'Tek parti dönemi' düşmanlığında irtica ile yarışa giren CHP’nin, AKP’den farklı bir ekonomik çözümü yok, hatta hiçbir çözüm önerisi yok! Bütün umutlar kara çarşafta. BİR TEK İŞÇİ PARTİSİ VAR!

Kime söylüyoruz “sel yatağına ev yaptınız” diye. En başta 12 Eylül 1980 Darbesi’ni yapanlara ve 12 Eylül çocuklarına. 12 Eylül çocukları kim? Turgut Özal, Tansu Çiller, Kemal Derviş, Tayip Erdoğan… Arada Süleyman Demireller, Mesut Yılmazlar, Ecevitler, Devlet Bahçe...

Tarih:

Kime söylüyoruz “sel yatağına ev yaptınız” diye. En başta 12 Eylül 1980 Darbesi’ni yapanlara ve 12 Eylül çocuklarına. 12 Eylül çocukları kim? Turgut Özal, Tansu Çiller, Kemal Derviş, Tayip Erdoğan… Arada Süleyman Demireller, Mesut Yılmazlar, Ecevitler, Devlet Bahçeliler de v ar. Onlar da 12 Eylül ekonomisine uyanlar.
12 Eylül’ün ekonomi programı, “dünya ekonomisiyle bütünleşmek” idi. İşte “sel yatağına ev yapmak” dediğimiz budur.

YIKTIKLARI BENTLER
Türkiyemizi dünya ölçeğindeki sel felaketlerinden koruyan bütün bentler kaldırıldı:
- Paranın giriş çıkışına kontrol,
- Gümrükler,
- Hizmetin, emeğin girişi önündeki korunaklar.

Milli ekonomiyi güçlendiren kurum ve ilişkiler çökertildi:
- Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT’ler),
- Tarımın desteklenmesi,
- Sosyal güvenlik kurumları.

DIŞTAN GELEN YIKIMA AÇILMAK
Sel yatağına ev yaptıktan sonra, “efendim bu sel dışardan geldi” özürü, ne kadar özür oluyor?
Krizin nedeni, dışarıda değildir, içerdedir. Özetle “devletin küçültülmesinde”, milli piyasanın daraltılmasındadır.
“Dışa açılma” denen programın, güçlendirilen bir üretim ekonomisiyle dışa açılmak değil, dıştan gelen yıkıma açılmak olduğu artık ispatlanmıştır.

NERDE O “TEK PARTİ DÖNEMİ”
“Dışa açılmak” Çin’in yaptığı gibi olur. Güçlü bir üretim yapısı, sağlam milli ekonomi, güçlü devlet ve disiplinli bir toplum... Bu çizgi dünya piyasasındaki yarışta başarının biricik şartıdır. Güçlü devlet, örgütlü halka dayanır ve toplumun olanca enerjisini seferber eder.
Türkiye, bugün kargışlanan “Tek Parti Dönemi”ndeki halkçı-devletçi-planlı milli ekonomi çizgisini sürdürseydi, kriz karşısında en sağlam ekonomilerden birini kurmuş olacaktı.

LEĞENLE SU BOŞALTMA
Kriz reçetelerine bakıyoruz, hepsi “dünya ekonomisiyle bütünleşme” programının içinde. İstanbul’da her yoğun yağıştan sonra evlerini su basan zavallı yurttaşlar gibi, çizmeleri giyip leğenle su boşaltma önerileri yapılıyor. Hepsi AKP ekonomisini “Allah’ın emri” sayan çaresizlikler.
“Tek parti dönemi” düşmanlığında irtica ile yarışa giren CHP’nin, AKP’den farklı bir ekonomik çözümü yok, hatta hiçbir çözüm önerisi yok! Bütün umutlar kara çarşafta.
Bir tek İşçi Partisi var!

KRİZİN SUNDUĞU FIRSAT
Bu kriz, halkçı-devletçi-planlı milli ekonomiyi kurmak için gerçekten fırsat.
Çözümün yönlendiricileri şunlardır:
- Üretim yapısını güçlendirmek, ülkenin işgücü birikimini üretim ve hizmet süreçlerine sokmak.
- Halkın alım gücünü büyütmek, milli piyasayı canlandırmak.

Somut olarak yapılacaklar da bellidir:
- Avrupa Gümrük Birliği’nden çıkmak için çok güzel fırsat doğmuştur.
- İç borçlar ertelenmelidir.
- Tarım üretiminde yeniden kendimize yeterli hale gelmek ve besin güvenliğini sağlamak için tarımsal kalkınma programı uygulanmalıdır.
- KİT’ler iyileştirilmeli, sanayi ara mallarında dışalım oranını düşürmek için KOBİ’ler canlandırılmalıdır.
- Dışa kan kaybını durdurmak için, paranın giriş çıkışı denetim altına alınmalı ve İMKB yeniden yapılandırılmalıdır.
- Yer altı ekonomisine son verilmeli, hortumcunun malına elkonmalı, yabancı ülkelere kaçırılmış kaynakların ülkeye getirilmesi için köktenci uygulamalar devreye sokulmalıdır.
- Komşularımız İran, Irak, Rusya, Azerbaycan ve Suriye ile her alanda ekonomik işbirliğine gidilmeli, öncelikle Türkiye’nin enerji güvenliği sağlanmalı, bölgesel ekonomik birlikler kurulmalı, dış satım olanakları komşulara ağırlık vererek genişletilmelidir.
- IMF’yi bırakıp, Çin’e ve Rusya’ya bakmalıyız. Çin’in 2 Trilyon Dolarlık, Rusya’nın 500 Milyar Dolarlık döviz yedeğinden Türkiye’deki yatırım atağı için en geniş yararlanma olanakları değerlendirilmelidir. ABD ve Avrupa, Asya’nın bu döviz stokundan medet umarken, Türkiye’nin Batı’ya el açması bir garip tecellidir.
- Bütün bu uygulamaları hayata geçirirken, maliyetlerin ve fiyatların yükselmesinden korkmamalı, üretimin güçlendirilmesi ve istihdamın olabildiğince genişletilmesi esas alınmalıdır. Artan fiyatların geniş kitlelerin alış gücünü zayıflatmaması için halkı gözeten maaş, ücret, taban fiyatı, düşük vergi siyasetlerine yol verilmelidir.
- Halk için, üretim için, verimlilik için, gelir dağılımında adalet için, bölgeler arası denge için; planlı kamu ekonomisine öncelik verilmeli, üreten özel girişimin önü açılmalıdır.

ÇARELERİN BİTTİĞİ YERDEKİ ÇARE
Bütün bunlar, devrimle olur diyeceksiniz.
Doğru devrimle olur, Atatürk’ün Anadolu İhtilali gibi bir halk devrimiyle, milli demokratik devrimle olur!
- Peki, o tanımlanan devrimin gerçekleşme şansı var mıdır?
- Artık devrimin engellenmesi şansı yoktur. Devrim, Türkiye için bir varolma sorunu haline gelmiştir. O nedenle kaçınılmazdır. Tıpkı 1920’deki gibi.
Türkiye, 1920’den bu yana ilk kez, yaşamak için devrim yapma zorunluluğuyla yüz yüze gelmiştir.
Sistem içindeki çarelerin bittiği eşiğe hızla yaklaşıyoruz.
Devrimci olmayan bütün ekonomik öneriler, halkı aldatan gevezeliklerdir. Sanayici ve tüccar halka dahildir.

KEMALİST DEVRİM’E SALDIRININ 60 YILLIK FORMÜLÜ
Deniz Baykal, “tek parti dönemi”ne karşı saldırıya geçerken, aslında sistemin devrim korkusunu ilan etmektedir. Sistem, yedek kuvvetlerini cepheye sürmektedir.
Türkiye, bir ekonomik yıkımla yüz yüze gelmiştir. Ya iflasın üzerine kara çarşaf örteceksin ya da devrim yapacaksın!
CHP liderinin ansızın gericiliğin cephaneliğinden çıkarttığı “tek parti dönemi”ne yönelik atışları, iflas eden Neoliberalizm mevzilerindendir.
Hedef alınan, tek parti değil, Devrimci Cumhuriyettir.

DEVRİMCİ OTORİTE VE DİSİPLİN İHTİYACI
Türkiye’nin bu “demokrasi maskesi” altında dıştan güdümlü, laçka yönetimle ve başı bozuk toplumla varabileceği yer, çözülme ve parçalanmadır.
Türkiye, bugün “Tek parti dönemi” diye aşağılanan devrimci otorite ve disipline muhtaçtır. Halk yönetimi anlamında gerçek demokrasi, ancak devrimci öncüyle kurulur. Tarihte başıbozukların gerçekleştirdiği bir demokrasi örneği yoktur.
Güçlü milli devlet, örgütlü halk formülü, bugün her zamandan daha geçerlidir.
Dünyaya bakalım, güdümlü ve başıbozuk ekonomiler iflas ederken, devrimci-halkçı yönetimler mucizeler yaratıyor. Bunu Sosyal Demokrasinin piri Helmut Schmidt itiraf ediyor. “Die Maechte der Zukunft” (Geleceğin Devletleri) adlı kitabında, Batı’nın sözde demokrasi ihraç ettiği Türkiye gibi güdümlü ve laçka toplumları felaketin beklediğini, ancak Çin ve Vietnam gibi halka dayanan güçlü otoriteye sahip rejimlerin ekonomik mucizelerine yenilerini katacaklarını saptıyor.
Halkçı-devletçi ekonomilerin bütün dünyada biricik çözüm olduğu koşullarda, CHP liderinin Kemalist Devrim’e 60 yıllık gerici formülle saldırıya geçmesi, hazin bir manzaradır.

TÜRKİYE KEMALİST DEVRİM’E MECBUR
Türkiye, Kemalist Devrim’e açıkça tavır alan bir Baykal’a mecbur değildir.
Ama Türkiye, Kemalist Devrim’i tamamlamaya mecburdur.