Ülkemizin ve toplumumuzun yeniden daha büyük ve köklü bir 'ameliyata' ihtiyacı var. Birileri de kaçınılmaz olarak daha büyük 'travma'lar yaşayacak.

Mustafa Kemal ile Vahdettin, Damat Ferit veya Şeyh Sait; Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi karşısında farklı konumlardaydılar. Biri Savaşın ve Devrim’in lideri, diğerleri ise devrimin hedefi oldular.
Saydığımız isimler elbette ki Devrim’e farklı pencerelerden bakaca...

Tarih:

Mustafa Kemal ile Vahdettin, Damat Ferit veya Şeyh Sait; Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi karşısında farklı konumlardaydılar. Biri Savaşın ve Devrim’in lideri, diğerleri ise devrimin hedefi oldular.
Saydığımız isimler elbette ki Devrim’e farklı pencerelerden bakacaklardır. Toplumsal olaylara bakış, kişinin durduğu yere göre değişir.
Dengir Mir Mehmet Fırat, Cumhuriyet Devrimi’nin tasfiye ettiği bir toplumsal kesimin ve onun siyasal akımının mirasçısı olarak konuşuyor. Yani Cumhuriyet Devrimi’ne Mustafa Kemal’in durduğu yerden değil, Damat Ferit ile Şeyh Sait’in durduğu yerden bakıyor.
Onun için AKP Genel Başkan Yardımcısının Cumhuriyet Devrimi’ni, bir “travma” olarak değerlendirmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Ve Tarihimizde yaşanan travmalar konusunda söylenecek çok şeyler vardır.
20 yüzyılın ilk çeyreği boyunca biz millet olarak gerçekten büyük bir “travma” yaşadık. Toplumumuzun farklı kesimleri farklı nedenlerden kaynaklanan, ama istisnasız yaşanan trajedinin “kurbanları” oldular.
Ve son tartışmalar bir kez daha ortaya koyuyor ki geçen yüzyılın onlu yıllarında başlayan savaş hala sonuçlanmamıştır. Emperyalizm ve Ortaçağ ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki büyük savaş devam ediyor.

MİLLETİN YAŞADIĞI TRAVMA VE TEDAVİSİ
Türkiye Cephesinden olaya bakıldığı zaman, 1911 yılında İtalya’nın Libya’ya saldırısı ile başlayıp 9 Eylül 1922’ye kadar süren Birinci Dünya Savaşı’nın, Türk milleti açısından ne anlam ifade ettiğini ana başlıkları ile hatırlayalım:
- Başta Balkanlar olmak üzere Girit ve başka coğrafyalarda milyonlarca insan,
yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan kovuldu ve Anadolu bu insanlar için son “sığınak”tı. O son “sığınak”ı da kaybetme, yani “vatansız kalma” korkusunun ne olduğunu hiç kimse, milyonlarca yakınını düşman saldırıları ile savaşlarda ve göç yollarında yitiren insanlardan daha iyi bilemez.
- Köylünün ektiği tütünden dolayı gördüğü “kolcu” zulmü üzerine yaktığı ağıtlar
yüzyılın ötesine yani bugüne kadar ulaştı. Ekonomik bakımdan yaşanan çöküntü, açlıktan kırılan insanlar, borç yükü altında eli kolu bağlı duruma düşmek, milletin yaşadığı “travmanın” bir başka boyutuydu.
- 1918’de, Dünya Savaşı’nın mağlubu olarak yok olmanın eşiğine gelmek, tarihi boyunca sömürge olmamış bir millet için hayal edilemeyecek kadar büyük bir felaketti.
- Askeri yenilgiyi elde kalan son toprakların işgal edilmesi izledi. Bin yıllık
yurtlarında Türkler, topraklarından sonra onurlarını da kaybetme tehlikesi ile yüz yüze geldiler.
İşte “travma” budur. Türkler bu büyük “travma”yı 1919 sonrasında başlattıkları
Kurtuluş Savaşı ve ardından gerçekleştirdikleri Cumhuriyet Devrimi ile tedavi ettiler.

İŞBİRLİKÇİNİN YAŞADIĞI TRAVMA
Öte yandan toplumumuzun belli bir kesimi ise Cumhuriyet Devrimi ile birlikte
yüzlerce yıllık ideolojik, siyasi ve ekonomik hakimiyetini kaybetti. Onlar ülkeyi sömürgeleştirmek için gelen işgalcilere karşı direnme potansiyeline sahip değildiler. Bir yanda sömürgeci işgalciler, öte yanda milli uyanış ile birlikte tarih sahnesine çıkan milli demokratik kuvvetler vardı. İşgalciler, onlara, kendileriyle işbirliği yapmaları karşılığında statülerini sürdürme sözü veriyorlardı.
Feodal güçler, yaşayabilmek için önlerindeki tek yola girdiler. İşgalciyle işbirliği yaptılar. Bunun karşılığı, işgalcinin işbirlikçiye bahşettiği; ideolojik egemenliğin toplum içinde sürdürülme olanağı ve ekonomik çıkarlardı.
Elbette bu durumda işgali ve köleliği kabul etmeyen millet, kahredici darbesini işgalcilerle birlikte bu işbirlikçilere de vuracaktı.
Şeyh Sait, Derviş Mehmet vb. bunun için idam edildiler. İstiklal Mahkemeleri bunun için çalıştı.
Padişah ailesi ile birlikte 150’likler bunun için sınır dışı edildiler.
Ortaçağ’ın hakim sınıfları ekonomik hakimiyetlerini bunun için kaybettiler.
Bu da bir “travma”dır. İşbirlikçinin “travması”. Ama dikkat edilmelidir. Milletin ezici çoğunluğu açısından travmayı atlatma anlamına gelen süreç, küçük bir azınlık için travma olmuştu.

KANSER, AMELİYAT, ÖLÜM
Ameliyat, kanser hastası bir vücut için kurtuluştur. Ama aynı ameliyat, kanser hücresi için ise ölümdür.
Türk Milleti Cumhuriyet Devrimi ile bir ameliyat yaptı. Osmanlı Devletinden kalan feodal egemen sınıfla, komprador burjuvazi ve mandacı aydınlar, toplum yaşamımızda kanserli bir doku işlevi görmeye başlamışlardı.
Devrim, milletin bunlardan kurtulması için bir zorunluluk haline gelmişti.
Cumhuriyet Devrimi ameliyatı, toplumumuzu sağlığına kavuşturdu. Ama aynı ameliyat, kanser hücresi haline dönüşmüş işbirlikçiler ve Ortaçağ güçleri için öldürücü bir darbeden başka bir şey değildi. Kanserli yapı bu “darbeyi”, doğal olarak büyük bir “travma” olarak algıladı.
Ama kanserli yapının tamamen ölmediğini, yeniden nüksettiğini görüyoruz. Ülkemizin ve toplumumuzun yeniden daha büyük ve köklü bir “ameliyata” ihtiyacı var.
Birileri de kaçınılmaz olarak daha büyük bir “travma” yaşayacak. mbgultekin@ip.org.tr