Ertuğrul Özkök 14 Eylül Çarşamba günü, Hürriyet gazetesindeki köşesinde Tayyip Erdoğan’a “Ne olur, beni de uçağına aldığın gazeteciler arasına kat” dilekçesini yazdı. Özetle şöyle diyor Ertuğrul Özkök:
“Uçaktaki gazeteci arkadaşlardan bir ricam var. Başbakan’a ; ‘Sizi Nasır’a benzetiyorlar. Bundan memnun musunuz? Diye sorar mısınız?’
Sonra da Özkök kendi görüşünü açıklıyor: “Böyle bir benzetme Tayyip Erdoğan’a hakarettir. Google’a girin; Nasır ile ilgili 470.000 sayfa, Tayyip Erdoğan ile ilgili 18.300.000 sayfa açılıyor. Üstelik Nasır Askeri Okul mezunu. Hür Subaylar Örgütü’nün yaptığı bir darbe ile iktidara gelmiş. Türkiye’de olsaydı Ergenekon’dan içeri atılırdı. Daha sonra Tayyip Erdoğan’ın şimdiden desteklediği Müslüman Kardeşleri baskı altına alarak iktidarını sürdürmüş. 1967’de 6 gün savaşında İsrail karşısında ağır bir hezimete uğramış. Tito ve Makarios ile başlattığı Bağlantısızlar Hareketi’nin yerinde ise bugün yeller esiyor.
Evet aynen böyle yazmış Ertuğrul Özkök. Tayyip Erdoğan’ı gerçekten de Nasır ile kıyaslamaya kalkmak en hafif deyimiyle “abesle iştigaldir.” Böylesine bir kıyaslama gayreti ve buradan Tayyip Erdoğan lehine bir sonuç çıkarma; sadece ve sadece bu işe girişen kişinin içinde bulunduğu ruhsal sefaleti ortaya koyar.
CEMAL ABDULNASIR
Nasır ve arkadaşları 1952 yılında iktidara geldiklerinde Mısır sözde bağımsız, gerçekte sömürge koşulları içinde İngiltere’ye bağımlı durumdaydı. Nasır ve Arkadaşları bu duruma son verdiler. Mısır bağımsız bir ülke oldu.
Nasır 1956 yılında Süveyş Kanalını millileştirdi. Mısır’ın bütün kaynakları adım adım Mısır’ın oldu.
Süveyş Kanalının millileştirilmesi üzerine başta İngiltere olmak üzere emperyalist ülkeler bloğunun, Mısır’a müdahalesi ise başta Nasır önderliğinde Mısır halkının verdiği mücadele ile boşa çıkarıldı. Bu mücadelenin başarısı Nasır’ı bütün Arap Dünyası’nın kahramanı yaptı. Ve aynı zamanda bütün ezilen milletler nezdinde ona büyük saygınlık kazandırdı.
Özetle Nasır, Atatürk’ün Türkiye’de uyguladığı programı uygulamaya çalıştı. 1950’lerin dünyasında emperyalizme karşı dünya çapında oluşan Cephe’nin çok önemli bir üyesi oldu.
Bağlantısızlar Hareketi’nin lideri Nasır’ın yanı sıra Tito, Nehru ve Castro idi. Birleşmiş Milletlerdeki bu hareket, o günün dünyasında emperyalist sömürü ve tahakkümü sınırlayan çok önemli girişim olarak tarihteki yerini aldı.
6 Gün Savaşında Mısır ağır bir yenilgi yaşadı. Doğru, yenilginin hemen ardından Nasır, yenilgideki sorumluluğunu üstlenerek istifa etti. Bütün Mısır’ın günler süren destek gösterilerinin ardından istifasını geri aldı.
6 Gün Savaşından Nasır önderliğinde gerekli dersleri çıkaran Mısır, 1973 savaşında ise İsrail’i ciddi bir yenilgiye uğrattı.
Ve Nasır’ın ölümünden bugüne 40 yıl geçti. Bütün Arap dünyası hala onu saygıyla anıyor.
Bırakın Arap dünyasını; bütün dünya, bütün ezilen milletler nezdinde Cemal Abdülnasır adı saygı ile anılmaktadır.
Gelelim Tayyip Erdoğan’a:
TAYYİP ERDOĞAN
Daha 1996 yılında Belediye Başkanı iken, Amerikan Derin Devleti’nin önemli “düşünce kuruluşu” Rand Corporation raporlarında, Türkiye’nin gelecekteki Başbakanı olacağı yazıldı.
Belediye Başkanı olmadan önce ücretli işçi olduğunu kendisi söylüyor. Daha sonra milyar dolarlar ile ifade edilen servetinin kaynağı olarak oğlunun düğününde takılan takıları gösterdi.
Tam 35 yerde Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesinde Eşbaşkan olduğunu söyledi. Ama Anayasa Mahkemesine verdiği savunmada inkâr yoluna gitti. Kapatma davası soruşturulduktan sonra yeniden “Eşbaşkan” olduğunu söylemeye başladı.
Cumhuriyet’in 80 yıl boyunca yarattığı bütün zenginlikleri yerli ve özellikle yabancı tekellere peşkeş çekti.
Amerika Irak’ı işgal edip 1.5 milyon Müslüman’ı katlederken “Kahraman Amerikalı kadın ve erkek askerlerin sağsalim ülkelerine dönmeleri için dua ediyorum” dedi.
Libya’yı bombalayan Haçlı emperyalizminin saflarında yer alarak bu ülkede en az 40 bin Müslüman Arap’ın öldürülmesinden sorumlu oldu.
Amerika ile işbirliği yaparak; dostumuz, komşumuz ve kardeşimiz Suriye halkını arkadan hançerledi.
Ve Tayyip Erdoğan; Türkiye’nin bütünlüğünü, Türk milletinin varlığını ve güvenliğini hedef alan ve bir yabancı devlet operasyonu olan Ergenekon tertibinin sahnelenmesinde rol üstlenmiştir. Tarihte eşine az rastlanır bir faşist uygulamayla yurtseverlerin ve TSK mensuplarının tasfiye edilmesi ve yıllarca hapiste tutulmasının da sorumlusu durumundadır.
Ve Tayyip Erdoğan’ın dokuz yıllık yönetiminin ardından Türkiye, bölünme noktasına gelmiştir.
Bu liste sayfalarca uzatılabilir.
TARİHİN İÇİNDEN BAKMAK
Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Arap halkları başta olmak üzere bütün İnsanlık, Cemal Abdulnasır’ı bundan yüzlerce yıl sonra da saygıyla anmaya devam edecektir.
Ama yukarıda, yaptıklarını küçük bir dökümünü verdiğimiz Tayyip Erdoğan ise, Türk milletinin bilincinde ve vicdanında mahkum olmanın dışında bir gelecek beklememektedir.
Ertuğrul Özkök andığımız yazısında “ Tayyip Erdoğan’ı ille de birine benzetmek istiyorsak, Türk tarihine baksın” diye bitiriyor.
“Kudretli”nin önünde eğilmeyi meslek haline getirmiş zavallıları açısından; aşağılara yuvarlanmanın bir “son noktası”nın olmadığı evrensel bir gerçektir.