İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Cengiz “Dünya Basın Özgürlüğü Günü”nde Tutuklu Gazeteciler Yıldırım ve Akkaya’nın Durumunu Değerlendirdi:
Bugün 3 Mayıs, “Dünya Basın Özgürlüğü Günü”. Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni M. Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya 6 aydır tutuklu.
Epeyce zorlandıkları anlaşılan Beşiktaş Savcıları, bu gazeteciler için de nihayet bir “İddianame” buldu: “Ergenekon Davasının 4. İddianamesi”.
Bu “İddianame”, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün karşı çıkmasına rağmen kabul edildi. Mahkeme Başkanı, Yıldırım ve Akkaya’nın derhal serbest bırakılmasını da istedi, ama diğer iki mahkeme üyesinin oyu ile tutuklulukları sürdürülüyor.
İlk duruşması 28 Haziran 2010 günü Silivri’de yapılacak olan davanın İddianamesinde, Yıldırım ve Akkaya’nın gazetecilik faaliyeti nedeniyle yargılandıkları ve tutuklu bulunduruldukları açıkça itiraf ediliyor.
Yine Çakma İhbar Mektubu!
Soruşturmanın dayanağı da yine bir çakma ihbar mektubu!
İddianameye göre; Başbakan Tayyip Erdoğan ve dönemin KKTC Başbakanı M. Ali Talat arasında geçen karanlık telefon görüşmesinin 18 Ekim 2009 tarihli Aydınlık dergisinde yayınlanmasından hemen sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Elektronik Şube Müdürlüğü’ne e-posta yoluyla bir ihbar mektubu ulaştırılıyor. İhbar şöyle: “Bugün Aydınlık dergisi manşetinde bahsedilen Başbakanın karanlık görüşmesi Ergenekoncu Levent Ersöz’ün arşivindendir. Bu arşivde Başbakan ve çok sayıda AKP’li bakana ait ses kayıtları bulunmaktadır. Bu arşiv şu anda Aydınlık dergisinde bulunmaktadır. Bu ses kayıtlarının asıl kaynağı Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya’dır. Dergiye bakarsanız anlayacaksınız. Kolay gelsin” (İddianame, s. 137).
İddianamede, ihbar mektubunun “Rıza Yıldırım” ismi ile gönderildiği belirtiliyor. Ancak ne bu isimde bir şahıs olup olmadığı, ne de e-posta yoluyla gönderilen bu iletinin kaynağı konusunda bir açıklama yapılmamış. Bunun, araştırılmaksızın benimsenmesi, Beşiktaş Savcılarına “kolay gelmiş”!
Yayınlananı Yayınlamak Suç!
Oysa bir gazetecilik faaliyeti olan bu yayının öncesi de var. Tayyip Erdoğan’a ait bu telefon görüşmesi, Aydınlık dergisinden 6 ay önce 28 Mart 2009 tarihinde Vatan gazetesinin sürmanşetinde duyurulmuş ve “internethaber.com” ile “haberciniz.biz” isimli internet sitelerinde yayınlanmıştı. 1 gün önce de İşçi Partisi tarafından düzenlenen basın toplantısında basına duyurulmuştu.
İşte bunu yayınlayan gazeteciler, “özel hayatın gizliliğini ihlal ve devlete ait gizli bilgileri bulundurmak ve yayınlamak” suretiyle “terör örgütü üyesi olmak suçunu” işlemişler! (İddianame s. 139). 27 yıldan 57 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.
Talimat Başbakanlık’tan!
İddianameye göre, Beşiktaş Savcıları, Başbakanlık’tan ne yapalım diye sormuşlar. Başbakanlık Müsteşarlığı’nın 09.11.2009 gün ve 130/249 sayılı yazılarında “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı üst düzey bürokratların ses kayıtlarının ‘devletin iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli ve gizli kalması gereken belgeler’den olduğu” bildirilmiş, Beşiktaş Savcıları da buna göre işlem yapmışlar (İddianame, s. 171).
Şimdi sormak gerekiyor: Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bu karanlık görüşmede KKTC’nin tasfiyesi için planlar geliştirmesinin, yurtdışındaki kızına para gönderilmesi için gizli kasasına talimat vermesinin, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile yaptığı telefon görüşmesinde Doğan Medya Grubunu nasıl tehdit ettiklerini itiraf etmelerinin, ”devletin iç ve dış siyasi yararları” ile ilişkisi nedir? Aksine bu telefon görüşmelerinde itiraf edilen bu eylemler, ”devletin iç ve dış siyasi yararları” aleyhine faaliyette bulunmak değil midir?
Erdoğan’ın Suçları Dokunulmazlık Nedeniyle Soruşturulamıyor!
Nitekim yayınlanan bu telefon görüşmeleriyle açığa çıkan bu suçların soruşturulmasını Ankara C. Başsavcılığı’ndan talep ettiğimizde, Ankara C. Başsavcılığı’nca Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olması nedeniyle savcılığın onun hakkında soruşturma yetkisi bulunmadığı, bu nedenle konunun soruşturulamadığı bildirilmiştir. Yani, Ankara C. Başsavcılığı, Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının telefon görüşmeleriyle saptanan bu eylemlerin suç olduğunu ve soruşturulması gerektiğini kabul etmiş, ancak dokunulmazlık nedeniyle soruşturamamıştır. Kadir Topbaş’la yaptığı telefon görüşmesinin ise 5 senelik zamanaşımına uğradığı belirtilmiştir.
Gazeteci Yıldırım ve Akkaya’nın tutuklanmalarına neden olan somut fiilleri ortada: Güncel bir açıklamayı haber yapmak. Haber değeri olan bilgileri aktarmak. Peki, gazeteci bunu yapmayacak da ne yapacaktı?
İddianame İbret Vesikasıdır!
Mahkeme Başkanının muhalefetiyle kabul edilen bu “İddianame” ibret vesikasıdır. Basın özgürlüğünün gereğine inanan herkesi bu “İddianame”yi incelemeye çağırıyoruz.
Aydınlık Dergisi Başyazarı Sayın Doğu Perinçek’in dergide yayınlanacak yazılara ilişkin önerileri ve yayınlanan yazılara yönelik eleştirileri “örgüt talimatı” olarak nitelenmekte ve suçlama konusu yapılmaktadır.
Görülmekte olan “Ergenekon Davası”nda yer alan ve soruşturma kapsamında açıklanan, yüzlerce kez yayınlanan ve aleniyet kazanan “belgeler”in bu gazeteci arkadaşların arşivlerinde de bulunması “örgütsel bağlantı” olarak sunulmaktadır.
Partimizin de üyesi olan bu gazeteci arkadaşlara, Parti Programının ve Partimize ait temel belgelerin niçin kendilerinde bulunduğu sorulabilmiş;
Partimizin Genel Başkanı ve diğer yöneticileri ile irtibatları sorgulanabilmiş;
Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal’da birlikte çalıştıkları arkadaşları ile görüşmeleri suçlama konusu yapılabilmiştir (Örneğin, İddianamenin 171. sayfasında, Genel Yayın Müdürü olduğu derginin Başyazarı ve üyesi bulunduğu Partinin Genel Başkanı Doğu Perinçek ile 2 defa telefon görüşmesi yaptığı belirtilmiş ve suçlamaya kanıt olarak gösterilmiştir).
Basın Özgürlüğüne Sahip Çıkılmalıdır!
Yargının görevi, muhalefeti susturmak değildir. “Yandaş medya” mensupları, gizli soruşturmalara esas olan belgeleri, soruşturmalara yön verecek şekilde önceden günlerce yayınlayacak, bunları bavullara doldurup Beşiktaş’a taşıyacaklar; ama muhalif basın, açıklanmış belgeleri yayınladığı, yayınlanan belgeler arşivinde bulunduğu için suçlanacak.
Bunu kamu vicdanı kabul etmez.
“Dünya Basın Özgürlüğü Günü”nde, basın kuruluşlarımızı ve basın-yayın organlarını Yıldırım ve Akkaya’nın şahsında basın özgürlüğüne; halkımızı, bilgi edinme hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya derhal serbest bırakılmalıdır!