İşçi Partisi, Özelleştirmeleri Mahkeme kararı ile iptal edilmiş ya da hakkında yürütmeyi durdurma kararı çıkmış olan kurumlarımızın, tekrar kamuya iade edilmesi, ve Mahkeme kararını uygulamayan Hükümet yetkililerinin yargılanması için büyük bir kampanya başlattı.
1991 yılından beri bütün özelleştirmeci hükümetler ve bu hükümetlerde görev alan ANAP, DYP, SHP, CHP, Refah Partisi, MHP, DSP, AKP yetkilileri hükümetleri sırasında Mahkeme kararlarının uygulanmaması için Bakanlar Kurulu Kararı ya da Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı alarak, Anayasayı ve yasaları çiğnemiş ve bu kurumların işgal altında olmasına göz yummuş ya da işgalini sağlamışlardır.
16 Adet ORÜS işletmesi, Fransızlara satılan 5 Çimento Fabrikası, PETLAS, HAVAŞ, Giresun, Ordu, Tekirdağ, Rize, Sinop Limanları, TÜPRAŞ, ERDEMİR, İSDEMİR, Divriği ve Hekimhan Demir Madenleri, Ereğli ve İskenderun Limanları, Kırıkkale Çelik Boru Fabrikası, Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikası, Alüminyum Madeni, Oymapınar Barajı, Antalya Limanı, Eti Bakır İşletmesi, mahkeme kararlarına rağmen işgal altındadır.
Aydınlık Dergisi, 24 Eylül 2006 tarihli 1001 inci sayısında ve devam eden sayıda bu konuyu işlemektedir. Sendika yöneticilerimiz konu hakkında dergide geniş açıklamalarda bulundular.
Ulusal Kanal Önümüzdeki haftalarda bu konu hakkında Sendika yöneticilerimiz, Hukukçular ve halkımızla programlar yaparak konunun üzerine gidecektir.
İşçi Partisi bu konunun ulusal bir dava olduğunu bilerek konunun halk tarafından sahiplenilmesi için bölgelerde kurultaylar yapacak ve mücadeleyi gerektiği noktalara kadar taşıyacak ve sorumlular hakkında suç duyurularında bulunacaktır.
İşçi Partisi bu kurumlarımız kamuya devredilene ve işgalden suçlu olanların yargılanmasına kadar bu konunun takipçisi olacaktır.
İşçi Partisi Sendika Bürosu Başkanı Mehmet Akkaya'nın konuyla ilgili yazısını aşağıda sunuyoruz;
Katliamın sorumluları
Özelleştirmenin tarihi, ulusal ekonominin katliam tarihidir. Fabrikaları elden çıkarmak uğruna, o alanda devletin hiçbir fabrikasının kalmaması ya da kapanması pahasına, satılan kurumların üzerine dev tesislerin eşantiyon verilmesi şeklinde ve mahkemelerin yüzlerce sayıyı bulan kararlarına rağmen, katliamdır.
Özelleştirmeciler için, satın alanların yabancı istihbarat örgütü olduğu, ya da satılmak istenen kurumun ulusal ve askeri güvenlik bakımından öneminin anlamı yoktur. Bu satışlar sırasında ne kadar rüşvetin döndüğü, satanların, satın alanların kurumlarında hangi ödüllü görevlere getirildiği, satışların adeta soygun gibi yapıldığı ayyuka çıkmış gerçeklerdir. Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Denetleme Kurumu gibi kurumların raporlarında bu soygun ve peşkeş, tarihe devlet belgeleriyle geçti.
Yüzlerce mahkeme kararı hiçe sayılmıştır. Mahkeme kararlarının önemi olmadığına dair hükümet kararları alınmış ve hukuk katledilmiştir. 1991 den bu yana, tam 15 yıldır Anayasa ve hukuk devleti, bizzat hükümetteki özelleştirmeci partiler tarafından ayaklar altına alınmıştır. 1991’den bu yana, mahkemelerin “bu kurum için yaptığınız özelleştirme yasal değil, bu özelleştirme yok sayılmıştır” demesine rağmen, hükümet destekli işgalciler, onlarca kurumda, 15 yıldır işgallerini sürdürmektedir.
Kimdir bunun sorumlusu?
1978’den beri hükümette olanlara bakın, göreceksiniz onları; ANAP, DYP, SHP, Refah Partisi, CHP, DSP, MHP, AKP… Hepsi AB’ci, hepsinin programı özelleştirmeci ve hepside devletin küçülmesini, ekonomiden elini çekmesini savunmaktadır. İktidarlarında da sınır tanımazca saldırmışlardır kamuya. Zaman zaman özelleştirmeye karşı mücadele eden işçilerin yanında da boy göstermiş, timsah gözyaşları dökmüşlerdir.
“Şartımız yok, yeter ki satın”
Mart 2005 tarihinde AKP, 4046 sayılı yasada değişikli yaparak, kamu kurumlarının önkoşulsuz satışını kolaylaştırıyor. Değişiklikte, satılan kurumlar için yapılan tekliflerden “teknoloji, yatırım, üretim ve istihdam şartlarının aranması” hükmü kaldırılarak, bunlardan hangisinin isteneceğini Özelleştirme Yüksek Kurulunun inisiyatifine bırakıyor. Satın alan firmanın, aldığının tamamını veya bir kısmını başka bir firmaya satmasına olanak tanınıyor. Yasanın 16. maddesindeki, “mal ve hizmet piyasalarının işleyişine, ekonomik gereklere, ve kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarının korunması” bölümü çıkarılarak, alan firmanın ürettiği mal üzerindeki bütün denetim ortadan kaldırılıyor.
Özelleştirilen kuruma kilit vuruldu.
26 Mayıs 2005 tarihli tespitlere göre, özelleştirilen 188 kuruluşun % 45’inin kapısına kilit vuruldu. Bursa Soğuk Depoculuk, Ansan Ankara Meşrubat, Meysu, Niğde Meyve Suları, KÖYTAŞ Tarım Makineleri Fabrikaları ile Sümerbank, Çinkur ve Etibank tasfiye edildi.
ORÜS’e bağlı Düzce, Pazarköy, Ulupınar, Bafra, Antalya, Bartın, Demirköy, Şavşat, Ayancık Fabrikaları, SEK’in Afyon, Bayburt, Çanakkale, Erzincan, Havsa, Sinop, Burdur, Muş, Adilcevaz, Aksaray, Elazığ, Bolu, Diyarbakır, Kastamonu, Giresun, Dalaman, Yatağan, Afyon İşletmeleri, Sümer Holdinge bağlı Adana, Erzincan, Şanlıurfa, Denizli, Bakırköy, Çanakkale, Beykoz Fabrikaları, TESTAŞ Aydın Tesisleri, TZD Manisa Kükürt İşletmesi, TZD Sakarya Traktör İşletmesi, Güneysu, KÜMAŞ, Gümüşhane Çimento, SEKA Akkuş İşletmesi ve Yarımca Porselen Fabrikalarının kapılarına kilit vuruldu.
GERKONSAN, Eti Krom, Eti Elektrometalurji, SEKA’ya ait Aksu, Kastamonu ve Karacasu İşletmeleri ile TAKSAN’ın faaliyetlerine devam koşulu olarak tanınan süre 2006 yılında dolmaktadır. Bu fabrikalarımız da 2007 yılında kilit vurulanlar arasına katılacaktır.
Mahkemelerin özelleştirmelerini iptal ettiği yerler
-16 adet ORÜS işletmesi için toplam 90 dava açılmış. Ağaç-İş ve KİGEM’in
açtığı davalar sonunda, 16 işletme hakkında yürütmeyi durdurma ve iptal kararları çıkıyor. İlk özelleştirme saldırılarının yaşandığı ORÜS’ler için, AĞAÇ-İŞ Sendikasının çabaları diğer sendikalar ve Konfederasyon tarafından görmezden gelindi. Mahkeme kararları Konfederasyonun yöneticilerinin önüne konmasına rağmen 1991 den beri Türk-İş Yöneticilerinin bir çabasına rastlanmadı. Bugün bunlardan sadece biri ayakta. Diğer 15’i ise alanlar tarafından kapatıldı.
-Fransızlara satılan 5 adet Çimento fabrikası, mahkeme kararlarına rağmen 1991 tarihinden beri Fransız işgali altındadır. 1991 den beri yine Konfederasyon yöneticileri sessizliğini korumaktadır.
-PETLAS, mahkeme kararına rağmen Kombassan’ın işgalindeyken, başka bir firmaya satıldı.
- SEKA Balıkesir İşletmesi, 7 ayrı mahkeme kararına rağmen, 2003 tarihinden beri AKP yandaşı Albayrak grubunun işgali altındadır. Danıştay, mahkeme kararlarını uygulamayarak SEKA Balıkesir işletmesini kamuya geri almayan Özelleştirme idaresi
Başkanı’nın yargılanmasına karar verdi. Buna rağmen işgal sürmektedir.
- HAVAŞ’ın ihale günlerinde işçiler grevdedir. Özelleştirmenin iptali ve talep ettikleri hakların kabulü için Ankara’ya yürürler. 14 gün boyunca Ankara’da direnirler. “DİSK ve TÜRK-İŞ’e bağlı bazı sendikaların, TMMOB’nin desteği ile sürdürülen bu eylemler sırasında en büyük saldırı TÜRK-İŞ ‘in yönetiminden geldi. HAVAŞ İşçilerinin barınmak için gittikleri TÜRK - İŞ eğitim salonundan, bakanlarla görüşmek için ayrılınca, Türk-İş Başkanı Bayram Meral’in emniyete ve valiliğe bizzat yaptığı başvuru üzerine, polis zoruyla tekrar TÜRK-İŞ’e sokulmazlar ve sokağa atılırlar.”(“HAVAŞ’ta Grev ve Özelleştirme” başlıklı rapor.)
HAVAŞ’I satan DYP-CHP iktidarının ÖYK Başkanı Tezcan Yaramancı, satın alan Park Holding’te dolgun bir maaşla işe başlar ve 1900 işçi işten atılır. Mahkeme kararına rağmen Park Holding, artık kendisine ait olmayan HAVAŞ’taki hissesinin %70 ini 2005 yılında TAV isimli başka bir firmaya satılır.
-SÜMER HOLDİNG’e bağlı 14 işletme hakkında özelleştirmenin iptali kararı çıkıyor. Buna rağmen işgalcilerin çabalarıyla bu fabrikaların büyük kısmı kapanmıştır. Cumhuriyet ve Ulusal ekonomi kavramları ile özdeş hale gelen SÜMERBANK’tan intikam alınmakta, ismi bile tarihten silinmektedir.
-Giresun, Hopa, Tekirdağ, Rize, Sinop ve Tekirdağ limanları, mahkemelerin özelleştirmelerini iptaline rağmen, örneğin Rize Limanındaki bir olaydan ötürü orayı satın alan Park Holding yetkililerine, yerel mahkemenin “siz kimsiniz, buradaki varlığınız yasal değil ve bu davanın tarafı alamazsınız” demesine rağmen, bu limanlardaki işgal sürmektedir.
-TÜPRAŞ’taki AKP hükümeti tarafından verilen hissenin şaibesi ayyuka çıkan OFER tarafından, Petrol-İş in açtığı bütün davaların bu hisseleri ve özelleştirmeyi iptal etmesine rağmen OFER’in işgali sürüyor.
-ERDEMİR için Makine Mühendisleri Odası’nın açtığı iki dava sonucu, iki kararda da özelleştirme iptal edilmiş olmasına rağmen, Türkiye’nin en büyük Demir Çelik Fabrikası olan ERDEMİR’le beraber, İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Divriği ve Hekimhan Demir Madenleri, Kırıkkale Dikişsiz Çelik Boru Fabrikası, Ereğli ve İskenderun Limanları alıcı OYAK’ın işgali altınadır. OYAK gibi ordu ile bağlantısı bilinen bir kurumun bile, hukuku ayaklar altına alan bu tutumu, hükümetin ve diğer işgalcilerin ekmeğine yağ sürmektedir. Kaldı ki, AKP’nin ERDEMİR Bloğunun bir bölümünü yabancılara satmak için yaptığı girişimler de sürmektedir.
-Türkiye’nin kamudaki tek alüminyum fabrikası olan Seydişehir Alüminyum Tesisleri, üzerine hediye edilen Alüminyum madeni, Oymapınar Barajı ve Antalya Limanı ile, 2006 Haziran ayındaki mahkemenin özelleştirmeyi iptal etmesinin ardından aylar geçmiş olmasına rağmen, önce ANAP, şimdi de AKP’ye yakınlığı bilinen CE-KA Şirketinin işgali altındadır.
-Eti Bakır İşletmesini alan CE-KA, özelleştirildikten sonra işçileri işten atmış ve sendikanın yetkisinin düşmesi için büyük saldırı yapmıştı. T.Maden-İş Sendikasının açtığı dava ile özelleştirme iptal edilmiş, buna rağmen, CE-KA işgalciliğine yeni ortaklar kazanarak, işletmeyi taşeronlara vermiştir. Taşeronların ve işverenin iş güvenliğini hiçe sayan yönetimleri sonucu, 17 işçi göçük altında kalarak hayatını kaybetti. İşgal ve cinayetler, hukuka rağmen Eti Bakır’da sürmüştür.
Özelleştirmeci Hükümetlerin hukuk katli
ANAP’ın Fransızlara sattığı 5 çimento fabrikasının özelleştirilmesinin iptali hakkında açılan davada, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verir. O dönemde iktidarda olan Demirel-İnönü Hükümeti, bu iptal kararına uymazlar. Uymamakla da kalmazlar, 1990 tarihindeki Yüksek Planlama kurulunun kararını dayanak kabul ederek, 27 Nisan 1992 tarihinde, “mahkeme kararlarının ileriye ve geriye dönük işlem tesisine hukuken olanak olmadığı” şeklinde Bakanlar kurulu Prensip Kararı alırlar. Yani, mahkemenin iptal kararını hiçe sayan ve mahkeme kararının uygulanamayacağını ilan eden bir hükümet kararı. Karara Başbakan Vekili olarak Erdal İnönü imza atmıştır.
Hükümetin hukuku çiğneyen bu kararı, 1997 yılına kadar mahkeme kararlarının uygulanmamasında referans teşkil etmiştir. Daha sonra gelen özelleştirmeci partiler de bu karara sığınmış ve hukukun katli devam etmiştir.
ANASOL-D-C (ANAP-DSP-DYP ile CHP’nin dışarıdan desteklediği) hükümeti, bu kez Bakanlar Kurulu kararına da gerek görmeden, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı alarak “yargı kararlarının bu kuruluşların devir tesliminden sonra gelmesi nedeniyle uygulanamayacağı” şeklinde karar alırlar. 6 Aralık 1997 gün ve 97/66 sayılı bu kararı alan Özelleştirme Yüksek Kurulunun üyeleri şunlardır: Mesut Yılmaz (Başbakan), Bülent Ecevit (Başbakan Yardımcısı), Güneş Taner (Devlet Bakanı), Işın Çelebi (Devlet Bakanı), Zekeriya Temizel (Maliye Bakanı), Yalım Erez ( Sanayi ve Ticaret Bakanı).
Danıştay Hükümetleri azarlıyor.
Çimento Fabrikaları ve USAŞ hakkındaki mahkeme kararlarının uygulanmaması üzerine, Barolar Birliğinin açtığı dava hakkında Danıştay 10. Dairesi, E:2002/4061, K:2004/5219 sayılı kararında şöyle diyor:
“Anayasanın ve 2577 sayılı yasanın… hükümleri ile ortaya konulan hukuki durum karşısında, ilgili mercilerce uygulanması asli olup, bu yoldaki hukuki işlemleri de yine merciler tarafından hukuk kuralları çerçevesinde yapılması hukuka bağlı bir devlet ilkesidir
“Hal böyle iken, Bakanlar Kurulunun iptali istenen, 27. 04. 1992 tarihli kararı ile bu kararda sözü edilen, kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanmamasını öngörür nitelikte bir prensip kararı alınması açıkça hukuka aykırı bulunmaktadır.
“…Bu sebeple, iptal hükmü idareye, iptal edilen tasarruftan, buna dayanan ve bağlı olan tüm tasarruflardan doğan sonuçları ortadan kaldırarak, bu işlemler hiç tesis edilmemiş gibi eski durumu tamamen tesis ve idame etme görevini yüklemektedir. İdare bu görevi hiçbir sebep ve bahane ile yerine getirmekten kaçınamaz”.
Danıştay’ın bu, “hukuka uymak zorundasınız” uyarısına rağmen, yukarıda adı geçen kurumlardaki işgaller sürmektedir.
Et-Balık Kurumunda neler oluyor
Bunca mahkeme kararı, Anayasa, yasalar ve Danıştay’nın uyaran kararına rağmen hiçbir kurum hakkında kamuya geri almak için bir çaba yürütülmezken, Et-Balık Kurumları Tayip Erdoğan’ın talimatı ile tekrar kamulaştırılıyor. Bunun hikmeti şudur. Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, aynı zamanda Öz Gıda İş Sendikasının Başkanıdır. 2002 seçimleri sırasında milletvekili olmak isterken Tayip Erdoğan’ın, “bekle, seni en büyük Konfederasyon Başkanı haline getireceğim” dediği basında yer aldı. AKP’nin ve bürokratlarının baskıları ile, Türk-İş’e bağlı Orman-İş, Tarım-İş ve Belediye-İş ile, DİSK’e bağlı Genel İş üyelerinin işten atma tehdidi ile sendika değiştirmeleri sağlanıyor. Tayip Erdoğan’ın Hak-İş’e son hizmeti de, Et Balık Kurumunun özelleştirilen işletmelerini kamulaştırarak ve yeni istihdam olanakları sağlayarak, işçilerin Salim Uslu’nun sendikası Öz Gıda-İş’e üye yapılmasıdır.
Türk-İş neden suskun?
Karşı taraf böyledir, peki bu tarafta olması gerekenler ne yaptı? Özelleştirmeye karşı sürdürülen mücadelede sendikalar arası dayanışmayı sağlama görevi bulunan konfederasyonlar, dayanışma bir yana, 15 yıl boyunca mahkeme kararlarını da görmezden geldiler. ORÜS’lerden başlayarak ERDEMİR’e kadar, Konfederasyon yönetimlerinin önüne konan mahkeme kararları, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş’in kılı kıpırdatamamıştır.
Bugün, hukuk katliamı haline gelen bir durumla karşı karşıyayız.
Türk-İş neden susuyor. Bu hukuk skandalları karşısında neden sesini çıkarmıyor. Bizzat sendika yöneticilerinin kendilerine ulaştırdığı mahkeme kararlarını bile okumadılarsa, artık Türk-İş’in kendi dergisinde Ocak-Nisan sayısı olarak basılan 371. sayıdaki sayın İlter Ertuğrul’un da yazısını görmemiş olamazlar diye düşünmek lazım.
Telekom, Tüpraş, Erdemir, SEKA, HAVAŞ, TÜPRAŞ, Seydişehir, Çimento Fabrikalarına sahip çıkmak için bir fırsat daha vardır. Mahkeme kararlarının uygulanması için hükümete baskı yapmak, savcıları harekete geçirmek ve toplumu, yargı ile desteklenmiş bir davada birleştirmek.
Bu tarihi fırsattır. Bu fırsat tepilemez.
Ve hukukun katledicilerinin yanına, yaptıkları kar bırakılamaz.