DTK’nın hazırladığı, Kürt Sorununa Çözüm Taslağında hemen her konuda görüşler ifade edilmiş. Siyasi, hukuki, toplumsal, kültürel, askeri, ekoloji, kadın ve gençlik, diplomasi boyutlarıyla “çözümler” sıralanmış.
Bütün bu açılardan Kürt sorunu, bir etnik sorun, bir ulusal sorun olarak tarif edilmiş. Gerçekte ise sekiz ayrı “boyut”tan ele alınan tek bir konudur.
Söz konusu olan, bir etnik topluluk olarak Kürtlerin “ kollektif hakları”dır. Talepler baştan aşağı tek bir konu “etnik kimliğin kolektif hakları” ile ilgilidir.
Ama Taslakta yoksul Kürt köylüsünün toprak talebi yoktur.
Kamu ekonomisinin tasfiye edilmesinin sonucu Bölgedeki fabrikaların birer birer kapanması ve böylece derinleşen bölgeler arası uçurum yoktur.
İşsizlik Türkiye’nin genel sorunu. Bölgedeki işsizlik rakamları ise Türkiye’nin diğer Bölgelerinden daha yüksek… DTK’nın çözüm önerisinde bu konuda da tek satır bulunmuyor.
Eğitim ve sağlığın durumu içler acısı. Parasız eğitim ve parasız sağlık halkımızın temel taleplerinin başında yer alıyor. DTK’ya çözüm taslağına baktığınız zaman bunların da bir öneminin olmadığı anlaşılıyor.
Bütün bunlar sınıfsal taleplerdir. Neoliberal ideolojinin son yıllarda yoğunlaştırdığı propagandanın diline göre konuşursak “ideolojiktir”. Emperyalizmin neoliberal ideologları, bu taleplerin, insanların ‘gerçek hak ve talepleri’ olmadığını söylerler.
Bu anlayış, DTK’nın projesine baştan ayağı sinmiştir. “Kürtlerin kollekif hakları” adı altında dile getirilen taleplerden hiçbirisi, Kürt emekçilerinin daha iyi bir yaşam için yürüttükleri mücadele ile ilgili değildir.
NEOLİBERAL İDEOLOJİ
1980’lerle birlikte emperyalizm Dünya ölçeğinde yeni bir saldırı başlattı. Samuel Huntington ve Francis Fukuyama gibi isimler bu saldırıyı olumlayan teoriler ürettiler.
Huntington’un, ünlü “Medeniyetler Çatışması” kitabında açıkladığı bu teoriye göre, insanlık Fransız Devrimi’nden bu yana bir sapma yaşamıştır. Fransız devrimi ile birlikte milliyetçi ideoloji, daha sonra da Bilimsel Sosyalist ideoloji ile insanlık, gerçekte kendi doğası ile çelişen ideolojilerin peşine takılmıştır.
Oysa aslolan insanın kendini bir kimliğe ait hissetmesi ve buna bağlı olarak dillendirdiği taleplerdir.
Bu Teori’ye göre tarih öncesinden bu yana insanlar, kendilerini bir kabileye, bir dine, bir mezhebe veya tarikata, bir etnik gruba, hatta bir Bölgeye ait hissetmişlerdir. Bu hissediş bir kimliğe aidiyet biçimde ortaya çıkmıştır. Ve insanlar mensup oldukları kimlik uğruna canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir.
Onun için insanın kendini bir kimliğe ait hissetmesi, bunu ifade etmesi, söz konusu “kimliğin” örgütlenmesi ve varlığını sürdürmesi en büyük “insan hakkı”dır.
Emperyalizm, 1980 sonrasında ele geçirdiği inisiyatif sonucunda bütün dünyada bu fikirlerin yayılmasını sağladı. Buna bağlı olarak bir yandan radikal dinsel akımlar güçlenirken, diğer yandan etnik temele dayalı mikro milliyetçi akımlar her yerde boy gösterdi. Ezilen dünya ülkeleri din, mezhep ve etnik çatışmalara sahne oldu. Bir çok ülke parçalandı.
Kendi ayakları üzerinde durma olanağı nesnel olarak olmayan devletçikler, küçük küçük “vilayetler” biçiminde emperyalist metropollere bağlandılar. Amaç buydu.
Falanca etnik topluluğun ya da dinsel grubun “kolektif hakları” için mücadele edilirken, sömürüye karşı mücadele, emperyalist tahakküme karşı mücadele, ezilenlerin emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele içinde birleşmeleri, kendi ayakları üzerine durma, bağımsızlık vb. gibi değerler unutuldu.
İşte bundan dolayı DTK’nın “Demokratik Özerklik projesi” taslağında, emekçileri ve yoksulları ilgilendiren hiçbir unsur yer almazken, Huntingtonların “insan doğasına en uygun olan bir kimliğe aidiyet” ile ilgili talepler, Programın tamamını oluşturuyor.
DTK’nın programında sadece Kürtlerin değil, bütün etnik ve dinsel kimliklerin örgütlenme ve siyasete katılma haklarının hararetle savunulması da, Huntingtonların teorisine uygundur.
NEREYE GİDİYORUZ!
İşte bütün bunlardan dolayı, DTK’nın “Demokratik Özerklik” projesi birleştirici değil ayrıştırıcıdır.
İfade edilen talepler içinde Türk ile Kürdü birleştirmeye hizmet eden tek bir talep yoktur. Tam tersine Türkler ile Kürtler arasına duvarlar örülmektedir.
Projenin patentinin emperyalistlere ait olması ve bugün de bizzat ABD emperyalizmi tarafından Bölgede uygulanması, onun “bölücü” özelliğinin yeterli kanıtıdır.
Irak’ta, Yugoslavya’da ne olmuşsa, Türkiye’de de o yapılmak istenmektedir.
Şimdi bütün dikkatler Haziran ayında yapılacak olan Genel seçimlere çevrilmiştir. Amerika, F Tipi Gladyo, AKP ve PKK… Bütün bunların hepsi kendi durdukları yerden, ama aynı programı; etnik farklılıklar ve inanç farklılıkları temelinde Türkiye’yi yeniden yapılandırma (Bu yapılandırmaya sınırların yeniden çizilmesi de dahildir) hedeflerini hayata geçirmek için harekete geçmiş durumdadırlar.
mbgultekin@ip.org.tr