Ahmet Davutoğlu, 1 Mayıs günü Oxford üniversitesinde Türkiye’nin dış politikası üzerine bir konferans vermiş. Konferansı kimin örgütlediği ayrı bir mesele… Ama “baş konuşmacı” Davutoğlu, giderken yanına yeteri kadar profesör ile bu “büyük” olayı yazacak yeteri kadar “gazeteci” de almayı unutmamış.
Gazetecilere, döndüklerinde yazacakları yazının malzemesi, Dışişleri bakanlığı personeli tarafından özenle servis edilmiş. Bir yıl içinde Davutoğlu kaç yurt dışı gezisi yatı. Avrupa’ya, Amerika’ya, Ortadoğu’ya, Asya’ya ve Latin Amerika’ya kaç gezi düzenledi? İçerde ve dışarıda kaç kişi ile görüştü?
“Embedded” gazeteci Cengiz Çandar, Oxford dönüşü kendisinden beklenen yazısını 4 Mayıs günü yazdı. Çandar’a göre, Davudoğlu “Cumhuriyet tarihinin toplamının en çarpıcı Dışişleri Bakanı” idi. ‘Gerek uçakla gidiş ve dönüşte yaptığı konuşmalarla ve gerekse Oxford’daki sunuşuyla dinleyenleri büyülemişti.’
AKTİF POLİTİKA
AKP yöneticileri durmadan kendi iktidarları döneminde aktif dış politika uyguladıklarını, Türkiye’nin çok önemli bir bölgesel güç haline geldiğini, “komşularla sıfır sorun” durumuna gelme konusunda önemli adımlar attıklarını, ‘sorun kaynağı bir ülke olmaktan sorun çözen bir ülke’ durumuna yükseldiğini ve Türkiye’nin Dünya ölçeğinde itibarının arttığını iddia ediyorlar.
Malum basın, şimdi Davutoğlu’nun bütün bu gelişmelerin mimarı olarak göstermede hiçbir sınır tanımayan yayınlar yapıyor.
Gerçek böyle midir?
EN BÜYÜK KOMŞU
Gerçek AKP iddialarının tam tersidir. Türkiye’nin eski komşuları ile olan ilişkilerini daha sonra ele alacağız. Ama en önemli ilişki Türkiye ABD ilişkileridir.
ABD, Atlantik ötesindeki bir ülke değil 2003 yılındaki Irak işgalinin ardından Türkiye’nin komşusu olan bir ülkedir.
ABD Türkiye’nin komşusu olduktan hemen sonra 1999 yılında sıfır noktasına inmiş olan ayrılıkçı terörü yeniden başlatmıştır.
ABD, Nisan 2003’te Irak’ı işgalini tamamlamış; PKK, Öcalan’ın yakalanmasının ardından yurt dışına çektiği silahlı güçlerini Haziran 2003 yılından itibaren yeniden ülke içine kaydırmaya başlamıştır.
ABD, 2004 yılından itibaren yeniden silahlı eylemlere başlayan PKK’ya yönelik TSK operasyonlarının karşısına çıkmıştır.
PKK’nın ana karargâhı ABD’nin egemenlik alanındadır. Ve PKK 2003 yılından bu yana tarihinin en güvenli koşularına sahiptir.
Bütün bunlar 4 Nisan 2003 tarihine zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell arasında imzalanan gizli anlaşmanın maddelerinden biri PKK’ya karşı sınır ötesi operasyon yapmamaktı. Nitekim, Türkiye anlaşmanın bu maddesine esas olarak uymuştur.
2008 yılında TSK’nın yaptığı sınır ötesi harekâta ABD’nin tepkisi hatırlardadır. Ve Türkiye bu izinsiz harekatı 10 gün içinde sona erdirmek zorunda kalmıştı.
Yani Türkiye AKP iktidarı sayesinde komşularından birinin kendi ülkesi içinde yürüttüğü silahlı faaliyete boyun eğmek durumundadır.
İşte AKP’nin “sıfır sorun” politikası özetle budur.
Size yapılan bütün saldırı ve hakaretleri boyun eğip sineye çekerseniz, “sıfır sorun”dan bahsedebilirsiniz.
ERMENİSTAN
Bu temel sorunun yanısıra AKP Hükümeti dış politika atığı bütün adımlarda hüsran yaşamıştır. “Ermeni açılımı” adı altında atılan adımlar, verilen bütün tavizlere rağmen karşı tarafı memnun etmemiştir.
AKP, Amerika’nın istekleri doğrultusunda Kars ve Lozan antlaşmasının kazanımlarını yok sayarak ve kardeş Azerbaycan’ın en temel haklarını gözardı ederek Ermenistan’ın isteklerini kabl yönünde adımlar atmıştır.
Ama teslimiyetçi politikalar karşı tarafı daha da şımarttığı için arkası kesilmeyen istekler karşısında şimdilik karaya oturmuş bulunuyor.
Kısacası AKP’nin açılım politikası, Ermenistan’ın toprak ve tazminat taleplerini alevlendirmekten başka bir işe yaramamıştır.
KIBRIS
AKP’nin Kıbrıs politikası ise adada yapılan son seçimlerin de gösterdiği üzere fiyaskoyla sonuçlanış bulunuyor.
Kıbrıs halkı, kan ve can vererek elde ettiği kazanımların AKP ve Talat tarafından peşkeş çekilmek istendiğini tesit etmiş ve seçimde tavrını açıkça ortaya koymuştur.
Kıbrıs’taki seçim yenilgisi gerçekte AKP’nin yenilgisidir.
İRAN, SURİYE, RUSYA
Son yıllarda İran, Suriye ve Rusya ile gelişen ilişkilerin ise AKP iktidarı ile en ufak bir ilgisi yoktur.
Türkiye Suriye ve İran ile ilişkilerini 1998-99 yıllarında düzeltti. Rusya ile ilişkilerin ise 1990’lardan bu yana belli bir istikrar gösterdiğini söyleyebiliriz.
Ama bu üç ülke ile olan ilişkiler konusunda şunlar söylenebilir: Türkiye Suriye, İran ve Rusya ile ilişkilerini çok daha ileri düzeylere taşıyabilir. Bu konudaki en büyük engel AKP’nin ABD ve AB’ye angaje politikalarıdır.
Özetle söyleyecek olursak;
Türkiye AKP iktidarı döneminde dış politikada en büyük zaaf içine düştüğü bir dönemi yaşamaktadır.
Egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik saldırı karşısında eli kolu bağlı bir görünümdedir.
Ermeni ve Kıbrıs sorunlarında yaşananlar fiyasko dışında bir sözcükle tanımlanamaz.
Kısacası “sıfır başarı” diyebileceğimiz bir tablo ile karşı karşıyayız.
mbgultekin@i.org.tr