Sabah Gazetesi'nden Şebnem İyinam, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek ile bir röportaj yaptı. Sabah Gazetesi'nin 17.09.2006 günlü Pazar ekinde yayınlanan röportajı aşağıda sunuyoruz.
Hidayete ermek şöyle dursun, tarihin ondan kurtarıcı rolü beklediği an için pusuya yattığını söyleyen Doğu Perinçek, devrime ve sosyalizme hâlâ ilk günkü kadar güvenerek, son fedai olacağına inanıyor.
Materyalist tutumu ve eserleriyle bilinen İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek'in bir cenaze töreninde ellerini kulaklarına götürmesi, onun pek çokları gibi hidayete erdiğini düşündürttü, ama düşünüldüğü gibi değil.
— Cenaze namazında saf tutup, inananlar gibi ellerinizi kulaklarınıza götürdünüz. Buna neden ihtiyaç duydunuz?
— Hayır, ihtiyaç duymadım. Bir saygı ifadesiydi o. Bir ölü, toprağa veriliyor, toplumun da törenleri belli. 1968'de Atatürk'ün teyzesinin oğlu Reşat Fuat öldüğünde de saf tutmuştum.
— Allah gecinden versin ama kendi cenaze namazınızın kılınmasına müsaade edecek misiniz?
— Kılınacak tabii. Çünkü toplum insanları böyle toprağa veriyor. Ama size başka bir gerçeği söyleyeyim. Atatürk'ün cenaze namazı Dolmabahçe Sarayı'nda üç dakika içinde ve cemaatsiz kılınmıştır. O büyük bir adamdı. Böyle laik bir ortamda, bu kadar büyük bir kalabalıkla cenaze namazının kılınmasını arzu etmediği anlaşılıyor.
— Yakınlarınızdan cenaze töreninizle ilgili bir arzunuz olacak mı?
— Vasiyetimi söyleyeyim. Bir kere mal varlığım yok. Taş da istemiyorum. Abçağa Köyü'ne, Adıgüzel Ağa'nın mezarına veya babamın dedesi Hacı Sadık'ın mezarına bırakmalarını istiyorum. Orada, kayaların arasında, ailemin köklerinin olduğu yerde ve de Türkiye'nin bütünlüğüne güvendiğim için, orası hep Türkiye kalacak, orada başka bir bayrak olmayacak, hep Türk bayrağı dalgalanacak, buraya çok güvendiğimi de belirtmek isterim. Ziyaret de istemiyorum. Beni hatırlamak isteyenler kitaplarımı okusunlar.
— E, ne bakımdan bu kadar çok güveniyorsunuz Abçağa Köyü'ne, sizin için özelliği ne?
— O köyün özelliği toprağı olmayan bir köy olması. Kayaların üzerine kurulmuş. Hatta şaka yaparlar, 'Herkes toprak için şehit oluyor, bizim köylümüz taş için, kaya için ölüyor,' diye. Benim dedemin dedesi, 1904 yılında Kemaliye'nin 'delinemez' denilen meşhur kayasını delen meşhur taş ustası Adıgüzel Ağa. Ben ondan çok şey almışım. Dağları delmek, taşları yarmak, azmetmek. Adına yazılmış destanlar vardır. Adıgüzel Destanı. Babası Kafkas Cephesi'nde şehit oluyor. Annesinin karnında, doğunca Mehmet adını koyuyorlar. Fakat annesi ona Mehmet diyemiyor kocası şehit olduğu için, Adıgüzel diyor. O deldiği taşı kimseler delemiyor. Bellerine halatlar bağlayan ameleler aşağıya uçuyorlar, mühendisler geliyor, bu taş yarılamaz diyorlar. Ama onun çabaları, onun azmi deliyor. Bu beni çok etkiledi.
Fedai geleneğinin temsilcisi
— Doğu Perinçek nasıl bir adamdır?
— 14 yaşında Panait Istrati'nin Michael (Arkadaş) isimli kitabını okuyup, kendini bulan bir adam. Arkadaşı için yaşayan, arkadaşı için her şeyini veren, kendini ortaya koyan bir adamım ben.
— Hayatta, şimdiye kadar feda ettiğiniz miktar sizi kesiyor mu?
— Tabii ki. Fedaiyim ben. Ben Türk devriminin, 1800'lerin sonlarından gelen Namık Kemal'ler zincirinin, fedailer geleneğinin son temsilcisiyim. Hatta Abidin Dino, bir Namık Kemal portresi yapmıştı, "Baktım Türkiye'de o geleneği sürdüren kim var diye," dedi bana ve Namık Kemal tablosunun orijinalini bana yolladı, evimde asılı hâlâ.
— Nasıl bir aile babasısınız?
— Babam ile annemin aşkı olağanüstü bir aşktır. Ben de ilkokuldan beri âşık olurum. Güzel bir duygu. İki kez evlendim ve hayatımda üç büyük aşk yaşadım. Dört çocuğum var, biri ilk, üçü ikinci karım Şule'den. Şule’ye hâlâ tutkuyla aşk duyarım.
—Tarihin akışında nasıl bir rolünüz olsun istiyorsunuz?
— Kendime bir misyon belirledim ve bunun bir şekilde gündeme geleceğini biliyorum. Kurtarıcı rolünü bekliyorum. Bu rol bana kaçıncı dakikada gelirse gelsin, beklerim. Ben gençliğimde avcılık yaptım çok. Tarihin pususuna yatmış, bekliyorum.
'Babam saygı gösterdi'
— Babanızın siyasi yaşamını sizin bitirdiğiniz doğru mu?
— 1960’larda babam Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı, yani Süleyman Demirel'in yardımcısıydı. Dayım tümgeneral. Babam politikada çok etkili, sayılan, sevilen bir insan. Dayımın da sicili Genelkurmay Başkanlığı'na güçlü bir aday. Ben o sırada sistemin dışında sisteme karşı bir yeri seçtim. Babamın yeri çok kuvvetliydi, hiç kimse onu yıkamazdı, ama ben onun siyasi hayatını bitirdim. Babam müthiş bir adamdı, benim tercihime büyük saygı gösterdi. Benim sosyalist, devrimci lideri olmama da hiçbir şey demedi.
- Siz hiç üzülmediniz mi ona verdiğiniz zarardan ötürü?
— Üzülmedim. Ben bu kararı alırken babamın da, dayımın da kaybedeceğini biliyordum. Göze almıştım bunları. İnancımdan ötürü büyük mutluluk duyuyordum.
Materyalist bilim adamı
— Nasıl bir dünya düşlemiştiniz?
—Sınıfların, renk ve ırk ayrımlarının, paranın olmadığı bir dünya.
—Ha siz cenneti düşlemiştiniz o halde?
—Tabii ki kutsal kitaplardaki cennet de insanların büyük özlemidir.
—Yaş aldıkça beliren Tanrı'ya yaklaşma arzusu sizde de var mı?
— Ben tarihsel materyalistim. Milletimiz hep Allah, Tanrı diyerek aldatılmış. Beni de o insanları aldatan durumuna düşürmeyin. Allah diyen küpünü dolduruyor. Ancak camide de insanlar bir cenaze namazı sırasında saf tutarken orada da herkes eşit, imparator yok. İmam var ama o cemaatine namaz kıldırmak için var. İnsan büyük mutluluk duyuyor. İslam'ı bilim açısından, tarihsel olgu olarak konuşabilirim, ama dini inanç açısından konuşmam. Ben bilim insanıyım.
Şebnem İYİNAM/ SABAH Gazetesi/ Pazar eki/ 17.09.2006