Türkiye, zorlukların arttığı ve artan zorlukların devrimi zorladığı bir döneme girmiştir

12 Haziran seçim sonuçlarına ilişkin, sonuçların kesinleştiği ilk saatlerdeki tahlillerim şöyledir:

1-Zorlukların daha da arttığı bir döneme girilmiştir: AKP’nin aldığı %50 oy oranı ve BDP’nin aldığı 35 milletvekili ile Türkiye, zorlukların daha da arttığ

Tarih:

12 Haziran seçim sonuçlarına ilişkin, sonuçların kesinleştiği ilk saatlerdeki tahlillerim şöyledir:

1-Zorlukların daha da arttığı bir döneme girilmiştir: AKP’nin aldığı %50 oy oranı ve BDP’nin aldığı 35 milletvekili ile Türkiye, zorlukların daha da arttığı bir döneme girmiştir.

Zorlukları artıran etkenler, içte bölünme etkenlerini artırması ile dışta BOP planlarının Libya, Suriye, Irak, İran maceralarında rol üstlenme heves ve eğilimlerine güç vermesinden kaynaklanmaktadır. Bunlara, Türkiye’nin tepesinde ülke kaynaklarını yağmalayan ve yağmalatan bir zümrenin bulunmasının uzamasından kaynaklanan ekonomik zorluklardaki artışları da eklemek gerek.

Artan ABD planlarında rol alma cesareti ve iç bölünme etkenleri, ülkedeki kutuplaşmayı ve çatışma etkenlerini de artıracaktır. Bu durum, AKP bakımından daha zor yönetilir bir Türkiye demektir. AKP hükümet etmede arkada kalan yıllardaki kadar rahat olamayacaktır.


2-Aynı zamanda devrim etkenlerinin de artacağı bir döneme girilmiştir: Artan zorluklar ve keskinleşen çelişmeler, bunlara sistem içinde çözüm bulma olanaklarını azaltacaktır. Özellikle toplumun öncülerinin ve giderek daha geniş toplum kesimlerinin, sorunlara sistem içinde çözüm bulma umutlarını azaltacak ve onları devrime yöneltecektir.

3-AKP oylarının tahlili: AKP’ye çıkan %50’lik oyun,
a-%30’u, Devlet olanakları+Belediyeler+Medya+Fethedilen yargı ve YSK+Beşiktaş’ındır. Bu kesim, gücün (paranın, devletin, iktidar olanaklarının, medyanın gücünün) çektiği kesimdir. Güçlünün/iktidar olacak olanın safında yer alarak bir şeyler elde etme hesabında olanların oluşturduğu bir kesimdir. Bu “bir şeyler”e, oğluna kızına iş, çocuğuna yurt bulmadan başlayıp, mahalle ve köyünün şu sorununun çözümüne, sadaka çıkarlarına, işinden olmamaya ve iktidarın gazabına uğramamanın başka biçimlerine kadar uzanana yüzlerce küçük çıkar ve iktidar nimeti, olanağı vb dâhildir.

Seçim kampanyası boyunca gerek anketler, gerek medya, gerekse bizzat muhalefete talip olan muhalefet partilerinin iktidara seçeneği olmadıklarını ilan etmeleriyle, toplumda, AKP’nin iktidarının süreceğinin kesin olduğu düşüncesi güçlü bir şekilde yayılmıştır. Bu düşünce, tercihini iktidar seçeneği partiden yana yapmayı bir alışkanlık haline getirmiş seçmen kitlesini AKP’ye oy kullanmaya yöneltmiştir. Seçim süreci boyunca, toplum içinde daha baştan, AKP’nin tek iktidar seçeneği olduğu, muhalefet partilerinin tek tek veya toplu olarak bir iktidar seçeneği olmadıkları düşüncesinin yerleştirilmesi, bu seçimin seçmen tercihlerini belirleyen önemli özelliklerinden biri oldu. Bu düşüncenin yerleştirilmesine, AKP denetimindeki kamuoyunu etkileme araçlarından (medya, anketler vb) çok bizzat sistemin muhalefet partileri en büyük katkıyı sundular. Hem iktidar seçeneği olmadıklarını, iktidara talip olmadıklarını gösteren tutum, davranış ve açıklamalarıyla, hem de seçmende bu umudu yaratacak bir güç merkezi oluşturmaya yanaşmayan, güçbirliklerini baltalayan seçim siyasetleriyle… Seçmenin gözünde tek başına veya birlikte iktidar olma şansına sahip partilerden olan CHP daha baştan, oy oranını birkaç puan artırmak, MHP ise barajı aşmak dışında bir hedef ortaya koymamışlardır.

Seçmenin %30’luk, belki de daha fazla orandaki bir kesimi, başak bakımlardan birbirinden farklı olmayan “büyük” partiler içinde iktidar adayı olmayanı tercih etmeme gibi tutum göstermektedir.

b-%10’u AKP’nin doğal tabanı olan Tarikat+Mafya zümresinindir.
c-%10’u, CHP, MHP ve DP’den kayan oylardır. Evet, seçim kampanyası boyunca Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü bölücülük karşıtı propaganda, buna karşılık Kemal Kılıçdaroğlu’nun bölücülüğe prim veren söylemleri ve “Yeni CHP” liberallerinin Anayasadan “Türk milleti” kavramını çıkarma girişimleri, bölünme konusunda hassas ortadaki seçmen kitlesinin %5-6’lık bir kesiminin CHP’den AKP’ye kaymasına yol açmıştır. MHP’ye düzenlenen kaset komploları da MHP tabanındaki tarikat bağları olan kesimi, Tayyip Erdoğan’ın bölücülük karşıtı söylemi ile birleşerek, gönül rahatlığı ile AKP’ye yöneltmiştir. AKP’ye dağılan DP tabanından da %1-2 oranında oy kaydığı söylenebilir.

Bu seçimde, AKP’nin karşısındaki en büyük muhalefet gücü olan CHP’nin, bırakalım AKP’ye alternatif bir program üretmeyi, her alanda AKP’ye benzeyen, AKP’leşen bir programla ortaya çıkması, gerek iktidar seçeneğine göre tercih belirleyen geniş bir kesimin, gerekse ortadaki seçmenin bir kez daha AKP’yi tercih etmesine neden olmuştur. CHP de, MHP de, bu seçimde AKP’nin sadaka ekonomisini başka ambalajlar altında savunma dışında bir seçenek ortaya koymamıştır. CHP’nin “aile sigortası” tantanası, MHP’nin “Hilal kart” taklidi, seçmen tarafından doğru olarak, AKP sadaka ekonomisinin taklidi olarak, algılanmıştır. Anayasa, “Kürt açılımı”, “demokratikleşme”, AB, NATO’culuk gibi diğer alanlarda ise, CHP’nin adeta “ikinci AKP” görüntüsü sergilediğini biliyoruz. Bu durum ortadaki seçmende, “iktidara gelince hepsi aynı programı (AKP programını) uygulayacaksa, aslı dururken taklidine ne gerek var” düşüncesini yaratmıştır. Üstelik Tayyip Erdoğan diğerlerinden fazla olarak, taklit edilen program temelinde “istikrarı sürdüreceği” umudunu veriyordu ve “istikrar” beklentilerini karşılamada hepsinden daha şanslıydı.

4-“AKP mağduriyeti oynayarak oy alıyor” tezi bir kere daha yerle bir olmuştur: AKP’nin Anayasa mahkemesince kapatılmasının gündeme geldiği günlerden (2007’den) bu yana, özellikle medyadaki Batıcı liberaller ve Batıcı laikler tarafından yürütülen bir propaganda var. Bu propaganda, Cumhuriyet yıkıcılığı yapma, yabancı bir devletin proje görevlileri olma, TSK’ye tertipler düzenleme gibi suçları nedeniyle AKP’nin üstüne gitme, onun yasa dışı işlemlerine direnme girişimlerini önlemeye dönüktür. Özünü de, “Aman, AKP’nin üstüne gitmek, ona mağdur rolü oynama ve mağdur rolü oynayarak oylarını artırma fırsatı verecektir” tezi oluşturmaktadır.

Bu propaganda, başta TSK komuta kademesi olmak üzere, yargının, demokratik kitle örgütlerinin, medyanın elini kolunu tutmuş, onları AKP suçlarına karşı görevini yapamaz hale getirmiş; ama AKP’ye de her türlü yasadışı davranışında cesaret vermiştir. Bu propaganda sonucu AKP 2007 seçimlerine, 12 Eylül 2010 referandumuna ve 12 Haziran seçimlerine güç gösterisi yaparak girmiştir. TSK’nin bileğini büken, ordunun “hakından gelen”, Askeri Şura’da istediğini yaptıran, yargıyı istediği gibi düzenleyen, Bilgin Balanlıları tutuklatan güç olarak girmiştir. Kendisine, bütün bu seçimlere, mağdur değil, tam tersine mağrur olarak girme fırsatları verilmiştir. Ve güçlü görünerek girdiği üç seçimden de (iki seçim, bir referandumdan da) oylarını artırarak çıkmıştır.

Bu seçim öncesinde de, karşısında hiçbir direnme olmamasının ve olmayacağının güveniyle, Org. Bilgin Balanlı’yı ve Hava Harp Okulu Komutanını tutuklatarak, Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları seçimlerinde hiçbir uzlaşmaya yanaşmayarak ve yanaşmadan kazanarak, yine güçlülük ve kararlılık gösterisi yapmıştır. Sonuç, güçlü, kararlı ve cesur görünerek yine oylarını artırmıştır. Sonucunu sonucu ise, “Aman, direnip de mağdur görünme fırsatı vermeyelim” tezinin bir kez daha iflasıdır.

5-BDP de güç gösterisi yaparak oylarını artırmıştır: Seçime güçlü gözükerek girmek suretiyle oyunu artıran diğer güç BDP’dir. BDP de seçime giden süreçte gerek Güneydoğu illerimizde, gerekse İstanbul, Mersin ve Adana’da, “sivil itaatsizlik”, “korsan gösteri”, molotoflu ve silahlı saldırı eylemleriyle adeta devlet otoritesine meydan okumuştur. Elindeki Belediyeleri ve bölgedeki silahlı gücünü kullanarak toplum içinde kendi otoritesini kurmuş ve bir ikili iktidar durumu yaratmıştır. Bütün bu güç gösterileri ile daha seçim öncesinde korucu aşiretleri, koruculuğu bıraktırıp kendi yanına çekmiştir. Seçimlerdeki oy artışını da bu güç gösterisi sağlamıştır.

MHP de, kaset komploları karşısında teslimiyet gösterdikçe hem oy kaybetmiş, hem de arkadan gelen yeni komploları önleyememiştir. Ne zamanki direnmeye başlamış ve yetersiz de olsa karşı saldırıya geçmiş, ancak o zaman hem barajın altında kalma riskinden kurtulmuş, hem de komploların arkasının gelmesini önlemiştir.

6-Gücün ve eldeki güçle direnmenin belirleyici önem kazandığı dönemdeyiz: Bu gerçeği özellikle TSK’nin bilince çıkarması önümüzdeki dönemin, hatta temiz Ağustos aylarının kilit sorunudur. Bundan sonraki Beşiktaş operasyonlarına boyun eğmeme, arkasından gelecek Askeri Şura kararlarına doğrudan müdahale operasyonuna teslim olmama ve direnip mücadele ederek süreci tersine çevirme, ancak ve ancak bu gerçeği bilmek ve benimsemekle mümkündür. Bu dersin ve bincin, TSK ve demokratik kitle örgütleri de içinde olmak üzere, direnen güçlere kabul ettirilmesi, bugünün en öncelikli görevidir.

7-CHP oyları, AKP’nin hükümetten uzaklaştırılması tek tercih nedeni olan kitlenin oylarıdır: Daha başından başlayarak, bütün seçim kampanyası boyunca, AKP karşısında iktidar seçeneği olacak iddia, güç ve program ortaya koymamak, CHP’nin temel özelliği olmuştur. CHP, Kılıçdaroğlu’nun miting meydanlarındaki içi boş iddia ve söylemleri dışında, daha baştan ve açıkça, oylarını ve milletvekili sayısını biraz artırmış ana muhalefet partisi konumuna razı bir seçim siyaseti izlemiştir. Bunu, oy oranına ilişkin en iddialı beklentisiyle (%30’lar), program olarak AKP’yi taklit etmesiyle, ABD ve AB’den gelen bu yöndeki telkinleri (iktidar partisi AKP’nin yanında ikinci ve tek parti olma, iki partili sistem telkinlerini) kabullenen tutumuyla ortaya koymuştur. Daha da önemlisi, ABD ve AB’den gelen telkinlerle, iktidar seçeneği olacak bir güçbirliğinden kaçmakla ortaya koymuştur.

CHP’nin %26’lık oyu, Amerikancı medya yorumcularının iddia ettikleri gibi, AKP ekonomi ve “demokratikleşme” programını taklit eden programın oyu değildir. CHP oylarındaki 2007’ye göre olan kısmi artış, sadece ve sadece, AKP’nin talan ve yağmasından, Cumhuriyet ve TSK düşmanlığından, tertip ve teröründen kurtulma ateşli isteğinin, güçlenmiş CHP ve MHP ile gerçekleşeceği umudundan kaynaklanmıştır. Herkes, toplumun en dibindeki kesimler bile, sadaka ekonomisini en iyi uygulayacak olanın, bu alandaki deneyimi ve başarısı ile, hükmettiği Belediye ve hükümet olanakları ile vb AKP olduğunu bilmektedir. Bu gerçeği, CHP’yi AKP’ye benzemede teşvik eden medyadaki Amerikancı takımı da bilmektedir. Ama onlar “Yeni CHP” liderliğinin bu yöndeki cesaretinin kırılmaması için gerçeği ters yüz etmektedirler.

AKP’den kurtulma isteğindeki ateşli seçmen kitlesinin, bu isteğinin CHP ve MHP’yi güçlendirmekle gerçekleşeceği umudu ya da beklentisi, CGB destekçisi kitlenin de istemeye istemeye CHP’ye ve kısmen de MHP’ye kaymasına yol açmıştır. “AKP karşısında oyları bölmeyelim” propagandası, bu seçimde de CHP ve kısmen MHP lehine etkili olmuştur. CGB; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, bağımsızlıkçı, emekten yana, AKP terörüne ve yolsuzluklarına tepkili bu dinamik ve aydınlanmış kitle üzerindeki bu etkiyi kıramamıştır. Bu etkide olanların başında, CHP’nin onca ordu karşıtı söylemine rağmen, TSK’nin seçmen kitlesi de gelmektedir.

“Yeni CHP” liderliği bu seçimde esas olarak Batıcı liberal çizgideki AKP’ye benzeme “açılımları”na bel bağladı. Fakat bunun yanında, partinin geleneksel tabanını kaybetmeme ile AKP tertipleri ve terörüne karşı öfkeli dinamik seçmen kitlesinden de oy alma hesabı yaparak, M. Balbay’ı, M. Haberal’ı, İ. Cihaner’i, E. Ülker Tarhan’ı vb’lerini de listelerinin seçilecek yerlerine koyma zorunluluğu duydu. Bu ikincilerin CHP’den aday olması, CGB destekçisi kitle üzerinde “Oyları bölmeyelim”, “AKP’den kurtulmanın adresi CHP” propagandasının etkili olmasına yol açan bir diğer etken oldu.

8-CHP’nin, AKP karşısında iktidar seçeneği yaratma projesini baltalayan tutumu, bugünkü tabloyu belirleyen temel etkendir: CHP, bu %25’lik seçmen kitlesinin yanına, ancak, AKP’nin ve iktidarın seçeneği olma umudu yaratma yoluyla desteğini alacağı ortadaki seçmeni ekleyerek daha fazla oy alır, iktidar olur veya en azından iktidar ortağı olacak güç konumuna yükselebilirdi. Bunu sağlayacak olan biricik seçenek de, İP’nin geliştirdiği ve Cindoruk’un isim babalığını yaptığı, DSP’yi, DP’yi, Yurt Partisi’ni de kapsayan “Evimiz Türkiye” projesiydi. CHP, AB ve ABD’den gelen telkinlerle bu projeyi baltalayarak bugünkü tabloyu yaratmıştır. Çünkü, bu projenin baltalanmasıyla, daha işin başında bizzat CHP’nin kendisi kendisini bir iktidar seçeneği olmaktan çıkarmıştır. Bu yüzden de, “Yeni CHP” liderliği kampanya boyunca bunun, yani iktidar seçeneği olmamanın bilinciyle hareket etmiş, bu bilincin belirlediği bir seçim siyaseti izlemiştir. Diline ve söylemlerine bile bu bilinç yansımıştır.

CHP içindeki bölünme ve hizipleşmelerin bu sonuç üzerindeki etkisi hiç denecek düzeydedir. Bilindiği gibi, parti içindeki “Yeni CHP” çizgisine muhalif kanat, seçim kampanyası boyunca “yeni” çizgiye karşı en küçük bir itiraz sesi yükseltmemiş ve böylece partinin “yeni” çizgisinin topluma yansıtılmasında “yeni” liderliğin işini sonuna kadar kolaylaştırmıştır. Bu nedenle, Baykal dâhil parti içi muhalefetin sonucu etkileyen olumsuz bir tutumundan söz etmek mümkün değildir.

AKP’nin kullandığı devlet+belediyeler+medya gücü ve olanaklarının etkisi de ancak iktidar seçeneği olma ve bunu topluma kabul ettirme ile kırılabilirdi. Muhalefet iktidar seçeneği olmadıkça, iktidar olanakları ve gücü, hâlihazırda iktidarda olan ve seçim sonrasında da iktidar olacağı etkisi yaratan güç lehine işlemektedir. Bu nedenle, “Yeni CHP” liderliğinin, iktidar seçeneği yaratmayı baltalama gerçek nedeninden kaçmak için, AKP’nin devlet ve belediyeler gücünü kullanmasını başarısızlığın mazereti olarak göstermesine karşı da mücadele etmek gerekmektedir. Kaldı ki, CHP’nin Belediye yönetimlerinde olduğu İzmir, Antalya, Eskişehir gibi illerde de AKP CHP’den başarılı olmuştur.

Bugünkü sonucu yaratan belirleyici etken, “Yeni CHP” liderliğinin, “iktidar seçeneği olacak bir güç odağı yaratılmasını engelleme” tutumudur. “Yeni CHP” liderliği ve onun Amerikancı medyadaki destekçilerinin bu gerçeği gözlerden kaçırmak için ortaya atacağı “oya gibi işlenmiş” sahte gerekçelerinin, CHP’ye oy vermiş kitleyi ve toplumumuzun ileri kesimlerini etkilemesini önlemeliyiz. Bu anlamda, seçim çalışmaları ile ilgili görevlerimiz bitmiş değildir. Bu görevler, sonuçlar konusunda toplumumuzda doğru bir bilinç yaratılması, sonuçlardan geleceğe dönük doğru dersler çıkarımlısı ve toplumun ileri kesimlerinin bu dersler temelinde eğitilmesi anlamında sürmektedir. Bugünden sonra siyasi mücadelenin ekseni bir süre bu derslere kayacaktır. Seçim sonuçları konusunda doğru bir bilinç yaratılmasına, en başta İP ve CGB camiasının ihtiyacı vardır.

9-MHP’yi AKP salvoları karşısında ayakta tutan güç, toplumumuzdaki, AKP’nin yarattığı bölünme tehlikesi ile sürdürdüğü Cumhuriyet ve ordu düşmanlığına tepki olmuştur: MHP’nin, “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber!” sloganı ile tuttuğu taban, AKP ve Fethullah güçlerinin “ahlak”, “namus” tertipleri karşısında tutunamamış, dağılmış ve esas ocağının (AKP’nin) yolunu tutmuştur. Türkeş’in diğer oğlunun AKP’den milletvekili olması, “ahlak” “namus” kasetleri piyasaya sürülenlerin bir bir teslim olması, MHP’nin Amerikancı İslamcılık ve Türkçülük tezleri ile oluşturduğu gücün en büyük Amerikancı gücün etkisine girmeye açık olduğu gerçeğini bir kez daha kanıtlamıştır. MHP’nin yıllar yılı Türkiye’nin antiemperyalist güçlerine karşı savaşta yarattığı Amerikancı Türkçülük ve İslamcılık “tabanı”, ABD MHP’nin elini bırakınca, MHP’yi en hızlı terk eden güç olmuştur. MHP ya bundan ders çıkararak Atatürk’ün birleştirici ve antiemperyalist milliyetçiliği yönünde ilerleyecek, ya da Fethullah ve AKP odaklı saldırıya daha çok teslim olacaktır. 2007 seçimlerinden sonra, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine katkıda bulunmaktan başlayarak bu teslimiyetin birçok örneğini vermiştir. Sicilindeki bu kötü örnekler, MHP konusunda daha özel ve iyi düşünülmüş bir siyaset izlenmesini gerektirmektedir. MHP içindeki yurtsever unsurlara ve onun yurtsever tabanına yukarıda belirttiğimiz gerçeğin kavratılması, MHP’yi teslimiyetten ve eskiden kalma siyasetlerinden daha tutarlı bir yurtsever çizgiye çekmede, kilit önemdedir. MHP’nin bu seçim kampanyasında Kürt düşmanlığı yapma ve Türk-Kürt çatışmasını körükleme tutumundan sakınan tutumlar göstermesi, onun lehine kaydedilecek başka bir olumluluktur.

10-CGB, “AKP’den kurtulmak için oyları bölmeyelim” propagandasının etkisini kıramadı: Bu durumun nesnellikten kaynaklanan nedenleri vardır. Doğru bir bilinç yaratmak için bunları belirlemeliyiz ve anlatmalıyız. Ama biz esas olarak, daha iyi bir sonuç almamızı önleyen zayıflıklarımız ve hatalarımız üzerinde durmalıyız. Kanımca, bu hatalar ve eksiklikler olmasaydı sonucu büyük ölçüde değiştiren bir durum ortaya çıkmazdı, ama daha yüksek bir oy oranı, CGB güçlerinin moralini ve mücadele azmini yükseltirdi.

Bu seçimdeki CGB deneyimi, Türkiye’yi parçalanma ve dağılma tehlikesinden kurtaracak dağınık güçlerin toparlanmasında ve örgütlü hale getirilmesinde bir ileri adım olmuştur. Önümüzdeki dönemde iktidar seçeneği yaratma konusundaki odağın adresini de belirlemiştir. Türkiye’nin yurtsever öncülerini örgütlü hale getirmeyi ilerletmek, seçim sonrasındaki dönemin en öncelikli görevidir.

Bu sabahtan başlayarak Türkiye’nin geleceğini, “ABD piyonu olarak Ortadoğu maceralarına atılma+bölünme(özerklik, yeni anayasa maddeleri)+bunları ilerletmek için teröre başvurma” ile, “‘Yurtta barış, dünyada barış’+birlik ve kardeşlik+bunları gerçekleştirmek üzere yeniden Kemalist Devrim” temelindeki saflaşma belirleyecektir. Seçim sürecindeki bütün yapay saflaşmalar ve bölünmeler hızla geride kalacaktır. Parti bu büyük saflaşmaya göre ve bu saflaşmadaki yurtseverlik+direnme+devrim cephesini büyütecek siyasetler üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bu konuda, genel söylemlerle yetinmeyen, somut, uygulamaya konan siyasetler üretmelidir.

Bu noktada, AKP ve BDP içinden güç çıkarmayı da dikkate alan ve bunlar arasındaki çelişmelerden yararlanmayı hesaba katan bir yönelim içinde olmalıdır.

11-Sağlıklı, serinkanlı, hatalarımıza ve eksiklerimize karşı nesnel bir tartışma: Böyle bir tartışma ile ve bu tartışmayı hemen başlatıp zamanında sonuçlandırarak doğru siyasetlerimizi belirlemek, bugünkü en acil görevimizdir.