Son 25 yılın büyük sorusudur bu: Türkiye Kürtleri kiminle birleşecek?
Türkiye halkıyla mı? Amerika Birleşik Devletleri’yle mi?
Ya da şöyle soralım: Kürdü kim kazanacak?
Türkiye Kürtleri, Türkiye halkıyla birleşirse, süreç birlik, demokrasi ve barışla sonuçlanır.
Türkiye Kürtleri, Barzani ve Talabani yolunu izler ABD güdümüne girerse, önümüzde büyük çalkantılar var demektir.
Türkiye Kürtlerinin kiminle birleşeceği sorusunun cevabını belirleyen etkenler çoktur ve karmaşıktır.
İlk bakışta kararı, Türkiye Kürtleri verecek gibi gözükür. Ancak onların eğilimini belirlemek isteyen değişik güçler ve süreçler var. Önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
-Türkiye’nin hakim sınıfları
-ABD
-PKK ve DTP
-Barzani ve Talabani
-Bölge devletleri
-Avrasya devletleri
-Türkiye’nin halk güçleri
HAKİM SINIFLARIN POLİTİKASI
Türkiye hakim sınıflarının politikası, ABD ile birlikte PKK’yı etkisizleştirmektir. Bu politika, böyle dillendirilir; fakat genellikle ABD desteğiyle Kürt halk kitlelerini
bastırma beklentisini içerir. Turgut Özal’lardan beri ABD’nin inayetine bel bağlamıştır. Bir de şeyhlere ve ağalara! ABD izin verir ve desteklerse, PKK etkisiz hale getirilecektir. O nedenle bu politika, ABD’yi ikna etmek üzerinde odaklanır; daha doğrusu ABD’ye yalvarmak!
Tayyip-Gül ikilisi, şu anda bu politikanın şampiyonu ve gözü kara uygulayıcısı! Ancak Turgut Özal’dan bu yana bütün iktidarlar buna bağlanmışlardı. CHP, MHP ve Genelkurmay Başkanlığı da bu politikanın dışına çıkabilmiş değiller. Hatta sözüm ona laikçi işbirliği için ABD’nin ağzına bakan birtakım sözde Atatürkçüler de, PKK’nın tasfiyesini ABD umuduna bağlamışlardır.
ABD’NİN POLİTİKASI
ABD ise, PKK’yı bir tabanca gibi Türkiye’nin şakağına dayadığını düşünmektedir. 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra ABD, PKK’yı denetim altına almıştır ve Türkiye’ye karşı bir tehdit aracı olarak kullanmaktadır. Bu tehdit, bazı kentlerde ve alanlarda kitlesel ayaklanma girişimlerine kadar uzanan tehlikeli boyutlar içermektedir. Bunu herkes biliyor. Irak’ın bölünmesinde benzer yöntemlere başvurulmuştur. Türkiye’yi hedef alan planlar rafında uygun zamanı beklemektedir.
ABD’nin PKK’yı kullanması stratejik planı içinde kuşkusuz daha iyi anlaşılır. ABD, Orta Asya’yı denetim altına almak gibi stratejik bir hedef belirlemiştir. Bölgemiz, Orta
Asya’nın kanadındadır. Bölge Kürtlerinin yaşadığı topraklar ise, ABD’nin adım adım kurduğu İkinci İsrail devletinin coğrafyası olarak tasarlanıyor. Diyarbakır merkezli haritalar işportaya düşmüştür. ABD, stratejik hedefine ulaşmak için Türkiye’ye “kriz bölgelerine müdahale gücü” rolünü yüklüyor. “Türkiye himayesinde Kürdistan” planı, bu rolün belirleyici adımıdır. “Türkiye himayesinde Kürdistan”, Kerkük’ten Diyarbakır’a İkinci İsrail’e giden aşamadır. Bu misyonun altına giren Türkiye, bölge ülkeleri yanında Rusya ve Çin ile de cephe cepheye gelecektir ve ABD’ye stratejik bir dönem boyunca bağlanacaktır. Türkiye, Asya kapılarına bir koçbaşı gibi çarpıldığı zaman, Asya kapıları kırılmaz ama Türkiye parçalanır.
PKK VE DTP’NİN POLİTİKASI
PKK, 1991 yılından beri ancak ABD işbirliğiyle var olabileceğini saptıyor. ABD’nin silahlı gücüyle Irak’ı bölmesi, PKK için model oluşturmuştur. DTP, PKK’nın yasal örgütüdür ve bağımsız bir iradeye sahip değildir.
BARZANİ VE TALABANİ’NİN POLİTİKALARI
Barzani ve Talabani, ABD’nin stratejik hedefleri için baş koymuşlardır. Bölge ülkelerine düşmanlıklarının bedelleri ağırdır ve ABD’nin silahlı güçlerine kölece bağlanmışlardır. Bu nedenle politikaları, ABD hedefleriyle birebir örtüşmektedir.
BÖLGE DEVLETLERİNİN SİYASETLERİ
Irak, Suriye ve İran, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan İkinci İsrail’i bir tehdit kaynağı olarak görüyorlar. İkinci İsrail’in Türkiye’ye doğru genişlemesi, onlar açısından tehdidin büyümesi anlamına geliyor.
Bölge devletleri, Türkiye’nin ABD ile değil, kendileriyle birlikte hareket etmesini istiyorlar.
Bunun için Türkiye ile ekonomiden güvenliğe kadar işbirliği arzusundalar. Başta Irak olmak üzere bütün bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerini savunmak için, hepsi Türkiye’nin gözünün içine bakıyorlar.
AVRASYA VE LATİN AMERİKA DEVLETLERİNİN SİYASETLERİ
Rusya ve Çin başta olmak üzere Pakistan, Hindistan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Latin Amerika devletleri, ABD’nin Ortadoğu’da ikinci bir İsrail oluşturmasını, kendilerine yönelik bir tehdit olarak algılıyorlar ve Irak’ın toprak bütünlüğünü destekliyorlar. Türkiye’nin ABD denetiminden kurtulması, bu devletler için bir güvenlik ve barış sorunudur.
İŞÇİ PARTİSİ’NİN SİYASETİ
Türkiye’nin halk güçlerini İşçi Partisi temsil ediyor. “Halk güçleri” yerine milli güçler de diyebiliriz. Ancak kendisini “milli güç” olarak kabul edenler, ABD güdümlü hakim sınıflardan kopamamışlardır. ABD’ye yer yer tavır alıyorlar; ancak Kürdümüzle birleşmenin önemini ve gereğini henüz anlayabilmiş değillerdir. ABD ile işbirliği umudu ne yazık ki hala “yaralı bir kuş” gibi yüreklerinde çırpınıyor.
İşçi Partisi’nin siyasetinin özeti, Kürdümüzle birleşerek ABD politikasını bozmaktır.
Kürdümüzle birleşmek, bir felsefe, bir program ve bir uygulama meselesidir.
Türkiye’mizin yarım kalan, hatta karşıdevrimle boğulan Kemalist Devimini tamamlamak, aynı zamanda Kürdümüzle birleşme mücadelesidir.
Kürdümüzle birleşmek, bağımsızlık içindir; hep birlikte özgürleşmek içindir ve iş
sahibi olmak, insanca yaşamak içindir.
GERÇEKLERİN DENEK TAŞI
Özetlediğimiz politikaları gerçeğin mihengine vuralım.
Hakim sınıfların ABD ile birleşerek PKK’yı etkisizleştirme politikası, PKK’ya zarar vermiyor, fakat Türkiye’yi hızla bölünmeye sürüklüyor. ABD’nin elindeki aletten vazgeçmesi beklenemez. İkinci İsrail devletini Diyarbakır’a kadar genişletmek, ABD’nin stratejik hedefi içindedir ve bu amaca PKK’sız ulaşamaz.
Türkiye, bu süreçten toprak bütünlüğünü koruyarak ve milli birliğini yeniden oluşturarak çıkmak için, ABD tehdidine tavır almak zorundadır. Kürdümüzü kazanabilmek için, ABD’ye direnmek zorundayız.
KÜRTLERİMİZİN HAK VE HUKUKU
ABD güdümlü “Kürt Açılımı” plancıları, gündemin merkezine Kürtlerin haklarını oturtuyorlar. Oysa daha önemli olan, bu hak ve hukukun hangi stratejik program ve plan çerçevesinde olacağıdır.
Türkiye Kürtleri, ABD’nin planları çerçevesinde sözümona “demokratik haklar” kandırmasına sürüklenip karanlıklara mı yuvarlanacaktır?
Yoksa milletimizin eşit haklara sahip özgür ve müreffeh yurttaşları olma mücadelesinde mi yer alacaklardır?
Soru budur.
Cepheden gelen şehit tabutları bu soruya ABD ile PKK’nın verdiği açık ve kesin cevaptır.
Türkiye tarafında ise, İşçi Partisi dışında hiçbir güç, Kürdümüzü kazanmak için eylemli bir mücadele içinde değildir. “Milli” denen güçler, ABD’nin izniyle sorunu çözmekten vazgeçmedikleri için umutlarını ABD’nin “partner” değiştirmesine bağlamışlardır. Senaryolarına göre, ABD, Tayyip-Gül ikilisini deliğe süpürüp, onları dansa kaldıracaktır. Washington’un kollarında bu kez onlar olacaktır.
Bu yol çıkmazdır; iflas yoludur. CHP, MHP ve Genelkurmay da bunun farkındadırlar herhalde. Yoksa yeni tecrübeler, daha büyük bedeller mi gerekiyor? Biraz beklemede, biraz şaşkın, tamamen etkisiz ve eylemsiz oluşları bu soruları akla getiriyor. Ulusal devleti savunduğunu vurgulayan güçler, inisiyatifi AKP’ye ve PKK’ya kaptırmışlardır. Çünkü Kürt halkını kazanmaya yönelik hiçbir program ve siyasetleri yoktur. Ne bağımsızlık, ne toprak reformu, ne Ortaçağ’dan kurtulmak ve yurttaş özgürlüğü! Ancak Deniz Baykal’ın CHP kuruluş yıldönümünde Ergenekon’u selamlaması, tarihi önemde bir ataktır ve halkçı-devrimci yönelişin gündemi zorladığının işaretidir.
ŞEYHLERİ VE AĞALARI KAZANMAK DEĞİL HALKI KAZANMAK
Kürdümüzü kazanma siyaseti, ağalara ve şeyhlere dayanamaz. Kürdü Ortaçağ güçleriyle denetleme politikasının artıksonuna gelinmiştir. Ağalığı şeyhliği tasfiye ve kamu yatırımlarıyla halka refah, programına yönelmek, Kürt halk kitlelerini Türkiye ile birleştirebilecek tek çaredir. Türkiye’nin Kürdü olacaksa, o Kürt Cumhuriyet’in Kürdü olacaktır. Ağa, şeyh, aşiret reisi, Cumhuriyet’in Kürdü değildir; Cumhuriyet yıkıcılığının güçleridir. İstisnalar gerçeği değiştirmez. Bu Ortaçağ güçleri, AKP’nin dayanağıdırlar.
Güneydoğumuzda PKK’nın bir gücü varsa, Cumhuriyet’in gücü de olacaktır. O güç ancak Devrimci Cumhuriyet programıyla ve halk örgütlenmesiyle yaratılır. PKK’nın etkisi altına düşen yurttaşlarımızı kazanmanın yolu da budur.
İşçi Partisi, çok ağır baskılar altında, hem yönetimin, hem bölücü terörün şiddetine göğüs gererek, Kürdümüzü Türkiye’ye uzanan elinden tutmuştur. Kürdümüzü kazanmada çok önemli örnekler yaratmıştır.
Eğer kendisini “milli” olarak kabul eden güçler, sorunu ABD ile çözme hayallerini bırakır ve İşçi Partisi’nin örnekleriyle kanıtladığı Kürdümüzü kazanma mücadelesine yönelirlerse, hava hızla değişir.
ABD ile birleşip Kürdümüzü bastırma hayal ve gafletine son verilmelidir!
Kürdümüzle Cumhuriyet temelinde birleşip ABD’ye direnmek zorundayız.
Irak, bize ders olmalı! Kürdünü kaybetmiş ve bölünmüştür.
Dahası ABD işgali altına düşmüştür.
Halkı kazanan savaşı kazanır.
Kürdümüzü kazanacağız, savaşı kazanacağız!
www.doguperincek.info
www.doguperincek.com.tr