İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek’in, Ergenekon davasının 5 Aralık 2008 günlü oturumunda yaptığı sözlü açıklamaları ve Mahkemeye sunduğu dilekçesini aşağıda sunuyoruz. Sayın Perinçek’in sözlü açıklamalarını, duruşmayı izleyen avukatlarının tuttukları notlardan aktarıyoruz.
SÖZLÜ AÇIKLAMALAR
“Önce bir not; Çağlayan Mitingi’ne Sayın Muzaffer Tekin’le birlikte gitmedik. Orada beraber de durmadık. Benim o mitingden sonra çok fotoğraflarım yayınlanmıştır, yanımda duran insanlar hepsi bellidir. Ama bundan sonraki bütün mitinglere, Muzaffer Bey de kabul ederse beraber de gideceğim, beraber de duracağım, onu da söyleyeyim.
Danıştay olayından sonra doğru dürüst hiç tanımadığım halde ulusalcıların üzerine bir tertiple olayın yıkıldığını anlayarak, bir siyasal parti başkanı olarak, çeşitli basın toplantılarıyla bu Danıştay tertibini açığa çıkartmaya çalıştım. Muzaffer Tekin daha serbest bırakılmadan, onun suçsuz olduğunu da bilgilerime dayanarak, yani şuradan buradan gelen bilgilere göre değil, olayı analiz ederek ve yapan kuvvetleri tespit ederek… Ve üç gün sonra da Sayın Muzaffer Tekin serbest bırakıldı, takipsizlik kararı verildi ve haklı olduğum da ortaya çıktı.
Ben daima hakikatin yanında cesaretle dururum. Korkmam. Efendim beni suçlayacaklar; yok Muzaffer Tekin’e sahip çıkarsam ben de okkanın altına giderim. Bundan korkmam. Ben Namık Kemal, Mustafa Kemal, Tevfik Fikret kuşaklarından gelen Türk devrimci aydınının bugünkü temsilcilerindenim, korkmam bundan onu söyleyeyim.
Şimdi Sayın Mahkemeden ikinci talebimin özü şudur:
MİT’in gönderdiği bu 9 Mayıs 2008 tarihli yazının ekindeki şemanın isimlerinin sanıklara ve avukatlarına bildirilmesini talep ediyorum, özü bu.
Gerekçesi: Bu şema gizli değildir.
MİT tarafından da bu şema gizlenmemiştir. MİT bu şemayı açık olarak yollamıştır savcılığa. Eğer bu şemanın gizlenmesi gerekseydi, bir devlet sırrı olsaydı onu MİT gizlerdi. Kaldı ki, bu şemadaki bütün isimler artık açığa çıkmıştır. Çünkü MİT şemayı nasıl yaptığını şöyle açıklıyor; “Ben bu şemayı kendi bilgilerime, istihbaratıma göre yapmıyorum. Neye göre yapıyorum? Tuncay Güney’in mülakatı ve Tuncay Güney’den ele geçirilen belgelerdeki isimlere göre yapıyorum”.
Bu şemanın 2001 yılında yapıldığını sanıyorduk. Fakat dosyayı incelediğimiz zaman, bu şemanın 10 Temmuz 2003’te kitapçık halinde Genelkurmay Başkanlığı’na, Hilmi Özkök’e gönderildiği, dava dosyasından anlaşılıyor. Bu da çok ilginç…
Bu şudur: Kuzey Irak’ta Türk Ordusunun kafasına çuval geçirilmiştir. Kuzey Irak’taki Türk askeri varlığının tasfiyesi, 2 Nisan 2003 tarihinde Abdullah Gül ile Powell arasındaki iki sayfa 9 maddelik gizli anlaşma ile kararlaştırılmıştır. Abdullah Gül, bu anlaşmayı ağzından kaçırarak, 24 Mayıs 2003 tarihinde Vatan gazetesine açıklamıştır; “Powell ile 2 sayfa 9 maddelik gizli bir anlaşma yaptık”. Büyük Ortadoğu Projesi gereği, gizli bir hizmet sözleşmesi yapmış olan bu sözleşmeli personel Türkiye’yi yönetiyor. Bu ortaya çıkmıştır.
Burada problem nedir? Irak’ın kuzeyinde Türk askeri var; özellikle özel kuvvetler var. “Bunların oradan tasfiye edilmesi lazım”. Zaten Rumsfeld de, Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazarak “bunlar sizin denetiminizde değil” demiştir. Türk Ordusu orada bulunduruyor. Bunları oradan çekin. Özel kuvvetlerin çekilmesi için bu şema, 10 Temmuz 2003 günü Hilmi Özkök’ün önüne konmuştur. Genelkurmay başkanının önüne konmuştur. 2003’te yapılmıştır.
Şimdi ikinci nokta; şema, devletin sırrı değil.
Şema neyin şeması? MİT’in şeması mı veya Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait gizli bir faaliyetin şeması mı? İddiaya göre bir terör örgütünün şeması. İddia makamı bu terör örgütünün taraftarı mıdır ki o şemayı gizlemektedir? O terör örgütünün ortaya çıkmasını önleme makamı mıdır iddia makamı? Açığa çıkarma makamıdır. Devlet sırrı değil bunun da tespit edilmesi gerekiyor.
Üçüncüsü; Tuncay Güney, Ergenekon örgütünün merkezindeki kişileri açıklıyor. Fakat çok daha önemli bir nokta var. Mülakatı okuduğumuz zaman açıkladığı şahıslar şunlardır (ki şemada bunlar çıkacak, çünkü bu şema mülakattan hareketle yapılmış. Yani mülakat ortada olduğu için zaten şema gizli değil):
Bir: Orgeneral Sayın İsmail Hakkı Karadayı, Eski Genelkurmay Başkanı. 1994’ten 1998’e kadarki Genelkurmay Başkanı. Çelik Harekâtı’nı yapan, Amerika’ya karşı dik duran Genelkurmay Başkanı.
İki: Orgeneral Sayın Hüseyin Kıvrıkoğlu. 1998–2002 tarihlerinde Amerika’nın Irak’ın kuzeyindeki bölme faaliyetine karşı direnen Genelkurmay Başkanı. Aynı zamanda “Amerika buraya gelirse çamura batar, yenilir” diyen Genelkurmay Başkanı.
Üç: Orgeneral Sayın Necip Torumtay 1987–1990 Genelkurmay Başkanı. O ne yapmış? Turgut Özal’ın Amerika’nın emriyle Türk Ordusunun bir kara harekâtıyla Irak’ın kuzeyine girmesine direnmiş. Bu emri kabul etmemiş, istifa etmiş. Yani Cumhurbaşkanının emrini kabul etmemiş bir Genelkurmay Başkanı.
Dört: Orgeneral Sayın Eşref Bitlis. Zaten MİT’ten gelen yazıda, öldüğü için onun adı açıkça veriliyor. Eşref Bitlis kim? Amerika’nın Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerine direndiği için uçağı düşürülerek; önce bazı tacizlerden sonra, açıkça uçağı düşürtülerek şehit edilen jandarma genel komutanı.
Ondan sonraki isim nedir?
Orgeneral Sayın Teoman Koman Jandarma Genel Komutanı.
Orgeneral Sayın Rasim Betir, Jandarma Genel Komutanı.
Tümgeneral Sayın Osman Özbek, Emekli Jandarma Harekât Dairesi Başkanı.
Tümgeneral Sayın Nejat Müldür, emekli Birinci Ordu Kurmay Başkanı.
Şimdi bu isimler ne?
Tuncay Güney diyor ki; bu isimleri yani Ergenekon’un merkezini, çekirdek örgütlenmesini bana Doğu Perinçek söyledi. Tuncay güney bunu mülakatın iki yerinde söylüyor. “Çekirdek kadro, merkez kadro ben bunu” diyor “Veli Küçük’ten değil, Doğu Perinçek’ten öğrendim”.
Peki, Tuncay Güney Doğu Perinçek’le hiç görüşmüş mü? Bir kez dahi görüşmemiş. Ben Tuncay Güney’le bir kez dahi yüz yüze gelmedim, görüşmedim. Zaten Tuncay Güney de mülakatı okuduğumuz zaman şunu söylüyor: “Ben 1995–1996 yıllarında Aydınlık’a gitmeye başladığım zaman, benim kim olduğumu, bizim kim olduğumuzu çözmüşlerdi. Benim kim olduğumu biliyorlardı; bağlantılarımı biliyorlardı”. Yani karanlık faaliyetlerini arkadaşlarımız saptamışlar. Şimdi bu karanlık faaliyetleri olan, kim olduğu bilinen, bağlantıları bilinen, yalnız bizim tarafımızdan değil bütün Babıâli’de bilinen, oralarda dolaşan eleman. Herkes tarafından bilinen ben o elemana neyi anlatıyorum sözde Ergenekon terör örgütünün merkezindeki genelkurmay başkanları ve jandarma genel komutanlarından oluşan çekirdek merkez kadrosunu…
Tuncay Güney’e sorguda soruyorlar. Sorgucuların hepsi istihbarattan değil. Bir kısmı da Ahmet İhtiyaroğlu gibi gerçekten, gerçeği aramaya çalışanlar… Soruyorlar; “Bu Aydınlık’ın haber kaynakları ne?” Tuncay Güney lafı çeviriyor, başka yerlere gidiyor. Biraz sonra bir daha soruyorlar: “Sana haber kaynaklarını sorduk niye söylemiyorsun?” Gene çeviriyor. En sonunda ısrarlı sorulardan sonra şunu söylüyor: “Onların arasında beş yıl, altı yıl, istediğiniz kadar kalın onların haber kaynaklarını öğrenemezsiniz; onlar hücre usulü çalışırlar.”
Şimdi bu tabi Aydınlık’ın iftiharıdır. Nedir, haber kaynaklarını kimse öğrenemez ve kimse öğrenememiştir. Şimdi haber kaynağını bile öğrenemediğiniz Aydınlık’tan, hiç kendisiyle görüşmediğiniz, konuşmadığınız İşçi Partisi Genel Başkanı’ndan bir terör örgütünün bütün merkezini öğreniyorsunuz.
O nedenle bu şemanın açılması, bir tertibin ortaya çıkmasıdır. Başka bir delil yok!
Bu şemayla ne yapmaktadır eşbaşkanlık ve eşsavcılık?
Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığı, bir de İstanbul da bir eşsavcılık oluşturuldu; bakınız gelen yazının altında başsavcının imzası yok Zekeriya Öz imzalı başsavcılık makamından bir yazı geliyor. Sayın Başsavcı Aykut Cengiz onu imzalamıyor; imzalamaz. Ben de olsam imzalamam. Çünkü Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısıyken, bu soruşturma önüne gelmiş, bunların hepsinin mücerret, delili olmayan uydurmalar olduğunu kabul etmiş ve soruşturma açmamış. O insanın bunları imzalaması mümkün mü?
Şimdi bu bir tertip ve savcılar bu tertibin içinde veya en azından Zekeriya Öz bu tertibin içinde. Mehmet Eymür, Hanefi Avcı, Tuncay Güney vs. vs… Bülent Orakoğlu, bu tertibin arkasında. Kim CIA ve MOSSAD? Bu ilişkileri olan CIA-MOSSAD bağlantıları, Türkiye’de devreye sokarak Tuncay Güney’e daha 1999 yılı Şubat ayında on senelik vize veriyor. Cumhurbaşkanlarına ve krallara bile verilmez. Amerika, kendi devrik krallarına bile on yıllık vize vermiyor. Green card Temmuz ayında eline verildikten sonra bu tertip sahneleniyor.
Birincisi, bu tertibin ortaya çıkmasından korkuyorlar.
İkinci nokta bir terör yapılıyor. Bu şemanın üzeri açılmayarak, Türkiye’de bir terör yürütülmektedir. Bütün gazeteler sürekli “bir numara, bir numara” diyor. 69 isim var. Bunun 11’i çıkmış. Üzeri kapalı 58 isimle, 58 bin insan tehdit ediliyor. İnsanlar kapı çaldığı zaman “acaba sütçü mü” diye kapıyı açıyor; 58 bin isim… Ben diyorum ki: “İyi ki ben açığa çıkmış isimlerdenim, geceleri rahat rahat uyuyorum”. 58 bin isim tehdit ediliyor. Koca koca genelkurmay başkanları, Türkiye’nin üniversite rektörleri, politikacıları…
Mahkeme bu tertibe alet olamaz. Siz bu şemanın getirilmesine karar verdiniz. Karar verdikten sonra niye bu şemayı getirttiniz? Açmamak için mi? Eğer açmamak için bu kararı verdiyseniz; zaten açılmamış hali vardı, niçin bu kararı verdi sayın mahkememiz?
Bu şemanın açılması yolunda, Türk Milleti’nin bu tertipten kurtulması ve Türkiye’nin üzerindeki bu terörün sonlandırılması için hakiki, doğru, hukuka uygun bir karar verdiniz. Ve geçen kararınız da, benim kanaatime göre hukuken çok yerindeydi. Yani bir kere daha başsavcılıktan sordunuz. “Bunun soruşturmayla yürüttüğünüz soruşturmada gizlilikle falan ilgisi var mı?” diye. O da “ancak mahkemece istenildiği takdirde, isminin deşifre olma ihtimaline binaen” diye bir cevap verdi. Şimdi gelinen noktada bütün gerekli işlemler yapılmıştır. Mahkemeniz tarafından doğru kararlar alınmıştır. Bu şemanın açılması gerekmektedir.
Bakınız teröre birkaç örnek vereceğim;
Fehmi Koru bu tertibin 2001’den beri içinde. Ergenekon belgelerini daha bütün kamuoyu görmeden; kimsenin bilmediği koşullarda önce onun elinde, altındaki imzasıyla. Fehmi Koru, 28 Kasım 2008 günü yani 9 gün önce bir yazı yayımlıyor, diyor ki: “bu Ergenkon’un bir numaralı adamı işadamıdır” diyor. Bakın siz namussuzluğa! Şimdi bütün işadamları telaşa düşüyor ve gazeteler de Sayın Rahmi Koç’u üstü kapalı anlatan çeşitli yazılar çıkmaya başladı: “Bir numara Rahmi Koç!” Karadayı, Kıvrıkoğlu’nun üzerinden aldılar, bu sefer götürdüler, Rahmi Koç’un omuzlarına bir numarayı vurdular. Serpil Yılmaz, 4 Aralık 2008 tarihli Milliyet gazetesindeki yazısında şöyle diyor; “İş alemi terör halinde, terörize ediliyor. Kim iş alemine bu yıldırmayı yapıyor? Bizzat Tayyip Erdoğan, bir numara tartışmalarıyla ve Fehmi Koru’nun yazısıyla, TÜSİAD’ı ve iş alemini kontrol ediyor, baskı altına alıyor, işadamları üzerinde terör yapıyor". Bugün yine köşe yazılarına bakıyoruz.
Gene bir numara terörü devam ediyor ve Zekeriya Öz’ün basın kaleminde olan Zaman gazetesinin başlığı şöyle: “Mahkemeye ulaşan şemada bir numaranın üzeri kapalı”. Siz kendisini savunacak sanıklardan yoksun bırakamazsınız bu şemayı. Bakın siz bizden bunu henüz gizlemediniz; öyle bir kararınız yok ama bir karar alma arifesindesiniz. Bu şema Fethullah hocacıların eline gitmiş. Fethullahçıların elinde şema, siz hangi milletten gizleyeceksiniz? (Mahkeme Başkanı: “Efendim yanlış yazılmış”) Yanlış yazmışlar, ben de yanlış yazdıklarını biliyorum. Zaten yanlış yazmışlar ama bu spekülasyonları düzeltiyorum.
Birincisi;Türk Milleti’nin üzerindeki bu terörü kaldırmanız şarttır.
İkincisi; benim savunmamı yapmak için bu şemayı bana vermek zorundasınız. Çünkü ben bu örgütün lider kadrosu içerisinde hatta bu iddianameye göre beş altı liderin içinde gösteriliyorum. Ve bu iddianameye göre merkezi bilen merkezin tamamını Tuncay Güney’e açıklamış konumda gösteriliyorum. Eğer bu şemayı bana vermezseniz, savunmamı nasıl yapacağım? Ama bunun önemi yok. Türk Milleti’ne karşı bir tertibi ve terörü sonlandırmak için bu şemayı açmanızı talep ediyorum ve bekliyorum. Bu şemayı avukatlarıma ve bize vermeniz için Mahkemenizden adil karar bekliyorum.
SAYIN PERİNÇEK'İN MAHKEMEYE VERDİĞİ 5 ARALIK 2008 GÜNLÜ DİLEKÇE
5 Aralık 2008
13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na
Özü: MİT’in gönderdiği 9 Mayıs 2008 tarihli yazının 7. ekindeki şemadaki isimlerin sanıklara ve avukatlarına bildirilmesi talebi.
1. Şema gizli değil, MİT gizlemiyor, savcılar niçin gizliyor
İstanbul Başsavcılığı’nın 27.11.2008 tarihli Zekeriya Öz imzalı yazısında, “hakkında soruşturma yapılan kişilerin isimlerinin deşifre olma ihtimali” nedeniyle gönderilmediği belirtiliyor.
Oysa isimler açığa çıkmıştır. Çünkü MİT, şemayı Tuncay Güney’in anlatımlarına ve ondan elde edilen belgelere dayanarak yaptığını belirtiyor. Bütün bu belgeler, dava dosyasında var.
Kaldı ki MİT, şemayı soruşturmaya açık olarak yollamış. 69 ismi belirtmiş.
2. Şema Devletin sırrı değil, “terör örgütü” iddiasının sırrı
Şema, bir devlet sırrı değil. Devletin bir örgütünün sorumluları açığa vurularak değil, “Terör örgütü kurdukları ve yönettikleri” iddiasının sırrı.
Bu şemayı, devlet sırrı gerekçesiyle gizlemek, Ergenekon’u devletin örgütlenmesi olarak kabul etmek anlamına gelir ki, bu hukukun çiğnenmesidir.
3. Tuncay Güney, Ergenekon örgütünün merkezindeki kişileri “hiç görüşmediği” Doğu Perinçek’ten öğrendiğini söylüyor. Şemadaki isimlerin açılması savunma yapabilmem için şarttır
Tuncay Güney’in anlatımları “Mülakat” adıyla dosyadadır. Bu Mülakatta Tuncay Güney iki ayrı yerde Ergenekon merkezini saymıştır ve bu yalanı iddianameye de konmuştur.
Tuncay Güney’in Mülakatına göre Ergenekon’un merkezinde şu isimler bulunuyor:
- Org. İsmail Hakkı Karadayı (1994–1998 Genelkurmay Başkanı)
- Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu (1998–2002 Genelkurmay Başkanı)
- Org. Necip Torumtay (1987–1990 Genelkurmay Başkanı)
- Org. Eşref Bitlis (1990–1993 Jandarma Genel Komutanı)
- Org. Teoman Koman (E. Jandarma Genel Komutanı)
- Org. Rasim Betir (E. Jandarma Genel Komutanı)
- Tümg. Osman Özbek (E. Jandarma Genel Komutanı)
- Tümg. Nejat Müldür (E. 1. Ordu Kur. Bşk J. Genel Komutanlığı Harekât Başkanı)
Şemanın TSK bölümünde üç Genelkurmay Başkanı ve üç Jandarma Genel Komutanının bulunduğu anlaşılıyor.
Peki, Tuncay Güney bu isimleri nereden öğrenmiş?
Tuncay Güney diyor ki, bu isimleri bana Doğu Perinçek söyledi.
4. Tuncay Güney ile bir kez bile görüşmedim
Tuncay Güney ile bir kez bile görüşmedim. Kaldı ki, Tuncay Güney’in kimliğini Aydınlık dergisine gelip gittiği sıralarda arkadaşlarım saptamışlardı. Onun en başından karanlık bağlantılar içinde olduğu biliniyordu.
Nitekim Tuncay Güney, Mülakatında şöyle diyor:
“Aydınlıkçılar bizim kim olduğumuzu daha en başta çözmüşlerdi.”
Kaldı ki, aynı Tuncay Güney 1998 yılında sahte PKK mektupları düzenleyerek benim tutuklanmamı sağlamıştı. Böyle bir insana güvenilemeyeceği ve “büyük sırlar” açıklanmayacağı ortadadır.
5. İşçi Partisi’ne Tuncay Güney ile sızılmaz ancak Cengiz Çandar veya Ethem Sancak niteliğinde kişilerle sızılabilir
Tuncay Güney, Mülakatta Aydınlık’ın haber kaynakları konusundaki ısrarlı sorulara şu cevabı veriyor:
“Aydınlık’ın haber kaynaklarını öğrenemezsiniz. Aralarında 5 yıl kalsanız yine öğrenemezsiniz. Çünkü hücre usulü çalışırlar.”
Aydınlık’ın tek bir haber kaynağını bile öğrenemeyen Tuncay Güney, sözde Ergenekon örgütünün merkezini, hem de hiç görüşmediği Doğu Perinçek’ten öğrenmiş!
6. MİT’in yolladığı şema, CIA-MOSSAD’ın tezgâhladığı Ergenekon tertibinin belgesidir
Ergenekon şeması, CIA-MOSSAD güdümlü tertibi ele vermektedir.
Tuncay Güney, ifadesinde “Ergenekon, TSK demektir” diyor ve bu CIA-MOSSAD suçlaması iddia makamının temel dayanağıdır.
Suçlanan isimler, ABD’nin Irak’ı parçalama ve kuzeyde bir kukla devlet planına göre uydurulmuştur.
Bu şema, 2001, 2002, 2003 yıllarında ABD’nin planına göre kullanılmıştır.
Hedef, Türk Ordusu ve İşçi Partisi’dir.
Irak’ın kuzeyinde kukla devleti kuran ABD’ye karşı koyan askeri güç ve siyasal gücün direnme yeteneğini kurma amacıyla yapılmıştır.
Ergenekon soruşturması ve davası, bugün de bu amacın hizmetindedir.
O nedenle şema bizim en önemli savunma kanıtımızdır.
7. Ergenekon şemasının üzeri terör amacıyla kapatılıyor
MİT, şemayı açık yolluyor, fakat savcı Zekeriya Öz kapatıyor.
Çünkü şema açıldığı anda, dâhil olduğu tertip açığa çıkacaktır.
İkincisi, şemada 69 isim var.
11 isim belli.
58 isim kapalı.
Bu 58 kapalı isimle 58 bin seçkin insan, her sabah kapıyı sütçü mü çalıyor kaygısı ile yaşatılmak isteniyor!
Nitekim bu terör, artık basın üzerinden yürütülüyor.
2001 yılından beri bu tertibin merkezinde olan Fehmi Koru, bugün “Bir numara işadamı” diye yazıyor (Yeni Şafak, 28 Kasım 2008).
Ve “bir numara”nın Rahmi Koç olduğu yönünde üstü kapalı yazılar yazılıyor.
Milliyet yazarı Serpil Yılmaz, Tayyip Erdoğan’ın işadamlarını “Bir numara” korkusuyla tehdit ettiğini yazıyor (4 Aralık 2008).
Bugünkü (5 Aralık 2008) köşe yazıları da “bir numara” terörünü sürdürüyor.
Zaman gazetesi ise “Mahkemeye ulaşan şemada 1 numaranın üzeri kapalı” başlığını atmış.
Sonuç ve Talep:
1. Bu şema bizim en önemli savunma kanıtımızdır.
2. Bu şema, CIA-MOSSAD tertibini ortaya koymaktadır. Bu nedenle Türkiyemize karşı işlenen suçun en önemli kanıtıdır. Bu şemayı gizlemek, bu suça ortak olmaktır.
3. Bu şema, bugün Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan ikilisinin Türkiye’deki terör uygulamasının en önemli aracıdır.
Bu nedenle şemanın üzerinin kapalı tutulmasına yargı alet edilemez.
Bu şemanın üzeri açılmazsa, burada yapılan iş yargılama olmaz.
Mahkeme, tertip ve terörün aleti olamaz.
Bu nedenle şemanın açık örneğinin sanık ve avukatlara verilmesini talep ve arz ederim.
Saygılarımla
Doğu Perinçek