“Buradan bütün Dünya’ya ilan ediyorum: BOP’un da, ABD imparatorluğunun da sonu gelmiştir. Dünya, ‘Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz’ diyerek çatısı altında bulunduğumuz Birleşmiş Milletler’in büyük ilkelerini ihlal eden ABD saldırganlığından kurtulacaktır. Gelin Amerikan halkının da başını derde sokan, hırsı aklının önünde koşan Bush’tan dünyayı kurtaralım. Gelin birlikte bu mücadeleyi verelim.”
Bu konuşmayı, 21 Haziran 2008’deBirleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Türkiye’nin Dışişleri Bakanı yapıyor. Aklınıza hemen Ali Babacan gelmesin! Emekli Tümgeneral sayın Alaettin Parmaksız’ın Türk Amerikan Savaşını konu alan kitabı, her ne kadar Kasım 2007’de piyasaya çıktıysa da 22 Temmuz seçimlerinden önce yazılmış. Anlaşılan sayın Parmaksız da seçim sonunda bir AKP iktidarı beklemiyordu. Çünkü kitaptaki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül değil. Başbakan ise Tayyip Erdoğan hiç değil. Dışişleri Bakanı’nın yukarıdaki tavrı aldığı Türkiye; tıpkı 90 yıl önce olduğu gibi emperyalist işgale uğruyor. Yeniden bir ölüm kalım savaşı veriyor ve bu savaşı kazanıyor. Kanlı Deprem kitabı, bu Savaş’ın kurgu romanı…
TÜRK AMERİKAN SAVAŞI
Irak’ın işgalinin ardından Kasım 2004’te yayınlanan ve Türkiye’nin Amerika tarafından işgal edildiğini anlatan “Metal Fırtına” basında büyük gürültü koparmıştı. Kitabı yayınlayan “kuvvet”, basın içindeki uzantılarını devreye sokmuş ve kitabın yoğun bir şekilde okunmasını ve tartışılmasını sağlamıştı. “Kanlı Deprem”; en azından şimdilik “Metal Fırtına” ile aynı ilgiyi bulmamış görünüyor. Kitabı okuduğunuz zaman Mütareke Basını’nın neden itibar etmediğini anlıyorsunuz.
Türkiye ve Amerika savaşıyor ve Amerika, tarihinin en büyük yenilgisini alıyor. Bilinçli bir taktikle Ankara önüne çekilen Amerikan Ordusu, burada tamamen imha ediliyor. Ordunun geri kalan kısmı, Çukurova’da, Suriye’de ve Irak’ta teslim alınıyor. Türkiye Amerika ile olan savaşında yalnız değil. Başta Rusya, İran ve Türk
Cumhuriyetleri olmak üzere, Pakistan, Gürcistan, Ukrayna ve Çin Halk Cumhuriyeti Türkiye’nin yanında aktif olarak yer alıyorlar. Hatta Azerbaycan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Pakistan asker göndererek Türkiye’nin yanında savaşa katılıyorlar. İslam Dünyası da esas olarak Türkiye’nin yanında.
İngiltere ve Fransa hariç Avrupa esas olarak tarafsız kalıyor. İngiltere ve Fransa bile ABD ile işbirliği yapmada çok hevesli değiller. Batı Avrupa’daki büyük Türk nüfusu, Türkiye için bu savaşta çok önemli bir cephe gerisi rolü oynuyor. Amerika’nın saldırılarına, Dünyanın her tarafında aynı şekilde karşılık veren bir Türkiye var karşımızda.
Savaşın sonunda NATO üyeliğini geri çeken, Avrupa Birliği’ne üyelik başvurusundan vazgeçen bir Türkiye. Ve nihayet İsmet İnönü’nün 1964 yılında söylediği ve aslında Türkiye’nin önündeki seçeneklerin ifadesi olan meşhur sözü; “Yeni bir Dünya kurulur ve Türkiye de o dünyada yerini alır” sözü gerçekleşiyor.
Amerika’nın Süper güç dönemi sona eriyor. Dünyamız Avrasya kapısından yeni bir çağa adım atıyor. Türkiye bu Yeni Çağ’ın en önemli aktörlerinden biri olarak yerini alıyor.
DOĞRU TAHLİL, SAĞLAM MANTIK
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: Yazar, bölgede de uzun yıllar görev yapan emekli bir komutan olduğu için Türk Ordusu’nu içerden tanıyor. Ayrıca yarım yüzyıldır aynı Pakt’ın içinde beraber olduğumuz Amerikan Ordusu’nu da tanıyor. Onun için savaşa ilişkin olarak yazdıkları son derece ikna edici. Amerika’nın üstünlüklerini gören, buna karşı tedbirler geliştiren, her alanda Amerika ile savaşan ve sonunda galip gelen bir Türkiye resmi çiziliyor. Türkiye’nin üstünlüklerini de biliyor ve bunu çok güzel bir şekilde işliyor
Alaettin komutan:“Haklı olan kazanır. Vatanını savunan insan en büyük silahtır. Emperyalist saldırgana direnmede bağımsız savunma sanayi tayin edicidir. Emperyalist bir Süper Güce karşı savaşmak; dünya çapında, onun karşısına eşit bir gücü koymak anlamına gelen bir ittifaklar politikası ile mümkündür. Türk ve Kürt tek bir milletin ayrılmaz parçalarıdır. Sadece Türkiye Kürtleri değil, Irak Kürtleri de bu savaşta Türkiye’nin yanında yer alabilir.” Verilen mesajlar bunlar…
2008 yılının Şubat ve Temmuz ayları arasında geçen olaylar ve savaş, sağlam bir dünya ve bölge tahliline dayandırılmış. 1990 yılından bu yana gelişen olaylara ilişkin oldukça düzgün bir değerlendirme, Savaş konusunda anlatılanlara inandırıcılık katıyor. Kitapta Amerikan Dışişleri Bakanı’nın ağzından Dünyadaki saflaşma şöyle anlatılıyor: “Rusya ve Çin mutlak olarak Türkiye’yi destekliyor. Birleşmiş Milletler’den aleyhimizde ve Amerikan operasyonunun durmasını sağlamaya yönelik bir karar çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak veto ederek durduruyoruz. Bu aralar NATO diye bir şey olduğunu söylemek çok zor.
AB ülkelerinden İngiltere, Fransa ve Yunanistan dışında bizi destekleyen yok.
İslam ülkelerinin çoğunluğu ile Orta Asya’daki ülkeler maddi ve manevi olarak Türkiye’yi destekliyor. Amerika ile hesaplaşmak isteyen, Amerika’nın bölgede etkin bir güç olmasını engellemek isteyen bütün devletler Türkiye’yi destekliyor ve Türkiye’yi bizimle bir hesaplaşma alanı olarak görüyor”.
RUSLARDAKİ TÜRK GENİ
Kitabın en dikkat çekici yanlarından biri Rusya’nın bu savaşta Türkiye’ye verdiği destektir. Amerika’nın Türkiye’ye yönelik bir saldırı hazırlığı içinde olduğunu ilk defa haber veren Rus İstihbaratıdır. Viyana’da Türk İstihbaratının elemanı ile buluşan Rus İstihbarat görevlilerinin sözleri, Rus Türk ittifakının sağladığı yakınlaşmanın boyutlarını çok güzel anlatıyor:
“Merak etme evlat! Bu odada herkes Türkçe bilir. Hatta hepimizde biraz Türk kanı da var.” Adamlardan birisi ‘Yoldaş Lenin’de bile yok muydu?’ dedi ve gülmeye devam etti.”
Kitabın bir başka yerinde ise aynıolay şu şekilde ifade ediliyor: “Ruslar imparatorluk tahsilini Türk yönetiminde yapmışlardı. Bir Rus atasözü boşuna; ‘Rus’u kazı, altından Tatar çıkar’ dememişti. Napolyon’u Rus steplerinde yenen Rus generali Kutuzof, aslında bir Tatar asil ailesinden geliyordu.”
ÇİN VE KORE
Çin halk Cumhuriyeti Savaşın bir aşamasından sonra Tayvan adasını Anavatana katmak üzere harekete geçiyor. Bütün dikkatini ve kuvvetini Türkiye ile yürüttüğü Savaşa veren Amerika Çin’in bu hamlesine karşı hiçbir şey yapamıyor.
Sayın Parmaksız’ın bu gelişmeye ilişkin değerlendirmesi “Çin’in 1949’da başlayan bölünmüşlüğünün sona ermesi” şeklindedir”. Yazar bu arada Kore’nin bölünmüşlüğünde Amerika’nın oynadığı olumsuz role de işaret etmektedir. Bu tavır bir anlamda TSK adına bir özeleştiri de sayılabilir. Yarım yüzyıl önce Amerika ile birlikte Kore’de savaşan Türkiye’nin yerini, Kore’nin bölünmesinin sorumlusu olarak Amerikan emperyalizmini gören Türkiye almaktadır.
Emekli tümgeneral Parmaksız’ın kitabında Çin ve Kore ile ilgili olarak yer alan ifadeler anti komünizm silahının iflas ettiğinin göstergeleri olarak önem taşıyor.
KAMULAŞTIRMA
Türk Amerikan Savaşı’nda Türkiye’nin başını ağrıtan en önemli konulardan biri Telekom’un yabancıların elinde olmasının yarattığı durumdur. TSK bundan dolayı gerekli iletişim desteğini alamamış hatta Telekom’da görevli bazı İngiliz teknisyenler casusluk yaptıkları için tutuklanmışlardır.
Kaçınılmaz olarak Telekom’a el koymak zorunluluğu ortaya çıkmış ve Kurum’un yönetimi TSK’ya devredilmiştir. Ayrıca Telekomu yeniden kamulaştırmak için bir yasa tasarısı hazırlanmış ve Meclis’e sevk edilmiştir. Telekom, Tüpraş, Petkim, Demir Çelik, Bankalar gibi stratejik kurumların özelleştirilmesinin sonuçlarının ne olduğunu; yazar bize ülkenin varlığına yönelen bir tehdit durumunda bu şekilde somut olarak anlatıyor. Biricik çare de kendiliğinden ortaya çıkıyor: Kamulaştırma.
TÜRK KÜRT BİRLİĞİ
Kitabı, önemli kılan mesajlardan biri de Türk Kürt birliğine yapılan vurgudur. Irak topraklarında ABD ve işbirlikçilerine karşı verilen mücadelede, bölgenin birçok aşireti Türkiye ile beraberdir. Amerika’nın, Savaş başladıktan sonra Güneydoğu ve Doğu’da Kürt yurttaşlarımızı ayaklandırma planı gerçekleşmez. Çünkü Kürtler ABD ile birlikte hareket etmez, vatanı savunma savaşına katılırlar. Ama daha çarpıcı olanı, Savaş’ın iyice şiddetlendiği sırada Lice’de bir grup PKK’lının silahları ile birlikte ilçedeki askerlik şubesine gelmesi ve Amerika’ya karşı savaşmak amacıyla askere alınmalarını istemeleridir.
Emperyalizme karşı vatan savunmasını esas alan anlayış, bugün emperyalist planların tuzağında olan yurttaşlarını bile kazanabileceğini düşünüyor. Bu tavır doğrudur ve gerçekçidir.
GELECEĞİN TÜRKİYE’Sİ NASIL OLACAK?
Savaş, Türkiye’nin Güney’de ve Güneydoğu’da Kurtuluş Savaşı’nın başında belirlenen Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmasıyla sonuçlanıyor. “İskenderun’un güneyinden başlayarak Halep’ten ve Musul’un güneyinden geçen ve Süleymaniye ve Kerkük’ü içine alan hat.”
“Büyük Türkiye”nin sınırları bu şekilde belirleniyor. Yakın geleceğe ilişkin bir kurgu roman olan Kanlı Deprem’e ilişkin olarak belki de yapılabilecek tek eleştiri burada ortaya çıkıyor. Ortadoğu ülkeleri ve milletleri, ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi saldırısına, Bölge çapında büyük bir birlik gerçekleştirerek cevap vereceklerdir.
Bu gelişmenin belirtileri bugünden ortaya çıkmıştır. Suriye, Türkiye ile her alanda en sıkı birlikten yana olduğunu sürekli olarak açıklamaktadır. Kurban Bayramı ziyaretlerinde sınır kapısında Türk vatandaşlarını karşılayan pankartta “İkinci vatanınıza hoş geldiniz” yazılıydı. İran, ekonomik alanda Türkiye ile her
türlü işbirliğine bugünden hazırdır. Irak, bu saatten sonra toprak birliğini ancak Türkiye, Suriye ve İran ile işbirliğini geliştirerek sağlayabilir. Geleceğin Türkiye’si ve Ortadoğu’su; ekonomik, siyasal, sosyal, askeri ve kültürel bakımlardan daha ileriye doğru gitmenin ancak büyük siyasi birliklerden geçtiği anlayışıyla biçimlenecektir. Bin yıların ortak mirası, emperyalizme karşı duruş bunu zorunlu kılmaktadır. Elbette bu birlik; aralarında Rusya, Çin ve Hindistan’ın da olduğu çok daha geniş bir Avrasya ittifakı içinde yer alacaktır.
Sayın Parmaksız’ın kitabı, bir Avrasya ülkesi olduğumuz gerçeğinin bilince çıkarılmasının ürünü. Haklı olduğunu bilen ve kendisine güvenen mazlum milletlerin, emperyalizmi yeneceğini söylüyor. Ve mutlaka okunması gereken bir kitap…