İşçi Partisi Öncü Gençlik 9. Olağan Genel Kurultayı 6-8 Eylül 2013 tarihleri arasında Ankara'da İşçi Partisi Genel Merkezi Erkan Yücel Konferans Salonun'da toplanıyor. Öncü Gençlik Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan İşçi Partisi Öncü Gençlik
9. Genel Kurultay Rapor Taslağını ve Haziran Ayaklanması, Yeni Durum ve GÖREVLERİMİZ ekini gençlerimizin dikkatine sunuyoruz.
İŞÇİ PARTİSİ ÖNCÜ GENÇLİK
9. GENEL KURULTAY RAPOR TASLAĞI
Toplumsal mücadeleyi gençlik ateşler. 20. yüzyılın önemli derslerinden biridir. Arkada bıraktığımız dönemde bu tezi ıspatladık. Tarihimizdeki en kitlesel eylemlere önderlik ettik. Başarılarımız hiç olmadığı kadar büyük. Örgütümüzü geliştirmenin ötesinde sonuçlar elde ettik. Öncü Gençlik’in içinde bulunduğu pratik, Partimizin ve Türkiye’nin geleceğine şekil veriyor. Genel Başkanımız işaret etmişti. Türkiye sizinle gurur duyacak demişti. O günleri yaşıyoruz. Şüphesiz bu durum, devrimci bir dönemden geçiyor olduğumuzun bir göstergesidir. Devrimimizi inşa edecek ve geleceğe taşıyacak kuşak, tarih sahnesine çıkmıştır.
Ateşe Körükle Gidiyoruz!
Yeni bir neslin temsilcileriyiz. Hareketimizin etki alanında yer alanların sayısını onbinlerle ifade ediyor olmamız, bu nitelemeyi haklı kılıyor. Benzersiz mücadele deneyimleri yaşayan, yeni bir kültürle yoğrulan, ortak değerlere sahip devrimci bir kuşak doğuyor. Onbinlerce genç bireyciliği reddediyor. İnsanlarımızı tek tek bireylere bölen, toplumdan kopuk bireyciliğin dört duvarına gençleri hapseden emperyalist kültürün ördüğü ağları hızla temizleyen bir nesil yetişiyor. Fedakar, paylaşmacı ve toplumsal idealler uğruna savaşmaya hazırlar. Özgürlüğün arayışını süren ve artık egemenlere isyan eden politik gençlik sistemin dışına çıkıyor. İşte bu kuşağa ruh ve bilinç veren Öncü Gençlik, özgüven sahibi ve umut dolu kadrolarla, yarattığı toplumsal kahramanlarla devrimin ateşleyici gücü olma misyonunu yüklenmiştir.
Ufuk Açan Kitle Mücadelesi: Ateşte Pişmek
Yürüttüğümüz kitle mücadelesi, Partimizin ve Cumhuriyetçi cephenin önünü açacak düzeye ulaşmıştır. Türkiye siyasetine etki edecek ölçüde siyasi önderlik kabiliyetlerimizi geliştirdik. Bir taraftan tarihe geçen dev yürüyüşlerle, diğer yandan cesaret ve kararlılık aşılayan militan eylemlerle gücümüzü kanıtladık. Yarattığımız bu kuvvet milleti ikna etti. Yurt çapında mücadelenin yönünü belirleyebilen bir siyasi hareket olarak görülüyoruz.
8. Genel Kurultay’da önümüze koyduğumuz en temel görevi yerine getirdiğimizi tespit ediyoruz. Şöyle tarif etmiştik: “Kitle Örgütü’nü, Parti’ye adam kazanmanın basit bir aleti gibi değerlendiren fikirler Öncü Gençlik içerisinde gelişti. Yönetim biçimine ise, Kitle Örgütü’ne dışarıdan kumanda etme şeklinde yansımaları oldu. Kitle çalışmasında bir düzeltmeye giderek bu hataları ortadan kaldıracağız. Kitle Örgütü’nün kitleselleşmesi doğru önderlik tarzına bağlıdır. Kitle Örgütü, kendi ayakları üzerinde durduğu ve kendi başını kendi omuzları üzerinde taşıdığı ölçüde gelişir. Bunun için öncelikle Öncü Gençlik kadroları, Kitle Örgütü’nün kimliğini özümseyecek, Kitle Örgütü’nün bir parçası, kadrosu ve yöneticisi olarak mücadeleye önderlik edecek. Kitle Örgütü’nün de kimliğini ve örgütsel birliğini bu sayede daha iyi oluşturacağız.”
Hatalarımızı düzelttik. Bu süreçte Öncü Gençlik, kitle örgütünde çalışmanın temel ilkelerini özümsemiştir. Hatta kitle çalışmasında daha da ileri bir evredeyiz. Farklı siyasi kesimlerden gençleri gerçek anlamda birleştirdik. Halkımızın en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde birliğin adresi olduk. Bunun da ötesinde güçbirliği siyasetini başarıyla uyguladık. Çok sayıda kitle örgütünü seferber ettik, eylem birlikteliği yaptık.
Başarıyı getiren etkenlerin başında propaganda faaliyetimiz yer alıyor. Bir önceki Genel Kurultay’da belirlediğimiz hedefe ulaştık. “Başarılarımızı veya kampanyalarımızı yaratıcı şekillerde sunan, gençlik kitlesinde etki yaratan ve heyecan uyandıran bir propaganda tarzı oluşturacağız. Merkezi bir propaganda bürosu oluşturulmalıdır.” demiştik. Bu alanda çağ atladık. Propaganda faaliyetimiz kurumsallaşmıştır.
Çeliğe Su Verme Zamanı: Örgütlü Gücü Büyüteceğiz
Büyük eylemlerimize yüzbinler geliyor. Yüzbinler, kendi doğal çevrelerinde sözlü propagandamızı yapıyorlar, bizim tavrımıza göre siyasi gelişmelere tepki veriyorlar, talep edildiğinde pratikte katkı sunmaya hazırlar ve internette duyurularımızı yapıyorlar. Bu bizim etki alanımızdır. Örgütlü gücümüzle ise bu büyük kitlelere önderlik ederiz. İkisi birbirini tamamlar. Mücadelenin bu iki görevini karşı karşıya koyan anlayış hatalıdır. Etki alanımız bu kadar geniş olmasa, neye önderlik edecektik, örgütlü gücümüzü nasıl büyütebilirdik? Etki alanımızın bu kadar genişlemesi sayesindedir ki, bugün önümüze örgütlü gücümüzü büyütme görevini koyabiliyoruz! Neden bu temel göreve odaklanmalıyız?
1) Harekete geçirebildiğimiz kitlenin dağılmaması ve mücadeleye bağlılığının sağlanması gerekmektedir. Yönelimin istikrara kavuşması ve yaratılan enerjinin birikime dönüşmesi için örgütlü gücümüzü büyütmeliyiz.
2) Etki alanımızı daha da genişletmenin ve daha kitlesel eylemler yapmanın yolu buradan geçmektedir. 2012 yılını aşmalıyız, halk hareketi ancak o zaman sonuç alır. Yukarıda saydığımız çalışma tarzımızı devam ettireceğiz ve ona yaslanacağız, ama yetmez. Örgütlü gücü büyütmek zorundayız.
3) Tek başına kalabalıkları arttırmak yetmez. Doğru önderlik etmek tayin edici hale gelmiştir. Örgütlü güç, işte bu kitle hareketine önderlik etme gücümüzdür. Önderlik yeteneklerimizi üst seviyelere çıkarmalıyız, çünkü mücadele ivme kazanıyor ve sertleşiyor.
Öncü Gençlik açısından örgütlü gücün tanımı nedir? Bilinç düzeyi yüksek ve inisiyatifli kadroların, üniversitelere yerleşmiş temel örgütlerin ve iş üreten il örgütlerinin toplamından oluşur örgütlü gücümüz. Öncü Gençlik’in ve önderlik ettiğimiz kitle örgütlerinin örgütlü gücünün toplamından oluşur örgütlü gücümüz. Öncü Gençlik örgütlerinde ve kitle örgütlerinde örgütlü gücümüz eşzamanlı ve doğru orantılı olarak büyür. İkisinden birine öncelik vermek gibi bir sorun yoktur önümüzde. Bir bütünün parçasıdır ikisi.
Örgütlü gücümüzün büyüme hızını ölçebilmemiz gerekir. Örgüt içi toplantılara katılım oranı, Öncü Gençlik örgütlerindeki kadro sayısı ve kitle örgütlerinde aktif üye sayısı, üniversitelere yerleşmiş temel örgütlerin sayısı gelişmenin seyrini tespit etmemizi sağlayacak ölçütlerdir.
Örgütlü gücün 5 unsuru vardır. Hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Bir bütün oluştururlar. Önümüzdeki dönem temel görevlerimiz bunlardır.
a) Üniversitelere Yerleşme
Bir örgüt, kaynağını aldığı ve köklerinin olduğu alanda derinleşmezse örgütlü gücünü büyütemez. Bu alan; o örgütün çalışma ve örgütlenme alanı, kısacası yaşam alanıdır. İşçiler fabrikada, meslek sahipleri meslek odalarında, öğretim üyeleri akademide, köylüler köyde, öğrenciler okulda örgütlenme ağını kurdukları oranda örgütlü güçlerini büyütürler. Öncü Gençlik, öğrenci mücadelesini örgütler. Örgütlü gücümüzü büyütmek istiyorsak, okullara yerleşmek zorundayız. Neden?
Yeterli sayıda üyeye somut görev veremediğimiz sürekli olarak dillendiriliyor. Görevsiz ve iş üretmeyen birçok arkadaş vardır. Örgütümüzün toplam iş hacmini büyütmenin ve üyelerin gelişimini sağlamanın yolu bu sorunu çözmekten geçiyor. “Görevleri paylaştırmama” ve “yeni görev icat etmeme” gibi hatalar ise sorunun kaynağına değil, sonucuna işaret etmektedir. Oysa sorunun temelinde yerelleşememek yatıyor. Ancak kendi yaşam alanımızda örgütlenme faaliyeti yürüttüğümüz takdirde, örgütümüzün gövdesini harekete geçirebiliriz. Her üyemizin kendi sınıfında, kantinde, kütüphanede, kendi yerleşkesinden arkadaşlarıyla ve kulüp üyeleriyle yapabileceği sayısız iş vardır.
Bire bir örgütlenme tarzını kadrolarımız yeterince özümsememiştir. Temel eksiklerimizin başında gelen bu mesele devamlı olarak tartışılır, ama sebepleri irdelenmez. Aslında bu örgütlenme tarzı, insanın hayatına teması gerektirir. Bu temas ise örgütlenecek kişinin yaşam alanında mümkündür: onunla arkadaş olmak, onun her alanda üretmesini sağlamak ve bunun sonucunda değişmesine yardımcı olmak. Okul çalışmasının özü, işte bu bire bir örgütlenme faaliyetidir. Böyle bir örgütlenmeyi üyelerimiz ancak kendi doğal çevrelerinde yapabilirler. Doğal çevremiz okuldur, okulda olmalıdır. Mücadele anlayışımızı bu şekilde değiştirmediğimiz ve okula yerleşmediğimiz sürece, bire bir örgütlenme tarzını uygulamanın koşullarını da yaratmamış olacağız. O zaman da tek tek üyelerimizin sosyalleşme biçimlerinde ve mizaçlarında arıyor olacağız zaafı. Pratikten kopuk ve ideal davranış biçimleri tarif etmek, tek başına yeterli olmayacaktır hiçbir zaman.
Hareket noktamız okula yerleşmektir. En önemli örgütsel eksiklerimizi gidermenin yolu budur. Örgütlü gücümüzün büyüklüğü, okullardaki örgütlülük seviyemize tekabül eder. Okullarda ne kadar çok kök salarsak, görevsiz üyelerin sayısı da o kadar azalır. Okullara yerleştiğimiz ölçüde gençleri dönüştüren bir örgüt olabiliriz. Dolayısıyla her temel örgütün birinci görevi, okula nasıl yerleşeceği sorusuna cevap bulmaktır. Genel tarifler yapıyoruz, doğrudur, ama somut yöntemleri esas olarak yerellerde keşfedeceğiz.
b) Çırak Nasıl Usta Olur: İnisiyatif
İnisiyatif, bir kadronun örgütsel görevleri uygulama kabiliyetidir. Zira görevler saptanırken, her koşul ve şartta geçerli olacak bir reçete sunulamaz. Merkezi görev tarifleri geneldir. Yerel örgütlerin başarı ölçüsü bu genel tarifleri kendi alanında somutlaştırmak ve uygulanabilir hale getirmektir. Ancak inisiyatifli kadrolar örneğin “okullara yerleşme” görevini uygulayabilir. Okula yerleşmenin birinci şartı, inisiyatifli kadroların varlığıdır.
İnisiyatifli kadro ve örgüt müdahale edilmesini beklemez, görev üretir. Uyarıya ihtiyaç duymadan kendi iş planını yapar. Ustanın ağzına bakmaz. Sorumluluk sahibidir. Kendi başarı hedefine ulaşmak için sınırlarını zorlar.
İnisiyatif sahibi kadro, “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” diye özetlenebilecek memur zihniyetini aşmıştır. Siyaset üretir, yeni tarzlar yaratır, örnek oluşturabilecek işler ortaya koymak için sürekli çaba gösterir. Bu bakış açısıyla verili durumu sorgular ve geliştirmeye çalışır.
İnisiyatifi nasıl geliştireceğiz? Üyelere inisiyatif almaları yönünde sürekli çağrıda bulunmak sonuç vermeyecektir. Bugüne kadar böyle oldu. Bunun yerine somut yöntemler geliştirmeliyiz:
1) Öncelikle üyenin bilinç düzeyini yükseltmeliyiz. Bunun sonucunda üyenin bir taraftan görev bilinci ve iş disiplini gelişecek. Diğer taraftan alışılmamış olanı keşfetme çabasına girişecektir üyeler. İnisiyatifin temelinde zaten yaratıcılık vardır.
2) İş yapan üyeleri cesaretlendirecek bir örgütsel işleyişimiz olmalı. Alışkanlıkları kanunlaştırmayan ve farklı yöntemleri teşvik edici bir iklim içerisinde ancak üyeler inisiyatif alır. Hata yapmaktan kimsenin korkmadığı bu iklimi yaratmalıyız.
3) Kararları tartışma süreçlerinin ardından almak gerekir. Önemli görev tariflerini ve planları somutlarken, örgüt içinde fikir alışverişi yapmalıyız. Üyelere sorular yöneltelim ve doğruyu birlikte keşfedelim.
4) “Saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı iflas eder. İnisiyatif bu değildir. Denetlenebilir bir iş tarifi ortaya konulduğu takdirde inisiyatif gelişir. Bu yüzden, başarının somut olarak ölçülebildiği görev tanımları yapılmalıdır. Bir zaman dilimi belirlenmelidir (örn. 2 hafta). Bunun sonunda faaliyet, dönemsel bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Fakat kastettiğimiz günlük iş takibi değildir.
c) Fikir En Değerli Silahımızdır: Eğitim Faaliyeti
Eğitim çalışmalarıyla ilgili tarzımızı kökten değiştiriyoruz. Eğitimle ilgili işleri ve görevleri en üst sıraya yazıyoruz. Teorik çalışmaya ve araştırmaya dair ilgisizliği kabul etmiyoruz. Güçlü bir Eğitim Bürosu oluşturuyoruz. Geçen dönemde Propaganda Bürosu konusunda elde ettiğimiz başarıyı bu dönemde de eğitim alanında tekrarlayacağız. Merkez Eğitim Bürosu’nun ve Merkez Yürütme Kurulu’nun önderliğinde, ama aynı zamanda Genel Yönetim Kurulu’nun, İl Yönetimleri’nin ve Temel Örgütler’in de planlamalara etkin katılımını sağlayarak eğitim faaliyetimizi kurumsallaştıracağız.
Eğitim faaliyetimizin amacı; belli bir dünya görüşünün ve bir ahlakın aşılanması, bilimsel bilginin edinilmesi, beceri ve iradenin belli çizgilerinin kazandırılması, alışkanlıkların ve zevklerin işlenmesi, sanatsal düşüncenin geliştirilmesi, yani toplam olarak bir kültürün yaratılmasıdır. Eğitim çalışmaları örgütsel faaliyetimizin her yanına sinmelidir.
Eğitim çalışmaları düzenli, pratik ve çok yönlü olmalıdır. Mücadele hayatımızın çeşitli alanlarında kolay uygulanabilir yöntemler benimsemeliyiz. Temel örgütlerde, yerleşkede, günlük yaşantımızda, ev toplantılarında hayata geçirilebilir bir tarz olmalı. Hedef “bilgi aktarıcılığı” veya “veri depolamak” değildir. Üyeleri şevklendiren, araştırmaya sevk eden, ilgi alanı kazandıran ve alışkanlık edindiren çalışmalar yürüteceğiz.
Canlı bir fikir hayatı yaratmadan örgütlü gücümüzü büyütemeyiz. Fikir en değerli ve en önemli silahımızdır. Amentümüz budur. Özgür bir tartışma kültürü yaratacağız ki, fikirler üretilebilsin. Fikir geliştirme eylemi, sadece belirli kişilere havale edilemez. Tüm üyelerin etkin olduğu, sorgulamanın yapıldığı ve düşüncelerin harmanlandığı bir ortam, örgütsel kuvvetimizi yansıtır.
Eğitim faaliyetimizle üyelerimizin bilinç düzeyini yükselteceğiz. Mücadele bilincini, yaratıcılıklarını ve bu sayede inisiyatiflerini geliştireceğiz. Örgütlü gücümüzü büyütmenin koşullarını bu şekilde oluşturacağız.
Sistem sürekli olarak devrimcilerin motivasyonunu azaltacak, halkımızı edilgenleştirecek ürünleri topluma yaymakta ve dayatmaktadır. Buna karşılık üyelerimizin ve kadroların motivasyonlarını arttırmak ve azimlerini beslemek eğitimlerimizin hedeflerinden biri olmalıdır.
d) Kolektif, Ortak Akıldır
Toplumsal ve kişisel ilgilerin uyumu, kişi için gerçek özgürlüğün mihenk taşıdır. Kişisel özgürlük insanın toplumdan bağımsız oluşuyla değil, fakat kişisel ve toplumsal ilgilerin derin etkileşiminde anlamını bulur. Kolektif çalışma; ortak amaçlara doğru büyük bir coşkuyla ilerlemek, karşılıklı dayanışma ve birbirine bağımlı olma duygusu ve elbirliğiyle çalışmaktır.
Bir kolektif asla bir kuru kalabalık değildir, özenle tasarlanmış ve hareket için biçimlendirilmiş etkin bir organdır. Bireysel basit emekten, kolektif, çok daha yüksek ve çok daha karmaşık emeğe geçmek, insanlardan çok daha fazla örgütçülük yeteneği istemektedir. Bakış açılarının ortak olduğu, herkesin yapılan işin her evresinde bir diğerinin varlığının bilincinde olduğu bir birlik. Sorumlulukla yardımlaşmanın bir birleşimi, bir gelenek birliği. Bir Temel Örgüt, bir İl Yönetimi, İl Örgütünün tamamı veya MYK hepsi birer kolektiftir.
Kolektif hiçbir şekilde kişiselliği yok etmez. Tam tersine kolektif, kişiye tüm yeteneklerini geliştirme olanağı vermektedir. Çalışan herhangi bir kolektifin potansiyeli tek tek üyelerinin yete¬neklerinin gelişmesiyle ölçülür. Her kişinin, kolektif emeğe bireysel katılımının algılanmasını genişletmemiz ve derinleştirmemiz gerekir. Bunun için de her üye, kolektifin tamamlayıcı bir unsuru olduğunun bilincine varmalıdır. Her üyenin zihin emeği ve kol emeği seferber edilmelidir. Kolektif budur.
Kolektif ortak akıldır. Karar süreçlerini doğru işleteceğiz. Kolektifin dışında karar alınamaz. İş planlamalarını ve görev tariflerini kolektif olarak yapmalıyız. Bunun için kolektifte mutlaka özgür tartışma ortamı olmalıdır. Herkesin hem denetleyen, hem denetlenen olmasını sağlayan, gerek toplu, gerek bireysel etkinliklerde herkese yönetme olanağı tanıyan bir ortam yaratmalıyız.
e) Disiplin Duygusunu Geliştirmek
Disiplin, ancak, gerekliliğin, yararlılığın ve zorunluluğun anlaşılması halinde bir anlam ifade eder. Bir topluluktaki arkadaşlık ve kardeşlik duygusunun doğal baskısı olarak şekillenir; yoksa zihinsel bir kavrayışla, ikna ve kabul ettirme yoluyla varlık kazanmaz, çünkü disiplin, ezberlenmiş davranışlar bütünü değildir. Söz dinleme ile disiplin aynı değildir. Basit bir söz dinleme bizim için yeterli olamaz. Kişiden sadece bir emri yerine getirmesi değil, aynı zamanda onu etkin şekilde yerine getirmek için yeteneğini en iyi şekilde kullanmaya çabalaması beklenir. Yaşamının her anında emir ve buyruklar beklemeksizin görevini yapmaya hazır olması beklenir.
Bilincin, açıklığın, herkesin benimsediği ve nasıl davranmamız gerektiğine ilişkin derin bir anlayışın varlığı elzemdir; öte yanda da kesin, açık, tartışmaları, yanlış anlamaları, itirazları ve gecikmeleri gerektirmeyen mükemmel bir işleyiş kurmalıyız. Bu iki motifin bir disiplin sistemi içinde uyumunu gerçekleştirmek başarıyı beraberinde getirecektir.
Disiplin duygusunu geliştirmek için yapılan iş, iş disiplinine dayalı olmalıdır. Disiplin eksikliği her şeyden önce üyenin yapması gereken çalışmayı yapmayışıyla, kolektifin işine umursamaz bir ta¬vır almasıyla ve kendi yapacağı işi başkalarına yükleme yolunu seçmesiyle ölçülür.
Disiplin anlayışı ve çalışma tarzı içselleştirilmeden örgütlü gücümüzü büyütemeyiz. Karar gününe doğru hızla yol alırken; seri, atak, planlı, görevleri en iyi şekilde uygulayan ve çalışmaktan yorulmayan bir örgüt yaratmalıyız. Örgütlü gücü büyütmek için daha önce saydığımız görevleri yerine getirirsek, ataletten tamamen kurtulmuş oluruz.
Partimizin Gençleşmesinde Yeni Aşama
Partimizi gençleştirme planını ısrarla ve istikrarlı bir biçimde yürütüyoruz. Partimizin yakın geleceği açısından tarihi bir düzenleme gerçekleştirdiğimizi şimdiden görebiliyoruz. Gençlik mücadelesi büyüdükçe, Parti’de görev alacak genç kadroların sayısı hızla artacaktır. Partimizin omurgasını önümüzdeki yıllarda bu yeni kuşak oluşturacaktır. 68 kuşağından sonra ikinci ana damar işte bu genç nesildir.
8. Genel Kurultay’da kabul edilen “Gençleşme Programını” uyguladık. Geçtiğimiz dönemin en büyük başarılarından biri budur. Hedeflenen hava yaratılmıştır. Öncü Gençlik üyelerinin Parti’de görev alma istekleri üst seviyededir. Öncü Gençlik üyelerinin Parti’nin çeşitli alanlarında görev alma sürecini planlayacak düzenek önemli ölçüde oluşturulmuştur. Bugüne kadar görev almış olan arkadaşların edindikleri tecrübeden ise bundan sonra daha fazla faydalanacağız. Görevlendirmeler bu sayede daha doğru yapılacaktır. Genç kadroların Parti’nin örgütsel yapısına eklemlenmesi genel olarak kolaylaşacaktır.
Artık yeni bir aşamaya geldik. Genç kadroların salt Parti’ye aktarımıyla yetinmemeliyiz. Nitekim gençleşme programı, yalnızca bir yaş meselesine indirgenemez. Gençleşme Programının nihai amacı, yeni kuşağın mücadele anlayışının Partiye sirayet etmesidir. Genç kadrolar kitle çalışmasında eşsiz tecrübeler edindiler. Partiye güvenleri tam, özgüvenleri yüksektir. Çağın gereklerini yerine getirecek özelliklere doğal olarak sahiptirler. İşte bu karakteristik özellikleri taşıyan genç zihniyetle 40 yıllık mücadele birikimini harmanlayacağız. Arkada bıraktığımız 4 yıl içerisinde Parti’de görev alan genç kadroların miktarı çoktur. Ayrıca önemli kademelerde bulunanların da sayısı az değildir. Bir kadro birikimi oluşmuştur. Yeni aşamaya geçerken, koşulların olgunlaştığını göstermektedir bu durum.
Haziran Ayaklanması, Yeni Durum ve GÖREVLERİMİZ
Haziran ayaklanması ile halk hareketi başka bir boyut kazandı, yeni bir eşiğe ulaştı. Anadolu toprakları, başka memleketlerde mucize sayılabilecek olayların sıradanlaştığı yerdir. Bu topraklarda devrimi yapacak kuşak yeniden tarih sahnesine çıkacak demiştik. Destan yazdı! Yeni toplumun kültürünü ve ortak değerlerini yaratacak kuşak geleceğini ellerine almak üzere meydanlara taştı.
Ülkenin dört bir tarafına nüfuz eden, aksak ritimli bir orkestrasyon gibi fakat uyumlu, böylesine çeşitlilik içeren bir toplumsal hareket büyük ders ve tecrübelerle doludur. Haziran ayaklanması; gündelik yaşamın akışının durduğu, birlikte yaşamanın imkanlarının bu kadar oluştuğu, gençliğin yaşadığı kent dahil hayata ve geleceğe bakışının değiştiği bir tarihi dönemeçtir. İnisiyatif ve güç, alanları dolduran halka ve örgütlü önderliğine geçmiştir. Sonuçları açısından da Haziran ayaklanması ile yükselen halk hareketi, psikolojik üstünlüğün halka geçmesi ile sonuçlandı. Gündemi yaratan ve belirleyen halk oldu. Tayyip Erdoğan iktidarının öne çıkan nefret söylemi ve halkı hedef göstermesi, başta TC olmak üzere bütün toplumsal kesimleri etkileyen yasaklar, AKP'nin bölgedeki savaş kışkırtıcılığı, mafya-tarikat ekonomisinin girdiği çıkmazın yarattığı derin bunalım, gençliğin işsizliği, gelecek kaygısı ve en temel hak olan yaşam hakkına tecavüz, gençliği isyana teşvik etti. Mafya-Gladyo-Tarikat diktasına başkaldırı ve Tayyip Erdoğan karşıtlığı mücadelenin en birleştirici unsurları haline geldi. Gelecek ve yaşam koşulları kaygısının gençlikte yarattığı bunalım, toplumsal öfke olarak açığa çıktı. Gençliğin birleşme talebi, AKP ve Tayyip Erdoğan karşıtlığında vücut buldu. Sistem ve holding medyası her ne kadar sivil toplumculuğu dayatıp ayaklanmayı örgütsüzleştirmek istese de, milletin ve gençliğin birleşerek doğru programın peşinden gitmesine engel olamadı. Birleşen gençliğin örgütlere mesafeli durmasının nedeni ise; sivil toplumcu tezlerin tesirinde kalmanın tersine, bölünme kaygısı olarak ortaya çıktı.
Yaşam tarzı ve hakkına müdahale, özgürlük ve demokrasi mücadelesi, Cumhuriyet ve Emek mücadelesinin yanında en önemli ve kapsayıcı mücadele gündemi oldu. Yeni olgular önemli; emekçi karakterli, laiklik eksenli özgürlük mücadelesidir patlak veren. Yasaklara karşı öfke patlaması, yaşam hakkı mücadelesi, şehir hakkı mücadelesi... Yaşamayı arzulayan halkın kaderini ellerine aldığı bir dönemi yaşadık ve tüm Türkiye'de bu ayaklanmalara önderlik ettik.
Özgürlükler ve demokrasi siyaseti, liberallerin, cemaatçilerin, ABD sopasına kulluk edenlerin saltanatının maskesi olmaktan çıktı. Demokrasi en öz anlatımıyla halk hâkimiyetidir. Özgürlükler ve demokrasi siyaseti; Cumhuriyet Devrimi değerlerinin reddi iken Haziran ayaklanması ile kaynağına yani halka dönmüş oldu. Cumhuriyet Devrimi değer ve kültürünün bütünü olan gerçek özgürlükler, devrimin programının özü olarak ortaya çıktı. Gençlik ve halk hareketinin programı billurlaştı! Türk bayrağı ve Mustafa Kemalsiz özgürlük olmaz!
Geniş halk kitleleri, İşçi Partisi dışındaki Türkiye soluna Türk Bayrağı’nı kabul ettirdi. Milli değer ve semboller geniş halk kitlelerinin devrimci sembolleri oldu. Kimileri bununla ilgili deklarasyon yayımladı, kimileriyse Türk Bayrağı’nın ve Mustafa Kemal söyleminin “devrimciler” tarafından anlaşılması gerektiğini, halkın bu simgeleri ve söylemleri benimsediği için suçlanmaması gerektiğini belirtti. Türkiye solu 30 yıldır ilk kez liberalizmin kalesi dışından bir müdahaleyle karşılaştı ve kendine gelme sürecine girdi. Bu anlamda Haziran Ayaklanması, Türkiye solu üzerindeki PKK vesayetine çok büyük bir darbe indirmiştir.
Bu ayaklanma, Türkiye halkının tarihteki en görkemli özgürlük mücadelelerinden biri olma ünvanını kazanmıştır. PKK'da AKP ile birlikte böyle bir halk hareketine düşmanlık etmiştir. PKK-AKP-ABD şer ittifakı günyüzüne çıktı. PKK'nın AKP ve ABD'ye biat çağında olduğu tescillenmiş oldu. Bu bağlamda Türkiye solunun ve "sol özgürlükçü" sempatizanı gençliğin üniversitelerde, PKK sultasından kurtulması ve tamamen özgürleşmesi, PKK’nın bölücü ve gerici siyasetlerini daha da etkisiz hale getirecektir. Bunun için koşullar hiç olmadığı kadar uygundur.
Haziran ayaklanması ile bütün toplumsal kesimler, hesaplaşmanın milli-gayri milli çelişmesinin çözümü sonuçlanacağı kavradı. Esas olan Cumhuriyet Devrimi değerlerinin ve kazanımlarını yetiştirdiği özgür yurttaşın milli değerler sembollerine sarılarak özgürlük mücadelesi vermesiydi. İkincil olan; Sanatın yozlaştırılmasına ve tiyatroların, kültür merkezlerinin kapatılmasına, kültürel yozlaşmaya, AKP'nin talan politikalarına, mafya ekonomik sisteminin yaşam alanlarına ve hakkına saldırısına, gerici iktidarın bilim düşmanlığına, yasaklara halkın isyanıdır.
Alışılmamış Mücadele Biçimlerinin Keşfi
Direnişin baskın karakteri düzen karşıtı bir arayış hareketi olmasıdır. Özgürlüğün peşinden giden cefakar, paylaşımcı, toplumsal değerler uğruna çatışan ve sistem dışına yönelen gençlik; mafya düzenine karşı insanlık düzenini ve insanın özünü açığa çıkardı. Mücadele biçimi ve yöntemi boyut değiştirdi. Neşeli, güleç, mizahi unsurların öne çıktığı kararlı direnişin, geleneksel devrimci anlayıştan ve örgütlenme biçimlerinden uzak olduğunu tespit etmemiz gerekir.
Haziran ayaklanması insanlığın yaratıcı potansiyelini ortaya çıktı. Gençliğin ve sanatçıların fişeklediği Haziran Ayaklanması yaratıcılığı ve direnişin uzun soluklu olmasını tetikleyen en önemli unsurlardandır. Devrim kuşkusuz sadece üretim araçlarının el değiştirmesi değildir. Bilgi, becerinin fethi ve yaratıcılığın doruğudur. Yaratıcılığın kaynağı; sokakların özgürleştiriciliği ve iktidar erkinin baskısından kurtulan gençliğin bunalımını farklı biçimlerde göstermesidir. Sokağın yaratıcı gücü ortaya çıktı, akıl uyandı...Yeniyi kurma enerjisi, sanatın direnişiyle birleşti. Sanatta piyasa derdinin ortadan kalkması ve sanatçının toplumsal meselelerde ilk kez böyle politik tavır içinde olması, geleceğin toplumunun sinyallerini vermiştir. İnsani direnişten ortaya çıkan performans sanatı, yeni eylem biçimlerini devrimci gençliğe öğretti. Mizah, politik mizah, yaratıcı eylem tarzı, orantısız zeka, performans sanatı ve sanatın politik duruşu iktidarın ezberini bozdu. Alışılageldik mücadele yöntem ve araçlarının bu niteliği yönetmeyeceği aşikardır. En çok bugün alışılmamış olanın keşfi ve ezber bozmak Öncü Gençlik'in gündeminde olmalıdır.
Türkiye'nin geleceği sanatın ve mücadelenin yeni biçimleri ile şekilleniyor!
Gençlik Sistem Dışı Seçeneği Arıyor!
Muhalefet parlamento dışına taşınmıştır. Korku krallığı yıkıldı, inisiyatif halka geçti. Tehdit mizahla göğüslendi ve şölene gider gibi halk mücadelesi yolunda şehitler verildi. Halk zalimin üzerine yürüyor! Genel Başkanımız Doğu Perinçek'in söylediği gibi: "Emekçi halk için yanan fedai geleneği, en büyük güç kaynağıdır!" Öncü Gençlik fedai geleneğinin güç kaynağıdır!
Türkiye topraklarında mücadelenin seyrini belirleyen hareket olduk. Dev yürüyüşler, cesaret ve kararlılık aşılayan duruş ve eylemler! Şimdi Türkiye siyasetine, gençlik hareketine, üniversitelere damgamızı vuracağımız dönemin eşiğindeyiz. Muhalefet eden bir gençlik değil, altenatif üreten kaşifler olma dönemindeyiz. Kendine güvenli, kararlı, neşeli, umutlu, neye karşı değil mücadele ettiğini bilen değil, ne için mücadele ettiğini bilen bir önderlik devrimin örgütleyicisi ve vurucu gücü olacaktır.
Gençlik kitleler halinde toplumsal mücadeleye yöneldi. Yeni düzen kurmak isteyen gençlik sistem dışı seçeneği, önderini arıyor. Buna nasıl önderlik edeceğiz? Sorusuna kurultayımızın vereceği cevap tarihidir. Gezi direnişi ile başlayan mücadelenin kazanımları, sonuç alınacak büyük eylemlerin umudunu yarattı! Beklenti büyük! Görev yeni dalgaya hazırlık ve AKP'nin sonbaharına hazırlık yapmak üzere kuvvet toplamaktır. AKP iktidarının yıkılması ile sonuçlanacak evreye ulaştık. Kurultayımızın cevap arayacağı en büyük sorulardan biri; büyük bir hızla yükselen toplumsal öfke doğru program ve önderlikte nasıl örgütlenir ve Türkiye devriminin vurucu gücü haline gelir?
1. Haziran Direnişi ile Yükselen Halk Hareketi ve Yeni Dönem Siyasetlerimiz
Haziran Direnişiyle yükselen halk hareketine K.Ö'nün eylemli önderliği ile damgamızı vurduk. Haziran Ayaklanmasının esası; bilişim çağı gençliğinin yaşam hakkına ve özgürlüklerine dokunan iktidara karşı öfkesinin patlamasıydı diyebiliriz. Gençlik, toplumsal mücadeleye kitleler halinde büyük bir hızla katıldı. Kitle örgütümüz eylemlere önderlik etme kabiliyeti, kararlılığı, cesareti, umut veren ve neşe saçan politik söylemleri ve birleştirici siyasetiyle kitlelerin sevgilisi haline geldi. 19 Mayıs 2012 Diriliş Yürüyüşü ile yükselttiğimiz mücadele, Haziran Ayaklanmasına yurt çapında önderliğimiz, 07 Temmuz'da gerçekleştirdiğimiz GazdanAdam Festivali, 05 Ağustos Silivri Taarruzu gösterdi ki; yüz binler K.Ö'müzü konuşuyor. Türkiye siyasi tarihinde gündem yaratan bir konuma geldik. Gençlik içerisindeki kendilerini sosyalist ya da sol olarak değerlendiren parti ve dergi çevreleri de büyük oranda birleştirici siyasetlerimizin etkisinde kaldı. Gazdan Adam Festivali diğer sol ile eylemli birlikteliğin kapılarını aralayan en somut adım oldu. Öncü Gençlik 9. Olağan Genel Kurultayında tartışacağımız ve cevap arayacağımız önemli bir soru da; başka siyasetler ve diğer sol ile ilişkilerde ve söylemlerde nasıl bir dil tutturmalıyız? Diğer sol ile yürüteceğimiz diyaloglar hangi düzlemde olmalı? Diğer sol ile üniversite mücadelesinde ittifak kurulabilir mi? Eylemde birlikteliğin gençlik mücadelesine katkısı olur mu?
Yeni dönemde AKP faşizminin üniversitelere yönelik baskı ve saldırılarına karşı (Üniversitlere polisin girecek olması) Haziran direnişinde barikatlarda çarpışan gençlik, üniversitelerde kendi yaşam alanlarını ve geleceğini koruma mücadelesine soyunacak. Bu mücadeleleri örgütleyecek siyasetleri ancak üniversite içinden dünyaya bakarak üretebiliriz. Haziran ayaklanmasında birlikte değişen durum ve koşullarda kurultayımızın cevap araması gereken sorulardan bir diğeri; Öncü Gençlik'in ve yönettiğimiz K.Ö'nün üniversitelerde yeni dönem siyasetleri ve söylem dili nasıl olmalı? (Özgürlükler, demokrasi vd mücadele gündemleri, söylemleri, ajitasyon dili vb) Gezi direnişi ile açığa çıkan her kesimden gençliği kucaklayacak bir söylem geliştirmeli miyiz? Gençliğin politik duruşu göz önüne alındığında, hedef kitlemiz değişti mi?
Türkiye siyasi hareketinde geldiğimiz konum bizi üniversite dışında siyasetler üretmeye itiyor. Bu da doğal olarak nitelikli gençlerle buluşmamızın ve örgütlü gücü büyütmemizin süresini uzatıyor. Bunun yanı sıra bir dönem içinde onlarca merkezi faaliyet ve kampanyayı yöneterek Türkiye gençlik hareketi tarihinin en yoğun dönemlerini yaşadık. Mücadele temposunun en üst düzeye çıktığı bu süreç; dar pratik hastalığına yakalanmadan nasıl her gün büyük bir eylem örgütlermiş gibi yaşamamız gerektiği sorusunun cevabını yaratmayı önümüze bir görev olarak koyuyor. Örgütün önderliğini tek bir noktada toplayıp yoğunlaşarak gerçekleştirdiğimiz sonuç alıcı kampanyalar, örgütümüzün kuvvet zeminini arttırmakla birlikte, büyük bir hızla Öncü Gençlik'in önderlik ettiği K.Ö'nü kampanya örgütü haline çevirdi. Değişen durum ve koşulları göz önünde bulundurduğumuzda; kampanya örgütü olmalı mıyız? Sorusuna vereceğimiz cevap kritiktir.
2. Yerleşkeye ve Üniversiteye Önderlik, Kampüslere Yerleşme
Örgütlü Gücü Büyütmek
Öncü Gençlik Rapor Taslağının yoğunlaştığı esas görev; örgütlü gücü büyütmek, Haziran direnişi ile ortaya çıkan nitelikli potansiyeli örgütlemek için bugün daha yakıcı hale gelmiştir. Yönelimi istikrara kavuşturmak, kadro birikimimizi ve önderlik kabiliyetimizi arttırmak, etki alanımızda oluşan enerjiyi, birikime çevirmek için örgütlü gücü büyütme meselesi hayatidir. Alışılagelmiş araç ve yöntemler, eylem biçimleri, nitelikli gençlik kitlesini kucaklamamıza, derinleşen fikir ve siyasetler üretmemize, yoğunlaşan üretim faaliyetleriyle (sanatsal, yazınsal, kültürel, bilimsel üretim) sistemin gençlikte boğduğu yaratıcılığı ortaya çıkarmamıza yetmiyor. Oysa sistemin tıkadığını Haziran direnişi açtı. Performans sanatı, sokaklarda hayat bulan edebiyat, şiir, müzik, tiyatro ile gençlik özgürlüğün balını meydanlarda tattı. Diğer yandan gelecek kaygısıyla önünü göremeyen gençlik, yine direnişle birlikte geleceğini ellerine almanın yöntemini keşfetti. Fakat devrim yıkmak ve kurmak eylemi ise; geleceğin tasarımcıları olarak yarını kurma, yeni toplumu yaratma seçeneğini sunmanın araçlarını ve yöntemlerini keşfetmeliyiz. AKP'nin sonbaharına hazırlanırken; kitleler halinde büyüyen halk hareketine önderlik etmek, Türkiye siyasetine damgamızı vurmak, K.Ö'ne yönelen büyük gençlik potansiyelini örgütleyebilmek için hangi somut iş ve eylemleri gerçekleştireceğiz? Üniversitelerde başlayacağını öngördüğümüz direnişe ve üniversitelere hangi eylem biçimleriyle ve araçlarla önderlik edeceğiz? Sorusuna Kurultayımızın vereceği cevap tarihidir. Bilim, sanat ve akademi düşmanı Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarına karşı hızla yükselen gençlik mücadelesini, bilimsel eğitim ve demokratik üniversite talebine evirmenin yöntemlerini keşfetmek bugünün en yakıcı görevidir. Kuşkusuz üniversitelerde yürüteceğimiz mücadeleyi, genel siyasi söylem ve hedeflerimizle birleştirmek örgütlü gücü büyütmenin ve başarının anahtarı olacaktır.
Devrimciler açısından iş düne göre daha zor. Gençliğin isyan bayrağını çekmesi itibariyle işlerin kolaylaştığı yanılsamasına kapılmak hata olacak. Artık mevcut düzene karşı nasıl mücadele edeceğini bilmeyen bir gençlikle değil, mevcut düzenin alternatifini arayan nitelikli gençlikle karşı karşıyayız.
3. Öncü Gençlik'i Büyütmek ve Kurumsallaştırmak
Haziran ayaklanmasıyla değişen mücadele biçimleri ile ayağa kalkan geniş gençlik kitlelerini doğru program etrafında birleştirerek, Türkiye devriminin bir parçası haline getirmek bugünün en yakıcı görevi haline geldi. Halk hareketine doğru önderliğin tayin edici olduğu en keskin dönemeçteyiz. Her devrim kendi kadrosunu yaratır ve o kadroya dayanır. Türkiye devriminin ve gençlik mücadelesinin kadro okulu Öncü Gençlik'tir. Devrimin kadrolarını yaratmak mücadeleyi uzun soluklu kılmanın ve başarıya ulaştırmanın en önemli koşuludur. Örgütümüzün önünde duran en önemli görevlerden biri Öncü Gençliği büyütmek ve yurt çapında kurumsallaştırmaktır. Bu hem hali hazırda yürütülen kitle çalışmasının daha güçlü yürütülmesi açısından hem de Parti’nin geleceği açısından büyük bir önem taşımaktadır. Kitle Örgütü’nde örgütlü arkadaşlarımızın Parti’ye duydukları sempati oldukça belirgindir. Aslında sempatinin ötesinde İşçi Partisi zaten tek devrimci alternatif oluşundan da ötürü genç bir devrimci için, hele hele bizim kitle çalışmasında ilişki kurduğumuz bir genç devrimci için en olağan seçenektir. O halde, kitle çalışmasında en öne çıkan, en kararlı ve nitelikli unsurları partiye kazanmak hem devrimci çekirdeği büyütmek hem Parti’nin niteliğini yükseltmek hem de o arkadaşı mücadelenin en ileri biçimi içerisinde dönüştürmek ve ilerletmek açısından son derece önemlidir.
Genel Başkanımız Doğu Perinçek kitle örgütünde çalışmayı öncünün kitle içinde ‘erimesi’ metaforu ile anlatmıştı. Şüphesiz toplumsal olayları her zaman fiziksel olaylara açıklamak doğru olmayabilir. Ancak eğer ‘erime’ örneğinden gidersek; şeker, çay içerisinde erimekle, görünmemekle birlikte ona tadını vermektedir. Çayla bütünleşmiştir ancak büsbütün çay da değildir. Maya, yoğurdun kendisi değildir, bununla birlikte yoğurttan ayırt da edilememektedir. Yoğurt maya olmadan düşünülemez ve maya yeni yoğurtların kurulmasının ya da yoğurdun devamlılığının temel koşuludur.
O halde erimek, kaybolmak ya da yitip gitmek demek değildir. “Ona içkin olmak” demektir. Öncü Gençlik açısından bakacak olursak erimek; kitlenin, hayatın içinde olmak ve aynı zamanda kitleye, hayata müdahale etmek(çaya tadını vermek) demektir. Dolayısıyla Öncü Gençlik asli olarak tüm gövdesiyle kitle çalışmasının içindedir, bununla birlikte kitle örgütünün bir ve aynısı da değildir.
Kitle çalışmasını yoğunlaştırdığımız son beş yılın en önemli zaaflarından biri Öncü Gençlik ile kitle örgütü arasındaki farkın silikleşmesiydi. Bu silikleşme önceden öngörülen bir zaaftı. Buna karşın Öncü Gençlik önderliği bu yıllar boyunca tüm enerjisini Kitle Örgütü’nün inşasına vermiş ve bu aşınma da bir yandan gerçekleşmiştir.
Aradaki farkın silikleşmesi, kitlenin en geri yönleriyle bizi buluşturmuş ve liberalizm çeşitli biçimleriyle örgütümüze sirayet etmiştir. Birçok ilde yeter sayıda üyemiz olmasına karşın Öncü Gençlik örgütü oluşmamış, arkadaşlarımızın tek aidiyeti kitle örgütü mensubiyeti olmuştur. Parti disiplininin yokluğu ya da tesadüfîliği mücadelenin istikrarını ve yükseltilmesini de rastlantılara bırakmıştır. Önümüzde duran görevlerden en önemlisi ilk dönem bir kısmını oluşturduğumuz Öncü Gençlik örgütlerinin tamamını oluşturmak ve sağlamlaştırmaktır. Güçlü Öncü Gençlik, Güçlü Kitle Örgütü! Kitle çalışmasını yükseltirken bir yandan Öncü Gençliği yeniden inşa edeceğiz, Öncü Gençliği inşa ederken kitle çalışmasını yükselteceğiz.