Bazı Atatürkçülerimiz, bütün siyasal partilere eşit mesafede olduklarını ilan etmişler. AKP’den İşçi Partisi’ne kadar partilerin hepsine aynı uzaklıkta duruyorlarmış.
Bir Atatürk düşünün, 31 Mart irtica hareketini örgütleyen İngiliz güdümlü Ahrar Fırkası ile İttihat Terakki Fırkası’na eşit uzaklıkta.
Bir Atatürk düşünün, Damat Ferit’in Hürriyet ve İtilaf Partisi ile Müdafaai Hukuk’a eşit uzaklıkta.
Yine bir Atatürk düşününüz, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile Cumhuriyet Halk Fırkası’na eşit uzaklıkta.
TARAFLIDIR VE PARTİLİDİR
Bırakalım eşit uzaklığı, Atatürk hayatı boyunca bu kutuplaşmalarda taraf olmuştur, saf tutmuştur. Her zaman teşkilatlı öncülerin içindedir, merkezindedir, partilidir ve particidir. Vatan ve Hürriyetçidir, İttihatçıdır, Müdafai Hukukçudur ve Halk Partili’dir. Ahrar Partisi ile Hürriyet ve İtilaf’ın can düşmanıdır. Terakkiperver Fırka’yı kapatan devrimci rejimin önderidir.
Atatürk’ün partilere yakınlığı uzaklığı budur. Devrimci partilerin başındadır ve emperyalist işbirlikçisi partilere karşı ölüm kalım savaşı vermiştir.
Yalnız Atatürk değil, Birinci ve İkinci Meşrutiyetleri, Birinci Dünya Savaşı’ndaki ve İstiklâl Savaşı’ndaki vatan savunmasını gerçekleştiren, Cumhuriyeti kuran bütün devrimci öncüler, partiliydi ve particiydi.
Bugün Türkiye’de çağdaşlık adına ne varsa, hepsi öncü partilerin önderlik ettiği devrimlerle kazanıldı.
O devrimci öncülerin en büyüğü olan Atatürk’ün hayatı, Harbiye sıralarından son nefesine kadar partili bir devrimcinin hayatıdır. Halen bayilerde bulunan Teori dergisi, işte bu tarihsel gerçekleri işliyor. Tugay Şen’in “Atatürk’ün Particiliği” başlıklı yazısını okumalarını her insanımıza, özellikle Atatürkçülerimize hararetle salık veririm.
Tugay Şen, Mustafa Kemal’in Harbiye ve Harp Akademileri’nde ilk gizli teşkilatlanmalardaki çalışmalarını, 1905 Ekiminde Şam’da Vatan ve Hürriyet Ccemiye’tini kurması ve örgütlemesini, daha sonra İttihat Terakki’ye katılmasını ve bu parti saflarındaki mücadelesini, Kurtuluş Savaşı’nın başında Müdafaai Hukuk’un başına geçerek İstiklâl Savaşı’na önderlik edecek partileşmeyi ve hükümeti oluşturmasını ve bu örgütlenmenin Cumhuriyet Halk Fırkası’na dönüşmesini akıcı bir dille anlatmış ve tahlil etmiş. Atatürk, her zaman teşkilatlı ve teşkilatçı bir devrimci. O nedenle Tugay Şen’in yazısına verilen “Atatürk’ün Particiliği” başlığı tarihsel gerçeğe tam anlamıyla oturuyor.
SİSTEMİN KULU OLMAK YA DA ASİ OLMAK
Bakıyoruz, Atatürkçülerimizin önemli bir kesimi, partisizdir ve hatta parti olayına soğuk bakmaktadır. Bunun nedeni, yakın tarihimizdedir. Kemalist Devrim’in İkinci Dünya Savaşı’ndan başlayarak kireçlenmesi ve karşıdevrime yenik düşmesiyle birlikte, Atatürkçülük de büyük hasar gördü. Küçük Amerika sisteminin yandaşları ve tutucular da, Atatürkçülük adına hareket ettiler. Devlet ABD ve işbirlikçilerinin denetimine geçtikten sonra, bu sözde Atatürkçüler devlete sadakatin önde gelen temsilcileri olmaya devam ettiler. Küçük Amerika rejiminden yana olanlar için, partiye de ihtiyaç yoktur, particiliğe de.
Sistemin tepelerinden gelecek operasyon planlarını uygulamak için, partiye gerek olmadığı gibi, partisizliğe gerek vardır. Halk önderleri partisizleştirilmelidir ki, sistemin uysal kulları olsunlar.
Parti, devrimin öncüleri için gereklidir; halk hareketine önderlik etmek için gereklidir. Atatürk, Büyük Nutuk’un ilk on sayfasında mevcut sisteme “asî olduğunu” anlatır. Yalnız kendisinin asî olması yetmez. “İstanbul’daki hükümete, Müsliminin halifesine bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lazım geliyordu” diye görev saptaması yapar.
Asîdir ve isyan ettirecektir. Bu görevin tek manivelası vardır: Siyasal parti. O nedenle Kurtuluş Savaşı başında önceliği Ordunun değil, partinin örgütlenmesine verir. Bu öncelik tartışmasını, Ali Fuat Paşa, Bilinmeyen Hatıraları’nda anlatır (Temel Yayınları). Ali Fuat Paşa dahil, önce orduyu örgütlemeyi savunanlar, Atatürk’ü anlayamamışlardır. Çünkü Orduya da kumanda edecek bir siyasal iradenin gereğini anlayamamışlardır. Bugün Tayip Erdoğan yönetiminden memnun olanlar da anlayamaz bunu. Onlara parti lazım değildir.
PARTİSİZ KALMANIN ANLAMI
Parti Atatürk gibi devrimcilere lazımdır. Çünkü devrim, yalnız ve yalnız partiyle yapılır. Atatürk de, hayatının her aşamasında devrime, partili olarak katılmıştır. Başka bir seçenek yoktu. Çünkü partisiz kalmak, devrimin dışında kalmaktır.
Hele bugün! Türkiye’yi parçalama planları artık haritalı olarak ilan ediliyor. ABD Irak’ı işgal etmiş komşumuz olmuş ve Kıbrıs’tan silah gösteriyor. İktidar, ABD’nin Ortadoğu görevlilerinin eline geçmiş ve hâlâ partisiz olan Atatürkçülerimiz var.
PARTİSİZ OLAN ATATÜRKÇÜ DEĞİLDİR
Şunu çok açık söyleyelim: Partisiz olan, Atatürkçü değildir. Türkiye büyük altüst oluşlara sürüklenirken, partisiz kalmak, Atatürkçülüğü reddetmenin en açık ifadesidir.
Atatürkçülük, Atatürk’ün fikirlerini söylemek veya propaganda etmek değildir. Atatürkçülük, Atatürk’ün yaptığı işi yapmaktır; yani devrimciliktir. Devrim ise, propagandayla olmaz; maddi güçle, yani teşkilatlı güçle olur. Bu ihtiyacı duymayanlar, Küçük Amerika sisteminin kendilerine verecekleri görevi beklemektedirler. Lacivert elbiselerle elbette.