Teori Dergisi Şubat sayısında:TÜRKİYE'NİN YARINKİ PROGRAM VE HÜKÜMETİ

TEORİ Dergisinin Ocak sayısı yine önemli makalelerle dopdolu. Dergide Doğu Perinçek'in "Partimizi milletimize ve vatanımıza sunuyoruz", E. Tümg. Hüseyin Sezgin'in "İşçi Partisi Kurultayı ile ilgili görüşler", A.Başer Kafaoğlu'nun "Anahtar bölge: Uzak Doğu", Andre Scheer'in "...

Tarih:

TEORİ Dergisinin Ocak sayısı yine önemli makalelerle dopdolu. Dergide Doğu Perinçek'in "Partimizi milletimize ve vatanımıza sunuyoruz", E. Tümg. Hüseyin Sezgin'in "İşçi Partisi Kurultayı ile ilgili görüşler", A.Başer Kafaoğlu'nun "Anahtar bölge: Uzak Doğu", Andre Scheer'in "Marksizm ve Bolivarcılık", Hector Soto "Chavez merkezden gelip sola doğru ilerliyor" yazıları ile İşçi Partisi 7. Genel Kongre konuşmaları yer alıyor.

Aşağıda makalelerin özetlerini sunuyoruz:

İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in 7. Genel Kongre Kapanış Konuşması

Partimizi milletimize ve vatanımıza sunuyoruz

Sayın Başkan, 7. Genel Kongremizin Sayın Delegeleri.

Kurultay yaptık, şov değil

Kurultay yaptık, tribün, şov, bunların olmadığı gerçek bir kurultay yaptık. Türkiye’de ne yazık ki, Atlantik sistemi kurulduktan sonra kurultay geleneği yıkılmıştır. Onun yerine Amerikan emperyalizminin vitrin ve vizyon dediği sahte siyaset sistemi gelmiş oturmuştur. Delegeyi tribüne süren, siyaset mankenlerini sahneye çıkartan uygulama gelmiştir. Bu uzaktan kumandalı bir sistemdir. O nedenle kurultaya, halka, demokrasiye, özgürlüğe tahammülü yoktur.

Bir de üzüntümüz var. Bizim kurultayımıza üç gün yetmemektedir. Tartışmıştık kurultayımız iki gün mü, üç gün mü olsun diye. Bundan sonra kurultayımızı beş gün, altı gün yapmak zorundayız. Delegenin söz sahibi olduğu kurultayımızı bu eksikleriyle Türkiye’mize sunmuş bulunuyoruz. Kurultay Atatürk zamanında böyle yapılırdı. İşçi Partisi’nde de böyle yapılıyor.

Türkiye’nin Tüzük ve Programı
Değerli arkadaşlar, bu kurultay bir tüzük ve program kabul etmiştir. Bu tüzük ve program bir bütündür. Buna özellikle dikkatinizi çekiyorum. İşte bu program ve tüzük, Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir. Kemalist Devrim’in tamamlanmasına ışık tutacaktır; bu açıdan zamanı gelmiş olan çözümlerin bir bütünüdür.

Tekrar tüzük program tartışmalarına dönülmeyecektir. Artık uygulamaya giriyoruz.

Biz bir hizipler toplamı değiliz. Bizim kimliğimiz bellidir; hepimiz İşçi Partiliyiz; tüzük ve program temelinde kenetlenmişiz. Bu partinin içinde artık milliyetçiler, halkçılar, sosyalistler diye ayrı gruplar yoktur. Hepimiz bu tüzük ve programı gerçekleştirmekle görevliyiz, sorumluyuz. Tüzüğümüzün milliyetçi, halkçı ve sosyalistleri birleştiren 1. madde 2. fıkrası nedir? Partiye bundan sonra kazanılacaklara bir çağrı maddesidir. “Gelin, sizin dava ve emelleriniz ancak bu tüzük ve programla gerçekleştirilir.” maddesidir.

Bu programı ve tüzüğü uygulayacak olanlar, bir milleti ayağa kaldıracaklar. Bu program milleti birleştiren, milleti birbirine bağlayan, milletin eylemine ışık tutan bir öncü programıdır; öncülerin, fedailerin programıdır. Öncüler, milletin özlemlerine cevap veren bu programı milletin programı haline getireceklerdir.



Anahtar bölge: Uzak Doğu
Arslan Başer Kafaoğlu

Bütün dünyada halk oyları Orta Doğu’daki anlaşmazlıkları eksilmeyen bir ilgiyle izliyor. Oysa Batı ve Doğu basınından izlediğimiz kadarıyla asıl Uzak Doğu’daki gerginlikler dünyanın geleceğini çok daha derinden değiştireceğe benzer. Aslında Orta Doğu’daki anlaşmazlıklar ve çıkar çatışmaları olsun, insan gruplarının birbiriyle duygusal soğuklukları olsun, bunlar, Orta Doğu’dan çok daha kökten ve daha büyük nüfuslu uluslarla ilgili.

Orta Doğu’da Atom silahı kullanılmadı
Aslında Orta Doğu’daki ihtilâflarda ne derece keskin de olsa nükleer enerji kullanılmadı. Atom bombasına sahip ülkelerden ABD, İngiltere ve İsrail, Irak ve Lübnan savaşlarında Bu silâhı kullanmış değil. Bundan sonra da kullanacağa benzemiyorlar. Diğer bir atom silâhı sahibi olan Rusya da Çeçen ihtilâfında bile
bu silâha başvurmadı. Gürcistan’la olan ciddi çıkar çatışmasında da kullanacağa benzemez.

İran’da ABD’nin yavaştan alışı
ABD’nin diplomatik çatışmalarda oldukça ciddi ve sert bir lisan kullandığı İran ihtilâfında ise, değil nükleer silâh kullanılması, konvansiyonel silahlara başvurulması olasılığı bile soğumuş bulunuyor. ABD İran’ın nükleer deneylerle uranyumu zenginleştirmesi hedef ve iddiasını “Dünya Barışı için ciddi bir tehlike olarak” kabul edip bu ülkeye yaptırım uygulanmasını talep etmiş ve hattâ Güvenlik Konseyi’nden ülkeye “yaptırım” uygulanması kararının çıkmasını sağlamıştı. Ama araya aşağıda anlatacağımız Kuzey Kore olayı girdi. Kuzey Kore’nin nükleer silâh ve füze deneyleri karşısında İran’ın yaptıkları çok hafif kalıyordu. Oysa ABD bu ülkeyle olan ihtilafın çözümü için “altılı bir diplomatik konferans”la konuya çözüm bulmayı kabul etmişti. Aslında Irak’taki Kara savaşı felâketinden sonra ABD, Çin’in çok daha ağır bastığı bölgede ona tabi hale gelmişti. Kuzey Kore’ye karşı eli bağlı kalınırken, suçu (!) ondan çok daha hafif olan İran’a değil silâh kullanılması, herhangi bir yaptırım uygulanmasını bile ne dünya ve ne de ABD kamu oyuna anlatabilme kolay değildir.
Bütün bunlara bakılarak Orta Doğu’da (Kafkaslar dahil) İhtilâf ve savaşlar dinmese bile sınırlar şimdiden belli olmuştur. ABD’nin İran’a karşı nükleer güce sahip İsrail’i kullanma olasılığı da, İran’ın önlem alıp, Hizbullah tarafından İsrail’e bir ders vermesiyle ortadan kalkmıştır. Kafkasya’da ise, Gürcü-Rus anlaşmazlığı Rusya’nın Gürcistan üzerindeki son güç denemesiyle sürüyor. Her bakımdan Rusya’ya muhtaç bir kırılgan ekonomiye sahip Gürcistan’a ABD sahip çıkamaz. İster istemez Saakaşvili Rus isteklerine boyun eğecektir.


Marksizm ve Bolivarcılık
Andre Scheer

Yazı Marxistische Blaetter dergisinde Haziran 2004 sayısında yayımlanmıştır. Almancadan Sadık Usta çevirdi.


Venezuela’da ortalama 6 yıldır derinden süregelen değişimler günden güne Avrupa’da da ilgi çekmeye başladı. Karşıtları tarafından “Bolivarcı Devrim” diye nitelenen süreç, Latin Amerika’daki bu ülkenin devlet ve ekonomik kurumlarını sarsarak, sınıfsal karşıtlıklarını açığa çıkardı. Devlet başkanı Hugo Chavez’in önderliğindeki ekibin başlattığı değişime karşı konumlananlar esas olarak ve çoğunlukla da Venezuela’nın beyazlarından oluşan orta ve yüksek tabakasıdır. Fakat 15 Ağustos’ta Devlet Başkanı Hugo Chavez’in görevinden alınması için başlatılan ve 31 Ekim’de sonuçlanan halk oylamasının da gösterdiği gibi toplumun büyük çoğunluğu bu süreci destekliyor.
Peki Venezuela’nın yaşadığı bu süreci belirleyen esas etken nedir? Şayet yaşanan Hugo Chavez ve yandaşlarının ilan ettiği gibi bir toplumsal devrimse o zaman bu farklı tartışmaları da kışkırtır. Daha büyük güvensizlik ise, Latin Amerika dışındaki bölgelerde, Bolivarcılık ve Bolivarizm(1) kavramlarına ilişkin ileri sürülen görüşlere yöneliktir.
Bu kavramın kaynağı bugün Venezuela, Kolombiya, Panama, Ekvador ve Bolivya olarak bilinen ülkelerin, İspanya sömürgeciliğine karşı verilen bağımsızlık mücadelelerine önderlik etmiş olan Simon Bolivar’dır (1783-1830). Bolivar’ın yanı sıra iki önemli şahsiyet daha vardır ki Chavez, Bolivarcılık’ı tarif ederken bunları da kastederek, hareketlerinin “üç köklü ağaç” olduğunu belirtmektedir. Bunlardan biri Simon Rodriguez’dir (Alias Samuel Robinson, 1769-1853) ki bu kişi, hem Bolivar’ın öğretmeni, hem de onun yaşam boyu en yakın arkadaşıdır; diğeri ise Venezuela’nın 19. yüzyıldaki iç savaşında “egemen halkın generali” olarak adlandırılan Ezequil Zamora’dır (1817-1861).
Ancak Simon Bolivar, gerçek anlamda ilerici bir değişimin kaynağı olabilir mi? Ve ayrıca o, Venezuelalı komünistler tarafından devrimci bir sürecin esin kaynağı olarak kabul edilebilir mi? Yoksa Miami’yi üs edinmiş olan Küba karşıtı mafyanın “Chavez’in projesinden esinlenecek olan son kişi Marks’ın kendisidir...”(2) şeklinde iddia ettikleri gibi, Marks’ın kendisi de bir “Escualido”, yani Chavez karşıtı mıdır?


Chavez merkezden gelip sola doğru ilerliyor
Hector Soto

Venezüella Kültür Bakanı Hector Soto ile International Socialism ekibi tarafından gerçekleştirilen söyleşinin çevirisidir. Söyleşi, International Socialism’in internet sitesinde Aralık 2006’daki devlet başkanlığı seçimlerinden önce yayımlanmıştır. http://www.isj.org.uk/index.php4?id=201
İngilizceden çeviren: Deniz Yalçın. Ara başlıkları biz koyduk.

- Kültür hakkında Bolivarcı Devrim’in görüşleri...
- Kültür sadece sanatla ilgili değildir, artık kültür antropolojik bir bakış açısını da içinde barındırmaktadır; bu, direniş ve emperyalizm karşıtlığı kültürüdür. Direnişten, her şeyi tek bir pazara indirgemek isteyenlere, yani dünyayı ekonomik açıdan kontrol eden gruplara karşı olmayı anlıyoruz. ABD, tüketimcilik ilkesini teşvik eden bu emperyalizmin öncüsüdür, ABD’li çokuluslu şirketlerin ürünlerinin tüketilmesinin teşvik edilmesi yoluyla hepimiz aynı hamburgeri yiyoruz, aynı müziği dinliyor ve aynı ayakkabıları giyiyoruz. Bu durum Venezüella’da, bize emperyalist bir kültürün dayatılmasını amaçlayan simetrik ya da paralel savaş olarak görülüyor. Venezüella’ya ABD ordusunun girmesinden söz ediliyor, oysa gerçek şu ki ABD kültürel emperyalizmi sayesinde ülkeyi çoktan işgal etmiş durumda. İnsan olarak yaşamak, ayakta kalmak istiyorsak yeniden ulusal bir kimlik inşa etmemiz gerekiyor.
Bu saldırılara karşı biz, geleneklerimizi, kültürümüzü, edebiyatımızı, müziğimizi geliştirmek için kendi kültürel zenginliğimize katkı yapıyoruz. Bu bizim görevimiz. Barriolarda (gecekondu mahalleleri) çalışan, bu mahallelerin, bağımsızlık savaşının, geleneksel müziğin, halkın örgütlenmesinin tarihini yazan, halkın tarihsel belleğini yeniden gün yüzüne çıkarmak için çaba gösteren 26 bin öğrenci var. Bizim mücadelemiz, “unutma”ya karşı bir mücadele. Mission Cultura (Kültür Misyonu) sayesinde gecekondu mahallelerindeki komitelerde görev alıyoruz. Farklı grupları bir araya getiren aracılar gibi davranıyoruz, bunun sadece teorisi ile uğraşmıyoruz; bunun için çalışıyoruz da, bu sadece bir söylem değil yani.

- Sanat tarafsız mı?
- Sanatın tarafsız olduğuna inanmıyorum. Sanat, yalıtılmış bir şey değildir, sanat toplumun hissettiklerini ifade eder. Dağda yaşayan bir sanatçı da, içinden çıkıp geldiği topluluğun bir ifadesidir. Sanatın insan yaşamında, özellikle de özgürleşme sürecinde oynaması gereken önemli bir toplumsal rolü var.