KURUCU MECLİS TOPLANIYOR
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne gireli birkaç ay olmuş, 1961 yılı başları. Kurucu Meclis 6 Ocak 1961 günü ilk toplantısını yapıyor. O günlerde olmalı. Kurucu Meclis dışında iki anayasa tasarısı hazırlığı daha var. Biri, Ord. Prof. Sıddık Sami Onar başkanlığında "İstanbul İlim Heyeti" diye anılanlarca yürütülen. Diğeri de, Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta başkanlığında Siyasal Bilgiler Fakültesi İdarî İlimler Enstitüsü'nün çalışmaları. Yeni öğrenciyim ve olağanüstü meraklıyım. Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta'nın anayasa tartışmaları, kamuoyu önünde SBF Profesörler Kurulu toplantı salonunda yapılıyor. Komisyon üyelerinin gelmediği veya geç geldiği toplantılar olabilir. Ben, hepsinde ve bütün heyecanımla tam zamanlı olarak hazırım. 27 Mayıs Devrimi'nin önderlerinden İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Suphi Karaman'ı da görürdüm o toplantılarda. Suphi ağabeyle o günleri andığımız zaman, "Devrim liderlerindendim ama bazı toplantıları ayakta izledim" demişti. 27 Mayıs, öyle bir devrimdi.
EĞER DEVRİMİN ANAYASASINI BIRAKIRSAK
Prof. Dr. Alpaslan Işıklı arkadaşıma söz vermiştim, SBF Anayasa Komisyonu tecrübesini yazacağım. Şimdi zamanı geldi.
Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta'nın görüşü şuydu: '1924 Anayasası'nı temel alalım. Devrimin anayasasıdır. Anayasa, devlet geleneğidir; ikide bir değiştirilmez. Eğer 1924 Anayasasını bırakırsak, biri de gelir, bizim yaptığımız Anayasayı değiştirir. Oysa Atatürk'ün yaptığı Anayasaya dokunmak kolay değildir. Arkamızda kalan tecrübeleri değerlendirelim ve 1924 Anayasasını iskelet alarak, günümüz gereklerine cevap veren bir anayasa yapalım.'
Biz çocuğuz, yenilik bizi yaman okşuyor. Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta'nın görüşü bize eski geliyor. İlle de yenisi olmalı! Oysa Atatürk'ü kaybedeli daha 22 yıl olmuş. Düşününüz, 12 Eylül'den bu yana 27 yıl geçti. Atatürk o zaman bize ne kadar yakınmış.
BİRİ GELDİ VE TEKMEYİ VURDU VE VURUYOR
Türkiye, o zaman Balta hocamızı dinlemedi, Kurucu Meclis 1961 Anayasası'nı yaptı. Referanduma sunuldu, halk onayladı. Çok sevinçliydik. Doğru, 1961 Anayasası, iyi bir anayasa idi. Ancak 1980'lerden, 1990'lardan sonra Tahsin Bekir Balta Hoca'ma bir başka hayranlık, bir başka saygı ve özlem duymaya başladım. Ne kadar haklıymış. Evet biri geldi, önce 1971 Darbesi sonrasında 1961 Anayasasını kesti biçti. Türkiye'ye bol gelmişti, öyle dediler. Ancak 12 Eylül 1980 darbecileri, o kesilmiş biçilmiş haline de katlanamadılar; bir tekme vurdular, artık 27 Mayıs Anayasası yoktu. Hocam, olacakları 19 yıl öncesinden görmüştü. Ve şimdi başımıza 12 Eylül'ün de beteri, "Sivil Anayasa" çıktı. Karşıdevrim hançerini derinlere derinlere yürütüyor.
ATATÜRK'ÜN ANAYASASI:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVRİMCİDİR
Daha önemlisi, Atatürk'ün bize veda ederken bıraktığı Anayasa, 1961 Anayasası'ndan daha ileriydi, daha devrimciydi. Atatürk, 1937 yılı değişiklikleriyle, Anayasa'nın 2. maddesiyle bize şu büyük devrimci mirası bırakmıştı:
"Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir."
Kısaltarak okuyalım: "Türkiye Cumhuriyeti, ...Devrimcidir."
Atatürk, bize Devrimci Cumhuriyet'i bırakmıştı.
DEVRİMCİ GELENEĞE SARILMAK
Perşembe günü, sabahtan akşama kadar Kurucu Meclis Anayasa tartışmalarını inceledim, sonra Tahsin Bekir Hoca'nın başkanlığında hazırlanan Anayasa Tasarısı'nı. Tahsin Bekir Hoca'nın tasarısı, daha doğru, daha sağlam. Çünkü devrimci geleneğe daha bilinçli olarak bağlı. Anahtar tavır bu!
1961 Anayasasının en büyük hatası, Türk Devrimi'nin temel ilkeleri olan, o Altı Ok formülünü terk etmesidir. Sebep: Liberalizm, yani özgürlükçülük. Kurucu Meclis Tutanaklarına bakıyorum, zamanın ilericileri, "herkesi kucaklayan" ve "bütün akımlara eşit olanak tanıyan anayasa" derken, Türk Devrimi'nin temeli olan, o Devrimciliği bırakmışlar; o Halkçılığı ve o Devletçiliği terk etmişler, Batı'nın sosyal devletini almışlar.
Kurucu Meclis'in en büyük tartışması, Milliyetçilik. Temsilciler Meclisi'nde üç kez oylanmış ve CHP güdümlülerin oylarıyla üç kez açık farkla reddedilmiş. Milli Birlik Komitesi'nde Org. Cemal Gürsel ve 20. yüzyılımızın unutulmaz devrimcilerinden Suphi Karaman ağabeyim, Milliyetçiliğin kalmasını kararlılıkla savunmuşlar: 11 oya 9 oy zor bela çoğunluğu sağlamışlar. Milli Birlik Komitesi'nin CHP eğilimli üyeleri Milliyetçiliğe karşı oy vermişler. Sonunda Milliyetçilik, Anayasa'nın Başlangıç bölümüne konmuş.
DEVRİMİ YİTİRİNCE
2007 yılındayız. Son 60 yılın bilançosu şudur: Türk Devrimi'ni Türkiye'nin altından çektiğiniz zaman, ne millî devlet kalıyor; ne Atatürk Cumhuriyeti kalıyor; ne millet kalıyor! Vatan ise, her an parçalanmayı beklemektedir.
Türkiye, bir devrimle kurulmuştur ve ancak o devrimle varolabilir. 1961 Anayasası yapılırken, bizim ilericilerimiz sanıyorlardı ki, Türkiye'nin önünde iki seçenek vardır; o anlayışa göre liberalizm ve tutuculuk da olurdu, daha sol seçenekler de! İşte yanlışlığı kanıtlanmış olan budur! Liberalizm ve tutuculuk, seçenek değilmiş, yıkımmış, ölümmüş. Daha önce öğrenemediysek, 22 Temmuz 2007 karanlığında artık bunu öğrenmiş olmamız gerekir.
YA DEVRİMCİLİK YA ÖLÜM
Türkiye, Atatürk'ün tanımıyla Ezilen Milletler cephesindedir. Bu konumda olan ülkeler, emperyalizm çağında ya devrimci olacaklardır; ya öleceklerdir.
Benim canım hocam, Tahsin Bekir Balta, hazırladığı Anayasa Taslağı'nın 2. maddesine, "Türkiye Devleti, ...devrimlere bağlı bir Cumhuriyettir" diye yazıyor. Ellerini bugün bin kez öpsem doyamam. 27 Mayıs'ın Çalışma Bakanı, Partimizin üyesi Prof. Dr. Cahit Talas'a da aynı özlemi duyuyorum.
Ta 1876'dan beri bizim 141 yılı bulan Anayasa serüvenimizde, anahtar sözcük devrimdir, devrimciliktir. Türkiye gibi bir Ezilen Dünya ülkesi, devrimini tamamlayamazsa, esir olur. İşte şimdi bunu öğreniyoruz. Mao'nun ülkesi, devrimini yarıda bırakmadığı için, 21. Yüzyılın bütün kapıları Çin'e açılıyor. Türkiye, devrimini yitirdiği için, 21. yüzyılın bütün kapıları şu an yüzümüze kapanmaktadır; daha rezili millî devlet ayaklar altına düşüyor, insanlarımız kul oluyor ve vatan tehlikededir. "Sivil Anayasa" dedikleri "Sivil" ihanet, işte bir devrimin defnedilmesini kayda geçirme olayıdır. Devrimini koruyamayan bir millet, her şeyini kaybetmektedir.
ENKAZIN ORTASINDA
Tahsin Bekir Balta, büyük adamdı. Her büyük insan gibi, milletinden hiçbir şey istemedi. 1940'larda bakanlık yapmıştı, üniversitemizin en büyüklerindendi, aynı zamanda en alçakgönüllüsü. Evine gittiğiniz zaman, üstü kumaşlar solmasın diye bezle örtülü birkaç koltuk, birkaç masa ve sehpa, binlerce kitap. Olağanüstü bir çalışkanlık ve bilgi birikimi. Gösterişi olmayan, adeta kendisini gözlerden saklayan derin bir zekâ! Sonsuz bir sadeliğin içine gizlenmiş alabildiğine halk sevgisi ve içtenlik! Yıkılan devrimin enkazının ortasında, Tahsin Bekir Balta'nın elleri daha da büyüyor. Bütün bir millet onun elini öpsek, önümüzde bir ışık doğar.
Türkiye, bu yıkımdan devrimle çıkacaktır. Bunu yazalım da, herkes ne olacağını bilsin