Türban, neresinden baksanız, Haçlı siyasetinin simgesidir; Büyük Ortadoğu Projesi’nin kara bayrağıdır. ABD haçlısı, Türk askerinin başına nasıl çuval geçirdiyse, Türk kadının başına da türbanı geçirmiştir.
Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 2 Şubat 2008 günü Trakya’dan Türkiye halkına seslendi. Perinçek, Kırklareli iline bağlı Pınarhisar’ ilçesinde Pınarhisar Düğün Salonu’nda verdiği konferansta türbanın hangi siyasete hizmet ettiğini açıkladı. Perinçek şunları belirtti.
Tayyip Erdoğan, türbanın “siyasal simge” olduğunu kabul ederek meselenin özünü ortaya koymuş oldu. Eskiden ‘Kıyafet özgürlüğü istiyoruz, türbanda siyasal amaç yok’ diyenler, şimdi siyasal maksatlarını cübbelerinin altından çıkarmışlardır.
HANGİ SİYASETİN
Türban hangi siyasetin simgesidir?
Belki biri çıkıp ‘Türban İslamcı siyasetin simgesidir.’ diyebilir.
Bu görüş iki dakikada çürütülmektedir. Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Şahin Filiz, yeni çıkan kitabında İslam açısından türbanın farz olmadığını kanıtlıyor.
Aslında âlim olmaya da gerek yok, Tayip Erdoğan’ın Bush’un Haçlı seferinde Müslüman halklara düşman cephede rol üstlendiğini itiraf etmesi yetiyor. Tayyip Erdoğan, bizim saptadığımız yedi ayrı konuşmasında, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) görevlisi olduğunu ilan etmektedir. BOP’u ABD Başkanı kısaca “Haçlı Seferi” diye anmaktadır.
Tayip Erdoğan’ların siyaseti, her alanda bütünüyle Washington yönetimine ayarlıdır. O kadar ki, Tayip Erdoğan’ın kendi ekibinden olan Zapsu, ABD yönetiminin Tayip Erdoğan’ı istediği zaman “deliğe süpürebileceğini” belirtmiştir. Kullandığı deyimin İngilizce aslı “sifonu çekmek”…
Türban, neresinden baksanız, Haçlı siyasetinin simgesidir; Büyük Ortadoğu Projesi’nin kara bayrağıdır. Türbanın ortaya çıktığı 1980 öncesinden beri hangi amaçla kullanıldığını, hangi siyaseti örttüğünü görüyoruz. ABD yönetimi, Avrupa ve Avrasya ilişkilerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza”nın ağzından, “Türban, Türkiye'nin karar vereceği bir iç meseledir, din özgürlüğünü destekliyoruz ” açıklamasıyla Tayip Erdoğan’a olan desteğini bugün de ortaya koymuş bulunmaktadır.
KOLTUĞUN ALTINDAN ÇIKAN HAÇ
Türban bazı inanmış insanlarımıza giydiriliyor. Ancak türbanı bayrak edinen siyaseti o insanlar belirlemiyorlar. Son 30 yılda türban hep ABD güdümlü Haçlı irtica siyasetine örtü olmuştur. Türban, İslamcılıkla ilgili bir siyasetin bayrağı değildir. Bu nedenle Tayip Erdoğan’ların Müslüman halk kitlelerini aldatmalarına olanak verilmemelidir.
Türbanın İslamiyet’e bağlı insanların kafasına giydirilmesi de, türban siyasetinin gereğidir. Milyonlarca Müslüman’ın kanına giren ABD emperyalizmi, Müslümanların yaşadıkları topraklardaki işgallerini, yine Müslümanları bölerek sürdürmektedir. Tayip Erdoğan’lar Haçlı seferine direnecek cepheyi bölmek için kullanılmaktadırlar. Tayip Erdoğan yönetimi, Irak halkıyla, İran’la, Suriye ile birlikte değildir; Ortadoğu ülkelerini parçalamayı amaçlayan Haçlı seferinde görev üstlenmiştir.
Dahası Tayip Erdoğan yönetimi, bu ABD projesinde, “Diyarbakır’ı merkez yapma” görevine bağlandığını açıkça ilan etmektedir (Kanal D, 15 Şubat 2004). Diyarbakır’ın Büyük Ortadoğu Projesi’nde hangi kukla devletin merkezi olduğu haritalarla ilan edilmiş ve NATO toplantısında duvara yansıtılmıştır. İşte türban, vatanımıza, milletimize ve milyonlarca müslümana karşı işlenen bu büyük suçun üzerini örtmektedir.
Ziya Paşa’nın deyişiyle, “Ne hacılar gördük ki, haç çıktı ziri bagalden”. İslamiyet’i bir aldatma aracı olarak kullanan Tayip Erdoğan’ların “koltuklarının altından” Amerikan haçı çıkmıştır.
MUAVİYE’DEN HİTLER’E
Tarihte geniş kitlelerin bazı siyasal simgelerle, inançlar sömürülerek aldatıldığına çok örnek vardır.
Sıffin Savaşı’nda Hz. Ali’nin ordusuna karşı Muaviye’nin askerleri mızraklarına Kur’an sayfaları takarak oynamışlardı bu oyunu. Peygamberin halifeleri, hatta torunları bile din örtülerinin altından çıkarılan hançerlerle katledilmişlerdi.
İstiklâl Savaşımızda İngiliz emperyalistleri ve Vahdettin, o ihanet sürülerini Mustafa Kemal Paşa’nın üzerine “din elden gidiyor” diye sürmüşlerdi.
Hitler, koskoca Alman milletini Hıristiyanlık davalarıyla, gamalı haçlarla felaketlere sürükledi. Nazi oyları da, bu tür yalan dolanlarla yüzde 34’lerden, yüzde 48’lere getirilmişti.
KİMİNE GEMİ, KİMİNE BİR TAS ÇORBA
Türban, tarih boyunca dini siyasete alet eden çıkar düşkünlerinin paylaşım sistemlerinin de örtüsüdür.
Tayip Erdoğan, 31 Ocak 2008 akşamı yaptığı Sesleniş konuşmasında, “kardeşçe paylaşmak”tan söz ediyor. Öyle bir “paylaşma” ki, Türk kadının başına türban geçiren yönetici takımının 20-25 yaşındaki çocuklarına gemiler düşmekte, yüzbinlerce insan ise bir tas çorba için kuyruklarda sürünmenin utancını yaşamaktadır. İşte türban, o işsiz bırakılmış, sadakayla yaşayan boynu eğiklerin boyunlarını örtmekten çok, gözlerini örten ve beyinlerini boğan bir perde olarak kullanılmaktadır.
Burada yalnız dinin bir çıkar aracı haline getirilmesi olayı yok, aynı zamanda büyük bir suç var. Devlet siyasetinin din temeline oturtulması suçudur bu! 1925 yılında Hıyaneti Vataniye Kanunu’na eklenen madde, bu suçu tanımlamıştır.
SOSYETE GİYSİSİ
Türban, kadını toplumun kenarlarına süren bir sosyete giysisidir. Evet, bir sosyete giysisidir. Türbanla zeytin toplayamazsın, inek sağamazsın, fabrikada tezgahta iş göremezsin, hekim olarak hemşire olarak çalışamazsın, üniversite ve yargıç kürsüsünde oturamazsın.
ABD emperyalizminin modaları bir kısım kadınlarımıza göbek açtırtırken, bir kısım kadınlarımızın başını da türbanla bağlamaktadır. Her ikisi de kadının cinselliğini vurgulamakta, kadını toplumun önüne bir cinsel nesne olarak çıkartmaktadır. Cumhuriyet kadını, erkekle eşit, iş ve güç sahibi, kendine güvenen, dürüst ve onurlu kimliğine uygun bir giyim ve kuşam içinde olacaktır. Kadınlarımızı bizim geleneğimizde olmayan, Hıristiyan rahibe kıyafetleriyle boğmak, neresinden baksanız, Türkiye’ye karşı karanlık bir fesadın, kanlı bir nifağın uygulamalarıdır.
ABD haçlısı, Türk askerinin başına nasıl çuval geçirdiyse, Türk kadının başına da türbanı geçirmiştir.