TARİHİ BELGE BUGÜNE IŞIK TUTUYOR Cumhurbaşkanına mektup (6 Kasım 2002)“CUMHURİYET YIKICILARINA HÜKÜMET GÖREVİ VEREMEZSİNİZ”

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen ertesinde 6 Kasım 2002 günü Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup göndermişti. Bugüne ışık tutan tarihi mektubu dikkatinize sunuyoruz.
TAYYİP ERDOĞAN İLE ÇANKAYA'DA RESMİ GÖRÜŞ...

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen ertesinde 6 Kasım 2002 günü Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e bir mektup göndermişti. Bugüne ışık tutan tarihi mektubu dikkatinize sunuyoruz.
TAYYİP ERDOĞAN İLE ÇANKAYA'DA RESMİ GÖRÜŞME YAPILAMAZ
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Eğer devlet varsa ve eğer hukuk varsa, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı, milletvekili sıfatı olmayan, milletvekili seçilme hakkı bile olmayan, kanunlara göre parti üyesi ve parti genel başkanı olma hakkı bulunmayan bir kimseyle Çankaya’da resmî görüşme yapamaz. Böyle yasal bir sıfat ve yetkisi olmayan bir kimseyle hükümet sorununu görüşmek, kurulması tasarlanan hükümeti daha en başından yasadışı konuma düşürür. Üstelik bu görüşme, Anayasa Mahkemesi’nin Tayyip Erdoğan hakkında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tedbir talebini karara bağlamasının öncesinde yapılmaktadır. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi kararını etkileyen bir uygulama içine girmiş olmaktadır. Dahası, AKP, eğer Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlığı konusundaki ihtara uygun davranmazsa, kapatılacaktır. Cumhurbaşkanlığı makamı, Tayyip Erdoğan’ı parti başkanı olarak kabul etmekle AKP’yi kanunsuz davranmaya teşvik etmekte ve Anayasa Mahkemesi’ne dayatmada bulunan bir konuma düşmektedir.
Cumhurbaşkanımız, hiçbir yasal yetki ve sıfatı olmayan bir kimseyi, hükümet sorunuyla ilgili olarak huzuruna kabul edecek olursa, milli devletin dayandığı hukuki zemine ağır bir darbe indirilmiş olur.

MECLİS TARİKATLARIN İŞGAL TEHDİDİ ALTINDA
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Şu an Meclis, ABD destekli Cumhuriyet yıkıcısı tarikatların işgal tehdidi altındadır. Dahası Meclis, hortumculuk suçundan kurtulmanın sığınağı haline getirilmiştir.
Nakşibendi, Hizbullah, Fethullahçı, Nurcu, İskenderpaşa Dergâhı, Süleymancı gibi yasadışı adlarla anılan ve Cumhuriyet yıkıcılığı saptanmış, Batı güdümlü tarikatlar ile mafyalaşmış bir hortumcu grubunun iktidar koalisyonu, ABD güdümlü bir Süpernato operasyonuyla göz göre göre ülkemize dayatılmıştır. Yabancı iradesi, milli iradeyi bastırmıştır.

İçişleri Bakanlığı’nda daha 1970’li yıllarda oluşturulan “İslamcı cunta” diye anılan ABD ve İsrail bağlantılı Süpernato ekibi, yeni kurulacak hükümetin merkezine oturma hazırlığı içindedir. Buna demokrasi denmez, Gladyo rejimi denir.
Bu Süpernato-Mafya-Tarikat kadroları, aynı zamanda Türkiye devletinin bağımsızlık ve egemenliğine karşı, “Dinlerarası Diyalog” ve “Tevrat İttifakı” gibi örtüler kullanarak, Fener Patrikhanesi, Vatikan ve Hahambaşılık gibi evrensel dinsel kuruluşlarla ve casus istasyonu görevi yapan Hıristiyan Misyoner faaliyetiyle işbirliği halindedir.

Bütün bunlar, devletin güvenlik örgütlerinin arşivlerinde yer alan ve Cumhuriyet yargısı kararlarıyla saptanmış gerçeklerdir.

Kurulmakta olan Süpernato-Mafya-Tarikat koalisyonu, “Dünya Sermayesiyle Bütünleşme Programı” uygulayacağını bir kez daha açıklayarak, milli devletin ekonomik temelini oluşturan milli tarımı, milli sanayiyi, milli bankacılığı ve çarşılarımızı yıkmak için son darbeleri de indirme kararını ilan etmiş bulunmaktadır.

DEVLET DAĞILMA,
MİLLET PARÇALANMA SÜRECİNE İTİLMİŞTİR
Sayın Cumhurbaşkanımız, toplam olarak baktığımız zaman:
1999 yılı Aralık ayından beri zaten Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa Kapısı’nda bir çözülme sürecinin içine itilmiştir. Bu süreç, doğrudan doğruya ABD ve Süpernato güdümü altında yapılan son 3 Kasım seçimiyle bir dağılma aşamasına ulaşmaktadır.
Millî devlet, felce uğratılmıştır, kendini savunamaz hale düşürülmüştür. ABD dayatmaları karşısında, Millî Egemenlik ortadan kaldırılıyor, Millî Hukuk uygulanamıyor. Emperyalist hukuk, Cumhuriyet hukukunu tasfiye etmektedir.
AKP Genel Başkanı milletvekili seçilme hakkına sahip değildir, genel başkan olma hakkına da sahip değildir, fakat ismi oy pusulasına yazılıyor, meydanlarda ve her yerde AKP’yi temsil ediyor.

AKP hakkında, Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açılıyor; ancak ABD aynı AKP’yi bir Süpernato operasyonuyla Türkiye’nin tepesine oturtma girişiminde bulunuyor. Bu arada Anayasa Mahkemesi’nin kararına da ipotek konuyor.

Cumhuriyet Hukuku var mı yok mu?

Tayyip Erdoğan yasadışı mı, yoksa hükümet kurucusu mu?

AKP yasal mı, yoksa kapatılacak mı?

Türkiye Cumhuriyeti hukukuna göre kapatılması gereken bir parti, ABD marifetiyle hükümet katına atanıyor

Burası Türkiye mi, yoksa ABD mi?

Bu ülkede kimin otoritesi, kimin hukuku geçerli?

Cumhuriyeti koruyacak, Milli Devleti savunacak bir devlet organı var mı, yok mu?

Başbakan Ecevit, erken seçim sürecinin başında, Devletin Güvenlik kayıtlarına dayanarak, AKP’nin bir tehdit olduğunu vurgulayarak belirtmişti. Şimdi o tehdidi, ABD Türkiye’nin tepesine dikmektedir.

Görüldüğü gibi, Türkiye tam bir hukuk kaosu, devlet kaosu içindedir. Milli Devlet, bir başka devletin kapısına bağlanır ve orada başka devletlerin iradesine tabi hale getirilirse, ne Milli Hukuk kalır, ne de Milli Devlet kalır, ne güvenlik kalır, ne bağımsızlık kalır, koskoca bir millet, bir Mafya-Tarikat grubunun pençesine düşmek gibi bir zilletle karşılaşır.

Her yurtsever, her sorumlu yurttaş görmektedir ki,
Cumhuriyet, bir yıkım ve hatta dağılma tehdidiyle karşı karşıyadır.
Millet, Avrupa Kapısı’nda ırklara, mezheplere, cemaatlere, tarikatlara, şeyhliklere bölünmekte, parçalanmaktadır.

STRATEJİLERİ BELLİDİR VE SİNSİDİR
Bu koşullarda, ABD’nin strateji ve planları içinde rol üstlenen Süpernato-Mafya-Tarikat Partisi’nin stratejisi bellidir ve sinsidir.

Türkiye ekonomisini çökertme operasyonları için elverişli bir zemin yaratma görevlerini hemen ilan etmişlerdir.

Yıkılan ekonominin enkazı altında kalan zavallı halk yığınlarını daha geniş yığınlar halinde tarikat ağı içine çekeceklerdir. Şeyhlere bağladıkları müritleri sürekli Türk Ordusu’na düşmanlıkla eğittikleri, günümüz Türkiye’sinin en vahim olgularından biridir.

Devlet kadrolarına sinsice yuvalanma konusundaki sabıkaları bilinmektedir. Hükümet onlara teslim edilecek olursa, devlet kurumlarını işgal harekâtını tamamlayacaklardır.
Bunların Çeçenistan’daki, Balkanlar’daki, Orta Asya’daki ve Ortadoğu ülkelerindeki CIA güdümlü terör örgütleriyle ilişkileri ve yıkıcı faaliyetleri de bilinmektedir.

Üstlendikleri görevlerden biri de, Türkiye’nin komşularıyla, Irak’la, İran’la, diğer Arap ülkeleriyle, Türk Cumhuriyetleriyle, Rusya’yla ve Çin Halk Cumhuriyeti’yle ilişkilerini bozmaktır. Böylece dışta yalnızlaştırılan ve içte tarikat ağıyla kuşatılan Türkiye’nin direnme yeteneği zayıflatılmış olacaktır.

Kıbrıs’tan ülkemize silah gösteren ve Kuzey Irak’ta bir Kukla Devlet kurmuş bulunan emperyalist devletlerin, Süpernato-Mafya-Tarikat koalisyonuna, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hükümet ve tarikat mevzilerinden kuşatma görevi verdikleri bütün dünyaca bilinmektedir. Nitekim AKP yöneticileri, daha iktidar koltuklarına oturmadan Kuzey Irak ve Kıbrıs’ta ülkemize yönelen tehdidin yanında yer aldıklarını açıklamaya başlamışlardır. Cumhuriyetimize sonuç alıcı kesin darbeyi indirmek için izlenen stratejinin son adımında, silahlı dış tehditle işbirliği bulunmaktadır.

EN BÜYÜK GAFLET
28 Şubat 1997 sürecinde, bu stratejiyi bozmak için, bazı uygulamalara geçilmiş, ancak hortumcu takımının ve tarikatların iktidar koalisyonları içindeki karanlık kuvvetleri, bu uygulamaların önünü kesmiştir. 28 Şubat, Atatürk’ün Milli Hükümet çözümü yerine, Cumhuriyet yıkıcılarını gütme formülünü benimsediği için, kalıcı bir başarı elde edememiş, ülke yine aynı körçıkmaza saplanmıştır.
Şimdi hazırlanmakta olan Süpernato-Mafya-Tarikat koalisyonunun önünde ihanetten başka bir seçenek bulunmuyor. Bunların Türkiye’nin bağımsızlığı ve Cumhuriyet Devrimi’yle uyumlu bir çizgiye girebileceğini hâyâl etmek, bugün gafletlerin en büyüğüdür.

İrticaya, Milli Devletimizi dış tehdit karşısında savunmasız bırakmak, Cumhuriyetimizi içerden yıkmak gibi roller verilmiştir. 150 yıllık yakın tarihimiz, Kurtuluş Savaşı yıllarımız ve özellikle 1945 sonrasındaki Küçük Amerika sürecinde, döne döne karşılaştığımız olay budur. Unutmayalım ki, Kurtuluş Savaşımız, yalnız bir dış savaş değil, aynı zamanda iç savaştır. Büyük Devrimci Atatürk’ün önderliğindeki Milli Hükümetimiz, bağımsızlık için, İngiliz ve Fransız emperyalizminin üzerimize sürdüğü irticayı ezme göreviyle de karşılaşmıştır. Milli Devlete ve Cumhuriyete ihanet, irticanın emperyalizmle işbirliğine yönelen Ortaçağlı karakterinde, Atatürk’e karşı iflah olmaz kininde, özetle toplumsal ve siyasal doğasında vardır.
Tarihi unutanlar, yeniden öğrenmek zorunda kalırlar.

CUMHURİYET DEVRİMİ KANUNLARINI
CUMHURİYET YIKICILARI MI UYGULAYACAK

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Bu gidişe kesinlikle kayıtsız kalınamaz.
Kurulması için yetki vereceğiniz hükümetin görevi, kanunları uygulamaktır.
Peki Cumhuriyet Devrimi Kanunları’nı uygulama görevi, Cumhuriyeti yıkma eylemi içinde olanlara mı bırakılacaktır.
Tevhidi Tedrisat Kanunu, Cumhuriyet eğitimini parçalayanlara mı terkedilecektir?
Tekke ve Zaviyeleri Kaldıran Kanunu uygulamak, tekke ve zaviyelere mi bırakılacaktır?
Milli Devlet, milli devlet yıkıcılarının eline mi terkedilecektir?
Türkiye’nin güvenliği, ABD ve İsrail ile işbirliği yaparak Türk Ordusu’nu arkadan vurma tertipleri içine girenlere mi teslim edilecektir?

CUMHURİYET YIKICILARINI GÜTMEKLE
CUMHURİYET KURTARILAMAZ
Bu Cumhuriyet yıkıcılarını, MGK gibi kurumlarla denetim altına almak, içlerine yerleştirilen bir takım unsurlarla yönlendirmek gibi aldatıcı fikirler, Cumhuriyeti kurtaramaz. CIA patentli gütme kafası, Cumhuriyet kurumlarını bugünkü hale getirmiştir. Bugüne kadar milleti seferber edecek bir Milli Hükümet çözümünü değil, Cumhuriyet yıkıcılarını gütmeyi bir tedbir zannedenler, ülkemizi büyük tehlikelerin kucağına atmış bulunuyorlar. Süpernato üzerinden MİT yönetimine yerleştirilen anlayış, Türkiye’yi çöküş tehdidiyle karşı karşıya bırakmıştır. Oysa Cumhuriyet’in Atatürk’ten kalan hükümet etme yöntemi, Cumhuriyet yıkıcılarını gütmek değil, milleti seferber ederek Milli Hükümet kurmak ve Cumhuriyet yıkıcılarını da ezmektir.

CUMHURİYET YIKILINCA MİLLET KALMAZ

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Sizin de takdir edeceğiniz üzere, Cumhuriyet, ancak Cumhuriyet bilincine sahip bir milletle yaşar.
Millet, Cumhuriyet yıkıcılarının eline teslim edilince, bir süre sonra millet olmaktan çıkar. Önümüze konan süreç budur.
Türkiye halkı, Büyük Devrimci Atatürk’ün belirttiği gibi, Cumhuriyeti kurma eylemiyle, yani devrimle millet haline gelmiştir. O Cumhuriyeti kurma eylemini, o devrimin kazanımlarını ortadan kaldırmalarına izin verdiğiniz zaman, artık millet diye bir şey kalmaz. O zaman bu topraklarda yaşayan kalabalıkların adı, tarikatlar, cemaatler olur, mezhepler ve ırklar olur. Ve olmaktadır!

Cumhuriyet bilincini, Milli devlet bilincini yok edenler, aslında milletimizi yok ediyor.
Onlara hükümet yetkisi verildiği zaman, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Kültür Bakanlığı’na ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na kadar devletin eğitim, kültür, basın-yayın ve din kurumları, tarikatların eline teslim edilmiş olacaktır. Yine milletin malî kaynakları, Cumhuriyet düşmanı hortumcuların eline bir kez daha terkedilmiş olacaktır. Milletimiz ve özellikle gençliğimiz, bir Mafya-Tarikat koalisyonu tarafından eğitilecek; gençlerimizin körpe beyinleri vatanın ipini satmaya hazır bir holding ideolojisiyle işgal edilecek ve tarikat ağlarıyla örülecektir.

CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA
YİNE BİR NAKŞİBENDİ MÜRİDİ OTURTULUR
Millet, her alanda ve her türden karanlık örgütlenmeyle emperyalist düşmanların denetimine ve tarikat ağına teslim edildikten sonra, bu ülkeyi ne Türk Silahlı Kuvvetleri kurtarabilir, ne Milli Güvenlik Kurulu kurtarabilir, ne de Siz Sayın Cumhurbaşkanımız kurtarabilirsiniz. Görevinizin bitmesiyle birlikte Çankaya’da sizim makamınızı işgal edecek kimsenin, bir Cumhurbaşkanı değil, fakat yine bir Nakşibendi veya Nurcu müridi olacağı şimdiden bellidir.

Nakşibendi müritleri, hükümet yetkisi alırsa ve yarın Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak olursa, o rejimin adı, demokrasi değil, Ortaçağ emirliğidir. Emirlik, devlet değildir. Demokrasi, Süpernato görevlilerini, tarikatları, hortumcuları Meclise doldurarak kurulmaz. Demokrasi, Batı ülkelerinin devrim süreçlerinde Ortaçağ kuvvetlerinin ezilmesi ve tasfiyesiyle kurulmuştur. Bizde ise demokrasi, ancak ve ancak yabancı tahakkümüne ve Ortaçağ ilişkilerine son vererek kurulabilir.

MİLLETİN AZİM VE KARARI
Bu nedenlerle hükümeti ve dolayısıyla milleti, Demokrasi düşmanlarına ve Cumhuriyet yıkıcılarına teslim etmemek, bugün en temel meselemizdir. Çünkü milleti bu derin krizden kurtaracak olan, yine milletin kendi azim ve kararı olacaktır. O karar ve azim, Süpernato-mafya-tarikat rejiminin tahakkümüne bırakıldıktan bir süre sonra, milletin kurtarıcısı da kalmayacaktır; Cumhuriyetin kurtarıcısı da kalmayacaktır.

Eğer milletimizin Atatürk önderliğinde kurduğu Cumhuriyetin son kalelerini de koruyacaksak, eğer Milli Devletimizi Avrupa Kapısı’nda dağılmaktan ve milletimizi parçalanmaktan kurtaracaksak, işte bu görev için milletimizi seferber etmek sorumululuğu, en başta Siz Sayın Cumhurbaşkanımızın, bütün Cumhuriyet kurumlarının ve milletimizin önünde duruyor.

Biz, İşçi Partisi olarak, bu sorumluluğu paylaşma kararıyla siz Cumhuriyet’in en yüksek makamına başvuruyoruz.

Büyük Devrimci önder Atatürk’ün belirttiği gibi, “Devrimin kanunu bütün kanunların üzerindedir.”

Cumhuriyet Hukuku, Süpernato-Mafya-Tarikat iktidarının kurulmasına izin vermez.

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Cumhuriyet yıkıcılarına hükümet kurma yetkisi veremezsiniz.

Adolf Hitler, Almanya’da 1932 yılı Kasımında yapılan seçimde yüzde 33 oy aldı. Cumhurbaşkanı Hindenburg, 30 Ocak 1933’te hükümet kurma yetkisini Adolf Hitler’e verdi. Sonrası biliniyor. Alman tarihçileri, Hitler’den çok Cumhurbaşkanı Hindenburg’un sorumluluğunu tartışmışlardır.

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Süpernato güdümünde yapılan seçim, seçim değildir. ABD iradesi, milli iradeyi bastırmıştır. Süpernato, paranın gücü, hortumcu medya, seçmen iradesini gütmek için uydurulan anketler, parti satın alınması ve kanunsuz olarak seçime sokulması, seçmenin çeşitli devlet kuvvetleri tarafından AKP ve CHP’ye yönlendirilmesi, hileli oy kullanılması konusunda topladığımız kanıtları birkaç gün içinde bir dosya halinde sunacağız. Bütün milletin gözü önünde cereyan eden Süpernato güdümlü seçimin iptali konusunu araştırmak üzere görevli devlet kuruluşlarını harekete geçirmenizi emirlerinize arzederim.

Saygılarımla.

Doğu Perinçek
İşçi Partisi Genel Başkanı