Teori Dergisi Mart sayısında: VATAN SAVUNMASI

TEORİ Dergisinin Mart sayısı yine önemli makalelerle dopdolu. Dergide Doğu Perinçek'in "20. yüzyıl devrimlerinin tunç kanunu: Vatan savunması ", Deniz Yalçın’ın “Küba Devrimi ve vatan savunması”, Dr. Vakur Kayador’un “Ecevit’in ardından”, Arda Odabaşı’nın “I...

Tarih:

TEORİ Dergisinin Mart sayısı yine önemli makalelerle dopdolu. Dergide Doğu Perinçek'in "20. yüzyıl devrimlerinin tunç kanunu: Vatan savunması ", Deniz Yalçın’ın “Küba Devrimi ve vatan savunması”, Dr. Vakur Kayador’un “Ecevit’in ardından”, Arda Odabaşı’nın “II. Dünya Savaşı’nda Sovyet vatan savunması”, Hasan Bögün’ün “Fransa, İtalya ve Yunanistan’da vatan savunması ve iktidar mücadelesi”, Teoman Alili’nin “Yugoslav zaferinin sırrı: Vatan savunmasında birlik”, Mehmet Ulusoy’un “Çin, Vietnam, Kore devrimleri ve vatan savunması”, Yıldırım Koç’un “Rus devrimi ve vatan savunması” yazıları yer alıyor.
Aşağıda makalelerin özetlerini sunuyoruz:

20. yüzyıl devrimlerinin tunç kanunu: Vatan savunması
Doğu Perinçek

Çağımızda bütün devrimler vatan savunmasında oldu
Emperyalizm çağında, bütün devrimler, emperyalizme karşı vatan savunmasında gerçekleşmiştir. Osmanlı sultanlığını yıkan Türk Devrimi, İstiklâl Savaşı'nın içinde oldu. Çin Devrimi, Japon ve ABD emperyalizmine karşı vatan savunmasının ürünüdür. Yugoslavya, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan ve Romanya'da sosyalist devrimler, İkinci Dünya Savaşı'ndaki vatan savunmasının meyvesidir. Kore, Vietnam, Laos, Kamboçya devrimleri, Fransız ve ABD emperyalistlerine karşı vatan savunması düzleminde oldu. Küba Devrimi, yine ABD emperyalizmine karşı mücadelenin ürünüydü. Cezayir’in kurtuluş savaşından Afrika ülkelerinin bağımsızlık savaşlarına kadar Mazlum Milletlerin bütün devrimleri vatan savunmasının ürünüydü. Bugün Ortadoğu, Asya ve Latin Amerika'daki devrimci çabaların hepsi, yine ABD emperyalizmine karşı vatan savunmasıdır.
Sovyet Devrimi istisna değil
Sovyet Devrimi de istisna değildir. Teori’nin bu sayısında Yıldırım Koç arkadaşımızın bütün kanıtlarıyla anlattığı üzere, 1917 Ekiminde Bolşeviklerin iktidara gelmesinin en önemli nedenleriden biri, Rusya’nın birliğini korumaktı. Bolşevikler, Rusya’yı birleştirebilecek tek güç oldukları için hem Rus milletinin hem de çeşitli milliyetlerin desteğini aldılar ve devrimi başardılar. Devrimin kendisi emperyalizme karşıydı. Yıkılan Rus Çarlığı da emperyalist-feodal bir imparatorluktu. Emperyalizmin ve feodalizmin tasfiyesi, milli demokratik devrimin görevidir ve vatan savunmasıdır.


Küba Devrimi ve vatan savunması
Deniz Yalçın

Giriş

20. yüzyılın bütün devrimleri gibi Küba Devrimi de, 19. yüzyılın ulusal bağımsızlık savaşçılarından, demokratik devrim önderlerinden devralınan bayrağın emperyalizme karşı “vatan savunması” temelinde yükseltilmesiyle zafere ulaştı.
Küba Devrimi, 10 Mart 1952’de yönetime el koyan Batista cuntasına karşı yükseltilen savaşın içinde gelişti. Kendisini dayandırdığı önder ise, 19. yüzyılın uzun bağımsızlık savaşının önderi Jose Marti’ydi. Öyle ki Fidel Castro, 26 Temmuz 1953’te bir grup yurtsever devrimci ile gerçekleştirdikleri Moncada Kışlası baskınının ardından tutuklanmış, mahkemede devrimin programı olarak da bilinen “Tarih Beni Haklı Çıkaracaktır” başlıklı ünlü konuşmasını yapmış ve köklerini Jose Marti’ye dayandırmıştı. Ernesto Gomez Abascal’ın ifadesiyle, “Fidel, Marti’nin bir devamıydı ve onun 1895’te hayata gözlerini erken kapaması nedeniyle yapamadıklarını, Fidel tamamlamıştı.”
30 yıllık mücadelenin sonunda İspanyol sömürgeliğinden kurtulan, ancak 1898’de ABD’nin yarı sömürgesi haline gelen Küba’da devrim gerçekliğini belirleyen unsur, vatan ve “toprak” mücadelesi olmuştur. Köylü sorununun bu konudaki merkeziliği dikkate değerdir. Bu makalenin ilerleyen kısımlarında vatan savunması ile topraksız köylülerin “toprak” savaşımı arasındaki bağlantının derecesi ve devrimci güçlerin bu bağlantıyı harekete geçirmedeki başarısı vurgulanacaktır.


Ecevit’in ardından
Dr. Vakur Kayador

Ecevit’in gazeteciliği

Türk siyasal hayatının yaklaşık yarım yüzyıldır en renkli simalarından biri olan Bülent Ecevit 5 Kasım 2006 günü yaşamını yitirdi. 28 Mayıs 1925’te İstanbul’da başlayan yaşam serüveni 81 yıl sonra Ankara’da GATA’da sona erdi. 1944’te Robert Kolej’i bitiren Ecevit, bir süre İngiliz dili ve edebiyatı, bir süre de Londra’da Sanskritçe sanat tarihi bölümlerinde öğrenim görmesine karşın yükseköğrenimini bitirmedi. 1946 yılından, CHP milletvekili olarak Parlamento’ya girdiği 1957’ye kadar aktif gazetecilik yaptı. Bir dönem Londra Türk basın ataşeliği görevini sürdürdükten sonra 1950’den itibaren Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde çalıştı. 1955 yılında Kuzey Carolina’da Winston Salem gazetesinde konuk gazeteci olarak bulundu. Politikaya atıldıktan sonra da gazeteciliğe devam etti. 1965’te Milliyet’te yazılar yazdı. 12 Eylül ara döneminde Arayış, 1988’de ise Güvercin dergilerini çıkardı. Yaşamı boyunca ustalıkla kullandığı yazı dilinde, hatta bir spiker kadar düzgün ve akıcı konuşmasında yetiştiği aile ortamı ve çevresi kadar gazeteciliğinin de etkisi olduğu söylenebilir.

Atatürkçülük ve Ecevit

Ecevit’in siyasal anlayışını, politikaya atıldığı CHP ile bütünlük içinde ele almak yararlı olacak. Onun için çok kısa bir CHP çözümlemesi yapıp Ecevit’i bununla birlikte değerlendirmek gerekiyor. 1923-1938 Atatürk dönemi bütünüyle Türkiye aydınlanma devrimlerinin gerçekleştirilmesi, cumhuriyetin temel değerlerinin yerleştirilmesi, ulus devletin inşası çabalarıyla geçmişti. Fransız Devrimi’nin Türk devrimine esin kaynağı olan değerleri; Cumhuriyetçilik, Laiklik ve Fransız sosyologu Renan’ın kuramını oluşturduğu yurt ve kültür temellerine dayalı olan Ulusalcılıktı.


II. Dünya Savaşı’nda Sovyet vatan savunması
Arda Odabaşı

Rusya’da 1917’de Ekim Devrimi ile başlayan sosyalizmin inşası sürecinin önemli bir boyutu “vatan savunması” olmuştur. Bu durum sonraki onyıllarda da belirleyici olmayı sürdürmüştür. Sovyetler Birliği uzun yıllar boyunca emperyalizmin kuşatmalarına, müdahalelerine karşı esas itibariyle savunma durumunda kalmıştır. Bu sürecin doruklarından biri II. Dünya Savaşı’dır. Ekim Devrimi ile başlayan 1917-1922 döneminde bir vatan savunması ile kurulan Sovyetler Birliği, II. Dünya Savaşı’nda da Nazizme karşı ölüm-kalım boyutunda bir vatan savunması vermiştir.
I. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan ortamın istikrarsızlığı ve bu nedenle de barışın geçici olacağı açıktı. 1939 yılının Eylül ayında başlayan II. Dünya Savaşı’nda bir yanda Nazi Almanyası, Faşist İtalya ve Japonya (Mihver devletler), diğer yanda İngiltere, Fransa, Sovyetler Birliği ve savaşa geç bir tarihte (Aralık 1941’de) katılan ABD (Müttefikler) saf tutmuştu.


Fransa, İtalya ve Yunanistan’da vatan savunması ve iktidar mücadelesi
Hasan Bögün

Lenin’in katkısı
Rus devriminin 19. yüzyıl sonundan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadarki yaklaşık 50 yıllık deneylerini ve kendi döneminde gerçekleşen özellikle Türk, Çin, İran devrimlerinin deneylerini değerlendiren Lenin, Avrupa’nın devrimin merkezi olmaktan çıktığını, devrimin merkezinin sömürge ve yarı sömürge ülkelerin bulunduğu Doğu’ya kaydığını saptadı. Örneğin, 13 Mayıs 1913 tarihli Pravda’nın 113. sayısında yayımlanan “Geri Avrupa ve ileri Asya” başlıklı yazısında, “Medeni ve ileri Avrupa’da bir hayli gelişkin makine sanayisi, zengin ve çeşitli kültürü ve kurumlarıyla tarihi bir noktaya varılmıştır; bu noktada, proletaryanın gelişmesinden ve gitgide güçlenmesinden korkan hakim burjuvazi geri, ölü ve Ortaçağ kalıntısı ne varsa hepsinin destekçisi durumundadır. … Asya’nın dört bir yanında yaman bir demokratik hareket gelişiyor, yayılıyor, güçleniyor. Orada burjuvazi, şimdilik gericiliğe karşı halktan yanadır. Yüz milyonlarca insan hayata uyanıyorlar, aydınlığa ve özgürlüğe uyanıyorlar. Dünya çapındaki bu hareketin, kolektivizme giden yolun demokrasiden geçtiğini bilen bilinçli işçilerin yüreğinde uyandırdığı sevinci düşünün! Bütün namuslu demokratlar genç Asya’ya ne büyük bir yakınlık duyuyorlar! ... Ya ‘ileri’ Avrupa? Çin’i soyuyor ve Çin’deki demokrasi düşmanlarına, özgürlük düşmanlarına yardım ediyor! … Avrupa’nın tüm hakimleri, bütün Avrupa burjuvazisi, Çin’deki bütün irtica ve Ortaçağ güçleri ile ittifak kurmuşlardır. … Fakat genç Asya, yani yüz milyonlarca Asyalı emekçi, güvenilir bir müttefike sahiptir: Bütün medeni ülkelerin proletaryası” diyordu.

Lenin, haklı savaş-haksız savaş ayrımına da işaret etti; emperyalistlerin sömürge elde etmek ya da sömürgeleri paylaşmak için çıkardığı savaşlar haksız savaş, sömürge ya da yarı sömürge ülkelerin emperyalist saldırgana karşı yürüttükleri milli savaşlar haklı savaştı. Lenin’in devrimci teoriyi dünyanın bu gerçeğine uydurmasıyla birlikte, daha önce işçi sınıfı-burjuvazi çelişmesi eksenine oturan Avrupa merkezli devrim stratejisi değişti. Buna bağlı olarak devrimin ve karşı devrimin kuvvetleri, öncü partinin örgütlenmede ve kuvvet oluşturmada izleyeceği siyasetler de değişti. Dünya düzleminde sınıf mücadelesinin en belirleyici çelişmesi, emperyalizm ile ezilen milletler arasındaki çelişme oldu. Devrim, kapitalizm öncesi ilişkilerin hâlâ ağırlıklı olarak hüküm sürdüğü emperyalizme bağımlı ülkelerde, ama emperyalist zincirin en zayıf halkasında gerçekleşecekti. Emperyalist zinciri kırmaya ve kendi milli pazarına (vatan) sahip çıkmaya yönelen bütün milli hareketler dünya devriminin temel kuvvetleri arasına girdi. Her milli devrim vatanını kurtarıp dış sömürüye karşı koruyarak emperyalizmi zayıflattığı için dünya devrimine katkıda bulunmaktaydı.
Avrupa merkezli devrim stratejisi, deyim yerindeyse sırf işçilerin taleplerini dikkate alır ve sırf işçilerin örgütlenmesine dayanırken, sömürge ve yarı sömürgelerdeki yeni devrim stratejisi, emperyalizmle milli bir hesaplaşmanın yanı sıra kapitalizm öncesi ilişkileri temizlemeyi de kapsamaktadır. Böylece, nesnel olarak, emperyalizmden ve kapitalizm öncesi ilişkilerden zarar gören bütün sınıf ve tabakalar devrimin kuvvetleri haline geldi. Aslında Ekim Devrimi de grev ve genel ayaklanmayla başlasa da, 1918’den 1920 yılı sonlarına kadar İngiliz, Fransız ve Japon emperyalistlerinin doğrudan ve Çarlık kalıntısı Beyaz Ordu üzerinden dolaylı askeri saldırılarını püskürterek başarıya ulaşmıştır. “Bolşevik Partisi, işçi ve köylüleri anavatan uğruna savaş için, yabancı istilacılara ve toprak ağası Beyaz Muhafızlara karşı savaş için harekete geçirdi.”(2)2


Yugoslav zaferinin sırrı: Vatan savunmasında birlik
Teoman Alili

Yugoslavya milli marşı “Yugoslavya seni savaş doğurdu” cümlesiyle başlar: “Jugoslavija borba te rodilo.” Bizim ülkemizin marşındaki vurguları içerir: “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” gibi yani. Dikkat edilirse dünyaya bağımsız yaşamanın mümkün olduğunu gösteren iki ülkenin marşı da halkına özgürlük için savaşmayı aşılarken zafer vaad eder. Yugoslavya, aslında Partizan devrimi sonrasında değil Birinci Dünya Savaşı sonrasında ismini almıştır. Yugoslavya kelimesinin tam Türkçe karşılığı “Birleşik Güney Slavya”dır. Yug, Güney, O Birleşik yada birleştirme bağlacı, Slavya’da Slavların yaşadığı yer anlamına gelir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Karacorceviç hanedanı Sırbistan, Slovenya ve Hırvatistan krallıklarını birleştirmiştir. Bu dönemde savaş sonrası oluşabilecek bir iç savaşın engellenmesi için Karacorceviç Hanedanı Hırvat milliyetçisi Uztaşi çetelerini imha etmiş ve bu sayede Hırvatistan’la birleşmeyi sağlamıştır. Makedonya’da ise bağımsız Makedonya’nın oluşması için kendilerine “Devrimci Makedon Çeteleri” diyen Komiti’ler Yane Sandavski ve Dame Grujev gibi isimlerin önderliğinde mücadele veriyorlardı. Komiti’ler hanedana da karşı olduğu için ilk birlik hareketine katılmadılar. Ancak Komitiler sadece Kruşevo bölgesinde bir başarı elde edebildiler ve Osmanlı’ya karşı bir savaş kazandılar. Ancak egemenlikleri sadece 11 gün sürdü. Osmanlı 11 gün içinde Kruşevo sancağını geri aldı. Bu dönemden sonra Makedonya, Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesine kadar Osmanlı toprağı olarak kaldı. Ta ki Sırp çeteleri Makedonya’ya girene kadar. Bu dönemden sonra Makedonya toprakları Sırp denetimine geçti. Yugoslavya içinde Makedonya örneği önemli. Daha sonra kurulacak federe devletin ikinci en küçük ve en fakir cumhuriyeti olan Makedonya Sırp, İtalyan ve Alman işgallerinde sürekli olarak bir devrimci birikimi barındırdı. Partizanların ilk örgütlendiği merkez oldu. Birinci Dünya Savaşı’yla, İkinci Dünya Savaşı arasında Yugoslavya’yı Hanedan yönetti.


Çin, Vietnam, Kore devrimleri ve vatan savunması
Mehmet Ulusoy

20. yüzyıl devrimlerinin, Sovyet ve Türk devrimlerinden sonraki ikinci büyük halkasını oluşturan Çin, Vietnam ve Kore devrimleri, özellikle toplumsal devrimle vatan savunması ilişkisi açısından son derece öğretici örneklerdir. Bu Uzak Doğu Asya devrimleri bize, emperyalist sömürgeciliğe, müdahale ve işgallere karşı zafere götürecek doğru srateji ve politikaların vatan savunması temelinde oluşturulabileceğini ve ancak bu temelde devrimci partinin kitleselleşerek bütün ulusu kucaklayabileceğini gösteriyor. Bu, kuşkusuz, sadece Çin, Kore ve Vietnam için geçerli değildir. Aksine Uzak Doğu Asya’ya göre bir çok nedenle dün de bugün de onlardan çok daha fazla emperyalizmin müdahale ve işgal tehdidi ile karşı karşıya kalan Ortadoğu ulusları için de, emperyalizmin tabiatından gelen sömürgeleşme tehdidini yaşayan bütün Ezilen Dünya için de geçerlidir.

Uzak Doğu Asya’daki milli demokratik devrimler, emperyalist zincirin İkinci Dünya Savaşı koşullarının yarattığı en zayıf halkasında, birbirini tetikleyerek ve besleyerek peşpeşe gerçekleşti. Bugün bu ülkeler, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti’nin merkezinde olduğu, bütün dünyanın büyük bir dikkat ve şaşkınlıkla izlediği sosyalizme doğru ilerlemenin büyük hamlelerini sürdürüyorlar. Onların bu başarılarının arkasında, hiç kuşkusuz en başta, ulusal bilinci besleyen uzun bağımsızlık savaşlarıyla dolu köklü bir tarihe ve uygarlığa sahip olmaları yatar. Emperyalizme karşı savaşın 150-200 yıllık tecrübeleri, çetin mücadelelerde bilenen ve yetkinleşen devrimci bir önderlik ve emperyalist sistemden köklü bir kopuşu sağlayan bölgesel bir güç merkezi yaratmış olmaları da diğer büyük etkenler olarak sayılabilir. Büyük bir coğrafyaya, köklü bir imparatorluk geleneğine ve uygarlık birikimine ve bunlara bağlı olarak ekonomik, siyasi ve kültürel bakımdan da tartışmasız üstünlüğe sahip olan Çin, diğer ülke devrimleri için şüphesiz tayin edici rol oynamaktadır.


Rus devrimi ve vatan savunması
Yıldırım Koç

Giriş

Paris Komünü’nden itibaren sosyalist-komünist hareketlerin iktidara geldiği hemen hemen her ülkede sömürüsüz bir dünya kurma özlem ve çabasıyla vatan savunması iç içe geçmiş, birbirini tamamlamıştır. Çarlık Rusyası’nda da benzer bir durum söz konusudur. Bolşeviklerin iktidara gelmesi ve iktidarda kalması yalnızca bir sınıf mücadelesinin değil, aynı zamanda dar milliyetçiliği aşan bir vatan savunmasının ürünüdür.

Ünlü tarihçi Eric Hobsbawm, Aşırılıklar Çağı, Kısa 20. Yüzyıl (1914-1991) isimli kitabında, Rus Devrimi’nin ayakta kalabilmesini üç önemli nedene bağlamaktadır. Birinci neden, 600 bin üyeli, merkeziyetçi, disiplinli ve güçlü bir Komünist Partisi’nin varlığıdır. Üçüncü neden, köylüye toprak verilmesidir. İkinci neden ise, “bir devlet olarak Rusya’yı bütünlük içinde tutabilecek ve tutmayı arzulayan tek hükümetin” Bolşevik yönetimi olduğunun yaygın biçimde kabulüdür. Örneğin, yeni Kızıl Ordu’nun inşasında çok büyük katkıları olan vatansever Rus subaylarının (Çarlık Ordusu subaylarının) önemli desteğinden yararlanmak başka türlü mümkün olamazdı. Hobsbawm’a göre, 1917-1921 yıllarında Rusya için varolan seçenekler, liberal-demokratik bir Rusya ile liberal olmayan bir Rusya arasında değildi. Varolan seçenek, Rusya’nın varlığının devamı ile Avusturya-Macaristan ve Osmanlı gibi eski ve yenilmiş imparatorlukların kaderi olan dağılma arasındaydı. Bolşevik Devrimi, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı’dan farklı olarak, eski Çarlık devletinin çok-milliyetli topraklarının bütünlüğünü en azından 74 yıl daha korudu(1).

Bu yazının amacı, Rus Devrimi’nde, genellikle göz ardı edilen, vatan savunması boyutunu incelemektir.