İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Türkiye Savaş sırasında yakın ilişkiler kurduğu Batılı “müttefikleri”nin de teşvikiyle çok partili hayata geçti. CHP’den kopan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın önderlik ettiği Demokrat Parti büyük bir hızla gelişmeye başladı.
CHP, her ne kadar 1946’da yapılan seçimleri aldıysa da (seçimlerle ilgili söylenenleri bir yana bırakıyoruz. “Gizli oy açık seçim” vb.) DP’nin gelişmesinin önü kesilmedi. DP izlediği politikalarla Türkiye toplumunun yarı feodal dokusuna daha uygun bir görüntü çiziyordu. Toprak ağaları, aşiretler, eşraf, tarikatlar vb. bu yeni Partinin arkasına geçtiler.
İkinci Dünya Savaşı koşullarında uygulanan otoriter politikalardan sıkılan Türkiye’nin yeni yani palazlanmakta olan burjuvazisi de daha liberal bir piyasa vadeden Demokrat Parti’yi destekledi.
Batılı devletler de bu dönemde, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyet Devrimi’nin Partisi olan CHP’ye karşı (Her ne kadar CHP, Savaş’la birlikte devrimci köklerinden yavaş yavaş koptuysa ve Savaş sonrasında Batı’ya doğru radikal bir kırılma yaşadıysa da) program ve politikaları ile kendilerine daha yakın duran Demokrat Parti’nin arkasına geçtiler.
CHP, 1945 – 1950 yılları arasında giderek güçlenen ve iktidarını tehdit eden bu rakibe karşı, onun politikalarını seslendirerek mücadele etme yolunu seçti. Bu politikalardan bazıları CHP’nin zaten içine girmiş olduğu yeni yönelime uygundu. Ama bazıları ise açıkça “rol çalma” özelliğindeydi.
Bu dönemde CHP örneğin şunları yaptı:
1945 – 50 DÖNEMİ
- İmam Hatip yetiştirme kurslarını ilk olarak CHP açtı. Daha sonra 1950 seçimine doğru bir adım daha attı ve okullara seçmeli din dersini koydu.
- Anadolu aydınlanmasının merkezleri rolünü oynayan Köy Enstitülerini kapatma kararı da CHP’ye aittir.
- Bakanlıklarda Amerikalı danışmanların çalışmaya başlaması da aynı döneme rastlamaktadır. Ekonomide ve devlet idaresinde liberal politikalar bu yeni “akıl hocaları” sayesinde yavaş yavaş uygulama alanı buldu.
- Atatürk’ün son döneminde ısrarla vurguladığı toprak reformunun uygulanması konusunda çıkarılan Kanun, toprak ağalarının baskısı sonucu çok geçmeden rafa kaldırıldı.
- Atatürk’ün Sovyetler Birliği ile dostluğu önemli gören Bölge Merkezli Dış Politikasından Atlantik eksenli dış politikaya geçildi. NATO’ya üye olmak için başvuruldu.
Vb. vb.
Bütün bu politikaların gerçek sahibi Demokrat Parti idi. O günün koşullarında DP’nin güçlenmesine neden olan bu politikaları, “DP’nin silahlarını rakibinin elinden almak” gerekçesi ile dillendiren CHP’nin sonu, 1950 yılında yapılan seçimlerde tam bir hüsran oldu. Uygulanmakta olan çoğunluk sisteminin de katkısıyla DP büyük bir çoğunlukla iktidarı ele geçirdi.
CHP’NİN YENİ DÖNEM POLİTİKALARI
Tarih adeta tekerrür ediyor. CHP uzun bir süredir AKP’nin silahlarıyla AKP’ye karşı mücadele etmeye çalışıyor. CHP’nin kurmayları açıkça bu yaklaşımı savunuyorlar.
Hatırlanacaktır, Deniz Baykal’ın genel başkanlığı döneminde İstanbul il Başkanı Gürsel Tekin’in girişimiyle çarşaflı kadınlara Parti rozeti takılmıştı.
Son dönemde ise bu politika daha da ileri götürüldü. Kılıçdaroğlu Parti’nin ideolojisinin, “özgürlükçü (liberal) demokrat bir ideoloji olduğunu” ilan etti.
AKP’nin Ortaçağ ideolojisinden kaynaklanan etnik kimlikler ve dinsel kimliklere dayanan Politikasının karşısına, Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tanımından vazgeçilerek, bütün etnik kimlikleri eşitleyen yaklaşımla çıkıldı.
Ecevit ve Baykal’la başlayan “tarikatlara selam çakma” politikası, “bazı tarikatlar iyidir” denilerek devam ettiriliyor.
“Darbecilere karşı mücadele etmek” silahını AKP’nin elinden almak adına, TSK’ne darbe yapma yetkisi veren (!) İç Hizmet Kanunu’nun ilgili maddesi ile ilgili yasa teklifini TBMM’ne sunuldu.
Gene, “darbelere asıl biz karşı çıkıyoruz” mesajını vermek adına 27 Mayıs ve 28 Şubat’a karşı çıkıldı.
ABD ve AB’nin bütün desteklerini AKP’ye vermelerine karşılık bütün çabanın “Bu AKP’nin gizli gündemi var. Bu Parti Batıcı değil. Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne asıl biz taşırız. Batı Dünyasının güvenilir müttefiki biz oluruz” çırpınışlarını da bu arada kaydetmek gerekir.
Bu listeyi uzatabiliriz.
SON SÖZ
Meşhur sözdür. “Tarihte olaylar iki kez meydana gelir. Birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.”
“Trajedi”yi CHP, 1950 yılında yaşadı. O zaman karşısında kendi içinden çıkan bir rakip vardı.
Şimdi ise Mafya Gladyo Tarikat sisteminin Partisine karşı aynı stratejiyi uygulamaya kalkıyor. Sürecin CHP açısından tam bir komedi şeklinde ilerlediğinden kuşku yok.
Ama milletimiz bu komediyi seyretmeyecek…
mbgultekin@ip.org.tr