Menfur Danıştay saldırısının, “Ergenekon” davasına yamanması tertibinin en önemli malzemesi, Osmanım’ın yalan ve iftiraları… Ergenekon savcıları, Osmanım’dan ezberleterek imal ettikleri beyanlarla Fethullahçı Gladyo’nun suçunu, milli kuvvetlerin üzerine atmak girişimleri boşa çıktı. Amaç sadece suçu yurtseverlere yıkmak değil, psikolojik savaşa malzeme yaratmakta. Nitekim Danış davası leşi, Ergenekon davasına atılarak bunda önemli bir mesafe almışlardı. Ancak Ergenekon savcılarının Osmanım’larının sorgusuyla birlikte tertip bozuldu.
Osman Yıldırım’ın sorgusuna 9 Kasım günlü duruşmada başlandı. Osman, ciddi, kararlı, kendinden emin, son derece saygılı bir profil gösteriyordu. Kızkardeşini öldüren, yeğenini pazarlayan, dolandırıcılıktan, müessir fiile onlarca suçun hükümlüsü bu kişi olamazdı.
Osmanım, ifade vermeye başladı. Ancak bir gariplik vardı. Anlattıkları Ergenekon iddianamesinde yer alan “Danıştay” bölümünü tıpatıp aynısıydı. Aynı cümleler, aynı vurgular… Bu garipliğin nedeni hemen görüldü: Osman’ın önünde savunma notları sanılan kağıtlar, Ergenekon iddianamesiydi! Osman iftiranamenin Danıştay bölümünü okuyordu.
Sorgunun ilerleyen saatlerinde Osmanım’ın özenli üretilmiş makyajı dökülmeye başladı. Osman ilk fireyi, anlatımı sırasında bir kısım insanlardan söz ettiğinde hakimin o kişilerin isimlerini sorması üzerine verdi. Soru üzerine isimleri söyleyemeyen Osman önündeki sayfaları karıştırmaya başladı; sayfalar çevrildi ama cevap çıkmadı! Osman’ın büyük gayretle araması sonuç vermedi ve “burada bulamadım” cevabı salonda gülüşmelere yol açtı.
Osman sorgusunu ufak tefek kazalarla atlatmanın rehavetine kapılmak üzereyken, diğer Danıştay sanıklarının tepkileri bu hevesini kursağında bıraktı. Dört Danıştay sanığı da, Osmanın sözlerine “yalan” diyerek tepki göstermeye başladılar. Osman, Doğu Perinçek’in kendisinden ifadesinden vazgeçmesini istediğini söylediğinde, Danıştay sanıklarından Erhan Timuroğlu, ayağa fırlayıp “yalan söylüyor! Osman, görevli subayların önünde ‘bize 2 milyon dolar versinler ifademden vazgeçeğim’ dedi” diyerek Osmanın yalanlarını yüzüne vurması Osman’ı sendeletti. Bu arada Alpaslan Aslan ve diğer Danıştay sanıklarının benzer müdahaleleri Osman’ı iyiden iyiye sersemletti. Birden “saygılı, efendi” Osman’ın yerini, cürümdaşlarına ana avrat sinkaflı küfürler eden Osman aldı. Mahkeme sorgusuna ara verdiğinde yerine giden Osman elindeki iddianameyi
Alpaslan Aslan’ın suratına fırlattı. Osman’ın Alpaslan’a saldırısını görevli askerler güçlükle engelledi.
Sorgunun ardından, Osman’a, önceki ifadeleri, dava sırasında verdiği çok sayıda dilekçesi okunmaya başlandı. Dilekçelerin birinde ak olan diğerinde karaydı. İfadelerin birinde var olan diğerinde inkar ediliyordu. Sorguda ikinci fasıl başlamıştı! Mahkeme Başkanının bu çelişkileri açıklamasını istemesi Osmanın ezberini bozmaya başlamıştı. Bu çelişkilerin yanıtı önündeki iftiraname de yoktu, anlaşılan tertipçi öğretmenlerinin zekası bu çelişkilere yanıt hazırlamaya yetmemişti! Aptal tertipçilerin, tembel öğrencisi Osman, akıcı, kendinden emin gür ses tonu, yerini pısırık, kekeleyen, duraksayan tona bıraktı: Osman’ın hafızası birden zayıfladı. Hatırlayamaz oldu!
“Ben mafya, çete işleriyle uğraşırım, devletle, rejimle işim yok” diye Osman, Danıştay davasının karara bağlanmasından sonra 1 Nisan 2008 tarihli ifadesinde “Veli Küçük’ten aldığım iş gereği Cumhuriyet’i bombaladım” demiş. Mahkeme başkanının bunları açıklayın sorusuna önceki gün kendisini yalanlayan diğer Danıştay sanıklarını kastederek şöyle cevap verdi; “Buradaki insanlar ne kadar zor durumdalar ki, kelime haznesi 9-10 kelimeyle sınırlı insanlardan medet umuyorlar. Ben bombaları alırken Erhan Timuroğlu yanımda değildi. Bahattin Aras benim ortağımdır. Babası Hacı Salih Aras’ı Veli Küçük çok iyi tanır. Türkiye’de herkes beni tanır. 30-40 cezaevi gezdim. Türkiye’nin her şehrinde binlerce kişi beni tanır.” dedi.
• Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün “Gelen kayıtlara göre Ankara’da kaldım dediğin otelde senin ve Alparslan Aslan’ın kaydı çıkmadı” deyince Yıldırım, “Kayıtlar yalan söylüyor” dedi.
• Mahkeme Başkanı Şengün’ün bir başka sorusuna Yıldırım “Şimdilik cevap vermiyorum” deyince, Başkan Şengün’ün “Şimdilik mi? Bunları sırayla mı söyleyeceksin” demesi salonda gülüşmelere neden oldu.
• Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları bir ifadesinde Veli Küçük’ten, bir ifadesinde ise Muzaffer Tekin’den aldığını söyleyen Yıldırım’a bu çelişki soruldu. Yıldırım “kayıtlara yanlış geçmiş” dedi!
• Konuyu değiştirmeye çalışan Osman, Danıştay saldırısını TV’den gördüğünü iddia edince, Mahkeme başkanı “okuduğum ifadeye gel” diyeyerek uyardığında, Yıldırım eski söylediklerini tekrarlayarak, bir türlü ifadeye gelemedi. Danıştay saldırısını önceden bilmediğini kanıtlamaya çalışıp, “bilmiyordum” dedi.
• “Danıştay’da suikast olurken ben otelde uykudaydım” diyor! “Kendi efendilerinin talimatını uygulamasaydı, çıkın gidin deseydi. Diyebilirdi de ama ard niyetini orada da gösteriyor” diye Alparslan Arslan’ı suçluyor.
Mahkeme başkanı “okuduğum ifadeye gel, doğru mu” diyor. O. Yıldırım, “doğru” diyor.
Mahkeme başkanı “elinde maddi bulgu var mı, bu isimleri nereden buldun, sohbet ortamında mı” sorusuna “evet, herkesin konuştuğu” diyor.
ÇAPRAZ SORGU
Osman çapraz sorguda iyice sıkıştı. Soruların çoğuna “hatırlamıyorum” yanıtını vermeye başladı.
Ergenekon savcılarının soruları bile Osmanın bocalamasına yol açtı! Çaresiz şekilde soruların çoğuna “hatırlamıyorum” “bilmiyorum” yanıtını verdi.
• Savcı Pekgüzel, Yıldırım’a “tanımıyorum” dediği Süleyman Esen’le telefon kayıtlarına göre 11 kez görüştüğünün saptandığını belirtti. Yıldırım, “Bunlar nasıl olmuş, hatırlamıyorum” yanıtını verdi.
• Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları, Ataşehir’de bir evde Muzaffer Tekin’den aldığını söyleyen Osman Yıldırım’a savcı Pekgüzel şu soruyu sordu:
“Bu kadar önemli bir eylem öncesi Muzaffer Tekin, neden bu kadar kalabalık bir evde size bombaları veriyor?” ,
Yıldırım “değişik odalardaydılar” cevabını verdi. ,
Bunun üzerine mahkeme başkanı “bütün odalara mı girdin?” diye sordu.
Yıldırım, “Salona girip çıkıyorlardı” diye cevap verdi.
Oysa biraz önce Osman o evde 3-5 dakika kaldığını söylemişti.
• “Muzaffer Tekin asker bir kişi, tanımadığı halde size nasıl bu kadar güvenir?” sorusuna ise Yıldırım “Bunu kendisine sormak lazım” diye cevapladı.
• “Muzaffer Tekin size vaat ettiği 500 bin doları nereden bulacaktı?” sorusunu da “Bilmiyorum” yanıtını verdi.
• Suç tarihinden önce kullandığı cep telefonlarının nolarını ve markalarını soruyor? Numaraları hatırlatıyor.
Başkan “Numarayı okuyunca benimdir diyorsun, nasıl hatırlıyorsun diye sorunca Yıldırım “sadece ilk numaralarını (0533, 0537 gibi) hatırlıyorum” diyor. Önce “benimdir” dediği noları, başkanın savcıya tekrar edin deyince “numaraların sonlarını hatırlamıyorum” diyor.
• Cep telefonunuzu başka birine kullandırtıyor musunuz? Sorusuna “Evet” diyor “yargılanan kişiler değil” diye ekliyor, soru üzerine. Savcı Pekgüzel, Yıldırım’ın “tanımıyorum” dediği Süleyman Esen’le 11 kez telefon görüşmesi yaptığını söylüyor. Yıldırım “Bunlar nasıl olmuş hatırlamıyorum. S. Esen’i hiç tanımam” diyor. Telefon konuşmalarını izah edemiyor.
• Savcı Süleyman Esen’in ifadesini hatırlatıyor, Esen kendi telefonuyla A. Arslan’ın görüşmüş olabileceğini söylüyor. Osman, “Evet, olabilir” diyor.
• Cumhuriyet’in bombalanması “A. Arslan, Cumhuriyet’e bomba için başkalarına teklifte bulundu mu?”
Cevap- Bilmiyorum.
• A.Arslan’ın herhangi bir istihbarat örgütüyle bağlantısı var mı? “Kimlerle işbirliği yaptığı somut kanıtlarıyla ortada” diyor Yıldırım.
• Rasim Görüm hakkında teşhisiniz doğru mu? Bu kişiyi nasıl tanıdınız?
“Evet, doğrudur. Arabayla Migros’un önünden (Ataşehir) beni alan kişi Orhan Kadı değildir. Rasim Görüm’ü evde gördüm. Arabayla alan o değildi.”
• - Kimdi, nasıl tanıdın?
- O kişi yakalanmadı. Resmi basına da yansımadı.
• - Migros’un önüne ticari bir taksiyle geldiğini söylüyor. Ataşehir’de dubleks villa diyorsun. Bu konu çok tartışıldı. 50 m. yolu niye taksiyle gittiniz?
– Bilmiyorum ,
• - Evi gösterebilir misin?
- Evet gösteririm.
• - O evde Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım vs. olduğunu söylüyorsun. Ayrıntıyla tarif eder misin?
- Site de değil, villa da değil… 2-3 katlı bir bina.
• - Üç adet bombayı M. Tekin’den aldığını söylüyorsun, açar mısın?
- Dün cevap vermiştim.
• - Bu kadar kalabalık neden, böyle önemli eylem öncesi?
- Odalardaydılar. Salona girip çıkıyorlardı.
• - Bu toplantıda Teoman Ekşioğlu var mıydı?
- Hatırlamıyorum.
• - M. Tekin’le daha önce görüştünüz mü?
-Görüşmüştüm, bazı ortamlarda.
• - M. Tekin’in bürosuna gittiniz mi daha önce?
- A. Arslan’ın bürosuna yakınsa gitmişimdir. Hatırlamıyorum.
• - M. Tekin, size nasıl güveniyor? Asker kişi, yeni tanımış?
- Bunu kendisine sormak lazım.
• - Niye üç bombayı siz almıyorsunuz da, birini A. Arslan alıyor. Açıklayabilir misiniz? –
İkisini aynı anda atacağım diye bir şey yok. Birini kendi işim için aldım. Kişisel bir iş.
• - M. Tekin “Cumhuriyet’e atılacak, rahat ol, kimse ölmeyecek” demiş, bu ne demek? - Bombalar patlamadı. Ben de bu sorunun cevabını arıyorum!
• El bombası kullanmasını kim öğretti size? Eğitim aldınız mı?
- Kimseden eğitim almadım. Asker arkadaşlarımdan öğrenmiştim.
• - İ. Sağır ve T. İrşi’ye bomba için ne kadar para vaat ettiniz?
- Tam hatırlamıyorum.
• - Olay yerinde keşif yaptınız mı? Kiminle gittiniz?
- Keşif yapmadım. Arabamla gittik, Tekin’e gösterdim.
• - Türbanı da demir parmaklıklara as demiştin, şimdi demedim diyorsun?
- Hatırlamıyorum.
• - Bombadan sonra M. Tekin’le görüştünüz mü? Parayı aldınız mı?
- Parayı Alparslan getirecekti.
• - Aldı mı?
- Kendisine sormak lazım.
• - Cumhuriyet’in bombalanması için para teklif eden kim? Sen mi, A. Arslan mı?
- Ben. A. Arslan da söyledi mi bilmiyorum.
• - Veli Küçük’le ne zaman, nerede tanıştınız?
- A. Arslan’ı Üsküdar’da (bombalardan sonra) bırakıyordu, o görüşüyordu.
• - Siz görüştünüz mü V. Küçük’le?
- Ben gitmedim!
• - A. Arslan’ın dini inançları yoğun muydu?
- Yoğun değildi. Benim gözlemim o. Dini inancı o kadar güçlüyse, Merve Kavakçı Meclis’ten atılınca gösterirdi. - Kemal Alemdaroğlu’na, İlhan Selçuk’a, Turhan Selçuk’a gösterirdi dini refleksi olsaydı. Burada da gördüğümüz gibi D. Perinçek’e ‘başkanım’ diyor! En sevdiği yazar Erol Manisalı. Dini inancı olduğuna inanmıyorum.
• - Cumhuriyet için size para vaat edildiyse, Erhan Timuroğlu neden Alparslan’dan para istiyor?
- Ne parası istemiş, bilmiyorum.
• - S.Esen’in avukatı Mehmet Ener’e cezaevinde “bombaları Tekin’den aldım” dediniz mi? –
Doğrudur.
• - Neden kendi avukatınıza değil.
- Avukatım yoktu. Özel bir nedeni yok.
• - 12 Mart 2008 savcılara ifade öncesinde herhangi bir görüşme yaptınız mı? Kiminle, nerede?
- Daha önce kimseyle görüşmedim, kimse beni yönlendirmedi, cezaevinde öyle bir kayıt mı var?
• - Bu görüşmede (savcılar) size bir vatta bulundu mu?
- Ortada böyle bir hakikat yok, hayır.
• - Eylemin gerçek nedenlerini biliyorduysanız, neden dava bitmeden açıklamadınız? 4.7.2006’da savcıyla görüşme talebiniz var, dava açılmadan. Bu görüşme oldu mu?
- Kendisi geldi savcı. Bu iddialar hayal ürünüdür, bu bir oyundur dedim. Sinirlendi, anlatacağını dinlemiyorum, anlatacağının da önemi yok, mahkemede anlat dedi. Ben de “ben Osmansam ben bu oyunu bozarım” dedim.
• - Sorum yanlış anlaşıldı. Dilekçe, iddianame düzenlenmeden önce?
- Onu hatırlamıyorum.
• - Bir başka dilekçende ‘etkin pişmanlıktan yaralanmak için başvurdum. (ilk duruşmadan önce) diyorsunuz. Bu dilekçeden sonra bir görüşme oldu mu?
- Kimseyle görüşmedim, kimse gelmedi.
• - Mahkemede niye açıklamadınız?
- Oradaki mahkemede adalet yoktu, orada TC geçmiyordu.
• - Müebbet ceza aldığınız Danıştay dosyasını incelemediniz mi?
- Dilekçe yazdım, dosyayı istedim, gelmedi. Vermediler. (Oysa masraf göndermediği için dilekçe işleme konulmamış.)
Savcıların sorularının ardından sıra Ergenekon sanıklarının sorusuna geldi. 7 Aralık’ta Osmanın yapabileceği bir şey kalmamış gözüküyor.
Ezber bozulmuş, Danıştay davasını Ergenekon’a yamama tertibi boşa çıkmıştı. Bunu fark eden savcılar, gelecekteki savunmalarını hazırlamaya şimdiden başlıyorlardı. Bunu Doğu Perinçek Mahkeme’de şöyle açıklıyordu:
“Bu salonda yeni bir kovuşturma, yeni bir dava başladı. Savcılar, Osman Yıldırım’a soru sorarken nesnel bir soruşturma yaparak, ‘acaba biz mi sana bu yalanları söylettik?’, ‘Hangi savcılar, hangi polisler yoksa Zekeriya Öz mü seni bu böyle yalan konuşturuyor, Nihat Taşkın mı, Mehmet Ali Pekgüzel mi, Ankara’daki avukat Mehmet Ener mi Söyletiyor?’ diyorlar.
Bu çok önemli bir gelişme. Kim bu yalancıları, gizli tanıkları örgütlüyor?
Bilindiği gibi, bu davanın konusu bir takım gizli tanıklara ve oradan buradan peydahlanmış kimselere söyletilen yalanlar değil. O, ayrı bir suç... Bu davanın konusu gizli tanıklara yalanlar iftiralar söyletilmesi değil! Gizli tanık “Osmanım”a, “Anadolu”ya, “Dilovası”na kimler bu yalanları söyletiyor!
Örgütlü bir biçimde tanık uydurulup, suç işleniyor. Savcılar dünkü sorularında bir anlamda “sana Zekeriya Öz mü yalan söyletiyor, hangi polis, hangi savcı söyletiyor” diye sordular.
Bu davada artık savcıların bu suçları yargılanır oldu. Birden savcıların sanık, şüpheli konumuna düştüğünü gördük. İddia makamı, kendi savunmasının ön hazırlıklarına başladı. Tabii savcıların da hakları var. İleride diyecekler ki, “13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden tutanakların getirtilmesine karar verilsin”. O zaman, Osman Yıldırım diyecek ki “bana yalan söyleten bu savcılar değil”. Savunmalar şimdiden hazırlanıyor.”