa solcuların, sosyalistlerin, Kemalist Devrimcilerin ise sadece muhalefet yaptıkları ve ekonomiden anlamadıkları’ idi.
Özellikle 1980 sonrasında, Özal zamanında bu propaganda yoğunlaştı. Şimdi Tayip Erdoğanlar da Özal’dan geri kalmıyorlar.
Oysa gerçek durum tam tersidir. Tam 200 yıldır bu ülkede üretim adına ne varsa bunun sahipleri yapanlar, üretim araçlarını geliştirenler, emperyalizme karşı mücadele eden ve ulusal devletten yana olan devrimciler olmuştur.
OSMANLI DÖNEMİ
1838 yılında Tanzimat fermanı okundu. Ardından Baltalimanı sözleşmesi ile Osmanlı pazarı Avrupalı devletlere açıldı. 1856 yılındaki Islahat Fermanı ile bu süreç bir adım daha ileri götürüldü.
Osmanlı Pazarının Avrupalılara açılmasının kaçınılmaz sonucu olarak, yüzyıllardan beri varlığını sürdüren geleneksel üretim çöktü. Tezgâhlar kapandı.
Osmanlı devletinin son dönemini anlatan en veciz söz; “toplu iğne bile üretemeyen bir ülke” haline gelmektir.
Bu tablonun sorumluları Avrupa ile işbirliği yapanlardır. Bağımsız ve demokratik bir vatandan yana olan devrimciler ise bu sürece karşı mücadele etmişlerdir. Gericiler yıkıcı olmuştur. Devrimciler ise elde olanı korumak için çırpınmışlardır.
CUMHURİYET DEVRİMİ
Türkiye Cumhuriyeti yanmış, yıkılmış, üzerinde sanayi ve üretim adına pek bir şeyin kalmadığı topraklar üzerinde kuruldu.
Cumhuriyetin kuruluş dönemi, tartıştığımız konu açısından devrimcilerin tutumunun ne olduğunu gösteren çok önemli bir pratik sunmaktadır bize. Kemalistler ilk yılların bazı denemelerinin ardından 1930’larda, adına halkçı devletçi ekonomi denen bir model geliştirdiler. Bu modelin uygulanması ile birlikte sağlanan gelişmeler şunlardır:
- 1923 – 1938 yılları arasında ekonomi ortalama yüzde 6.5 gibi çok büyük bir hızla büyümüştür.
- 1929 yılında planlı kalkınma modelinin benimsenmesi ile Türkiye çok kısa süre içinde bütün temel sanayisini kurmuştur. Demir Çelik, Petro Kimya, Sümerbank (tekstil), Çimento, şeker, Şişecam, Madencilik, Hidroelektrik santralleri, Uçak sanayisi vb.
Devlet Üretme Çiftlikleri ile Türkiye tarım alanında “Devrim” niteliğinde adımlar atmıştır
Böylece Türkiye, 1950’lere gelindiğinde ekonomik kalkınma bakımından İtalya ve İspanya düzeyinde olan bir ülke haline gelmiştir.
Esasları 1920 ve 30’larda belirlenen ekonomi politikası 1980’lere kadar uygulandı.
“Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz” sözü bu dönemde politikacılar tarafından sık sık söylenirdi.
İşte bu tabloyu yaratanlar devrimcilerdi. Yani devrimciler fabrikalar kurdular, sanayi ve teknolojiyi geliştirdiler, tarımsal üretimi ilerlettiler, tohum ıslah istasyonları, aşı üretim merkezleri ile her bakımdan gelişen bir ülke yarattılar.
KARŞI DEVRİM
Sonra 12 Eylül darbesi ile birlikte Özallar iktidara geldi. Bir yandan Cumhuriyet Devrimcilerinin 50 yılda yarattığı değerlerin başına oturdular, har vurup harman savurmaya başladılar. Öte yandan ülkenin bütün zenginliklerini yabancılara peşkeş çektiler.
Görevleri, Cumhuriyetin ekonomisini yıkmak ve ülke ekonomisini Osmanlıların son döneminde olduğu duruma düşürmekti.
Kapitalist merkezlerdeki efendileri bunların önüne özelleştirme programları koydu. Ondan sonra propaganda başladı: ‘Kamu işletmeleri kötü yönetiliyor ve zarar ediyordu. Özelleştirilirlerse kara geçeceklerdi.’
Kamuoyu oluşturulduktan ve emekçilerin direnişleri bastırıldıktan sonra sıra Cumhuriyetin yarattığı bütün ekonomik kurumların birer birer yıkılmasına geldi. Bu politikanın en veciz ifadesini Kemal Unakıtan, “Sümerbank’ın adını tarihten sileceğiz” diyerek ifade etmişti.
Sümerbank, Çimento fabrikaları, Etibank, Demir çelik, Petro kimya, Petrol Ofisi, Şişe cam, Limanlar, Telekom, Tekel, Seka vb. vb.
Bütün bunların hepsi satıldı.
Önemli bir kısmı yabancıların eline geçti.
Yerli ve yabancı soyguncular çok uygun fiyatlarla kapattıkları işletmelerin çoğunluğunu aldıktan sonra işletmediler. Arsa ve diğer kıymetli mallarını değerlendirdiler ve işletmeleri kapattılar.
14 Et Balık Kombinası vardı Türkiye’nin dört bir tarafında. Türkiye hayvancılığının can damarıydı Et Balık işletmeleri. Özelleştirildikten sonra hepsi kapatıldı. Arsalarına alışveriş merkezleri ve apartmanlar dikildi.
YENİDEN DEVRİM
Böylece bugünkü noktaya geldik.
Sanayimiz tamamen ithalata bağımlı.
Her yıl milyarlarca doları tarım ürünlerine yatırıyoruz.
Kendi vatanımızda yabancıların kölesi haline geliyoruz.
Cumhuriyet Devrimcilerinin 50- 60 yılda kurduğu her şey, emperyalist işbirlikçileri tarafından birer birer yıkıldı.
100 yıllık tarih; kimin yapıcı kimin yıkıcı olduğunu bütün açıklığı ile gösteriyor.
Ekonomimizi yeniden kurmak, krizi alt etmek için yeniden Devrim ipine sarılmamız gerekiyor.
mbgultekin@ip.org.tr