Nereye gidiyoruz?

Son bir ay içinde yaşanan gelişmelerin bir kez daha ortaya koyduğu gerçek şudur: ABD tarafından AKP’nin önüne konulan “Kürt açılımının” olmazsa olmazı, etnik boğazlaşmadır. Öcalan’ın İmralı’da daha küçük bir hücreye nakledildiği bahanesi ile başlayan olayla...

Tarih:

Son bir ay içinde yaşanan gelişmelerin bir kez daha ortaya koyduğu gerçek şudur: ABD tarafından AKP’nin önüne konulan “Kürt açılımının” olmazsa olmazı, etnik boğazlaşmadır. Öcalan’ın İmralı’da daha küçük bir hücreye nakledildiği bahanesi ile başlayan olaylar, yaklaşık 20 gündür Güneydoğu’nun bazı il ve ilçelerinde sergilenen “isyan provaları”, tırmanan gerginlik, büyük şehirlerde PKK yandaşları tarafından gerçekleştirilen provokatif eylemler ve en nihayet Reşadiye’de 7 askerin şehit edilmesiyle sonuçlanan saldırı; çok açık bir şekilde kaos ortamını büyütmeyi ve bu durumu etnik çatışma aşamasına vardırmayı amaçlamaktadır.
Etnik çatışma ortamı, elbette bir iktidar Partisinin isteyeceği bir durum olamaz. Dolaysıyla son gelişmelerin AKP’ye rağmen gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Daha doğrusu ABD’ye mecbur ve mahkum olan AKP, bu emperyalistin kullandığı çeşitli araçlarla Türkiye’yi etnik çatışmaya doğru sürüklemesini çaresiz bir şekilde seyretmektedir. Ve hatta bu yolda önüne konan görevlerin gereğini yapmaya devam etmektedir.
Türk Kürt çatışmasına doğru olan gidişin doğrudan doğruya ABD inisiyatifi ile gerçekleştiğinin kanıtı olarak şu olgulardan bahsedebiliriz:
1. PKK’nın ve DTP’nin izlediği etnik gerilimi tırmandırma çizgisi. PKK, geldiğimiz aşamada ve işbaşında AKP gibi bir Partinin olduğu koşullarda, ABD ve AB’ye rağmen böyle bir politika izleyemez. Çünkü Suriye ve İran’ın açıktan tavır aldığı koşullarda, Batı’nın özellikle ABD’nin desteği, PKK açısından hayati önemdedir.
2. Fethullahçı Gladyo’nun, PKK’nın bütün suçlarını Ergenekon’a yıkma gayretlerini yoğunlaştırması. Böylece Türkiye bir yandan etnik boğazlaşmaya doğru sürüklenirken, öte yandan bu gidişe direnebilecek güçlere yönelik saldırı sürdürülmektedir.
3. Türk-Kürt çatışması tek taraflı gayretlerle gerçekleşmez. PKK’nin yanı sıra çatışmanın karşı ayağı olma rolünü üstlenecek birilerinin de olması gerekir. “Alperenler” ve “Türk Solu” gibi doğrudan Amerikan gizli servisi tarafından yönlendirilen grupların Kürt düşmanı faaliyetlerini son zamanlarda yoğunlaştırmaları bu bakımdan anlamlıdır.

DEVLET ACZ İÇİNDEDİR
PKK taraftarlarının isyan provaları karşısında güvenlik güçleri tam bir acz içinde olmuşlardır. Olaylar daha çok polis bölgesinde olduğu için askeri birlikler duruma müdahale etmemiş, polis ise ne yapacağını bilemez bir tavır içinde olmuştur.
Devletin acz içinde olması yurttaşlarda kendi başının çaresine bakma tavrını güçlendirmektedir.

HÜKÜMET YÖNETEMİYOR
AKP Hükümetinin işbaşında Türkiye tablosu ile ilgili olarak şunları söyleyebiliriz:
1. AKP Hükümeti Türkiye’yi yönetememektedir. Başka bir ifadeyle AKP Hükümetinin yönetimi, Türkiye’yi en sonunda yönetilemeyen bir ülke durumuna getirmiştir.
2. “Yönetilemeyen Türkiye,” dümeni kırılmış bir gemi gibi hızla “iç savaş kayalıklarına” doğru sürüklenmektedir.
3. Son gelişmelerle birlikte AKP iktidarının, gayrımeşru bir iktidar olduğu artık bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.
4. Hükümet derhal istifa etmelidir. Bütün milli güçler ve halk, gayrımeşru AKP iktidarının istifa etmesi için mücadele etmelidir.
5. Çözüm, Türkiye’yi Batı destekli irtica ve bölücülük güçlerinin elinde kaos ortamına sürükleyen AKP iktidarına karşı, bütün Partilerin içinde olduğu bir Hükümetin işbaşına gelmesidir.

GÜÇLÜ DEVLET, HALKÇI İKTİDAR, ÖZGÜR HALK
Yaşadığımız günlerde güçlü devlet özlemi, halk içinde gittikçe büyüyen bir talebe dönüşmektedir. Batı destekli bölücülüğe ve Batı destekli irticaya karşı güçlü devlet gereklidir.
Yurttaşlar ancak bağımsız ve güçlü bir devlet içinde özgür olabilir. Veya ancak böyle bir devlet içinde, halktan yana politikalar uygulayan bir iktidar söz konusu olabilir.

ÇÖZÜM: HALK HAREKETİ
PKK yandaşlarının özellikle büyük şehirlerde vatandaşların huzur ve güvenliğini hedef alan provokatif eylemleri, büyük bir tepkiye yol açmaktadır. Bu tepki haklıdır. Ancak söz konusu tepki, doğru bir önderlik altında örgütlenmediği zaman, enik çatışma tuzağına çok rahat düşülebilir.
25 Kasım’da kamu emekçileri, 4 Aralıkta eczacılar, 15 Aralıkta tekel işçileri, demiryolcular ve itfaiyeciler; tüm Türkiye çapında iş bıraktılar. Bu eylemlerde etnik ayrım birden bire yok oldu. Türkiye’nin dört bir yanında tüm emekçiler omuz omuza ortak sorunlarının çözümü için alanlara çıktılar.
Gene bütün bu eylemlerin ortak özelliği büyük bir disiplin içinde gerçekleşmeleri oldu. Emekçiler eylemleriyle aynı zamanda ülkeye barış ve güvenliği getirebilecek biricik güç olduklarını da ispatladılar.
Tekel işçilerinin eyleminde en temel slogan “Hükümet istifa” sloganı oldu. Önümüzdeki aylarda emekçi mücadelesi yükselecektir. Krizin giderek derinleşmesi, İşçilerin ve kamu emekçilerinin omuz omuza mücadelesini, giderek bir kaçınılmazlık olarak ülke gündemine taşıyacaktır.
Günün görevi halk hareketinin başına geçmek, Halk hareketinin AKP’den kurtulma hedefine yönelmesini sağlamaktır.
mbgultekin@ip.org.tr