PKK VE APO GERÇEĞİNİ AYDINLATIYORUZ, KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜMÜN YOLUNU AÇIYORUZ BASIN TOPLANTISI DİZİSİNİN TAMAMI!

İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, düzenlediği bir dizi basın toplantısı ile Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerini basın mensuplarıyla paylaştı ve konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bu basın toplantılarını ve basın toplantılarında kamuoyu ile pa...

Tarih:

İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, düzenlediği bir dizi basın toplantısı ile Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerini basın mensuplarıyla paylaştı ve konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bu basın toplantılarını ve basın toplantılarında kamuoyu ile paylaşılan Abdullah Öclan’ın sorgu görüntelerini sondan başlayarak sırasıyla veriyoruz

VARAN-10
İşçi Partisi Genel Bşk. Yrd. Ferit İlsever:
BAĞIMSIZLIK ÖZGÜRLÜK BİRLİK ZENGİNLİK YOLU: BATI ASYA BİRLİĞİ 5 ÜLKE 5 DENİZ
İşçi Partisi olarak bugüne kadar Kürt sorununun çözümünün Türk ve Kürt halklarının birliği ve emperyalizme karşı ortak mücadelesiyle başarılacağını savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. Kürt’ümüzü emperyalizm ve enstrümanlarının kelepçelerinden kurtarmak için bugüne kadar canımız pahasına mücadele verdik. Hayatını Türk ve Kürt halkının birliği, faili meçhullerin katili Gladyo örgütlenmesinin aydınlanmasına adayan, yaptığı yayınlarla Hizbulkontra gibi ülkenin karanlık ve bölücü odaklarını ifşa eden, bu uğurda mücadele ederken Gladyo kurşunuyla katledilen, 2000’e Doğru dergimizin Diyarbakır temsilcisi Halit Güngen’ i 21. Ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.

KÜRDÜMÜZÜ ÖZGÜRLEŞTİRİYORUZ
Önümüzdeki gelişme Türkiye’nin bölünmesi değil, Batı Asya’nın birleşmesidir
Abdullah Öcalan İmralı’da yapılan sorgulamasında ısrarla Türkiye’yi; İran, Irak ve Suriye aleyhine kışkırtmaya çalışıyor. Öcalan Türkiye’ye;
• Kuzey Irak’ı Irak’tan koparmayı
• İran’daki Kürtleri ayaklandırmayı
• Irak’ı zayıflatmayı
• Ve bütün komşuları “zorlamayı” önermektedir.
Öcalan’ın önerileri, emperyalizmin ezilen dünya ülkelerini birbirine düşürme politikası ile uyumludur. PKK da birbirine düşmüş bölge ülkeleri arasındaki çatlaklara girerek yaşamak umudundadır. Gerek Türkiye gerek diğer bölge ülkeleri 1990’lı yılların sonuna kadar küçük hesaplarla Kürt sorununu komşularına karşı kullanma politikası izlediler. Bu politika “Kendi Kürt’ünü döv, komşu Kürt’ünü sev” olarak özetlenebilir.
Bütün bölge ülkeleri 1990’ların sonunda bir yandan kendi Kürt sorunlarını olumlu yolda attıkları adımlarla çözerken, öte yandan komşularıyla dostluk politikasına yöneldiler. Bu olumlu yönelim PKK’nın 1999’daki yenilgisini getirdi.
AKP iktidarı ile birlikte Türkiye dış politikadaki olumlu duruşunu terk etti. Öcalan’ın 1999’da İmralı’da söylediği “Misakı Milli’yi güncelleyelim” teklifi, Erdoğan ve Davutoğlu tarafından dillendirilir oldu.
Türkiye’nin dış politikasındaki vahim yanlışlar bütün komşularıyla ilişkilerimizi bozmuş ve PKK’ya hayal edemeyeceği olanaklar yaratmıştır.
Ama dünyada ve bölgemizde gelişme bölgesel birlikler yönündedir.
Türkiye’nin içinde olduğu Batı Asya’da da birlik eğilimi hem devletler, hem de halklar arasında gelişiyor.
Batı Asya Birliği, bütün bölge milletlerinin yararlanacağı, dünyanın en büyük en müreffeh ekonomik-siyasi birliklerinden biri olur.
İşçi Partisi’nin “Ortadoğu’da Barış Türkiye’de Barış” programı, bölgemizde emperyalist müdahalelerin önünü kesecek ve birliği gerçekleştirerek Kürt Sorunu dâhil bütün sorunların çözümünün yolunu açacaktır.

<İşçi Partisi'nin Yurtta Barış, Ortadoğu'da Barış Programı- 12 Haziran 2007
1. Doğru Felsefe, Büyük Millet Kavramı
Bölücü terör belasından kurtulmak için öncelikle doğru felsefe gerekir. Ülkemize hükmeden anlayışa göre, yurdumuzun güneydoğu bölgesi “başka bir coğrafyadır” ve orada yaşayan insanlarımız “başka bir sosyolojik yapıdadır.” Bu görüş, PKK’nın görüşüyle aynıdır.

Türk kavramını bir etnik gruba, bir ırka indirgeyen anlayış, Kürt yurttaşlarımızı kucaklayamamakta, onları itmektedir. İşçi Partisi, bölücülüğe temel olan bu anlayışı, öncelikle devlet katından ve zamanla toplumdan temizleyecektir.

Türk milletinin tanımı, tarihsel temeline oturtulacaktır. Türk milleti, bir etnik grup veya ırk değildir. Atatürk’ün 1930 yılında Medeni Bilgiler kitabında tanımladığı üzere, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

Türk milletinin tarihsel kökleri, binlerce yıllık bir imparatorluklar geleneğine, kıtalararası ticaret yolları üzerindeki egemenliğe ve Türk dilinin gücüne dayanır. İmparatorluk kültürü, halkları birlikte yaşatma kültürüdür. Türk milleti, farklı etnik grupları kaynaştıran bu tarihsel mirastan kuvvet alan çağdaş bir devrimle, Atatürk Devrimi’yle meydana gelmiştir.

İşçi Partisi, bu tarihsel gerçeğe dayanarak, her etnik kökenden yurttaşımızı öz kardeş, tek millet anlayışı temelinde birleştirecek ve terörün ırkçı zeminini temizleyecektir. Türkiye’de “biz ve onlar” ayrımını kabul etmiyoruz. Türk de biziz, Kürt de biziz; hepimiz Türk milletiyiz.

2. ABD Güdümünden ve AB Kapısından Kurtulmak
Türkiye, terörü bitirmek için ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı konumlanmak ve AB aday üyeliğinden derhal çekilmek zorundadır. Irak’ı işgal ederek bölen ABD, oradan Türkiye’ye terör ihraç etmektedir. ABD ile ittifak, bugün teröre kucak açmak anlamına gelmektedir. Öte yandan AB’ye üye olma programı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tasfiye edilmekte olduğu kanısını perçinlemekte ve Türkiye’yi öncelikle yurttaşlarımızın zihninde bölmektedir. Milletimizin ve özellikle milletimizin ayrılmaz parçası olan Kürt yurttaşlarımızın beklentileri, Washington ve Brüksel’e yönlendirilmiştir; Türkiye Cumhuriyeti bir umut olmaktan çıkarılmaktadır. Oysa Millî Devlet, özgürleşme ve zenginleşmenin biricik siyasal çerçevesi ve aracıdır.

3. Halkı Kazanmak ve Seferber Etmek
Türkiye’mizin her bölgesinde ve özellikle Güneydoğu’da yaşayan yurttaşlarımızı kazanmak, terörü bitirmenin en temel şartıdır. Halkı kazanan savaşı kazanır.

İşçi Partisi, iktidara gelir gelmez, “Yurtta Barış Ortadoğu’da Barış Programı” gereği, binlerce gönüllüyü seferber ederek, Güneydoğu bölgemizde en uzak dağın başındaki mezraya kadar bir Halk Seferberliği yürütecektir. Bu seferberlikte, yurttaşlarımıza talepleri sorulacak, halk kucaklanacak ve bölücülüğün ve terörün nelere mal olacağı anlatılacaktır.

4. Aciz Devlete Son, Güçlü Devlet
Bugün devlet teröre karşı aciz durumdadır. Devlet cenaze törenlerinde ağlamaktadır. Çünkü ABD güdümünde ve AB kapısında eli kolu bağlanmış, çaresiz kalmıştır. Ülkenin kanını emen iktidar sahipleri, çıkarlarını ABD’nin emelleriyle birleştirmişlerdir. Onlar, Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki görevleri gereği, Türk Ordusu’nun yenilgiye uğratılması planlarına hizmet etmektedirler. Bu iktidar kesinlikle devrilecektir.

İşçi Partisi’nin kuracağı Milli Hükümet, bölücü teröre karşı, devletin yaptırım gücünü, milletin bütün olanaklarını seferber ederek, kararlı ve etkin biçimde uygulayacaktır. Teröre aman verilmeyecektir.


Devleti çaresizlikten ve çözülmeden kurtaracağız!
Güçlü devleti kuracağız!
Vatanı bölücüden, yıkıcıdan kurtaracağız!
5. Teröre ve Bölünmeye Özgürlük Yok,
İkiz İhanet Yasası Kaldırılacak
Geldiğimiz aşamada Kürt sorunu, demokratik haklar açısından esas olarak çözülmüştür. Kürt dili üzerindeki yasak ve baskılar kaldırılmıştır. Kürtçe öğrenim kurumları açılabilmekte, Kürt kültür kurumları faaliyet gösterebilmektedir. Televizyonlardan Kürtçe yayınların önü açılmış, Kürtçe gazete ve dergiler yayınlanmaktadır.

AB kapısında Türkiye’mize “İnsan hakları” yaftası altında teröre özgürlük hukuku dayatılmıştır. 2001 yılında DSP-MHP-ANAP Hükümeti’nin Bakanlar Kurulu kararıyla kabul ettiği ve 2003 yılında AKP ve CHP oylarıyla yasalaştırılan İkiz İhanet Yasası derhal kaldırılacaktır. Teröre ve bölücülüğe özgürlük sağlayan düzenlemeler değiştirilecek, terörün kararlılıkla tasfiyesi için gerekli hukuki düzenlemeler getirilecektir. Etnik grup, din ve mezhep temelinde siyasal örgütlenme yasağı kararlı olarak uygulanacaktır. Bağımsızlık ve barış içinde yaşamak, en büyük insan hakkıdır.

6. Herkese İş, Köylüye Toprak, Çarşıya Bereket,
Bölgeler Arası Denge, Vatana Bütünlük
Kamu yatırımlarıyla Güneydoğu’da herkese iş sağlanacaktır. Köklü bir toprak reformuyla hazine toprakları, mayınlı araziler, aşiret ve ağa toprakları köylüye dağıtılacak, bölgedeki ağalık ve şeyhlik düzeni tasfiye edilecektir. 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanunu’nun topraksız ve yoksul köylüyü destekleyen hükümleri uygulanacaktır. Kooperatifleşme yoluyla çağdaş ve verimli tarım geliştirilecek, köylü özgürleştirilecek ve zenginleştirilecektir. Ucuz mazot, ucuz gübre, ucuz tarım ilacı ve tohumluk, faizsiz kredi ile köylü desteklenecektir.

Türkiye’mizin varlığını tehdit eden dış ve iç güçlere karşı bir millî direnme ekonomisi yapılandırılacak, bölgeler arasında dengesizlikler giderilecektir.

7. Irak’ın Toprak Bütünlüğü
Irak’ın toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür. Irak halkı ve bölge ülkeleriyle işbirliği yapılarak, Irak’ın toprak bütünlüğü sağlanacaktır.

8. Ortadoğu İttifakıyla Ortadoğu’ya Barış
Türkiye’mizin ve bölge ülkelerinin bağımsızlığı, egemenliği, bütünlüğü ve barış amacıyla Irak halkı başta olmak üzere İran, Suriye ve Azerbaycan ile ittifak kurulacak ve geliştirilecektir. Bu ülkelerle güvenlik dâhil her alanda işbirliği yapılacak, gümrüklerin kaldırılmasından bir Ortadoğu Devletler Birliği’ne uzanan kapsamlı bir beraberliğin koşulları adım adım geliştirilecektir.

9. Avrasya İttifakı
Türkiye, ABD’nin Haçlı saldırısına, etnik bölücülüğüne ve yıkıcılığına karşı, Rusya, Orta Asya Cumhuriyetleri, Hindistan ve Çin Halk Cumhuriyeti ekseninde oluşan Avrasya işbirliğine katılacaktır.

VARAN - 10
BATI ASYA’DA ÇATIŞMA DEĞİL BİRLİK
“İran’ın ipi şu anda tutuldu. ABD orada iki kişi çalıştıramaz ama biz “ayaklanın” desek yapacak bir kitle var. Bu Irak için de böyledir… (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
“Şu anda bütün komşular zıt mı, bütün komşular zorluyor mu evet ama artık biz zorlayacağız. Bunu kanıtlayacağım” (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
“Misakı Millici olmak aslında aktüel bir konudur. Hem Irak’taki parça meselesi var. Sevr’in aşılması olayıdır.” (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
“Arap’ın… Petrolü zaten var. Arap’ın ülkesi zaten geniş. Afrika’nın kuzeyinden bilmem nereye kadar. Dünya kadar petrolleri var… Orası, Kıbrıs’tan daha önemlidir… Böylelikle kazanılmış olacaktır.” ( Aydınlık, 21 Aralık 2013)
“İran bir şeyler yapmak isteyecek önlemeliyiz. Sınırlarda önlem almalıyız, bu imkân kesinlikle elimizde. Arap şeyi olacak her şeyi Araplara veremeyiz. Zaten Şii esas İran’dır. Sünni kesim sınırlıdır. Her şey yeniden oturtulurken bile gücü bence son derece sınırlı olmalı (Irak için) yani katliam yapacak güç artık kalmamalıdır.” (Aydınlık, 21 Aralık 2013)


VARAN-9
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı E. Tümgeneral Naci Beştepe:
ATATÜRK’E DÜŞMAN OLAN EMPERYALİZMİN VE GERİCİLİĞİN DOSTUDUR!
İŞTE APO
VARAN-9

“Kürtlere Atatürk’ü yeniden tanıtmalıyız… Dincisi, tarikatçısı, Kürtçüsü hepsi düşman olarak belletmiştir ”
“Ordu kişiliği benim için saygı duyulacak tek kişiliktir. Bunu söylerken hayranlıktan tutun, müşfikliğe kadar her şey vardır.”

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı (E) Tümgeneral Naci Beştepe, Öcalan’ın İmralı’daki sorgusundaki “Atatürk”, “Türk Ordusu”, “Türk Milleti”ne ilişkin görüntülerini basınla paylaştı. Öcalan’ın o günkü sözleri ile bugünkü PKK çizgisini değerlendirdi:

Kendi Ağzından Apo
Bölücü örgütün başı Öcalan’ın İmralı’da, Türk subayının karşısında yaptığı açıklamaların bir kısmını daha dinlediniz.
Bunların gerçekliğini herkes biliyor.
En çok da “montaj” diyenler biliyor.
Öcalan, birlik ve bütünlükten yana olan vatandaşlarımızı haklı çıkarmıştır. Kimin için çalıştığını kendi ağzından duyurmuştur.
Bölücülük rüyası peşinde koşanları ise hayal kırıklığına uğratmıştır.
Önderlik dedikleri kişinin bu olduğuna inanmak istememektedirler.
Ama ne yapalım? Gerçek budur. Konuşan; ezilen, eğilen, bükülen, taşeron olduğunu itiraf eden, tam teslimiyet içinde olan odur, Abdullah Öcalan’ın ta kendisidir.

Cumhuriyet ve Atatürk Sevgisi
Biraz önce sunulan görüntülerde nelere vurgu yapmıştır;
“Ben Cumhuriyetin kuruluşunu büyük bir kazanım olarak görüyorum. Kurucusu Atatürk’e en derin saygılarımızı, şükranlarımızı dile getiriyoruz. Minnettarlığımızı dile getiriyoruz.”
“Bana göre Kürtlere Atatürk’ü yeniden tanıtmamız gerekiyor. Kurtarıcı diyoruz ama Kürtlere; dincisi, tarikatçısı, Kürtçüsü hepsi düşman olarak belletmiştir.”
“Ama şimdi cumhuriyetleşme imkânı var. Biz kimsenin yapamayacağını yapacağız. Ağalığı şeyhliği yıkan Cumhuriyetçiliği başka nasıl yapabiliriz. Atatürk milliyetçiliği bu değil mi? Sonuna kadar en gerçek Atatürkçülük budur”
Öcalan;
- Atatürk’e sahip çıkmıştır. O halde ortaçağ gericiliğinin ve emperyalizmin karşısındadır Öcalan.
- Atatürk’ün tarihin ilk milli kurtuluş savaşını verdiğini söyleyerek ona minnet ve saygı sunmuştur.
- Ağalığı, şeyhliği yıkanın, cumhuriyetçilik ve Atatürk milliyetçiliği olduğunu söylemiştir.
Peki, bugün bölücülük peşinde olanların şeyhliği, ağalığı yani feodal düzeni yıkmakla, değiştirmekle ilgili tek kelime ettikleri duyulmuş mudur?
Cumhuriyete karşı olanların sömürüyü ve emperyalistlere uşaklık edecek bir düzeni savundukları çok açık değil midir?
Öcalan farklı bir kişilik midir?
Hayır. Aynı görüşün aracıdır. Ancak yakalandığında Türk askeri karşısında farklıdır. Askerin görüşünü bilmektedir. Teslimiyet duygusu içinde başka türlü konuşma yürekliliğini gösterememektedir.

Türk Ordusuna Saygısı
“Ben orduyu sadece hiyerarşik bir yapı olarak görmüyorum. Kültürü, felsefesi ve en başta da kişiliği kapsamlıdır. Ordu kişiliği benim için saygı duyulacak tek kişiliktir. Bunu söylerken hayranlıktan tutun, müşfikliğe kadar her şey vardır. Ben burada değilken de orduyu hep örnek gösteriyordum.”
“Ordu bu işlerin özünü, ipini Allah etmesin bu sivillere bırakırsa ortada devlet kalmaz.”

Dünkü Öcalan, Ordu kişiliğine saygı duymaktadır. Çünkü yirmi sene sonunda geldiği nokta teslimiyet noktasıdır.
Çürük düzenin yürümeyeceğini kabullenmek zorunda kalmıştır.
Ordu onun için öğretmendir. Karşısındaki Türk subayının ve onun komuta ettiği Mehmetçiğin, kahramanlığının, yürekliliğinin ve vatanseverliğinin karşısında ezilmiştir.

Lider ve düşman Yaratma
İşte bu Öcalan’dan yeni bir lider yaratma hevesi güdülmektedir.
Maşa hizmeti istenmektedir.
Onu yeniden Cumhuriyet, Atatürk ve Türkiye düşmanı yapmak istenmektedir. O da yeniden araç olmayı ve düşmanlığı kabullenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkililerinden görüşme talep edecek kadar şımartılmıştır.

Nereden nereye?
Büyük Ortadoğu Projesinin görevlileri bu Öcalan’dan medet ummaktadır.
Başarısız denemeyi tekrar edenler kendi zekâlarını sorgulamalıdır.
Türk milleti, TC’ni kuran Türkiye halkı vatan sınırları içinde bir ve beraber olarak yaşamaya kararlıdır.
Ne tehditler, ne baskılar; yurtseverleri, İşçi Partilileri, Mustafa Kemal’in Askerlerini yıldıramaz. Geri adım attıramaz.


VARAN-8
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Tülin Oygür:
İLK ÖĞRETİMDEN ÜNİVERSİTEYE TÜRKÇE EĞİTİM VE ÖĞRETİM PROGRAMIMIZI TEKMİL MİLLETİMİZİ BİRLEŞTİREREK HAYATA GEÇİRECEĞİZ!
İŞTE APO!
VARAN – 8
TÜRKÇE BİRLEŞTİREN DİL

“Türk-Kürt kardeşliğini yeniden düzenleyelim… Mesela Hakkari’de eskisinden daha fazla Türkçe öğretilmeli, bakın Kürtçe değil, Türkçe diyorum. Her bakımdan İstanbul Türkçesi olsun.”
“Bir kısmı şeyimizi istismar ediyorlar. Derler ki, dilimiz yasak, kültürümüz yasak. Aslında yasak değil… Bir engel var mı, yok.
“Mükemmel Türkçe merkezli, yani bir kısmı Arapça, bir kısmı Kürtçe bilen ana ekseni hepsinin Türkçe konuştuğu bir nüfus, bu Türkiye’nin en büyük zenginliği olacaktır”

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Tülin OYGÜR, bugün Ankara’da düzenlediği basın toplantısında Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerinin Türkçe-Kürtçe dilleriyle ilgili bölümlerini basın mensuplarıyla paylaştı ve İşçi Partisi’nin İlk Öğretimden Üniversite Sonuna Kadar Türkçe Eğitim Ve Öğretim Programını açıkladı. Oygür’ün açıklaması şöyle;


“TÜRKÇE SADECE TÜRKİYE’DE DEĞİL,
BÜTÜN BATI ASYA’DA BİRLİĞİN DİLİ OLUR”
Bugün PKK’nın dillendirdiği taleplerin başında “Kürtçe anadilinde eğitim” talebi gelmektedir.
Oysa daha 10 yıl öncesine kadar Abdullah Öcalan Kürt yurttaşların “Kürtçe Eğitim” diye bir sorunlarının olmadığını söylüyordu. İmralı’da, başında bugün İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi olan Em Alb. Hasan Atilla Uğur’un olduğu TSK subaylarına konuşan Öcalan, “Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden düzenlenmesinin” en önemli aracı olarak bütün Kürt yurttaşların Türkçeyi hem de İstanbul Türkçesini öğrenmesi olarak gösteriyordu. “Hakkâri’de eskisinden daha fazla Türkçe öğretilmeli” diyordu.
Öcalan o tarihlerde “Kürt dili, kültürü yasak” diyenlerin bu konuyu “istismar” ettiğini söylüyordu.
Hatta Öcalan Türkçenin Orta Asya’ya kadar olan coğrafyada ortak dil olduğunu ve bunun Türkiye’nin büyük zenginliği olduğunu belirtiyordu.


“ORTAK DİL TÜRKÇE OLMALI”
Kendi sesinden dinlediğimiz Apo şunları söylüyor;
- “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden düzenleyelim… Mesela Hakkari’de eskisinden daha fazla Türkçe öğretilmeli, bakın Kürtçe değil, Türkçe diyorum. Her bakımdan İstanbul Türkçesi olsun.”
- “Bir kısmı şeyimizi istismar ediyorlar. Derler ki, dilimiz yasak, kültürümüz yasak. Aslında yasak değil… Bir engel var mı, yok. Kürtçe konusu işte Mezopotamya derneği var… Enstitü kurulmuş, engel var mı yok.”
- “Mükemmel Türkçe merkezli, yani bir kısmı Arapça, bir kısmı Kürtçe bilen ana ekseni hepsinin Türkçe konuştuğu bir nüfus, bu Türkiye’nin en büyük zenginliği olacaktır.”

KÜRTÇE ÖĞRETİM DAYATMASI
Öcalan ve PKK şimdi bu görüşlerini değiştirmiş bulunuyorlar. Artık emperyalizmin önce etnik ayrıştırma, arkasından da siyasi bölme politikasına uygun olarak, Kürt yurttaşlarla Türkçe arasına duvarlar örme politikasını benimsemişlerdir. Bugün PKK’nın talebi, anadilini öğrenme hakkı değil, ki bu konu zaten çözülmüştür, okullarda öğretimin Kürtçe yapılması talebidir. Esasen talep safhası da bitti, artık icraata geçmekten söz ediyorlar. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’da yaptığı basın toplantısında kendi eğitimlerini yapacaklarını, kendi ders kitaplarını basacaklarını ilan ediyor. Güneydoğu’daki çocuklarımızı, Türkçe’den koparma aşamasına geldiler.


OKULLARDA KÜRTÇE ÖĞRETİM,
ANCAK AYRI DEVLET AMACIYLA AÇIKLANABİLİR
Emperyalizm güdümlü AKP-PKK ittifakının yürüttüğü açılım programındaki “Okullarda Kürtçe Öğretim” talebi aslında, PKK’nın belki de yarım yüzyılı aşacak bir süre “ortak Kürtçe” yaratma ve yaratılacak “ortak Kürtçe”yi okullarda öğretme amacından başka bir şey değildir. Böylece, ulusumuzun temel harcı olan ortak dil terk edilecek ve Kürt yurttaşlarımız, kuruluşuna asli unsur olarak katıldıkları Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılmaya ve emperyalizmin güdümünde ayrı bir devlet kurmaya yöneltilecektir. Herkes bilmelidir ki, demokratik hakmış gibi ortaya konan Kürtçe öğretim görme talebinin varacağı yer, ülkemizin bölünmesidir.
Kürt yurttaşlarımız dâhil bütün Türkiye halkına, milli boğazlaşmalar, emperyalizme esir düşme, Ortaçağ karanlığı, felaket ve acıdan başka hiçbir şey getirmeyecek olan böyle bir faaliyete karşı sımsıkı kenetlenmek ve Türkiyemizin birliğini savunmak; her yurttaşımızın görevi ve sorumluluğudur.

KÜRT SORUNU DEMOKRATİK HAKLAR AÇISINDAN ÇÖZÜLMÜŞTÜR
Kürt dili, demokratik haklar açısından çözülmüştür. Kürtçe konuşma, yazma, öğrenme, yayın yapma, Kürt dilini, tarihini ve kültürünü araştırma gibi özgürlükler, Partimizin de verdiği uzun mücadeleler sonucunda Kürt yurttaşlarımıza kazandırılmıştır.
İşçi Partisi, milletimizin birliği için “isteyene Kürtçe öğrenme ve araştırma olanağının devletçe sağlanacağını” programına almıştır.
Partimiz, anadil konusunu bilimsel olarak açıklamıştır:
“Anadil, bir insanın ırksal kökenindeki dil değil, en iyi bildiği ve toplum hayatının her alanında en iyi konumda olmasını sağlayan dildir.”
Kürt yurttaşlarımız, toplum hayatının her alanında, çalışma hayatında, ekonomide, ticarette, siyasette, kültürde vb. Türkçe konuşarak ve yazarak yaşamakta, etkili olabilmekte, kendilerini geliştirebilmekte ve halkımızın geleceğine katkıda bulunmaktadırlar. Kürtçenin çeşitli lehçelerinin devlet okullarında öğretilmesinin, iş ve kamu hayatında bir karşılığı, uygulama kabiliyeti ve işlevi yoktur.
Bu nedenlerle bütün yurttaşlarımız gibi Kürt yurttaşlarımızın refahı, mutluluğu ve gelişmeleri de, her yurttaşın en iyi bildiği, ortak dilimiz Türkçe’yi daha iyi öğrenmelerine, daha iyi eğitilmelerine ve eşitliğin her alanda gerçekleştirilmesi için gerekli imkanların devletçe sağlanmasına bağlıdır.

EMPERYALİZMİN DAYATMASIYLA KÜRT AYRLIKÇILIĞI:
Türkiye’de yapılan dil tartışmalarının ardında emperyalizmin dayatması vardır. Mafya – Gladyo - Tarikat rejimi, Kürt ayrılıkçılığını ve Soros destekli sivil toplum kuruluşlarını devreye sokarak, Kürtçe eğitimi demokratik bir hakmış gibi, Türkiye’ye dayatmaktadır. Yapılan anadil - resmî dil tartışmaları bilimsel olmadığı gibi, milletin bölünmesini, devletin çözülmesini ve dağıtılmasını hedef almaktadır. Burada çözülen ve dağılan bütün temelleriyle Cumhuriyet ve Kemalist Devrim’dir. Devrimsiz kalmış bir devlet, elbette dağılır ve çözülür. Geriye kalan, tarikat ve cemaatlerden oluşan bir “çadır devlet” tir. Resmî dil - anadil tartışmaları bu kapsamdadır. Yoksa, “özgür Cumhuriyet yurttaşlarının kullanacağı dil” gibi bir konu değildir. Kürtçeyi öğretim dili veya resmi dil yapma tartışmaları feodalizme, cemaat ve aşiretlere, ağalara, maraba ve yanaşmalara ait bir dünyanın kurumlarının yeniden inşa edilmesiyle, kısaca, Cumhuriyet’in tasfiye edilmesiyle doğrudan bağlantılıdır.

ÇÖZÜM: İLK ÖĞRETİMDEN ÜNİVERSİTE SONUNA KADAR
TÜRKÇE EĞİTİM VE ÖĞRETİM
İşçi Partisi anadilde eğitim sorununu ele alıp bu konuda Türk’ü ve Kürt’ü birleştirecek çözüm programını üretmiş biricik partidir.
İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu 10 Şubat 2002 tarihinde oybirliği ile “İlk Öğretimden Üniversite Sonuna Kadar Türkçe Eğitim Ve Öğretim” kararını almış ve bu kararı 3 Mart 2002 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 78. yıldönümünde kamuoyuna ilan etmişti.
Bu karar 17 - 18 Nisan 2010 tarihlerinde Ankara’da toplanan İşçi Partisi’nin 8. Genel Kurultayı’nda oybirliği ile kabul edildi.
Partimizin kabul ve ilan ettiği bu kararda, tüm eğitim ve öğretimin Türkçe yapılacağı açık şekilde belirtilmekte, diğer yandan, isteyen yurttaşlarımızın Kürtçe konuşma, yazma, yayın yapma, öğrenme ve araştırma özgürlüklerini kullanmaları için gerekli yardım ve araçları sağlamak, bağımsızlıkçı ve halkçı hükümetin görevidir, denmektedir.

ANAOKULUNDAN ÜNİVERSİTE SONUNA KADAR BAĞIMSIZLIKÇI,
HALKÇI, AYDINLANMACI, KARDEŞLİKTEN YANA, DEVRİMCİ, PARASIZ
TÜRKÇE EĞİTİM VE ÖĞRETİM
İşçi Partisi önderliğinde kurulacak olan Milli Hükümet, Cumhuriyet Devrimimizin Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birliği) ilkesini, anaokulundan üniversiteye kadar bütün okullarda yeniden hayata geçirecek; bugün İngilizce gibi yabancı dillerle öğretim yapan okul ve üniversiteler dâhil bütün eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçe eğitim ve öğretimi gerçekleştirecek; yabancı dilleri öğretim kurumlarımızda en üst düzeyde öğretecek; holdinglere, vakıflara, tarikatlara, yabancı kuruluşlara ait bütün okul ve üniversiteleri kamulaştıracaktır.
Partimizin “Anaokulundan Üniversiteye Türkçe Eğitim Kararı”nı bütün milletimize bir kez daha ilan ediyoruz:
Milli Hükümeti kuracağız ve bu devrimci kararı uygulayacağız.

Ek: İşçi Partisi’nin Ana Okulundan Üniversiteye Türkçe Eğitim Ve Öğretim Kararı

İŞÇİ PARTİSİ MERKEZ KOMİTESİ’NİN
ANA OKULUNDAN ÜNİVERSİTEYE
TÜRKÇE EĞİTİM VE ÖĞRETİM KARARI

Kabul tarihi: 10 Şubat 2002
İlan tarihi: 3 Mart 2002, Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 78. yıldönümü

9-10 Şubat 2002 günleri, Ankara’da genişletilmiş olarak toplanan İşçi Partisi Merkez Komitesi, Batı devletlerinin güdümünde yürütülmeye çalışılan “Kürtçe Eğitim Kampanyası”nı ve bu yöndeki talepleri, bütün boyutlarıyla tartışmış ve aşağıdaki kararı, oybirliğiyle almıştır.

1. Kürt sorunu, demokratik haklar açısından fiilen çözüldü.
Türkiye’de Kürt sorunu, demokratik haklar açısından esas olarak fiilen çözülmüş bulunuyor. “Kürt gerçekliğinin” kabulü; Kürtçe konuşma, yazma, öğrenme, yayın yapma; Kürt dilini, tarihini ve kültürünü araştırma gibi özgürlükler; uzun ve çetin demokratik mücadelelerden sonra, Partimizin de önemli katkılarıyla artık esas olarak hayata geçmiştir. Öte yandan Kürt yurttaşlarımıza karşı eşitsiz uygulamalar ve çeşitli haksızlıklar, büyük ölçüde giderilmiştir ve Türk ve Kürt tekmil milletimizin birlik ve barış içinde ilerlemesinin koşulları özgürlükler açısından esas olarak sağlanmıştır. Türkiye halkının ortak demokratik mücadelesinin ürünü olan bütün bu kazanımların, önümüzdeki dönem pekiştirileceği ve hukuka geçirileceği bir sürece girilmiştir.

2. Kürt sorunu, artık emperyalizme karşı birlik ve mücadele sorunudur.
Demokratik hakların fiilen gerçekleşmesinden sonra, özellikle bugün ABD’nin Kuzey Irak’ta müdahaleye hazırlandığı ve Batı’lı emperyalistlerin ülkemizde ayrılıkçılığı kışkırttığı koşullarda, Kürt sorunu artık emperyalizme karşı birleşme ve mücadele sorunudur. Kazanılan özgürlükleri pekiştirecek tavır budur.

3. “Kürtçe eğitim” vb. kampanyalar Batı’da planlandı.
Kürt sorununun özgürlükler açısından esas olarak, fiilen çözüldüğü ve birlik ihtiyacının yakıcı olarak öne çıktığı bir ortamda, “Kürtlere özgürlük” sloganının emperyalist amaçlarla kullanıldığı açıkça görülmektedir. ABD ve AB işbirlikçiliğinde başı çeken ANAP ve AKP gibi mafya-tarikat rejimini savunan partiler yanında, TÜSİAD, Batı güdümlü Kürt ayrılıkçılığı ve NGO’lar; “Kürtlerin demokratik talepleri”ni Türkiye’de iç yıkıcılığı kışkırtma faaliyetinin bayrağı haline getirmişlerdir. “Kürtçe eğitim”, “PKK’yi yasallaştırma” ve “Kürt kimliğini istiyorum” türünden kampanyalar, bu amaçla Batı’da planlanmıştır ve Batı’nın güdümünde örgütlü olarak yürütülmektedir.

4. Anadil, herkesin en iyi bildiği ve toplum hayatının her alanında en iyi konumda olmasını sağlayan dildir.
Ana dille eğitim, kuşkusuz evrensel bir haktır. Ancak ana dil, bir insanın ırksal kökenindeki dil değil, en iyi bildiği ve toplum hayatının her alanında en iyi konumda olmasını sağlayan dildir.
Türkiye’de Kürt yurttaşlarımızın büyük çoğunluğunun en iyi bildiği dil, Kürtçe veya Zazaca veya bu dillerin çeşitli lehçeleri değil, Türkçedir.
Ayrıca Türkçe, hem Türkiye ölçeğinde bütün yurttaşlarımız arasındaki; hem de Kürt yurttaşlarımız arasındaki ortak anlaşma aracıdır. Türk-Kürt tekmil milletimizin anlaşma dili Türkçedir.
Kürt yurttaşlarımız, toplum hayatının her alanında, çalışma hayatında, ekonomide, ticarette, siyasette, kültürde vb Türkçe konuşarak ve yazarak yaşamakta, etkili olabilmekte, kendilerini geliştirebilmekte ve halkımızın geleceğine katkıda bulunmaktadırlar. Kürtçenin çeşitli lehçelerinin devlet okullarında öğretilmesinin, iş ve kamu hayatında bir karşılığı, uygulama kabiliyeti ve işlevi yoktur.
Bu nedenlerle bütün yurttaşlarımız gibi Kürt yurttaşlarımızın refahı, mutluluğu ve gelişmeleri de, her yurttaşın en iyi bildiği, ortak dilimiz Türkçeyi daha iyi öğrenmelerine, daha iyi eğitilmelerine ve eşitliğin her alanda gerçekleştirilmesi için gerekli imkanların devletçe sağlanmasına bağlıdır.

5. İsteyene Kürtçe öğrenme ve araştırma olanağı devletçe sağlanacaktır.
Bugün Türkiye’mizde Kürtçe konuşma, yazma, yayın yapma, öğrenme ve araştırma özgürlüğü vardır. İsteyen yurttaşlarımızın bu özgürlüklerini kullanmaları için gerekli yardım ve araçları sağlamak, bağımsızlıkçı ve halkçı hükümetin görevidir.

6. Okullarda Kürtçe öğretim imkânsız ve işlevsizdir.
Ancak okullarda Kürtçe öğretim sisteminin getirilmesi, hem mümkün değildir, hem de Kürt yurttaşlarımızın gelişmelerine hizmet etmez. Çünkü Kürtçe öğretim için, önce bütün Kürt yurttaşlarımızın bildiği ortak bir Kürt dilinin yaratılması, sonra bu ortak Kürtçenin geliştirilmesi ve öğretilmesi gerekir. Kabul edileceği varsayılan “ortak Kürtçe”, Kürt yurttaşlarımızın çoğunluğu açısından, anadil olmayacağı gibi, toplum hayatında da işlevsel olmayacaktır. Çünkü Türkiye’de Kürtçenin herhangi bir lehçesiyle iş hayatına katılmak, kamu hizmetinden yararlanmak ve kamu görevi yapmak, bugün için de yarın için de mümkün ve mantıklı değildir.

7. Okullarda Kürtçe öğretim, ancak ayrı devlet amacıyla açıklanabilir.
Bu gerçekler ışığında, “okullarda Kürtçe öğretim” talebi, aslında en azından yarım yüzyılı aşacak bir süre “ortak Kürtçe” yaratma ve yaratılacak “ortak Kürtçe”yi okullarda öğretme amacından başka bir şeye hizmet etmez. Böyle bir çaba içine girmek ise, Kürt yurttaşlarımızı kuruluşuna asli unsur olarak katıldıkları Türkiye Cumhuriyeti’nden ayırmaya ve emperyalizmin güdümünde ayrı bir devlet kurmaya yöneltmekten başka bir anlam taşımaz.
Kürtler dâhil bütün Türkiye halkına, milli boğazlaşmalar, emperyalizme esaret, Ortaçağ karanlığı, felaket ve acıdan başka hiçbir şey getirmeyecek olan böyle bir faaliyete karşı sımsıkı kenetlenmek ve Türkiyemizin birliğini savunmak; her yurttaşımızın görevi ve sorumluluğudur.

8. İlköğretimden üniversite sonuna kadar bağımsızlıkçı, halkçı, aydınlanmacı, kardeşlikten yana, devrimci, parasız Türkçe eğitim ve öğretim.
Bir erken seçimle İşçi Partisi önderliğinde kurulacak olan Milli Hükümet, Cumhuriyet Devrimimizin Tevhidi Tedrisat (Öğretimin Birliği) ilkesini, ilköğretimden üniversite sonuna kadar bütün okullarda yeniden hayata geçirecek; bugün İngilizce gibi yabancı dillerle öğretim yapan okul ve üniversiteler dâhil bütün eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçe eğitim ve öğretimi gerçekleştirecek; yabancı dilleri öğretim kurumlarımızda en iyi bir şekilde öğretecek; holdinglere, vakıflara, tarikatlara, yabancı kuruluşlara ait bütün okul ve üniversiteleri kamulaştıracaktır.

9. Devrimci Eğitim ve Aydınlanma Seferberliği
Milli Hükümet; vatanımıza ve halkımıza hizmet ruhuyla dolu, ekonomide verimli, emeğe saygılı, kardeşlik bilinci sağlam, dayanışmacı, toplumcu ve devrimci bir gençlik yetiştirmek ve bütün yurttaşlarımızı bu temel ilkeler ışığında yeniden eğitmek için, devletin ve toplumun bütün imkânlarını seferber ederek Devrimci Eğitim ve Aydınlanma seferberliği yürütecektir.
Tekmil milletimizi emperyalizme karşı sımsıkı birleşmeye çağırıyoruz.
İşçi Partisi Merkez Komitesi’nin “İlk Öğretimden Üniversite Sonuna Kadar Türkçe Eğitim ve Öğretim Kararı”nı, Cumhuriyet Devrimimizin Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 78. yıldönümünde Türkiye halkına ilan ediyor; tekmil milletimizi emperyalizme karşı sımsıkı birleşmeye ve bu kararı hayata geçirmeye çağırıyoruz.


VARAN-6 - 7
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı M. İlker Yücel:
“EMPERYALİZME VE FEODALİZME KARŞI MÜCADELE EDEREK ‘TÜRK MİLLETİ’ OLDUK”
KÜRDÜMÜZÜ ÖZGÜRLEŞTİRİYORUZ!
İŞTE APO!
VARAN - 6
“Talabani ve Barzani tekelinin arkasında büyük güçler var”
“Türkiye’nin on yıldır, yirmi yıldır yapamadığını biz yapacağız. Önerim Erbil’i almaktır.”
“Şivan türkü söyleyerek kendisini bir Kürt önderi olarak yutturmak istiyor.”
VARAN - 7
“Türk, ulusun asıl köküdür. Kürtler büyük bir daldır”
“Kürt kimliğine gerek yok… Anayasada her şey var. Anayasal vatandaşlık önemli bir kavramdır.”
“Bütün Türkiye ile demokratik birliktelik demek, Cumhuriyet demektir.”

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı İlker Yücel, bugün İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntülerinin yeni bölümlerini (6. Ve 7.Bölüm) basın mensuplarıyla paylaştı. Yücel’in açıklaması şöyle;

TEHDİTLERE CEVABIMIZ GÖRÜNTÜLERDİR

Abdullah Öcalan'ın yeni görüntülerini yayınlamaya devam ediyoruz.

Bildiğiniz üzere Öcalan, PKK ve BDP yöneticileri görüntülerin gerçek olmadığını, cımbızlandığını, montajlandığını iddia ettiler. Bunun üzerine görüntülerin ham halini ilk olarak BDP vekillerine vereceğimizi ilettik. BDP milletvekilleri 'Biz bu topa girmeyiz, görüntülerden siyasi bir sonuç çıkmaz' cevabı verdiler.

Yine dün KCK ismiyle yapılan bir açıklamada AKP görüntülerin yayınlanmasının engellenmesi için göreve çağırılıyor, İşçi Partisi ise tehdit ediliyor.

Tehditlerine görüntüleri yayınlamaya devam ederek cevap veriyoruz.

Saldırgan ve kışkırtıcı ifadeleri, içerisinde bulundukları panik sebebiyledir.

Tehditlerinin bizi zerre etkilemeyeceğini en iyi PKK'nın ağababaları bilir!

Sormaya devam edeceğiz: Abdullah Öcalan'ın görüntülerini izlemekten neden korkuyorsunuz?

Hangi sözü sizi rahatsız etti?

Yürüttüğünüz etnik bölücülük açığa mı çıktı?

Diktiğiniz Şeyh Sait heykellerinin üzerinize devrilmesinden mi korkuyorsunuz?

‘Açılım’ın parçası olarak selamladığınız ABD'den aldığınız rolleri oynayamayacak mısınız yoksa?

Biz gerçekleri açıklamaya devam edeceğiz. Ham görüntüleri birkaç gün içerisinde kamuoyuyla paylaşacağız!

ÖCALAN’IN BARZANİ’YE MEKTUBU

Bildiğiniz gibi Leyla Zana ve Sırrı Süreyya Önder dün Kuzey Irak'a geçti. Abdullah Öcalan'ın Barzani'ye mektubunu bugün iletecekler.

Barzani'ye mektup gönderilmesi sebebiyle görüntülerdeki Barzani ile ilgili olan bölümleri dikkatinize sunmaya karar verdik.

“TALABANİ VE BARZANİ’YE İNANMAYIN, KENDİLERİNİ HER ŞEKİLDE SATARLAR”
“Talabani ve Barzani tekelini kırmayı da küçümsemeyin, çünkü arkalarında büyük güçler var. Kendilerini her şekilde satarlar. Çok ucuza Türkiye’ye de yanaşırlar. Onlara lütfen inanmayın. Biz ikili tavır aldıktan sonra onları da aşarız. Bunları nefes aldıramaz bir biçimde Türkiye’ye bağlarız. Onun için Erbil planını söyledim. Biraz daha o şehirlerde ağırlığı oturtursak, Türkmenlerle birlikte iç içe olursak bunlar köpek gibi bağlanırlar.” (Aydınlık 21 Aralık 2013)

“(Kuzey Irak’ta) bana göre pek Arap ve İran etkinliği yoktur. Yani Türkmen ve Kürt’tür. Yani bu Barzani-Talabani konusunda, halk bunlardan gerçekten nefret ediyor… Bu Barzanileri, Talabanileri güçlendirmeye hiç gerek yok. Yavaş yavaş gereksiz adımları zayıflatalım… Biz biraz köprü olacağız… Son zamanlarda bine yakın İranlı geldi, iki üç bine yakın Suriyeli Kürt var. Bu ne demek? Artık klasik örgütler bitiyor. KDP-YNK bitiyor.” (Aydınlık 20 Aralık 2013)

“Bunlar Talabani’yi büyük ihtimalle kullanacaklar. Barzani zaten şeydir. Mahalli bey gibidir. Onu herkes kullanır.” (Aydınlık 21 Aralık 2013)

“(PKK’nın kalanı) hepsi orada (Kuzey Irak’ta) yoğunlaşsın… İşte bu Barzani ve Talabani’nin nefes alamaz duruma getirilmesidir. Türkiye’nin on yıldır, yirmi yıldır yapamadığını biz yapacağız. Önerim Erbil’i almaktır.” (Aydınlık 21 Aralık 2013)

“Şivan… basit bir türkü söylüyor, kendisini Humeyni yerine koyuyor… Uzun süre türkü söyleyerek kendisini bir Kürt önderi olarak yutturmak istiyor.” (Aydınlık 21 Aralık 2013)

“Talabani ve İngilizler ve İran oynarken Barzani ile de herkes oynar” (Aydınlık 21 Aralık 2013)

ÇÖZÜM: TÜRK İLE KÜRT’ÜN EMPERYALİZME
KARŞI BİRLİĞİ

Abdullah Öcalan 1999 yılında İmralı’da Türk Ordusu’nun subaylarına ifade verirken “Türk, ulusun asıl köküdür. Kürtler büyük bir daldır” diyordu. Öcalan o gün doğruyu söylemektedir.

Bütün büyük milletler, Ortaçağ’dan çıkış süreci çok farklı etnik grupların bir araya gelmesi, kaynaşmasıyla ortaya çıktılar. Bizde milletleşme, emperyalizme ve Ortaçağ’a karşı mücadele içinde gerçekleşti. Atatürk bu gerçeği: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” sözleriyle ifade etti.

Öcalan’ın 1999 ve 2000’lerin başlarında “Türk Milleti” konusundaki sözleri, o günün koşullarında söylenmiş sözler olarak kaldı.

2003 sonrasında bir yandan gelişmekte olan dünyada milli varlıklara düşman ABD, Irak işgaliyle bölgeye yerleşti. Öte yandan Türkiye’de Ortaçağ gericiliği iktidar oldu. İşte bu koşullarda PKK aslına geri döndü. Emperyalizmin gelişmekte olan ve ezilen dünyada her türlü etnik ayrımı körükleme politikasına dört elle sarıldı. Türk ile Kürdü birbirinden ayırma politikasına yöneldi, ayrılıkları kaşıdı, düşmanlıkları körükledi.

Çözüm Türk ile Kürt’ün emperyalizme karşı sımsıkı birliğindedir. Günümüz koşullarında bu politika, Cumhuriyet Devrimi ile birlikte tek bir millet olma sürecinin devam ettirilmesi ve başarıya ulaştırılması anlamına geliyor.

İşçi Partisi her türlü etnik bölücülüğe karşı Türk Milletinin en sıkı birliğini savunuyor.

“TÜRK MİLLETİ”
TÜRKİYE SINIRLARI İÇİNDE YAŞAYAN HERKESİ KAPSAR
“Türk ulusu ağacın asıl köküdür. Kürtler büyük bir daldır.” (Aydınlık 19 Aralık 2013)

“Kürtler Türkiye’de azınlık değil… Başlangıçta asli öğe kabul ettiği için bu ayrım hiç düşünülmemiş. Sen Kürt’sün bunun dışındasın denilmemiş.” (Aydınlık 19 Aralık 2013)

“Kürt kimliğine gerek yok… Anayasada her şey var. Sonuç olarak diyorum ki anayasal vatandaşlık önemli bir kavramdır. Ben şimdi bunun anlam ve derinliğini kavramış durumdayım” (Aydınlık 19 Aralık 2013)

“Bütün Türkiye ile demokratik birliktelik demek, Cumhuriyet demektir. Bu sonuna kadar Türkçülükle bağlantılıdır.” (Aydınlık 19 Aralık 2013)

“Ben öyle halis muhlis Kürt değilim. Türk’ten daha iyi Türk hissederim. Hiçbir Milliyetçi Türk kendini benden daha iyi Türk saymasın.” (Aydınlık 19 Aralık 2013)

“Türkmen boyları Anadolu’ya geldiklerinde bir kısmı Kürtleşmiştir. Benim aşiretim Bazuki’ de aslında Türkmen boylarına kadar gidiyor. Yani Türkmen’dir” (Aydınlık 19 Aralık 2013)

Kamuoyundan özellikle rica ediyoruz;

Sırtını ABD'ye dayayarak, gericiliğin bayrağı Şeyh Sait'in kılıcını bin yıllık kardeşliğe sallamak özgürlük getirir mi?

ABD'nin denetiminde petrol bekçiliği yapmak Kürtlere ne kazandıracak?

MİT'in gizli planları mı eşitlik getirecek?

Emperyalizm destekli 'barış' mücadelesi mi olur?

Komşu devletlere düşmanlık bu topraklara düşmanlık değil midir?

Kürtlük onun bunun piyonu, aracı, enstrümanı olmak mıdır?

Ya yurtseverlerin birleştiriciliği ya da enstrümanların yıkıcılığı!

Enstrümanlar, taşeronlar, eş başkanlar bizi çözmeden biz bu sorunu çözeriz!

Hem de birbirimize sımsıkı sarılarak!

Tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda yaptığımız gibi!






VARAN-5
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey :
BÖLÜNEREK DEĞİL, BİRLEŞEREK ÖZGÜRLEŞECEĞİZ!
İŞTE APO!
Kürdümüzü Özgürleştiriyoruz:
VARAN - 5
“Sosyal zenginlik açısından Türk ile Kürt iç içe
geçmiştir, ayrılamaz. Ayırdın mı gövdeden kolu
koparmış gibi olursunuz”
Kurulacak küçük bir devleti hiç kimse kabul etmez.


Abdullah Öcalan’ın 1999 yılındaki İmralı sorgulama görüntülerini Milletimizle paylaşmaya devam ediyoruz.

AYRI DEVLET
Abdullah Öcalan, İmralı konuşmalarında “ayrı devlet” çözümüne son derece net cevaplar veriyor.
- “Ekonomik olarak gereği yok. Dağlarda ekonomi falan kurulamaz.”
- “Sosyal zenginlik açısından Türk ile Kürt iç içe geçmiştir, ayrılamaz. Ayırdın mı gövdeden kolu koparmış gibi olursunuz.”
- “Kurulacak küçük bir devleti hiç kimse kabul etmez.”
Öcalan’ın “hiç kimse” derken, en başta Türkiye, İran, Irak ve Suriye’yi düşündüğü anlaşılıyor. Bütün Asya, Afrika ve Latin Amerika dünyası bu konuda bölge ülkelerinin yanındadır.
ABD ve Avrupa ülkeleri ise her ne kadar bölge devletlerinden parçalanmasından ve ikinci İsrail rolü oynayacak bir devletçiğin kurulmasından yana iseler de, bugünün koşullarında açıktan böyle bir politika izleyememektedirler.
Bunun yerine Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da bugün, etnik ve dinsel çelişmeleri kaşımakta, bölücülüğe destek olmakta ve koşulların daha uygun hale geleceği günü beklemektedir.

PKK’nın izlediği politika, emperyalistlerin bu genel yaklaşımına uygundur.
Abdullah Öcalan, İmralı’daki ilk yıllarında, Türk Ordusunun bölücülük karşısında kazandığı başarı ve karşısındaki sağlam anti-emperyalist irade karşısında “ayrı devlet”e karşı çıkıyor.
PKK’nın 2003 sonrasında ABD’yle uyum içinde izlediği bölücü ve yıkıcı politika biliniyor.
Gerek Türkiye’nin yasadışı pratik, gerekse benzer sorunlarla yüzyüze olan bütün dünya ülkelerinde yaşananların ortaya koyduğu gerçek şudur:
- Bölünme, kendi ayakları üzerinde duramayan ve kaçınılmaz olarak emperyalist boyunduruk altına giren “vilayet devlet”e razı olmak demektir.
- Bölünme, sonu gelmez etnik ve dinsel çatışmalara kapıyı aralamaktır.
- Bölünme, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve askeri açıdan fakirleşmektir.
- Onun için bölünerek değil ancak birleşerek özgürleşebileceğiz.
- “Neden ayrılma gereği doğsun ki, ekonomik olarak, hiç gereği yok. Dikkat edelim, tam tersine dağlarda ekonomi falan kurulamaz, iki sosyal zenginlik desem, zaten iç içe geçmişiz. İnanılmaz düzeydedir.
Hiç kimse bu sosyal dokuları parçalayamaz. Parçalasa bir gövdenin kolunu koparmış gibi olur…koparsa siyasal olarak daha geri duruma düşeriz.
Hatta küçük bir devlet bile kurmak istediğinde hiç kimse kabul etmez. Velev ki kurduk dağın başında bu devletin hiçbir şekilde gelişme şansı yoktur. (19 Aralık 2013 Aydınlık)
Varan-5


VARAN-3/4
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey:
BDP MİLLETVEKİLLERİNE ÇAĞRI: GELİN GÖRÜNTÜLERİN TAMAMINI VERELİM İZLEYİN VE YAYINLAYIN!
• Görüntüler F tipinden, MİT’ten, CIA’dan, AKP’den değil,
Milli kaynaklarımızdan gelmiştir.

İŞTE APO!
VARAN - 3
PKK: Emperyalistlerin ve Yunanistan’ın
eylem yaptırdığı örgüt!

VARAN - 4
“Kürt isyanlarının bastırılması haklıdır”
“Şeyh Sait, Seyit Rıza, Ortaçağ karanlığı”
“İsyanların bastırılması feodalizme karşı
mücadele kapsamındadır”

BDP’YE DAVET: GÖRÜNTÜLERİ VERELİM YAYINLAYIN
İşçi Partisi olarak, Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki sorgu görüntülerini yayınlamaya devam ediyoruz.
PKK ve APO gerçeğini ortaya koyan, halkımızı bilgilendirerek, özellikle Kürdümüzün bileğindeki Amerikan kelepçesini kırıp özgürleştiren bu açıklamalarımıza BDP ve PKK ile Öcalan’ın avukatlarından tepkiler gelmiştir.
Görüntülerin montaj olduğu savıyla suç duyurusuna varan bu tepkileri memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye bu görüntüleri izlemeli, tartışmalı ve iyi anlamalıdır.
BDP yetkililerini ve Abdullah Öcalan’ın avukatlarına çağrıda bulunuyoruz: Gelin görüntülerin tamamını ham haliyle size verelim. İzleyin. Montaj mı değil mi gözlerinizle görün. Genel Başkanınızın görüntülerini siz yayınlayın. Yayınlayın ki, üyeleriniz, seçmenleriniz ve Kürtlerimiz başta olmak üzere Milletimiz gerçekleri doğrudan görsün, öğrensin.

GÖRÜNTÜLER NEREDEN
Abdullah Öcalan’ın İmralı görüntülerinin Partimize ulaşmasına ilişkin çeşitli dayanaksız iddialar ortaya atılmakta, yorumlar yapılmaktadır.
İşçi Partisi’ne her yerden bilgi akar.
Doğruluğunu teyit ettiğimiz, halkımızın yararına olan her bilgiyi Milletimizle paylaşırız.
İşçi Partisi hakikat işçisidir. Gerçeğe sadıktır, gerçekleri halkın bilgisine sunan Partidir.
İşçi Partisi, bu güne her zaman ve her koşulda gerçeği söylemiştir.
Görüntüleri Partimize gönderen Fethullah, MİT, CIA, AKP vb değildir.
Görüntüler Partimize Milli kaynaklarımız tarafından ulaştırılmıştır.


BİRLEŞEREK ÖZGÜRLEŞİRİZ BÖLÜNEREK KÖLELEŞİRİZ

İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi E. Albay Hasan Atilla. Uğur, Apo’yu birlik çizgisine getirmiştir.
AKP Açılımı Apo’yu yeniden bölücülüğe itti.

EMPERYALİZME KARŞI BİRLEŞEREK ÖZGÜRLEŞECEĞİZ
1999’da ve takip eden yıllarda İmralı’da İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi Em. Alb. Hasan Atilla Uğur, tarafından sorgulanan Öcalan, karşısındaki Kemalist subayların tutumuna uygun olarak anti-emperyalist tavır aldı.
Sorgusunda emperyalist devletlerin ve Yunanistan’ın Kürt sorununu nasıl kullandıklarını anlattı. Batılı’ların PKK ile Barzani ve Talabani’den yararlanma çabaları somut örneklerle ortaya koydu.
Öcalan o yıllardaki durumu, Kurtuluş Savaşındaki duruma benzemektedir. “Kürt milliyetçileri 1920’li yıllarda Türkiyelileşme ile emperyalizm işbirlikçiliği arasında gidip gelmektedir.”
Öcalan’ı bu şekilde konuşturan Türkiye’nin 28 Şubat’la birlikte bölge merkezli dış politikaya yönelmesi ve emperyalist oyunları boşa çıkaracak PKK’yı yenmesidir.
Nitekim 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte PKK’nın emperyalizm konusundaki değerlendirmeleri değişti. PKK, Bağdat’ın düşmesinden sonra “Ortadoğu’da yeni düzenin oluşmasında üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu” ilan etti. ABD’nin isteklerine uygun olarak Suriye’de PYD’yi, İran’da PJAK’ı kurdu, faaliyete geçirdi. 2003 yazından başlayarak sınır dışına çıkarmış olduğu silahlı güçlerini yeniden Türkiye’ye gönderdi. 2004 yılı ile birlikte silahlı eylemlere tekrar başladı.
Bugün Kürt sorunu, tarihimizde olmadık ağırlıkla ve yakıcılıkla önümüzdedir. Çünkü emperyalizm boylu boyunca sorunun içindedir.
PKK’nın ABD başta olmak üzere emperyalist devletlerle işbirliği de aynı yoğunlukla artmıştır. Senede bir kaç sefer yapılan Washington ziyaretleriyle işbirliği geliştirilmektedir.
Çözüm öncelikle Türk-Kürt bütün milletimizin emperyalizme karşı birliğinden geçiyor. Türkiye’de milli birlik, Batı Asya çapında bütün mazlum milletlerin emperyalizme karşı birliğine en önemli katkıyı sağlayacaktır.

EMPERYALİSTLERİN VE YUNANİSTAN’IN EYLEM YAPTIRDIĞI ÖRGÜT

- “Bir yığın devlet var… Bunlar bana göre 93’ten beri Türkiye ile beni dengesiz bir biçimde çalıştıra çalıştıra, birbirimizle vuruştura vuruştura bu noktaya getirdiler.
- … O eylemler hep Yunan kaynaklıdır. TİKKO’ya da bizim bazılarına da yaptırdı, yaptırıyor.”
- “Mesela bir Alman mantık yapısına göre yetiştirilen yüzlercesi (PKK’lı) var. Aynı şekilde İngiliz, Fransız yapısına göre var. Hepsini de destekliyorlar.”
- “Avrupa PKK üzerinde kendi modelini kurmuş. Ben onlara fazla geliyorum” (20 Aralık 2013)
- “Batı… Yıllarca Türkler üzerinde her türlü oyunu oynamıştır… Dolayısı ile Kürt olayı üzerinde çok kapsamlı duruyorlar. Attıkları adımlarda küçümsenemez.”
- “Biliyorsunuz bu Körfez olayından sonra İngiltere’nin bölgede Kürt olayına şeyi başladı… Talabani ile rol oynadılar. Arkalarında İngiltere ve Yunanistan’ın olduğundan hiç şüphe etmemek gerekiyor.” (20 Aralık 2013)
- “Kürt İşbirlikçiliğine karşıyım. En son günüme kadar istese idim Talabani’nin yanına gidebilirdim. O beni Amerika’ya, İngiltere’ye götürebilirdi. (21 Aralık 2013)
- “Türkiye üzerine yine çeşitli ittifaklar gelişebilir. Üzerimizde oynadılar. 90’lardan sonra bu etki daha büyüktü. Mesela Kani gibi diyelim. Mesela Rusya’da Mahir Welat gibi. Tam bir kukla.” (22 Aralık 2013)

EMPERYALİZMİN ALETİ OLMAK

- “Tıpkı 20’lerdeki gibi bir durum yaşıyoruz. Çok daha dikkatli olmak zorundayız. Türkiyelileşme ile emperyalist merkezlerin aleti olmak arasında korkunç bir gidip gelme var şu anda. Biz bu aşamada buna çözüm getirmek zorundayız.” (23 Aralık 2013)


Şeyh Sait, Seyit Rıza Heykelleriyle Kürdümüzü Ortaçağ Karanlığına Mahkum Ederiz

Hasan Atilla Uğur’un sorguladığı Apo, çözümü Şeyh Sait ve Seyyit Rıza’da değil, Mustafa Kemal’de görüyordu.
Geçtiğimiz yıllarda PKK’nın (BDP) girişimleri sonucu Diyarbakır’a Şeyh Sait, Tunceli’ye Seyit Rıza heykelleri dikildi.
Şeyh Sait ve Seyit Rıza, Cumhuriyet’e başkaldıran feodal gericiliğin temsilcileridir. Heykellerinin yeniden dikilmesi, Türkiye’nin yeniden Ortaçağ karanlığına götürülmesinden başka anlama gelmez.
Oysa Abdullah Öcalan 1999 ve sonrasında İmralı’da, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Kürt isyanlarının gerici olduğunu, isyanları bastıran Cumhuriyet yönetiminin ise haklı olduğunu söylüyordu. Çünkü o zaman karşısında “Mustafa Kemal’in askerleri” vardı. PKK en başından beri bölgedeki feodal çatlakların arasına sızarak kendine hayat alanı yarattı. Her zaman yerel feodallerle ve eşrafa kol kola oldu.
PKK’nın tarihinde yoksul ve topraksız köylünün toprak ve özgürlük mücadelesini desteklediğine dair tek bir örnek yoktur. Tam tersine örneğin 2004 yılından sonra Bismil’de toprak ve özgürlük için mücadele eden Bismil’in yoksul ve topraksız köylüsünün karşısında, toprak ağalarının yanında yer aldılar.
Kürt sorununun çözümü, feodal kalıntıların hayatın her alanından kökten kazınmasıyla yakından ilişkilidir. İşçi Partisi programı, toprak ağaları köylülere dağıtılmasını öngörmektedir. Aynı şekilde Güneydoğu’daki mayınlı araziler temizlenerek, diğer hazine toprakları ile birlikte köylüye dağıtılacaktır.
Ağalık, Şeyhlik, tefecilik, tarikatlar vb. gibi Ortaçağ kurum ve ilişkilerinin tasfiyesini, toplumumuzu özgürleştirecek, özgür toplum tek bir millet olma yolunda daha büyük adımlar atacaktır. Kürt sorunu çözümü açısından böylece, koşullar daha uygun hale gelecektir.

Kürt İsyanlarının Bastırılması Haklıdır!

- “Biz Atatürk’ü yeniden keşfetmiyoruz. Bir hakikatı teslim etmek gerekir… Zor bela Cumhuriyet’i kurdu. Bu ayaklanmalar da öyle, yani ayaklanmaları Kürde karşı olduğu için değil, İngiliz, İstanbul ve Irak bağlantılı düzenlenen şeyler. Yani Vahdettin ve Hilafet tekrar getirilmek istenmiştir. Bastırılmasında özel bir Kürt düşmanlığı yoktur.” (23 Aralık 2013)
- “O tarihlerde başka ayaklanmalar da vardı. Onların hepsi de saltanatı istiyorlardı… Cumhuriyet’in kurulduğunu, saltanat ve hilafetin gittiğini gördükten sonra ayaklandılar, bu çok açıktır.” (23 Aralık 2013)
- “Toplumun yapısı dincidir, feodaldir. Ayaklanmalar olmuş ve elbette bastırılmıştır. Bastırılması Kürde karşı olduğu için değildir. Ayaklanmanın nedeni Vahdettin’in saltanatını, hilafetini getirmektedir. Bunların hepsi saltanatı istiyordu. Orada özel bir Kürt düşmanlığı yoktur.” (23 Aralık 2013)

Kürt İsyanlarının bastırılması Feodalizme karşı mücadele kapsamdadır

- “Türkiye’de demokrasinin bu kadar sancılı olmasının sebebi hep doğu ve güneydoğudaki problemdir. Bu feodal, aşiretçi, dinci şey kırılırsa o zaman inanılmaz gelişme olacaktır.” (19 Aralık 2013)
- “Cumhuriyet halkın idaresi değil midir? Ağalar, Şeyhler, tarikatlar demek değildir… Bir sürü dinci şey vardır. Elli altmış yıldır bu vardır. İlişkilerin kaynağı bu ilişkiler yumağı değil midir?” (19 Aralık 2013)
- “Feodalite meselesini küçümsememek gerekir. Türkiye’deki demokrasiyi zehirleyen de budur. Feodalitenin ilişkiler yumağıdır. İşte Hizbullah şimdi bunu esas alarak gelişiyor mu, işte her türlü tarikat böyle gelişiyor mu, yetmiş beş yıldır Türkiye’nin demokratik gelişmesini zehirleyen bu ortam değil mi?” (19 Aralık 2013)
- “Cumhuriyet’in kendisi demokrasinin tabanıdır. Cumhuriyet varlığı bir noktada tehlikeye düşünce otoriter davranmak zorunda kaldı. Bakın diktatör değil, otoriter diyorum. Ortam o zaman karşı devrime yöneliyor, mecburen otoriter Cumhuriyet karakteri öne çıkıyor. 1925’lerde biliyorsunuz hem isyan, hem Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası saltanatı ve hilafeti getirmek istedi. Büyük tehlike idi.” (23 Aralık 2013
Varan-3

Varan-4


VARAN-2
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey :
APO’NUN TAYYİP ERDOĞAN’A YAZDIĞI MEKTUP AÇIKLANMALIDIR!
APO: ÖRGÜTÜNE, ARKADAŞLARINA GÜVENMEYEN LİDER
İŞTE APO – İŞTE ÇÖZÜM
VARAN-2
ÖRGÜTÜNE, ARKADAŞLARINA
GÜVENMEYEN LİDER

- “Bütün örgüt tektir. Merkez Konseyi, silahlı olanları da dahil, bakın bir altı ay verin, ben hallederim. Gerçi onlar biraz ütopiktirler ama hallederim.” (Aydınlık, 17 Aralık 2013)
- “Bu Kürtçülük konusunu halledeceğim.” (Aydınlık, 17 Aralık 2013)
- “Bizim arkadaşlar devleti ile çok uzak düşmüş. Şimdi bunu hemen halletmeliyiz.” (Aydınlık, 17 Aralık 2013)
- “… bütün örgütü de aşarak devlete her an koşmaya hazır bir pozisyon arz ettim. Çok önemli… örgüte diyeceğim gel devletini tanı… bir defa hata yaptık, bir daha yapmayalım.” (Aydınlık, 17 Aralık 2013 )
- “En temel şart terörden uzaklaşmak değil midir? Sonrasında örgütün tasfiyesi gelecek, zaten şiddet bitti mi ortada örgüt kalmaz. Anlayış düzeyini düzeltiyoruz, örgütlenmesini dağıtıyoruz. Zaten bu böyle olur. Yani tek tek itirafçı örgütü dağıtamaz, tümüyle silahsızlatacağım.” (Aydınlık, 17 Aralık )
- “Bir gün gösteririm isterseniz size ben PKK’lılarla nasıl savaştım. Eğer devletten daha fazla savaşmadıysam görün, kanıtlayacağım size bunu” (Aydınlık, 18 Aralık 2013)
- “Bir Cuma’ya (Cemil Bayık), bir Botan’a karşı, bir bizim Osman’a karşı, bir Ebı bekir’e karşı, Ali Haydar Kaytan’a karşı. bir Duran’a, Duran Kalkan’a karşı yürüttüğüm mücadeleyi küçümsememek lazım. Korkunç adamlardır.” (Aydınlık,18 Aralık 2013)
- “Yalnız Osman değil, bütün merkez, eğer gerçekten ben olmasam örgütü terk edebilirler… Cuma (Cemil Bayık) bana göre yani fazla politik değil, parmaklarında oynatırlar, farkında bile olmaz.” (Aydınlık, 18 Aralık 2013)
- “PKK ile savaşmak demek, PKK’nın merkezi ile savaşmak demek, devleti anlamayanlarla savaşmak demektir. Şunun için bunları söylüyorum, devlet de savaştı tabii ama ben de PKK ile savaştım. Ve şimdi benim yapacaklarım var, milyonlar var. Mecnun gibi tapıyorlar.” (Aydınlık, 18 Aralık 2013)
- “Ben, Suriye’de benden sonra oynayabilecekleri tek bir adam bırakmamaya dikkat ettim… Cemil Esad ile dirsek temasına girdim; çünkü nerede ise ayağımı kaydırıyorlardı. İşte o zaman tedbirimi aldım… Suriye alternatif bulamadığı için bana mecbur kaldı.” (Aydınlık, 18 Aralık 2013)
- “Kardeşim Ferhad kod Osman’ı Isfahan’a çekmeye çalıştılar. 93’ten beri be bunlarla mücadele ediyorum. Cuma’yı kontrol altına almak için çalıştım. Talabani’nin onun üzerinde çok çalışması vardı.” (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
- “… bizim içimizde de sapık adamlar oluk oluk kan akıttılar. Binlerce bizim insanlarımızı ve askerleri katlettiler. Anlamsızdı. Ben şiddet yüzde 95 hata idi demiştim. Şimdi avukatlar gelmişler buna karşı çıkıyorlar ve o ‘yüzde doksan beşe de sahip çık’ diyorlar. Ben bunu yapamam.” (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
- “Tayfun Talipoğluna söyledim… Kendisi şahidimdir… ‘Genelkurmay’a söyleyin beni fazla emeyin lütfen’ dedim.” (Aydınlık, 22 Aralık 2013)
- “Benim için hizmet önemlidir. (Aydınlık, 22 Aralık 2013)
- “Biz devleti tanımadan devlete karşı çıkmaya yeltendik.” (Aydınlık, 22 Aralık 2013)
- “Fazilet hatada ısrar etmemektir. Benim aslında bakarsanız ‘aman ben zordayım bana elinizi uzatın’ dediğimi görürsünüz.” (Aydınlık, 24 Aralık 2013)
- “Arkadaşlara söyleyeceğim olduğu gibi Türkiye ile birlikte yürüyün diyeceğim. İddiaların, eylemlerin çoğunu kabul ediyorum.” (Aydınlık, 24 Aralık 2013)
- “Devletin hizmetinde dev gibi bir demokratik çalışmayı şimdi yapabilirim. Şimdi bunu yıkmaya çalışıyorlar aslında. Asılsam bile size her zaman teşekkür edeceğim.” (Aydınlık, 24 Aralık 2013)
- “Eğer devlet bana hizmet imkânı verirse, çok açık söylüyorum, inanılmaz gelişmeler ortaya çıkacak. Ben dün şeyi söyledim, yani Doğudaki halkın Cumhuriyetin taze bir kanı haline getirilmesidir.” (Aydınlık, 24 Aralık 2013)
- “Gel şunu yap deyin, bu benim için emirdir.” (Aydınlık, 17 Aralık 2013)
- “Ben devletin.. oldukça akıllı bir eri gibi çalışacağım” (Aydınlık, 17 Aralık 2013))
- “Devletin adamı olmak da çok büyük bir onurdur.” (Aydınlık, 170 Aralık 2013)
- İğne ucu kadar hizmetim olursa ne mutlu bana” (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
- “Hiçbir şey istemiyorum, rütbe, şu, bu, istemiyorum. Sadece çalışma imkanı istiyorum.” (Aydınlık, 20 Aralık 2013)
- “Ben eylemlere yüzde 90 karşı idim. En büyük hizmet tutkusu bendedir.” (Aydınlık, 16 Aralık 2013)
- “Apo bu değil. İş yapacağım, hizmetim olacak, milyonlarca insanın gücünü ilaç gibi kullanacağız.” (Aydınlık, 16 Aralık 2013)


APO’YU TESLİM ALMIŞTIK
Öcalan’ın İmralı konuşmaları baştan aşağı “hizmet sunmaya” hazır ve elinden geldiğince “hizmet eden” bir insanın konuşmalarıdır.
“ ‘Gel şunu yap’ deyin, bu benim için emirdir”, “Ben devletin … oldukça akıllı bir eri gibi çalışacağım”, “Bendeki hizmet aşkını görün”, “İğne ucu kadar hizmetim olursa ne mutlu bana”, “Hiçbir şey istemiyorum, rütbe, şu, bu istemiyorum. Sadece çalışma imkanı istiyorum”, “Apo bu değil. İş yapacağım, hizmetim olacak, milyonlarca insanın gücünü ilaç gibi kullanacağız.”
Bu sözleri, bugün İşçi Partisi MKK üyesi olan E. Albay Hasan Atilla Uğur’un başında bulunduğu ekibe söylemiştir.
Abdullah Öcalan’a bu sözleri söyleten, TSK’nın ülke bütünlüğünü ve iç barışı savunmadaki kararlılığı ve teröre karşı mücadelede elde ettiği başarıdır.
Öte yandan kendisinden daha büyük bir güce dayanmak, “teslim olmak” PKK’nin genlerinde vardır. Türkiye gibi bir ülkede, etnik temelde örgütlenen ve hedefine ulaşmak için silaha başvuran bir örgüt başka türlü olamaz.
PKK ile kurulduğu yıllardan itibaren hep bir güce dayanmıştır. Başka bir ifadeyle teslim olmuştur.

1975-1980 arası MİT’e, 1980-1991 Suriye Muhaberatı’na, 1991-1999 hem Suriye Muhaberatına hem ABD’ye, 1999-2003 TSK’ya, 2003’ten bugüne kadar ise ABD’ye ve ABD üstünden MİT’e dayanmıştır.
Misyonunu “taşeron” olarak belirleyen örgüt, 1999’da TSK tarafından yenilgiye uğratılınca, liderinin ağzından kendisini mağlup edene “hizmet” teklif etmektedir.
Kürt yurttaşlarımızın üzerinde düşünmeleri gereken gerçek budur. Böyle bir örgüt ve böyle bir liderden, halkın yararına nasıl bir “hizmet” beklenebilir?

ÖRGÜTÜNE, ARKADAŞLARINA GÜVENMEYEN LİDER
Öcalan’ın konuşmalarının bir başka çarpıcı yanı, örgütünün lider kadrosu hakkında verdiği bilgidir.
Öcalan’a göre partisinin lider kadrosu,
- Her an şu veya bu devlet tarafından devşirilebilirler.
- Avrupa ülkeleri, PKK kadroları üzerinde çalışmakta ve kendine bağlamaktadır.
- İran, Barzani, Talabani, Rusya, Avrupa ülkeleri PKK içinde çeşitli kadrolara çengel atmışlardır.
- Suriye’de “kendisinden sonra oynayabilecekleri tek bir adam bırakmamaya dikkat “etmiştir”.
- Öcalan “PKK’nın merkezi ile devletten daha fazla savaştığını” söylemektedir.
Bütün bu bilgileri veren Öcalan, devlete örgütü “dağıtma” sözü vermekte ve bunu nasıl yapacağını anlatmaktadır.
İşte PKK gerçeği budur.

İMRALI'DA NELER OLUYORMUŞ
1999 yılından bu yana "İmralı'da neler oluyor" sorusuna farklı cevaplar verildi.
Artık bu sorunun yanıtı, Abdullah Öcalan'ın ağzından kamuoyuna sunulmaktadır.

APO’NUN TAYYİP ERDOĞAN’A MEKTUBU:
O MEKTUPTA HER ŞEY VAR
2012 yılı Eylül’ünde Abdullah Öcalan’ın Tayyip Erdoğan’a yazdığı son mektup, PKK’nın “taşeron” niteliğini göz önüne sermesi bakımından son derece önemlidir.

AÇILAN MİT KANALLARI
Abdullah Öcalan İmralı'ya giden BDP heyetine Açılım sürecinin nasıl başladığını anlatmıştı. "Cezaevi Müdürüne 'MİT Müsteşarı Hakan Bey'i yalnız bırakmamak gerekir' dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim. 5 ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı." (İmralı Tutanakları, Milliyet, 28 Şubat 2013) Öcalan'ın bu açıklamasından öğrendik ki, MİT görevlileri ile kendisi arasında bir "kanal" varmış ve o kanal 2012 yılı Eylül ayında "tekrar" açılmış.

'KANAL'I AÇAN MEKTUP
Öcalan, 1999 yılı Şubat ayında İmralı'ya getirilmesinden beri subaylarla ve MİT görevlileriyle görüştüğünü avukatlarına anlatıyordu. Bu anlatımlar, PKK'ya bağlı haber ajansları tarafından kamuoyuna duyuruldu ve kitap olarak da yayımlandı.
Ancak bu yayınlarda, Öcalan'ın Tayyip Erdoğan'a yazdığı mektuba hiç değinilmedi.
Oysa o mektup, "kanalın açılmasını" sağlayan mektuptu.
Görüşmelerin başlaması için, Abdullah Öcalan'dan öncelikle bir taahhütname istendiği anlaşılıyor. Önce Apo, "hizmet" niyetini belgelemeliydi.
O mektup açıklandığı gün görülecektir: PKK lideri, kendisinin hangi görevleri yerine getireceğini yazılı olarak verdi. Zaten bizaat Apo, kendisinin "araç" görevi yaptığını açık açık söyledi (Özgür Gündem, 18 Ağustos 2013).
Şimdi, bütün Türkiye halkının bu ilişkileri öğrenmesi, şarttır.

ERDOĞAN, APO’NUN MEKTUBUNU AÇIKLAMALIDIR
Mektup, Tayyip Erdoğan’ın elindedir.
Abdullah Öcalan’a yazdırtılan mektubun içinde ne var?
Tayyip Erdoğan, Abdullah Öcalan’ın mektubunu açıklamalıdır!

AÇILIM NEYİ KAPATIYOR?
Türkiye halkından ve özellikle Kürt yurttaşlarımızdan gizlenen nedir?
"Demokratik Açılım" perdesi altında, halktan gizli hangi dolaplar çevrilmektedir?
Anadolu'da ve Trakya'da yaşayan bu halkın başına hangi çoraplar örülmektedir?
Açılım, neyi kapatıyor?
Bu soruların cevaplarını, yayınladığımız görüntülerde yer alan Abdullah Öcalan'ın ağzından sözcüğü sözcüğüne öğreniyoruz.

BARIŞ DEĞİL SAVAŞ
Ülkemizin geleceği karanlık oyunlarla belirleniyor.
Yürüyen süreç, ABD-İsrail’in Türkiye himayesinde Kürdistan, yani İkinci İsrail planıdır.
Plan, milli değildir, Amerikan emperyalizmi ve İsrail siyonizminindir.
“Barış, barış” tempoları tutularak, ülkemiz ABD’nin kanlı senaryolarının içine itiliyor.
Bu süreç bir barış süreci değil, kanlı savaş sürecidir.

PATRON ABD, ERDOĞAN TAŞERON
Tayyip Erdoğan’a bu planın uygulaması ihale edilmiştir. Her şart altında, sonuna kadar hizmette kararlıdır.
Bu planın yürümesi için, Öcalan’ın örgüt üzerindeki otoritesi bizzat Tayyip Erdoğan iktidarı ve bir kısım medya tarafından neredeyse kutsallaştırılıyor.
Uygulanan disiplin, büyük patronun, yani ABD’nin disiplinidir.

MEKTUP AÇIKLANMALIDIR
ABD’nin güdümündeki planın esasını yansıtan mektup açıklanmalıdır.
AKP bu plana yatmış, Türk milletine kabul ettirmenin yollarını aramaktadır.
Öcalan da mektupta yüklendiği sorumlulukların gereğini yapmaktadır.
O mektubu artık ne Tayyip Erdoğan, ne de Abdullah Öcalan gizleyebilir.
Hangisi daha yürekliyse, o açıklamalıdır.
Artık bu süreç halktan gizli götürülemeyecektir.
İşçi Partisi, buna izin vermeyecektir.
Enstrümanla çözüm girişimini bozguna uğratmakta kararlıyız!
Halkın birleşerek özgür çözümünün önünü açıyoruz!
Mektup açıklanmalı, halk neyin planlandığını öğrenmelidir!

HERKESE ÇAĞRI
AKP ve BDP yöneticileri ve üyeleri dahil, Türkiye'de yaşayan herkese çağrımız, halkın bilgilenme hakkı içindir.
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan o mektubu açıklamalılar!
Özellikle Kürt kökenli yurttaşlarımıza sesleniyoruz:
Bu enstrüman ilişkileri kelepçeli ilişkilerdir.
Kelepçe, halkın bileklerine takılmıştır.
Abdullah Öcalan üzerinden halk rehin alınmıştır.
Gerçekleri bilmek, bütün Türkiye halkını, özellikle Kürt yurttaşlarımızı özgürleştirecektir.
Halkla birlikte bütün siyasal partileri, bütün basın kuruluşlarını, gazeteleri, televizyonları ve sosyal medyayı göreve çağırıyoruz!
Öcalan'ın Tayyip Erdoğan'a yazdığı mektup derhal açıklanmalıdır!
VARAN-2


VARAN-1
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey:
PKK VE APO GERÇEĞİNİ AYDINLATIYORUZ,
KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜMÜN YOLUNU AÇIYORUZ!
VARAN-1
İŞTE APO’NUN “TAŞERON” İTİRAFI

• “Devletin direkt olarak bir şey yapmasına gerek yok, biz taşeronuz. Bunlarla, yeni Kafkasya’dan Suriye’ye bütün güçle Türkiye’nin emrine vereceğiz.” (Aydınlık, 16 Aralık 2013)
• Çünkü bazı şeyleri devlet olarak yapmak olmaz ve zordur. Biliyorsunuz, ABD dev dünya gücüdür ama o bile taşeron kullanır. Dünyada en büyük işleri bunlar yapar.” (Aydınlık, 16 aralık)
• “Türkiye ölçülerine göre hiçbir devrimci bunu yapamaz. Hemen ‘işbirlikçi’ derler. ‘Uzlaşıp teslim oldu’ derler. Ama ben yaptım.” (Aydınlık, 16 Aralık)
• Bana işaret edin, ‘şu ülkede şu tehlike vardır’ diye; benim için çocuk oyuncağıdır. Ortadoğu’da, Avrupa’da hangi ülke olursa olsun, Rusya’da dahil, nerede olursa olsun fark etmez. Bakın görün o zaman dünya nasıl idare edilir. Tek isteğim şunu deyin: “Apo iyi çalış, görevini iyi becer!” Bunun bazı küçük olanaklarını isteyeceğiz.” (Aydınlık, 17 Aralık 2013)
• “Şu anda milyonlarca insanı bağlayabilirim bu devlete. Mimar gibi bağlayacağız… Ve Kürt olayında beş on ülkeye tonlarca istihbarat, para vs ile dev şeylerin yapamadığını, tek başıma ve kuruş masraf ettirmeden ben yürüteceğim.” (Aydınlık, 17 Aralık)


ASPARAGAS DEĞİL HAKİKAT
Aydınlık gazetesi,16-24 Aralık 2013 tarihlerinde Abdullah Öcalan’ın İmralı’da yapılan sorgusunda söylediklerini haber yaptı.
PKK’nın Fırat Haber Ajansı, söz konusu haberin asparagas olduğunu iddia etti.
Şimdi söz konusu haberin görüntülerini kamuoyuyla paylaşıyoruz.

AÇILIMI KAPATIYORUZ
Türkiye halkını, Türkü ve Kürdüyle devre dışı bırakan bir “Açılım” süreci yaşıyoruz.
Artık buna dur diyoruz!
İşçi Partisi, sorunları çözen partidir. Kürt sorununu da halkla birlikte çözeceğiz.

Açılımı kapatıyoruz! Halkın bileğindeki kelepçeyi çözüyor, “enstrüman” sürecine son veriyor, milletin çözüm sürecini başlatıyoruz.

ERMENİ SORUNUNU ÇÖZDÜK
KÜRT SORUNUNU DA ÇÖZÜYORUZ
“Ermeni soykırımı yalanı” sorununu Avrupa başkentlerinde verdiğimiz mücadele ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde elde ettiğimiz zaferle çözdük.
Sözde Ermeni soykırımı sorununu nasıl çözdüysek, Kürt sorununu da, PKK’nın gerçek yüzünü liderinin ağzından milletimize göstererek, çözüm yoluna koyuyoruz.

AÇILIM ÇIKMAZINA SON VERİYORUZ
AKP ve PKK, ABD dayatması “Açılım” politikaları ile Kürt sorununu bugün daha büyük çıkmaza sürüklemişlerdir.
İşçi Partisi halkımızı aydınlatarak çıkmazın önünü açıyor.

APO’YU DİZE GETİRENLER ŞİMDİ HAPİSTE
Abdullah Öcalan’ı, bugün İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu üyesi olan E. Albay Hasan Atilla Uğur sorguladı.
Öcalan’ın söyledikleri, Atilla Uğurların Türkiye’ye yaptığı hizmetin büyüklüğünü gösteriyor.
Apo’yu dize getiren komutanlar, Albay Uğur ve diğer kahraman subaylar şimdi, Türk Ordusu’na düzenlenen kumpaslarla hapisteler.

NESNEL SONUÇLAR
İşçi Partisi’nin Öcalan’ın kendi ağzından açıklamalarını bire bir kamuoyunun bilgisine sunmasının, sorunun çözümüne katkı anlamında bazı nesnel sonuçları şunlardır:

1) PKK ve Apo gerçeğini aydınlanıyor
Bu görüntülerle PKK liderini halka tanıtıyoruz.
ABD emperyalizminin, AKP'nin ve PKK'nın parlattığı "Serok Apo" ile İmralı'da devlete "hizmet aşkını" ve "taşeron olma" arzusunu ortaya koyan Abdullah Öcalan aynı kimlik midir?
Bu soruya halkın vereceği cevap önemlidir. Görüntüleri yayımlayarak özellikle Kürt halkı, gerçeği cesaretle saptama olanağına kavuşturuyoruz.

2) ABD'nin elindeki araç alınıyor
Öcalan, İmralı'da iki süreç yaşadığını avukatları aracılığıyla birkaç kez anlattı.
Birincisi "Kemalist" olduğunu söylediği, ABD emperyalizminin denetiminde olmayan subaylar ile görüşmeleridir.
İkincisi, ABD denetimindeki MİT görevlileri ile görüşmeleridir.
2004 yılından beri yürüyen süreç, ABD'nin patronluğundadır.
Biz, Türkiye halkı ve İşçi Partisi, bunu kabul edemeyiz.
Şimdi, ABD'yi elindeki en önemli kozdan yoksun bırakıyoruz.

3) AKP, araçsız kalıyor
ABD'nin elindeki araç, aynı zamanda BOP Eşbaşkanlığı tarafından "enstrüman" olarak tanımlanmıştır. Bundan sonra öyle tanımlanması zorlaşacaktır. Çünkü enstrümanın elverişliliği, toplumun belli bir kesimi üzerindeki etkisi nedeniyledir. Halkımızın hiçbir kesimi, hele özgürlüğe en çok ihtiyacı olanlar, araçlarla yönetilmeyi kabul edemezler. Halka güvenmeyenler olabilir. Halkın sürü gibi güdüleceği görüşünde olanlar hep vardır. Ama biz halkımıza güveniyoruz, Kürt yurttaşlarımıza güvenimizin temelsiz olmadığını biliyoruz.

4) ABD - AKP - PKK üçlüsünün 'Kürt Açılımı' artık daha zor
Öcalan'ın ağzından açıklanan gerçekler, Türkiye halkına kurulan tuzağı bozuyor.
"Barış açılımı" perdesi altındaki planlar, Kürt halkına ait olduğu iddia edilen kimi talepler üzerine inşa edilmişti. Oysa PKK lideri, o taleplerin geçersizliğini vurgulamaktadır. Ve çözümün Türk millî devleti çerçevesinde Kemalist Devrimde olduğunu belirtmektedir. “Açılım”, Kemalist Devrimi yıkmak içindi. Ancak şimdi “Açılım”ın kendisi zora giriyor.

5) Bölge ülkeleri arasında fesada son veriliyor
PKK tarihi, bölge ülkeleri arasında fesatlar kışkırtma tarihidir. Kuşkusuz o fesadın arkasında hep ABD ve AB emperyalistleri oldu. Bu yayın, fesadı yürütenlerin ağzından itiraflar içermektedir. O nedenle açıklamalar, yalnız Türkiye için değil, bütün bölge ülkeleri için, komşular arası kardeşlik ve işbirliği olanaklarını güçlendiriyor.

6) Halkı özgürleştiriyor
En önemlisi ve belirleyici olanı, bu görüntüleri yayınlayarak Türkiye halkını bilgilendiriyoruz ve özgürleştiriyoruz.

İKİ MODEL
Apo’yu, Jandarma Albay Hasan Atilla Uğur sorguladı.
Apo sorguda teslim oldu!
Onlar, teslim aldığımız Apo’yla ittifak kurdular, Meclise aldılar!
İki model önümüzde durmaktadır:
Biri, Açılım’dır. Bu modelle, Apo’ya, bölücülüğe teslim olunmaktadır
Diğeri ise başarı modelidir. Yani Apo’yu teslim almaktır.

BİRİCİK ÇÖZÜM: BİRLİK
Hasan Atilla Uğur, İşçi Partisi’nin lider kadrosundadır.
İşçi Partisi olarak üstlendiğimiz ana muhalefet göreviyle çözümlere önderlik ediyoruz:
Bölücü kalkışmayı önlüyoruz!
Kardeş kavgasını önlüyoruz!
AKP+PKK tasarısını durduruyoruz!
ABD’nin Açılım saldırısını durduruyoruz! Püskürteceğiz!
Bölünmeye set çekiyoruz!
Türkiye’yi büyük bir beladan kurtarıyoruz!
Sadece Türkiyemizi değil, Bölgemizi de büyük bir beladan kurtarıyoruz!
Batı Asya’da birlik, bütünlük ve barışın yolunu açıyoruz!

BU DAHA BAŞLANGIÇ
Bugün Milletimizle paylaştığımız görüntüler daha başlangıçtır.
Yarın ve izleyen günlerde görüntüleri sunmaya devam edeceğiz.
Tek çözüm Birlik’tir!
Türküyle, Kürdüyle büyük Türk Milletinin birliğini yeniden sağlayacağız!
Milletimizi birleştireceğiz, vatanımızı böldürmeyeceğiz!
Çözüm İşçi Partisi’nde!
VARAN-1